10 Aralık 2022 Cumartesi

 

ÖLÜMSÜZ KARANFİLLER (1995) "Immortal Carnations"

Senaryo ve Yönetmen: Mesut Uçakan, Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker Müzik: Fuat Güner, Yapım: Esra Film/Haşim Bayram Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, Kurgu: Ömer Sevinç, Yürütücü Yapımcı: Kemal Tok, Ömer Sevinç, Işık Şefi: Turgut Köse

Oyuncular: İpek Tuzcuoğlu, Hazım Körmükçü, Mesut Çakarlı, Haluk Kurdoğlu, Mazlum Kiper, Kerem Yılmazer, Engin İnal, Deniz Deneri, Bahadır Tok, Bilâl Yıkılmaz, Bülent Bilgiç, Aykut Kuşkaya

Konu: Demokrasi ve terör konusundaki uzmanlığı ile tanınan Profesör Dr. Erdinç Işık, bir televizyon programına giderken, otomobiline konan uzaktan kumandalı bir bombanın patlaması sonucu öldürülür. Bir süre sonra olayla ilgili olarak bir grup idealist genç tutuklanır. Bu gençlerin başkanı durumundaki Selim Acar, öldürülen profesörün eski öğrencilerindendir ve aralarında sürekli çatışma olmuştur. Selim, iki yıl öncesine kadar Profesörün kızı Ezgi'nin de arkadaşıdır. Savcı gençleri sorgular, fakat aleyhlerinde delil bulamaz. Medyanın eleştirisine rağmen gençler, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırlar. Selim, Ezgi ile bağlantı kurmaya çalışır. Ezgi ise onun babasının katili olduğuna inanmaktadır. Babasına ait bir kasada içinde terörün iç ve dış uzantılarının açıklandığı bir bilgisayar disketi bulan genç kız, haber programları yapan aile dostları Fikret Narlı'ya başvurur. Fikret, hayli ünlü ve belli bir güce sahip bir insan olmasına karşın, disketin içindeki yayınlamaya cesaret edemez. Bunun üzerine Ezgi, Selim'e gider, disketi ona verir, vurulmaktan korktuğu için de yurtdışına kaçar. Selim, disketi arkadaşlarıyla birlikte inceler. İçindeki belge ve isimleri kamuoyuna açıklamakta kararlıdır.

& Hazım Bey ve İpek Hanım, hakikaten rollerini çok iyi becermişler. Kendilerini tebrik ediyorum. Marşların gitarla çalınması filmin dezavantajı. Üniversiteli gençleri ve entel seyircileri kazanma noktasında uygun. Filmin müziğine de bir diyeceğimiz yok. Filmde, değişik fikir ve düşüncede olan insanlarımıza hoşgörü çerçevesinde yaklaşılması, bence en büyük gelişme. Bu filmde silaha silahla değil, fikir ve çiçeklerle karşılık veriliyor. (Mustafa Balkan, Merhaba g., 23 Ekim 1995) Agâh Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü, 3. Cilt

& Irak'ta, Çeçenistan'da, Bosna'da, Filistin'de, Cezayir'de ve Türkiye'de işlenen cinayetler ile müslüman katliamlarının "barış ve huzur" adına nasıl yapıldığı "Ölümüz Karanfiller"de gerçeğe uygun, çarpıcı ve unutulmaz sahnelerle ortaya konuluyor. Bosna dramını anlatan sahne ise, filmin heyecanını doruk noktasına ulaştırarak izleyenleri gözyaşlarına gar kediyor. Hazım Bey ve İpek Hanım, hakikaten rollerini çok iyi becermişler. Kendilerini tebrik ediyorum. Marşların gitarla çalınması filmin dezavantajı. Üniversiteli gençleri ve entel seyircileri kazanma noktasında uygun. Filmin müziğine bir diyeceğimiz yok. Filmde, değişik fikir ve düşüncede olan insanlarımıza hoşgörü çerçevesinde yaklaşılması, bence en büyük elişme. Bu filmde silaha silahla değil, fikir ve çiçeklerle karşılık veriliyor. Esra'nın filmlerinde zaten bu hep ön planda tutuluyor. Zerafet ve nezaket timsali olan Selim'in ince ruhlu hanımına bir evin odasında toplanan hanım dinleyicilere, "arkadaşlar" diye hitap ettirilmesini hiç doğru bulmuyorum. Oradaki insanlara "Hanım kardeşlerim" şeklinde hitap etseydi daha iyi, daha güzel ve daha yerinde olurdu diye düşünüyorum. Selim, karanlık güçler tarafından ne için öldürüldü?. Dünyayı kan gölüne çeviren diktatörlere sorarsanız; "Barış ve huzuru sağlamak!" için diyeceklerdir. Peki "Ölümsüz Karanfiller" ne için çekildi?. Bana sorarsanız bu film; Türkiye'yi kan gölüne çevirerek insanlarımız arasında teessüs etmiş olan mevcut diyalog ortamını bozmak ve tekrar güzel memleketimizi 12 Eylül öncesinin kaos ortamına döndürmek isteyenlere bir cevap teşkil etmektedir. Ben filmin, değişik fikir ve düşüncede olan insanlarla bir arada yaşamak; mecburiyetinde olduğumuz cennet vatanımızda, bozulmak istenen gerçek barış ve huzur ortamını sağlamak ve o yönde kitlelere mesaj vermek için çekiliği inancındayım. İşte "Ölümsüz Karanfiller"i ölümsüz kılacak ve edebileştirecek olan da bu olacak! İnşallah.

Türkiye'deki faili meçhul cinayetlerle nereye varılmak istendiğini merak edenler, mutlaka bu filmi seyretmeliler. Filistin'de, Cezayir'de, Çeçenistan'da ve Bosna'da zulüm ve işkenceler altında inletilen, hunharca katledilen kardeşlerimizin acılarını yüreklerinde his edenler, bu filmi mutlaka seyrederek destek vermeli ve hissetmeyenlere de davetiye çıkarmalıdırlar ... “Mustafa Balkan Merhaba, 23 Ekim 1995 “ (Türsak Sinema Yıllığı 1995-96)

__________________________________


Subject: Known for his expertise in democracy and terrorism, Professor Dr. While going to a television show, Erdinç Işık is killed by the explosion of a remote-controlled bomb placed in his car. After a while, a group of idealistic young people are arrested in connection with the incident. Selim Acar, who is the head of these young people, is one of the former students of the murdered professor and there was constant conflict between them. Selim was also a friend of Professor's daughter Ezgi until two years ago. The prosecutor questions the young people, but cannot find any evidence against them. Despite the criticism of the media, the young people are released pending trial. Selim tries to connect with Ezgi. Ezgi, on the other hand, believes that he is her father's murderer. Finding a computer diskette in a safe belonging to her father, in which the internal and external extensions of terrorism are explained, the young girl applies to her family friend, Fikret Narlı, who makes news programs. Although Fikret is a very famous and powerful person, he does not dare to publish on the floppy disk. Thereupon, Ezgi goes to Selim, gives him the diskette, and flees abroad for fear of being shot. Selim examines the diskette with his friends. It is determined to disclose the documents and names in it to the public.



 

ÖLÜMSÜZ AŞK (1995)  "Immortal Love"


Yönetmen: Mehmet Samsa, Senaryo Sedat Özsu, Görüntü Yönetmeni: Mustafa Kuzu, yapım: Gözde Film/Zikri Göksoy


Oyuncular: Rana Erik, Kaya Yörükoğlu,


Konu: Kanser hastası olan kadın yaşadığı bu zor hayattan kurtulmak için, kendisini öldürmesi için bir kiralık katil tutar. Ancak kadın bu katile aşık olur, duyduğu aşk ona acı vermeye başlar ve katili öldürür sonra da intihar eder.

________________________________


Plot: A woman with cancer hires a hit man to kill her to get rid of this difficult life she lives. However, the woman falls in love with this murderer, her love begins to hurt him and he kills the murderer and then commits suicide.

 

RAMBO RAMİZ (1995) "Rambo Ramiz"

Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu, Görüntü Yönetmeni: Necdet Taşçıoğlu, Yapım: Burç Film/Fedai Öztürk Prodüksiyon Müdürü: Çetin Dağdelen, Kurgu: Mustafa Kul, Yardımcı Yönetmen: Nezih Tunar, Müzik: Ahmet Emre, Ayhan Yavaş, Genel Koordinatör: Oğuz Turan Can

 Oyuncular: İlyas Salman (Ramo), Şehnaz Dilan, Tuncer Necmioğlu, Nilgün Ceylan, Hasan Ceylan, Sami Hazinses, Yaşar Kutbay, Recep Bülbülses, Çetin Dağdelen, Melek Aydoğan, Sevim Güzel,

Konu: Konu: Köyünde annesiyle sakin ve mazbut kıt kanaat geçinen Maho, ara sıra kasabaya inerek yumurta, tavuk türü besinleri bakkala satmaktadır. Bu gidiş ve gelişlerinde kasabada gördüğü zengin bir kıza aşık olur. Aslında sırf aşık olduğu kızı görmek için köydeki hayvanlarını satmaya kasabaya getirir. Tavuk, Horoz, koyun derken sıra alaca kız ineğe gelmiştir. Pazarda ineğini satamayan Ramo, gittiği pavyonda inek karşılığında yer içer ve sarhoş olur. Tanıştığı kadının evine giden Ramo’yu, annesi de kasabada onu aramaktadırlar.

___________________________________



 

POLİS DOSYASI (1995) "Police File"

Yönetmen: Tevfik Polam, Senaryo: Refik Güley, Görüntü Yönetmeni: Halil Kırlangıç, Yapım: Kral Film

Oyuncular: Gökhan Güney, Teoman Ayık, Salih Kırmızı, Ünsal Emre, Meral Zeren, Cem Erman, Sibel Gökçe, Oktay Güzeloğlu, Savaş Taner, Bilge Parlak

Konu: Öldürülen bir kadının benzeriyle iz süren ve katili bulan bir polisin aşk macerası.

_________________________________

Plot: The love adventure of a police officer who tracks down a murdered woman's likeness and finds the murderer.

 

ÖZLEM;DÜNE..BUGÜNE..YARINA... (1995) "Longing; Yesterday, Today, Tomorrow"

Yönetmen: Tülay Eratalay, Senaryo: Aykut Tankuter, Artun Yares, Müzik: Nurettin Özsuca, Görüntü Yönetmeni: Egemen Baykal, Ercan Yılmaz Yapım: TRT/Selim Aşkın Eser: Zeyyat Selimoğlu, Kemal Tahir, Hulki Aktunç, Kurgu: Aytuğ Aydın, 1. Yönetmen Yardımcı: Nurtaç Erimer, 2. Yönetmen yardımcısı: Neslihan Çolakoğlu, 3. Yönetmen yardımcısı: Yüksel Aksu,

Oyuncular: Halil Ergün, Fikret Kuşkan, Şebnem Taçal, Gül Yalaz, Reşide Kuraner, Levent İnanır, Nazım Kırılmış, Attila Ergün, Şehnaz Dilan, Emrah Demirci, Bahadır Tok, Mesut Çakarlı Tuncay Akça, Bilal Yıkılmaz, Hakkı Kıvanç, Bülent Polat, Bilal İnci, Attila

Olgaç, Tuncer Necmioğlu

¸  Yönetmen Tülay Eratalay’ın bu filmi, üç ayrı yazarın üç ayrı hikâyelerinden Aykut Tankuter ve Artun Yeres’in senaryolarıyla gerçekleşen bir filmdir. Bunlar sırasıyla:


1) Bir Yer Göztericisinin Hayatı: Zeyyat Selimoğlu’nun “Bıldırcınlar” öyküsü,

Oyuncular: Halil Ergün, Fikret Kuşkan, Şebnem Taçal,

Torunu ile bıldırcın avlamaya çalışan yaşlı bir adamın öyküsü


2) Arabacı: Kemal Tahir’in “Göl İnsanları” kitabındaki “Arabacı” öyküsü

Oyuncular: Gül Yalaz, Reşide Kuraner, Levent İnanır, Nazan Kırılmış

(Arabacı, Çerkeş'ten Suhızarı'na kaçak tahta yüklemeye giden, nişanlı evlenmek üzere olan bir delikanlıdır.. Yolda dul iki kardeşi arabasına alır, kardeşlerden birinin kızı arabacı için biçilmiş kaftandır. Arabacı soruşturmalarını ve ümitlerini destekleyerek bir gece kadınların evinde kalır. Ertesi gün işlerinde onlara yardım eder ve yatsı okunurken, söz kesmek için döneceğini söyleyerek köyden ayrılır.


3) Bıldırcınlar: Hulki Aktunç’un “Bir Yer Göstericinin Hayatı” isimli öyküleridir.
     Oyuncular: Atilla Ergün, Şehnaz Dilan, Emrah Demirci

Bir sinemada yer göstericisi olarak çalışan bir adamın, yıllar sonra çalıştığı sinemaya gelerek geçmişini anımsaması

 ÖDÜL:

32. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 5 Ekim 1995)
►Artun Yeres ve Aykut Tankuter “en iyi senaryo”
►Avni Tolunay Özel ödül
► Şebnem Taçal “Onat Kutlar özel ödülü"
Jüri Üyeleri: Hulki Saner, Müjde Ar, Şerif Gören, Zeynep Avcı, Burçak Evren, Prof. Ünsal Oskay, Latife Mamıkoğlu.

 8. Ankara Uluslar arası Film Festivali’nde (1996)
►Şebnem Taçal “ en iyi kadın oyuncu”

______________________________

1) The Life of a Ground Watcher: Zeyyat Selimoğlu's story "The Quails",The story of an old man trying to hunt quail with his grandson

2) Arabacı: The “Arabacı” story in Kemal Tahir’s book “Gol People”

The coachman is a young man who is about to get married, who goes from Çerkeş to install illegal wood to Sukhazari. On the way, he takes two widowed brothers in his car. The coachman stays overnight at the women's house, supporting his investigations and hopes. The next day, he helps them with their work and leaves the village, saying that he will return to interrupt while the Isha is being read.

3) The Quails: These are Hulki Aktunç's stories named "Life of a Pointer".

    A man who works as a host in a movie theater remembers his past when he came to the movie theater where he worked years later.

FİLMİ İZLE 



 

NAYLON KARI (1995) "Nylon Wife"

Yönetmen: Samim Utku, Senaryo: Mehmet Ezici, Görüntü Yönetmeni: Necdet Taşçıoğlu, Yapım: Burç Film/Fedai Öztürk

Oyuncular: İlyas Salman, Şebnem Saner, Yılmaz Cesur, Yeşim Yükselen, Mustafa Özkaya, Merih Yıldız, Deniz Bakan

Konu: Hayli ilerleyen yaşına karşılık bir türlü evlenemeyen köylü Mehmet, yeni bir yaşam kurmak için İstanbul'a gider. Kendine uygun bir kadın ararken aldatılır. Kendini şişme bir bebeğin koynunda bulur. Köyüne döndükten sonra naylon kadınla ilgili fantezilerini yaşamayı sürdürür.

_______________________________

Plot: Villager Mehmet, who could not get married despite his advanced age, goes to Istanbul to start a new life. He is deceived while looking for a suitable woman. He finds himself in the bosom of an inflatable doll. After returning to his village, he continues to live his fantasies about the nylon woman.

 

MEÇHUL KADIN (1995) "Unknown woman"

Yönetmen: Tevfik Polam, Senaryo: Bülent Pelit, Görüntü Yönetmeni: Ahmet Demir, Yapım: Kral Film/Arsen Bahçeoğlu

Oyuncular: Salih Kırmızı, Tuncer Sevi, Abdurrahman Palay

Konu: Ormanda tecavüze uğrayan bir kadını kurtarıp ona yardım eden bir muhasebeci adamın aşkı.

______________________________

Plot: The romance of an accountant man who helps and rescues a woman who was raped in the woods.

 

KARIMI ALDATAMAM (1995) "I can't cheat on my wife"

Yönetmen: Samim Utku, Senaryo Okan Özdil Görüntü Yönetmeni: Ergun Özdemir, Yapım: Burç Film/Fedai Öztürk Kurgu: Mustafa Kul, Genel Koordinatör: Oğuz Turan Can, Müzik: Ahmet Emre, Ayhan Yavaş, Öykü: Samim Utku,

Oyuncular: İlyas Salman, Şebnem Saner, Orhan Alça, Evren Aykul, İnci Uluçay, Ayşen Başer, Okan Özdil, Ramazan Topuz,,Murat Arıcı, Kenan Akmansoy, Aylin Yılmaz, Levent Özşirin, Çocuk Oyuncular: Burcu Öztürk, Burçak Öztürk,

Konu: Birlikte büyüyen birlikte evlenen iki arkadaş iş adamı. Karılarına yalan söyleyerek çapkınlık amacıyla bir tatil köyüne giderler. Ancak durumu anlayan kadınlar, kocalarına bir oyun oynama planı hazırlarlar.

____________________________

Plot: Two fellow businessmen who grew up together and got married together. They lie to their wives and go to a holiday village for the purpose of licentiousness. However, the women who understand the situation prepare a game play plan for their husbands.


 

KADER YOLCUSU (1995)  "Traveler of destiny"


Yönetmen: Mehmet Samsa Senaryo: Sedat Özsu, Görüntü Yönetmeni: Mustafa Kuzu, Yapım: Gözde Film/ Zikri Göksoy

Oyuncular: Naim Akın, Rana Erik, İsmet Erten

Konu: Cinayet suçundan yatan bir mahkûm, üç günlük izne çıkar. Kanlısı ise peşindedir. Mahkûm izni sırasında bir kızla tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. Kanlısı izini bulup mahkûmu öldürür. Genç kız da onu öldürerek intikamını alır.

_______________________________

Plot: A convicted murderer takes a three-day leave. His blood is after him. During prisoner leave, he meets a girl and they fall in love. His bloody finds his trail and kills the prisoner. The young girl takes her revenge by killing him.

 

KADER DİYELİM (1995) "Let's say destiny"


Senaryo Ve Yönetmen: Mehmet Alemdar, Görüntü Yönetmeni: Mustafa Kuzu, Yapım: Alemdar Film/Mehmet Alemdar


Oyuncular: Vahdet Vural, Neslihan Sezer, Zafer Atlı, Betül Kolsuz,


Konu: Emlakçıda çalışan genç kız, paralarla ortadan kaybolur. Sevgilisi olayın peşine düşer ve çözmeye çalışır. Kız bir otel işletmecisi tarafından öldürülmüştür. Delikanlı durumu öğrenince intikamını alacaktır.


___________________________________


Plot: A young girl working at a real estate agent disappears with the money. Her lover follows the case and tries to solve it. The girl was killed by a hotel operator. When the young man finds out about the situation, he will take his revenge.

 

 

İSTANBUL KANATLARIMIN ALTINDA (1995) "Istanbul Under My Wings"

Senaryo ve Yönetmen: Mustafa Altıoklar, Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak, Müzik: Tuluyhan Uğurlu, Yapım: Umut Sanat Ürünleri/ Üstün Karabol, Coral Europa S.A/İspanya  Negatif Film/ Türkiye Ruhoda .V./Hollanda Müzik Düzenleme: Kudsi Erguner, Tuluyhan Uğurlu, Müzisyenler: Tuluyhan Uğurlu (Piyano), Kudsi Erguner (Ney), Mehmet Bitmez (Ud), Hakan Güngör (Kanun), Derya Türkan (Kemençe), Necip Gülses (Tambur), (Sanat Yönetmeni: Yaşar Kartoğlu, Sanat Yön. Yrd: Özgür Kemertaş, Ceyla Tanrıöver, 1. Kamera Ast: Zekeriya Kurtukuş, 2. Kamera Ast: Osman Tolga, Kamera Ulaşım: Erol Ataç, Film Kurgu: Julia Juaniz, Juan Sanmateo, Fasat ve Kostüm Tasarı: Gül Emre, Oyuncu Yönetmeni: Zühtü Erkan, Ressam: Ufuk Gürgenç, Necdet ÖÜÇatak, Özel Görsel efektler: Eva Palacios, Carmen Aguirre, Alfonso Nıeto, Claudia Guel, Yolanda Bergareche, Işık Şefi: Nezir Yücel, Prodüksiyon Sorumlusu: Juan Baena, Yapım Amiri: Jaime Fernandezcid, Ses Mühendisi ve Efektörü: Erkan Oban, Surround Sistem Ses Miksaj: Alfonso Pino, Dolby Teknisyeni: Jaime Puig, Set Amiri: İbrahim Üner, Makyöz: Lale Şahin, 1. Yön.Yrd: Serdar Akar, 2. Yön. Yrd: Serap Kaçan, 3. Yön.Yrd: Felipe Miranda, Devam Takibi: İnci Gülen, Set Fotoğrafçısı: Sezay Özbal, Ses Video Kayıt: Barış Özbiçer, Yapım Yardımcıları: Encarnacion Arriero, İpek Özalp, Ilgın Sözen, İdil Urfalıoğlu, Sami Kuru, Yapım Sekreterleri: Nazan Kırılmış, Aysun Şener, Adela Velasco, Carmen Burgos, Muhasebe ve Resmi Belge: Nalan Abay, Pedro Albares, Haldun Zirkeli, Rafael Guzman, Laura Montes, Mekan Sorumlusu: Ziya Ilgaz, Seyfi Çakır, Ulaşım Sorumlusu: Şeref Ablak, Yardımcı Oyuncu Sorumlusu: Gülin Tokat, Günay Karadeniz, Yemek Sorumlusu: Mahmut Ablak, Fasat ve Dekor Yapımı: Proto, Kanat Tasarımı: Galip Tekin, Kaan Can Bircan, Kanat Yapımı: Kaan Can Bircan, Hat ve Minyatür Çizeri: Şiva Yıldırım, Kostüm Yapımı: Gaye Özen, Terzi: Halim Erokan, Gardrop: Fulya Koçak, Müge Alper, Juana Maria Juşia, Mehmet Subatan, Erol Üner, Niyazi Er, PerukaSakalBıyık: Yaşar Şengül, Şerafettin Siirli, Jenerik Yazıları: Ali Gürbüz Büyükuğurlu, Tanıtım Filmi Kurgusu: Felipe Miranda, Tanju Özdemir, Guillarmo Maestro, Serdar Danişment, Telesine: Ruben Sanz, VTR Kurgu: Alpay Çabuk, Dublaj Yönetmeni: Kahraman Acemhan, Ses Kayıt ve Senkron: Taylan Oğuz, Ufuk Çoban, Osman Tahsin Erol, Eduardo Fernandez, Dublaj Yön. Yrd: Aziz Acar, Işık Şefi Yardımcıları: Berzan Yücel, Ferzan Yücel, Murat Munukçu, Nurettin Keleş, Set Çalışanları: H. İbrahim Tekin, Mustafa, Atakan, Makyöz Yardımcısı: Pınar Tokur, Ulaşım: Suat Coşkun, Necdet Yılmaz, David Collado, Isaac Boullon, Polat Nakliyat, Yapım Sorumlusu: Kartal Tibet, Nida Karabol,

Oyuncular: Ege Aydan (Hazerfan Ahmet Çelebi), Beatriz Rico (Franceska), Okan Bayülgen (Legari Hasan Çelebi), Savaş Ay (Bekri Mustafa), Burak Sergen (IV. Murat), Haluk Bilginer (Evliya Çelebi), Cüneyt Çalışkur (Şeyhül İslam), Tuncel Kurtiz (Topal Recep), Berke Hücran (Musa Çelebi), Giovanni Scognamillo Antonio Ağa), Zuhal Olcay (Kösem Sultan), Akasya Aslıtürkmen (Leyla), Ali Düşenkalkar (İmam), Remzi Evren (Duçe Mehmet), Altan Günbay (Kel Abdi), Ayton Sert (Hekimbaşı), Mustafa Altıoklar (Derviş), Suat İlhan (Meyhaneci Agop), Selahattin Abay (Meyhaneci yrd. Mahmut), Mustafa Suphi (Müneccimbaşı), Nejat Yavaşoğulları (Saray Müzisyeni), Barış Özbiçer (1. Çengi), Ulaş Özbiçer (2. Çengi), İstemihan Tuna (İçoğlan), Estrella Albina (1. Cariye), Eva Maria Morena (2. Cariye), Nazan Kırılmış (Fahişe)

Konu: Mustafa Altıoklarîn adı ikinci filmi "İstanbul Kanatlarımın Altında" ile daha geniş bir kitle tarafından duyulmuştu. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin Galata Kulesi'nden Üsküdar'a kanat takarak uçma hayalini gerçekleştirmesini anlatan film. Evliya Çelebi (Haluk Bilginer), Lagari Hasan Çelebi (Okan Bayülgen), Hezarfen Ahmet Çelebi (Ege Aydan) ve Bekri Mustafa(Savaş Ay) gibi İstanbul'un o dönemdeki renkli karakterlerini biraraya getiriyordu. Adı yalnızca Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde geçen ve bunun dışında başka hiçbir kaynakta uçtuğuna dair bir bilgi yer almayan Hezarfen Ahmet Çelebi'nin hayalini gerçekleştirip gerçekleştiremediği hâlâ muallak. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sine renk katmak için hayalgücünü çalıştırdığı ve böyle olaylar kaleme aldığı da biliniyor. Tüm bu tarihi gerçekler bir yana, Mustafa Altıoklar'ın hem senaryosunu yazıp hem de yönettiği "İstanbul Kanatlarımın Altında" özellikle sanat yönetmenliği açısından başarılı bir yapım ve dönem filmlerimiz arasında özel bir yere sahip. ” Filmin en büyük artılarından biri, Sultan IV. Murat'ın (Burak Sergen) alkol yasağı koyduğu İstanbul gece hayatını capcanlı tasvir etmesiydi. Gündelik hayat ve dil, filmin kurduğu ambiyansa uyum içinde eşlik ediyordu. Osmanlı döneminin bu doğallıkla perdede işlenmesi çok karşılaştığımız bir şey değildi. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin bir İtalyan esire aracılığıyla Leonardo DaVinci'nin çizimlerine ulaşması filmin dramatik yapısını kuvvetlendiriyor ve espri katıyordu. Bu özellikleriyle "İstanbul Kanatlarımın Altında" sıkıcı bir dönem filmi olmaktan uzaklaşıyor; modern bir gişe filmine dönüşüyordu. Öte yandan, senaryonun karakterleri mercek altına alma konusunda zayıflıkları yok değildi. Mesela IV. Murat'ın, annesi Kösem Sultan (Zuhal Olcay) yüzünden nasıl bir despota dönüştüğü başarıyla işlenmekteydi. Oysa, ana karakter Hezarfen Ahmet Çelebi çok daha yüzeysel bir şekilde ele almıyordu. Uçma tutkusunun peşinden sokakta asılı cesetlere otopsi yapacak kadar gözükara olan Hezarfen'in karakteri hakkında derinlemesine bir bilgi sahibi olamıyorduk. Senaryonun en dikkat çekici özelliklerinden biri de saray hayatına cesurca bakmasıydı. Saray içinde iktidar kavgaları, yeniçeri saray ilişkisi, IV. Murat'ın eşcinselliğine yapılan göndermeler ve hatta yatak odasına dair cesur sahneler, sinemamızda farklı bir Osmanlı yorumu olarak da göze çarpmaktaydı.

Teknik anlamda da iyi niyetli çabalar gözden kaçmıyordu. Şimdi gözümüze son derece primitif gelse de eski İstanbul'u geniş açılı planlarda betimleyen dijital müdahaleler, filmin görselliğine fayda sağlıyordu. Tuluyhan Uğurlu'nun bestelediği özgün miiziğinse neredeyse filmi gölgede bırakacak kadar popüler olduğunu da hatırlatalım. (E.Ç.) Sinema En İyi 100 Film

 ÖDÜL

8. Ankara Uluslararsı Film Festivali’nde (1996)

►Burak Sergen “Umut veren oyuncu”

SİYAD (Sinema yazarları Derneği) seçminde

►En iyi 4.film

►Uğur İçbak “en iyi görüntü yönetmeni”

►Tuluyhan Uğurlu “ en iyi müzik


& Oldukça garip bir film, 1stanbul Kanatlarıımın Altında. Genelde insanı şaşırtan, irkilten, giderek iten öğelerle dolup taşıyor. Ama yer yer olağanüstü başarılı şeyler de içeriyor. Sevilebilir veya nefret edilebilir, ama bu fılm karşısında illgisiz kalınamayacağı kesin Yıllar önce senaryoyu vermişti bana Altıokklar.  Sevmiştim, ama bu senaryodan film yaapılabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti; ona da söyledim. Ama o, güçlüklerden yılacak bir tip değil. Çabaladı, öyküsünü sinemalaştırrdı. Önce bu yanına hayranlığımı belirteyim.

Film oldukça itici biçimde başlıyor. Bir hamam sahnesi var ve konuşulanların hiçbiri anlaşılmıyor. Allahtan bu, film boyunca sürmüyor, sonraki bölümlerde konuşmalar netleşiyor, anlaşılır hale geliyor. Dördüncü Murat zamanı İstanbul'unda bir yandan sarayda olup bitenler ve Topkapı entrikaları, öte yandan halkın içinden bir avuç kahramanın koşut biçimde giden serüvenlerini izliyoruz. Sonra sultan Murat'ın o ünlü tebdili kıyafet gezileri sırasında bu iki gurup insan ve bu iki dünya karşılaşıyor. Ve asıl kahramanını ne yapıp edip uçmaya tutkulu Hezarfen Ahmet Çelebi'nin oluşturduğu, aslında büyüleyici ve heyecan verici bir öyküyü izlemeye başlıyoruz.

Film, ilk bir saati boyunca, eski İstanbul'un fon da resimlerle canlandırılması, var olan kentten ustaca seçilmiş dekor ve mekan parçaları ve de şaşırtıcı bir plastik duygusuyla birlikte, bu öğelerin ne yazık ki silemediği bir büyük müsamere havasında gelişiyor. Oldukça statik bir anlatım, projenin görkemi karşısında tutuklaşmış bir sinema izliyoruz. Bu arada kimi oyuncular, örneğin Dördüncü Murat veya Şeyhülislam'ı canlandıranlar öylesine kötü ki, filmin tarihsel müsamere havası iyice pekişiyor.

üstelik bu ilk yarıda Altıoklar, tek sözcükle zevksiz diye adlandırılabilecek şeyler yapıyor. Örneğin benim görebildiğim kadarıyla sinema tarihinde ilk kez gerçek bir insan kadavrasını gözümüzün içine sokuyor ve onun üzerinde yapılan kesmebiçme işlemlerini yakın plandan gösteriyor. Aynı biçimde, bu kez sahte olmakla birlikte İtalyan esir kızın cılk yaralı bedenini bıkmadan gözümüzün içine sokması da, Altıoklar'ın estetik anlayışı konusunda insanı ciddi kuşkulara düşürüyor.

Ama filmin ikinci yarısında birden bir mucize meydana geliyor, birden filmin içine girmeye başlıyorsunuz. Hezarfen'in çağını ve çevresini aşan ve evrenselleşen merakı ve tutkusu, neredeyse profesyonel oyunculardan daha iyi oyunlar çıkaran Savaş Ay ve Okan Bayülgen'in canlandırdıkları Bekri Mustafa ve Lagari kişilikleriyle kurduğu içten dostluk ve özellikle İtalyan kıza karşı sevdasıyla koşut biçimde giden kimi Leonarda gizlerini öğrenme macerası, insanı çekip içine almaya başlıyor. Sonda yeterince inandırıcı biçimde çözümlenmiş bir "uçma sahnesi" ve Hezarfen'in kendini Galata kulesinden aşağı bırakıveren bedeni, filme ilginç bir final sağlıyor ve bu 'crescendo' sonuna dek sürüyor.

Ama çok geç mi? Belli bir yere dek, kötü oyunculuğun ve ondan da kötü bir seslendirmenin de katkısıyla insanı inandıramayan bir filme, son üçte birinin görece başarısı nedeniyle olumlu not verme olanağı var mı? Sanmıyorum. Bu haliyle İstanbul Kanatlarımın Altında, kuşkusuz ki Denize Hançer Düştü'den sonra bir kez daha Altıoklar'ın sinema yeteneğini gösterdiği kadar, görüntüde Uğur İçbak ve müzikte Tuluyhan Uğurlu'nun başarısını da perçinliyor. Ama bu filmin sonsal izlenimi pek olumlu değil. Ancak bu yarım başarıda veya eşiğinden dönülmüş bu fiyaskoda bile, gerek Altıoklar' a, gerekse Türk sinemasının kimi dinamiklerine umut bağlamak için yeterli öğeler mevcut, bize sorarsanız ... ” Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 96”

& En özgün tarihsel çağ filmi denemesi de sayılabilir bizce. Ayrıca aşk sahnelerinin sahiciliği bakımından da sevişmeyi yansıtmasını bilen bir bakışın ürünü bu film, sinemamızda sık sık rastlanmayan biçimde bu sahnelerin hakkını veriyor başka özelliklerinin yanı sıra Paşaları kukla gibi oynatan annesi Valide Sultan'ın (Zuhal Olcay) bitmek tükenmek bilmez iktidar hırsıyla çevirdiği dolaplarla saray entrikaları ve sürekli birilerinin kellesini isteyen, isyancı yeniçeri hareketleriyle çevrilmiş genç padişah 4. Murat'ın (Burak Sergen), üç kıtaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğunun tahtında oturduğu, 17. yüzyıl başlarının İstanbul'unda bir hamamda açılıyor İstanbul Kanatlarımın Altında. Hezarfen Ahmet Çelebi (Ege Aydan), Lagari Hasan (Okan Bayülgen), Evliya Çelebi (Haluk Bilginer) ve Bekri Mustafa (Savaş Ay), sonradan alemi 50 yıl boyunca gezerek gördüğünü, duyduğunu, dinlediğini, tanık olduğunu, bire bin katan, tatlı ve abartılı uslubuya yazarak 10 ciltlik tanınmış Seyahatname'sini dilimize armağan edecek, yaşadığı yüzyılın renkli ve ayrıntılı görünümünü çizecek, tarihimizin belki de ilk "araştırmacı yazarı ve gazetecisi" Evliya Çelebi'yi dinliyorlar hamam sefasında. llk izlenimim, tavandan süzülen ışık huzmelerinin altında sakin sakın yayılmış, huzura ermiş olmaları gerekirken hamamın verdiği rehavetten uzak, gergin, rahatsız, diken üstünde gibi durdukları oyuncuların. Ayrıca göbek taşında ter atarak koyultulan, uçma konulu, derin muhabbetlerinin tadına pek varılamıyor bu başlangıç bölümünde. Ne var kı oyuncuların diken üstü halleri giderek değişip yumuşuyor ve herkesin sırası geldiğinde döktürdüğü, yine sinemamızda her zaman karşılaşılmadığı cinsten, sıcak bir takım oyununa dönüşüyordu öykü geliştikçe. Tarihimizde, içki düşkünlüğü ve yasağıyla ilgili fıkraların, 5öylentilerin zevk sefa filozofu, bıçkın ve hazır cevap, balıkçı kahramanı olarak geçmiş, günümüze uygun hümanist, doğacı ı'e çevreci özelliklerle de donatılmış Bekri Mustafa'nın (Savaş Ay, deneyimli aktörlerden hiç de geri kalmayan bir rahatlıkla canlandırıyor şu ölümlü dünyada yaşamaktan zevk almasını bilen, içki tutkunluğuyla nerdeyse özdeşleşmiş "güzel insan" Bekri Mustafa Ağa'yı, gerçekten), Ömer Hayyam'dan okuduğu beyitlerle süslenen bu hamam prologunu, filmin başlıca karakterlerinden genç ve toy padişah IV Murat'ı tanıyacağımız saray sahnesi izliyor.

Umberto Eco'dan bu yana son dönemde moda olan, karanlık ortaçağ atmosferinde geçen mistik, fantastik, tarihsel serüven çizgisinde, insanlığa mal olmuş, bizim tarihimizden öncü bir deneyimi hikaye eden ve zaten birkaç yıl önceki ilk filmi Denize Hançer Düştü'yle dikkati çeken Mustafa A1tıoklar, besbelli işine özenle, bir başka yaklaşan Tarihsel gerçeklere dayanıp üst yanı da hayal gücü mahsulü kurmacalarla yazılmış senaryosu, gayet tutarlı ve hala yeni yazıya geçirilmemiş binlerce belgenin aydınlatacağı, zengin Osmanlı kültüründen günümüze kapılar açan, çağdaş bir yaklaşımın ürünü.

Yönetim, çekim, oyunculuk, mekan kullanımı, görüntü, montaj ve müzik bakımından, farklı bir düzey tutturarak seyirciyle anında diyalog kurabilen İstanbul Kanatlarımın Altında, doğrusu Batılı gibi bizim de aslında üstünkörü tanıdığımız kültürümüzden kaynaklanarak geniş kitleye ulaşacak tarzda kotarılmış ilginç bir seyirlik. Sinemamızda hiç becerilemeyen çağ filmi alanında bir kilometre taşı belki de.

Ne yapıp edip uçmayı kafasına koymuş Hezarfen'le şürekasının serüvenlerinde, 7 den 70'e herkese hitap edecek bir şey var; azim, başarı, aşk, macera, aksiyon ... 17. yüzyıl  IV Murat devrinden kesitler sunarak günümüze atıf1arda bulunmaktan da geri kalmayan başarılı kalabalık sahneleri, dinamik anlatımı, kanlı canlı oyunculukları ve estetikplastik açıdan hedefi vuran, göz doldurucu görsel düzeyiyle doğrusu ummadığım kadar şaşırttı ve hoşnut bıraktı beni diyebilirim İstanbul Kanatlarımın Altında İçki aleminden küfelik olarak dönen, güzel Francesca'nın çıplak göğüslerinden esinlenerek uçma varsayımını temellendiren ve tutucu şeyhülislama (Cüneyt Çalışkur), padişahın huzurunda ilericilik dersi de veren müspet ilimden yana, Cezayir sürgünü Hezarfen rolündeki Ege Aydan sonradan açılan, sıcak bir oyun çıkarırken Lagari  Okan Bayülgen de oyunculuk yeteneklerini ortaya seriyor gözlerini devire devire ("Düşünebiliyor musunuz padişahım, sözgelişi Viyana semalarında uçup kentin üstüne konan Osmanlı sipahilerini, yeniçerilerini göz önüne getirebiliyor musunuz ) Medyum Keto'dan esinlenilmiş müneccimbaşı sahnesi gibi matrakgırgır bölümler de içeren film, herkese salık verilecek tüden, hoş ve seyre değer bir özetle. Mustafa Alıoklar, ileride çekeceği filmleri yaman meraklandıran ve söyleyecek sözü bulunan, ilginç bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor bu ikinci filmiyle. (Sungu Çapan Cumhuriyet, 22 Mart 1996)

________________________________

Subject: Mustafa Altıoklarîn's name was heard by a wider audience with his second movie "Istanbul Under My Wings". The film about Hezarfen Ahmet Çelebi's dream of flying from the Galata Tower to Üsküdar by attaching wings.

During its first hour, the film develops in an atmosphere of a grand show, which, unfortunately, cannot be erased, with old Istanbul being brought to life with pictures in the background, the decor and space pieces chosen skillfully from the existing city, and an astonishing sense of plastic. We are watching a very static narrative, a movie that is stunned by the magnificence of the project. Meanwhile, some actors, such as those who play Murat the Fourth or Şeyhülislam, are so bad that the historical atmosphere of the movie is getting stronger. moreover, in this first half, the Altıoks are doing things that can be called simply tasteless. For example, as far as I can see, for the first time in the history of cinema, he puts a real human cadaver before our eyes and shows the cutting and cutting operations on it from a close-up view. In the same way, the fact that this time the Italian captive girl's first wounded body, although it is fake, brings us into serious doubts about the aesthetics of Altıoklar.

FİLMİ İZLE



 

İÇERDEKİLER Mİ DIŞARDAKİLER Mİ (1995) "Insiders or Outsiders?"

Yönetmen: Nejat Gürsoy, Senaryo: Çetin İzzet Özkaya, Görüntü Yönetmeni: Dinçer Önal, Yapım: Başkent Film/Ahmet Demir

Oyuncular: Meral Zeren, Tuğrul Meteer, Neslihan Sezer

Konu: Bir mühendisle, gece hayatına düşkün karısının öyküsü. Evlilikleri kavga ve tartışmayla geçmektedir. Genç adam ruhi bir bunalım geçirerek hastaneye tedavi için yatırılır. Adam kendisini tedavi eden doktor hanıma aşık olmuştur.

____________________________________

Plot: The story of an engineer and his nightlife-loving wife. Their marriage is filled with quarrels and arguments. The young man suffers from a mental depression and is admitted to the hospital for treatment. The man fell in love with the doctor lady who treated him.


 

 IRMAKLARIN TÜRKÜSÜ (1995) "Song of the Rivers"

Senaryo ve Yönetmen: Soydaner Uğurlu, Görüntü Yönetmeni: Şener Işık, Müzik: Sinan Çetin, Yapım: Soydaner Uğurlu, Ayhan Turgut

Oyuncular: Hakan Ural, Seher Dilovan, Yalçın Erkan, Sırrı Elitaş, İhsan Baysal

Konu: Olaylar 19501953 yılları arasında Kore savaşında geçmektedir. İbrahim Efe, oğlu Binali’yi askere uğurlar. Köyde sakin, kendi halinde bir yaşam süren İbrahim ve ailesi oğullarının hasretine katlanmaya çalışır. Dönemin sosyopolitik gelişmeleri tüm dünyada olduğu gibi Efe ailesini de kendi çapında etkiler. Ülkenin Nato’ya mı yoksa Varşova Paktı’na mı gireceği tartışılırken BM’nin Kuzey Kore’ye asker gönderme kararına Türkiye’de katılır. Denizler ötesine gönderilen askerler arasında Binali de vardır. Babası İbrahim Efe yıllar önce Yunanlıları denize dökmüşken şimdi oğlu Binali omuz omuza çarpıştığı Yunan askerinin hayatını kurtaracaktır.

_________________________________

Subject: The events take place in the Korean War between 1950-1953. İbrahim Efe sends his son Binali off to the army. İbrahim and his family, who lead a quiet and simple life in the village, try to endure the longing for their son. The socio-political developments of the period affected the Efe family in their own way, as they did all over the world. While discussing whether the country will join NATO or the Warsaw Pact, Turkey also participates in the UN's decision to send troops to North Korea. Binali is among the soldiers sent across the seas. While his father İbrahim Efe had thrown the Greeks into the sea years ago, now his son Binali will save the life of the Greek soldier he fought shoulder to shoulder.


 

EYLÜL (1995) "September"


Yönetmen: Eser Zorlu, Senaryo: Yasemin Zorlu, Görüntü Yönetmeni: Şener Işık, Müzik: Onno Tunç Yapım: TeleSine/Kamile Apaydın Kamera Asistanı: Barış Işık, Sanat Yönetmeni: Mustafa Karyağdı, Yöetmen Yardımcısı: Banu Atay,


Oyuncular: Yeşim Alıç, Mehmet Atak, Kutay Köktürk, Fatma Belgen, Tuncer Necmioğlu, Süer İzat, Kamile Apaydın, Samim Meriç


 Konu: Bir ressamın öyküsü. Eylül ayı ile birlikte sokaklarda zor koşullar altında büyüyen sakat ve dilsiz Adem ile ressamın beraberlikleri.

______________________________


Subject: The story of an artist. The togetherness of the crippled and mute Adem and the painter, who grew up on the streets under difficult conditions in September.

 

 DÜŞ, GERÇEK, BİR DE SİNEMA (1995) (Üç Öykülü Film)  "Dream, Reality and Cinema"

Yönetmen: Tülay Eratalay, Senaryo: Ayfer Tunç, Aykut Tankuter, Görüntü Yönetmeni: Egemen Baykal, Kurgu: Aytuğ Aydın, Müzik: Nurettin Özsuca, Yapım: TRT/Selim Aşkın

Oyuncular: Levent Yılmaz, Can Kolukısa, Kenan Bal, Zeliha Güney, Şenay Aksoy, Ali Sürmeli, Ali Uyandıran

1)Düş: Reşat Nuri Güntekin'in "Bahçeli Lokanta" adlı öyküsünden.Piyangodan kazandığı büyük ikramiye ile lokanta açıp evraklar arasından kurtulmak isteyen bir memurun öyküsü.

2)Gerçek: Mahmut Şevket Esendal'ın "Ev Ona Yakıştı" adlı öyküsünden.“Ev sahibi kimsenin oturmadığı, bakımsızlıktan harap olmuş evini kiralayacak kimseyi bulamaz. Sonunda tamirini de üstlenen bir kiracı eci oturulacak hale getirir. Fakat bu sefer komşuları ev sahibini kiracı aleyhine kışkırtırlar. Ev Sahibi kiracıyı evden çıkarır. Ev tekrar eski harap halini almaya başlar

3) Bir de Sinema: Muzaffer Buyrukçu'nun "Sinema Düşleri" adlı öyküsünden. Düş ve gerçek arasında gidip gelen bir figüranın iç dünyasındaki yansımaların Öyküsü.

 Ödül: 8. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (1996)

►"En İyi Film"

►"Can Kolukısa "En İyi Erkek Oyuncu"

►"Nurettin Özsuca "En İyi Özgün Müzik"

(Jüri Üyeleri: Rekin Teksoy (bşk.), Tarık Dursun K., Muzaffer Hiçdurmaz, Ziya Öztan, Gülsen Tuncer). “

10. Adana Altın Koza Film Festivali’nde (1996)

►""En İyi 3. Film"

►"Kenan Bal "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu".

__________________________________


Three Stories Movie

1) The Dream: From Reşat Nuri Güntekin's story "Bahçeli Restaurant". The story of an officer who wants to open a restaurant with the big prize he won from the lottery and get rid of the paperwork.

2) Fact: From Mahmut Şevket Esendal's story "The House Suited Him". In the end, a tenant who also undertakes the repair makes the eci livable. But this time the neighbors provoke the landlord against the tenant. The Landlord evicts the tenant. The house starts to become dilapidated again

3) And Cinema: From the story "Cinema Dreams" by Muzaffer Buyrukçu. The Story of the reflections in the inner world of an extra who oscillates between dream and reality.