16 Kasım 2015 Pazartesi

FAKİR BİR KIZ SEVDİM (1966)

Yönetmen: Sırrı Gültekin
Eser ve Senaryo: Sadık Şendil
Kamera: Nedim Akanlar
Yapım: Gültekin Film / Sırrı Gültekin


Kamera Asistanı: Ali Özügül, Müzik Direktörü: Metin Bükey, Laboratuvar: Cemil Orhon (Şef), Süleyman Koyuncu, Erol Yıldırım, Montaj: Ali Ün, Senkron: Cevat Sezer, Negatif Montaj: Oral Özütürk, Sesleri Alan: Makro Buduris, Prodüksiyon Amiri: Kayhan Berker, Işık: Ender Işık Servisi, Jenerik: Refik Onnubil, Prodüktör Asistanları: Kadir Çakar, İsmet Özçınar, Deniz Kaya, Telesine: Marg Video Stüdyoları: Temel Güner, Emin Zengel

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Cüneyt), Gönül Yazar (Gönül), Münir Özkul (Kaptan), Semih Sezerli (Kaptanının yeğeni), Tanju Okan (şoför), Oya Tarı (Gigi), Feridun Çölgeçen (Ahmet Bakıroğlu, Kudret Şandra (terzi), Ahmet Turgutlu, (Sansar), Hüseyin Zan (Niyazi), Elif İraz, Nuri Tuğ, Fahri Ünsal, Kayhan Berker, Müşerref Çapın (Giginin annesi), Adnan Mersinli, Şarkılar: Gönül Yazar, Tanju Okan


Konu: Nişanlısı Gigi’nin “Hello, Joe!” diye seslendiği Cüneyt, yakışıklılığı ve varsıllığı ile yüksek sosyetede önemli bir kişi olabilecekken, aksine o çevreden ve ‘(sabah sabah) viski içmek, bezik oynamak, partilere katılmak’ gibi züppeliklerden hoşlanmaz. Çevresindekilerin sevgilerini sınamak için, babasının ‘büfe ve müzik getirteceği doğum günü partisinden’ önce kaymak tabakanın kuaför ve terzileri aracılığı ile ‘bir balon uçurur’; Bakır kralı Ahmet Bakıroğlu iflas etmiştir. Öngörüleceği gibi toplantıya (Gigi’nin, nişan yüzüğünü geri getiren hiz-metli dışında) kimse gelmez. Delikanlı işi daha da ileri götürür; ‘Bıktığı bu çevreden uzaklaşıp’, iflas söylentilerine karşın “Ben seni bırakmam, para da istemem” diyen şoförlerinin Haliç’teki gecekondu mahallesine, ‘hasretini çektiği insanların alemine’ [‘Sokak Kızı’ (1962) filmindeki Nihat’a benzer şekilde] yoksul biri gibi karışır. Babasına da “Sıkılıyorum. İzin verirseniz İtalya’ya kadar gideyim.
Roma’yı pek severim. Tam da opera mevsimi” diyerek, ortalarda görünmeyeceği günlerin gerekçesini hazırlar. Gerçek olmasını hep istediğimiz o mahallede Kaptan’la(yeğenleri) Gönül ve ona yan bakanı ‘ufalayan’ kıskanç abisiyle (Semih Sezerli ve Tanju Okan’ın filmdeki isimleri hiç söylenmiyor), Vefalı Niyazi ve Garson Sansar’la karşılaşıyor(uz). Onların zor ama umut dolu yaşamlarını ve Haliç’in artık olmayan görüntülerini çok sevdik.


Bir gece “Dokunma bana, dut oldum ben” diyen Kaptan’ın, üzerinde bir gemi dümeni olan evinin bahçesinde anlattıkları; “Abim kaptandı. Bu kulübe onun gemisinin kaptan köşkü. Böyle iki tane gemimiz vardı..Bütün emeli beni okutmak, mektepli bir kaptan yapmaktı. Sonra bir gün bir kazada gidiverdi. Hem de yengemle beraber..Ortakları katakulliyle gemilerin üstüne oturdular..‘Ulan etmeyin’ dedim ‘Abimin bari kaptan kulübesini olsun bana verin’ dedim. Nasılsa işte bunu bana verdiler. Ee, yaşım 13, şu gördüğün iki velet kaldı mı benim elime. Sonra gel de oku..Verdim kendimi onları büyütmeye. Çocuklar büyüdükten sonra geldim buraya yerleştim. Ya işte böyle, sözde kaptan olacaktık çımacı bile olamadık.”


Cüneyt, onların yaptığı her işi yapar; Sırt hamallığı, çarşıda portakal satışı, genç kıza çamaşır için su taşıma ve odun kırma. Akşamları Kumkapı’da Kör Samet’in Meyhanesi’nde beraber içerlerken acemice de olsa “Hieeyt” diye bağırmayı bile öğrenir. Bu sırada, şimdilerde hayal dahi edilemeyen ama o zamanlar en azından olmasını isteyebildiğimiz bir şey olur ; Farklı sınıflardan Gönül ve Cüneyt arasında, dillendirilmese de bir sevgi başlar. Sesi güzel ama genç kız, şarkıcılık için “Kolay değil iyi bir yere girmek. Ya önceden meşhur olacaksın yahut da patrona..anlarsın ya..” diyerek ‘Buğulu Gözler’deki (1970) Canan ve ‘Bir Demet Menekşe’deki (1973) Nesrin gibi Almanya’ya gitmek üzeredir.


Cüneyt, soyadının ve parasının yardımı ile ona bir gazinoda iş bulur. Kazandığı ün ve para, Gönül’de olumsuz bir değişiklik yapmaz. “Kolay evlenemem ben. Gönlüm sevmeli gönlüm. Yoksa, bakır kralının oğlu bile vız gelir bana.” Kendisine, şarkıcılıktayardım eden kişinin Cüneyt, onun da bakır kralının oğlu olduğunu anlayınca, incinip Almanya’ya gitmeye karar verir. Türk Hava Yolları’nın 012 sayılı uçağında, Hamburg’a gittiğine, gözyaşları içinde pişman olmuş


ken bir el, Cüneyt’in eli bir mendil uzatır. Ama, Gönül'ün yaşlı gözlerini mendil değil delikanlının dudakları kurutuyor. (Murat Çelenligil)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder