24 Ocak 2016 Pazar

ACI GÜNLER (1967)

Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Safa Önal
Operatör: Ali Yaver
Yapım: Metin Film / M. Işık Toraman


Prodüksiyon: Selçuk Göksayar, Nuri Tuncel, Reji Asistanı: Volkan Kayhan, Kamera Asistanı: Erhan Canan, Set Amiri: Şükrü Kirişçi, Nejat Özemre, Işıklar: Haydar Aslan, Seslendiren: Yorgo İliadis, Asistan: İlia İliadis, Laboratuvar Şefi: Hilmi Başcan, Laboratuvar: Hayati Akbulut, Erdoğan Dolapçı, Montaj-Senkron: Diamendi Filmeridis, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, (Erman Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır),


Oyuncular: Ayhan Işık (Turgut), Nilüfer Koçyiğit (Ceyhan), Sevinç Pekin, Atlan Günbay (İbrahim), Mümtaz Ener (Kemal), Suzan Avcı (Nilhayat), Süha Doğan (Ziya Akmen), Şaziye Moral (Turgut’un annesi), Cahit Irgat (Stavro), Talat Gözbak (Komiser), Hasan Ceylan (Necmi), Behçet Nacar (Cemil Gözükara), Ali Seyhan (Hasan), Enver Dönmez (Lütfü), T. Fikret Uçak, Orhan Çoban, Süheyl Eğriboz (Uşak)


Konu: “Ben.. Küçükpazarlı Turgut, ayıptır söylemesi Gölgesine Bastırmaz Turgut.”
Kendisini böyle tanımlayan kahramanımız, ortağı İbrahim ile kumarhane işleten ‘mert, gözü kara’ bir delikanlıdır. Annesine konuk olduğu bir gün, nefis birer bardak çay eşliğinde yaşlı kadının yakınmalarını dinler(iz).


Annes ; “Yüzüne hasret kaldım. Binde bir geliyor, bir dakika kalmadan gidiyorsun..Geceleri gözüme uyku girmiyor.”
Turgut; “Merak etme anacığım. Bir şey olmaz bana, evvel Allah.”
Annesi; “Baban da böyle söylerdi, dayın da. Biri ‘mapusta’ öldü, öbürünü de sokağa seriverdiler. Tam seni yaralarımın üstüne bastıracağımı sanırken…”
Birkaç sahne sonra, hastanenin Hariciye Servisi’nde yatan oğlunu, eli kolu kurabiye ve kolonya dolu görmeye gittiğinde, söylenmeye, kaldığı yerden devam ediyor ; “Bir kere gülmedim şu dünyada, bir kere yaşamadım. Sanki Allah bana kardeşi, kocayı, evladı yanayım diye vermiş.”


Turgut’u tanıdıkça, (kumar dışında) kanunsuz işlerle hiç ilgisi olmadığını anlıyor ve biraz olsun mutlu oluyoruz. Kumarhanede ‘işlerin aynalı’ olduğu bir gece İbrahim’in ‘silah ve mermi kaçakçılığı’ için “Bir seferin ucunda 50 bin papel var. Bir günlük iş, fena mı?” diyerek yaptığı ‘nabız yoklamasını’ geri çeviriyor; “İçerde yattığın seneleri unuttun galiba. Kes bu bahsi. Bir daha da ağzını ispirto ile yıka.”


Aynı gece, Hasan ve Necmi ‘gebe zarlarla’ hile yaparak olay çıkarıyorlar. Sonra da kumarhane için polise ‘gammazlık ederler’. Turgut, ‘sinirlerinin ilacı’ güzel şarkıcı Nilhayat’la beraberken, polis kumarhaneyi basıp zabıt tutar. ‘Bütün paralar ve keriz edevatına’ el konulur, dükkân da mühürlenir.


İki ortak, Kemal Bey’in Haliç, Cibali’deki Bakır Döküm Fabrikası’nda çalışan Hasan ve Necmi’den hesap sormaya gittiklerinde kavga çıkıyor. Polisin geldiğini gören İbrahim, yaralanan Turgut’u orada bırakıp kaçar. (İkisi arasında başlayan düşmanlık gittikçe artar ve Turgut’un annesinin kaçırmasına dek varır.) Hastaneye ‘geçmiş olsun’a gelen Müdür Ziya Bey, mahkemedeTurgut’a verilen 11 bin liralık para cezasının Kemal Bey tarafından ödendiğini söyler. “Kemal Bey bambaşka bir insandır. Doğruluk ve namustan başka hiçbir şeye kıymet vermez.” Turgut’un annesi (filmde adı geçmiyor) “Gördün mü ne insanlar varmış dünyada? Allah ne muradı varsa gönlüne göre versin. Var olsun” diye dualar etmektedir. (İlerde, bu kişiler nedeniyle kendisinin ve oğlunun başına gelecekleri bir bilse..) Kahramanımız, kendini biraz toparlayıp,


Kemal Bey; “Merak etme dolgun haftalık veririm çarçabuk ödersin.”


Turgut; “Yoo, o da olmaz işte. Hak ettiğimden fazlası gene haram sayılır. Senin anlayacağın kirli para olur gene.” şakağındaki yara bandı ile) teşekkür etmeye gittiğinde, Kemal Bey’in ‘annesiz büyüyen’ güzel kızı Ceyhan’ın doğum günü kutlanıyordu. “Bu 11 bin lirayı bir ay içinde ödeyeceğim” dediğinde Kemal Bey’den şu yanıtı alır “Senin paranı kabul etmem. Nasıl kazandığını biliyorum.. Gücenme.. Kumarla, haraçla kazanılmış paraya ben el sürmem.. Aklıma gelen bir çare var.. Gel benim yanımda çalış.” (Turgut, Kemal Bey’in ‘mermi ve silah kaçakçılığı’ yaptığını bilseydi, bu göz yaşartıcı konuşmaya çok gülerdi herhalde.) Ve filmin en çarpıcı konuşması. Sonuçta, [‘Kanlı Firar’daki (1960) Tahir’in de kaynakçı olarak çalıştığı] Haliç Antrepo’da 34 DV 597 plakalı Dodge kamyonun şofördür artık.Turgut tarafından 3 gün aranmayınca meraklanan Nilhayat, bu değişimin nedenini öğrenmek için tersaneye gelir. Konuşması sırasında Ceyhan’ı oralarda görünce, bir şeyler olduğunu anlar. “Kim bu kız? Ne işi var burda? Olan olmuş sana. Ama geçer, geçecek” deyip gidiyor. Ama, yalnızca tersaneden değil, Turgut’un yaşamından da çıkıyor. Ceyhan’ın sözleri ; “..Ne güzel yermiş burası. O hanım ‘şeyiniz’ miydi? – Olanları o da sezinlemiş- Kavga ettiniz galiba. Ayrıldınız mı?” Artık düzelen yaşamı ve genç kızın sevgisi ile her şey yolunda gibidir.. Şimdilik.


O günlerde, kaçakçılıkta kullanılan teknenin kaptanı Stavro ile Ziya Bey arasındaki bir konuşma Turgut’un başına olmadık işler açacaktır. “Kaçakçılık için bir adam lazım. Nasıl derler, yüreği altı okka çok erkek biri olsun. Hem de ne iş yaptığını bilmesin. Bilmezse korkmaz değil mi?” Ziya bey bir an düşünüyor; “Öyle biri var galiba.”


Turgut’un ‘faturasız fabrika malı’ zannettiği sandıklarda neler yok ki; Silahlar ve çeteye ‘kazık attığından şüphelenilen’ Hasan’ın cesedi. ‘Sevkıyat’ sırasında suçüstü yakalanır ve Ağır Ceza’da 21 yıl hapsi istenir. ( Murat Çelenligi – sinematürk veri tabanı)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder