Powered By Blogger

28 Ekim 2015 Çarşamba

DAĞLARIN OĞLU (1965)

Yönetmen: Yılmaz Atadeniz
Senaryo: Bülent Oran “**”
Kamera: Erhan Canan Şevket Kıymaz, Paşa Gündoğdu
Yapım: Işık Film / Işık Toroman



Prodüksiyon Amiri: Abdullah Ataç, Set : Mahmut Özbilgin, Vedat Edişen, Selahattin Genç, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Dublajı İdare eden: Sacide Keskin, Reji Asistanları: Burak Kutluk, Sevinç Pekin, Alpay Ziyal, Negatif Kurgu: Turgut İnangiray, Negatif Kurgu: Recai Karataş, Laboratuar: Hüseyin İnci, Fehmi Acar, İbrahim Üstüner, Şeref Mehtap, Senkron: Mustafa Kent

Oyuncular: Yılmaz Güney (Ahmet), Nebahat Çehre (Gül), Erol Taş (Hamo/Hamit Bey), Danyal Topatan (Öksüz), Reha Yurdakul (Hayri), Hüseyin Zan (Oski),Kudret Karadağ (Koğuş Ağası) Gündüz Aykut, Abdullah Ataç, Selahattin Genç, Baran Kutay, Abdullah Ferah, Çetin Ahmet, Apo Ferah, Dansllar: Birsen Bengü, Erzurum Folklor ekibi.


KONU: Arap giysili üç arkadaş Suriye’de büyük bir otelin kumarhanesini soyup kaçarlar. Soyguncular Türkiye sınırları içine girerken, jandarmalar yollarını keser. Soygunculardan Şehmuz yaralıdır. Ahmet (Yılmaz Güney) jandarmalarla çarpışırken, Hamo (Erol Taş) bıçağını çekip yanalı arkadaşını kalleşçe öldürür. Amacı, soygun paralarından bir hisseye daha sahip olmaktır. Hamo, jandarmaların elinden kurtulur, Ahmet'le kaçabilmeleri için iki at getirmek üzere yakın çiftliklerden birine gider. Ne var ki bir daha geri dönmez, paralarla kaçmıştır. Ahmet teslim olur

Hapse giren Ahmet, orada tanıdığı gariban bir mahkûmla arkadaşlık kurar. Adı Oksüz'dür (Danyal Topatan). Bir süre sonra genel af çıkar. Öksüz, çok sevdiği arkadaşı Ahmet'ten ayrılmak istemez. Ancak, çevresinde Rüzgâr Ahmet olarak tanınan Ahmet'in yaşamı tehlikelerle doludur, öksüz, uğrunda ölmeye bile razıdır, Demir parmaklıklar arasında başlayan bu dostluk, özgürlüklerine kavuştuktan sonra da devam edecektir.


Kalleş arkadaşı Hamo'nun peşine düşen Ahmet, bu arada köyün bıçkın delikanlılarını çevresine toplar. Kaçırdığı paralarla büyük bir çiftlik ve bir çeltik fabrikası sahibi Hamo'ya karşı bir güç oluşturmuştur. Adamlarıyla birlikte önce fabrikaya, sonra da çiftliğe gider. Hamo hazırlıklıdır. Fabrika müdürü (Reha Yurdakul) haberi uçurmuş-tur, iki eski arkadaş yıllar sonra ilk kez karşı karşıya gelirler. Hamo, hiçbir şey olmamış gibi dostça davranışlar sergiler. Ahmet'e kızı Gül'ü tanıştırır. Gül, Ahmet'ten hoşlanmıştır yemeğe kalması için ısrar eder. Ertesi gün de köyde düğün vardır. Ahmet, Hamo'nun düzenlediği silahlı atış müsabakasına katılır. Keskin bir nişancı olan Ahmet, direkler üzerindeki tüm cam şişeleri teker teker parçalar. Birden yüreğine korku düşen Hamo tedirgindir.


Ahmet ile Gül (Nebahat Çehre), çay kenarında gizlice buluşurlar. Ahmet, kızın zaafından yararlanıp onu iğfal eder. Sonra da Gül'e tüm acı gerçeği açıklar. Onu, babasından intikam almak için iğfal etmiştir. Gül, birden yıkılır. Hamo, neden sonra kızının düşmanıyla ilişkisini, fabrika müdürünün ihbarıyla öğrenecektir. Baba, kızını odaya kapatıp, dayak zoruyla bir buluşma mektubu yazdırır. Hamo'nun amacı Ahmet'i tuzağa düşürmektir. Mektubu alan Ahmet buluşma yerine gittiğinde, çevresi Hamo'nun adamlarıyla sarılmıştır. Bir direğe bağlanıp kırbaçlanır ve her attığını vurduğu sağ eli silah dipçiğiyle parçalanır. Bu işkencenin ardından Ahmet, yarı ölü olarak ar sırtında köyüne gönderilir.
Ahmet eski gücüne kavuşmak için sakatlanmış eliyle atış talimleri yapar.


Artık silah kullanabilecek duruma gelmiştir. Ahmet pusuya yatıp intikam gününü beklerken. Gül babasının baskılarına dayanamaz çiftlikten kaçar. Ahmet'i bulduğunda her şeyi anlatır, üstelik hamiledir. Gerçek ortaya çıkmıştır. Ahmet, “Babanı sana ve karnındaki çocuğumuza bağışlıyorum. Bizi kimselerin bulamayacağı bir yere kaçıp gidelim," der. Ama kaçamazlar çevreleri sarılmıştır, Gül, silahını çekip karşılarına dikilen babasına, "Öldüreceksen, önce beni öldür" diye haykırır. Ama, zalim baba kızını dinlemez. Adamlarına işaret verince kanlı bir çatışma başlar. Son anda öksüz de gelmiştir. Hamo, Ahmet'in kurşunlarıyla can verirken kızına, "Beni affet, bütün kabahat bendeydi," der, Jandarmalar çevreyi kuşatıp Ahmet'i götürürlerken, Öksüz'ün teselli etmeye çalıştığı Gül'le son kez göz göze gelir. Gül, çocuğunu doğurup Ahmet'i bekleyecektir...”Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”

Not 

 ►Almanya'da satışa çıkarılan video kasetinin jeneriğinde film adı “Dağların Arslan”ı olarak görülmektedir.
___________________________________

“*” Senaryosu Calder Willingham (1992-1995), Guy Trosper (1911-1963) tarafından yazılan ve 1962 yılında Marlon Brando’nun rejisiyle, “One Eyed Jacks” ismiyle (Tek Gözlü Jack) 30 Mart 1961 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde vizyona giren filmden uyarlamadır. Bu filmin başrollerini, Marlon Brando (1924-2004), Karl Malden (1912-2009), Ben Johnson (1918-1996), gibi stralar oynamıştır. (kyn: www.imdb.com)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder