30 Ağustos 2016 Salı

ARKADAŞIMIN AŞKISIN (1968)

(KAN KARDEŞİM)

Yönetmen: Türker İnanoğlu
Senaryo: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni Çetin Gürtop
Yapım: Erler Film / Türker İnanoğlu


Yön.Yrd: Erdal Aksü, Kamera Ast: Hüseyin Karındoyuran, Müzik: Hüsnü Özkartal, Şarkılar: Fecri Ebcioğlu, Tek. Yön: Mehmet Bozkuş, Dublaj Yönetmeni: Abdurrahman Palay, Negatif Montaj, Ender Teker, Laboratuvar: İbrahim Üstüner, Prodüksiyon Amiri; Memduh Karakaş,


Oyuncular: İzzet Günay, Filiz Akın, Ekrem Bora, Şaziye Moral, Aynur Aydan, Aynur Karasu, Nevzat Okçugil, Muammer Gözalan, Ömercik (Ömer Dönmez), Hakkı Haktan, Özcan Yiğitmen, Fırat Arıkan


Konu: Ahmet (İzzet Günay), Selma (Filiz Akın) ve Orhan (Ekrem Bora) birlikte büyümüş üç arkadaştır. Zengin Selma ve Orhan’ın aksine köşk uşağının oğlu Ahmet, Orhan’ın ailesince okutulup avukat olmuştur. İyi ama biraz havai olup okuyamamış Orhan’la, Ahmet, Selma’ya aşıktır. Selma’nınsa gönlü Ahmet’tedir. Birgün Orhan Ahmet’e açılınca, genç avukat arkadaşının aşkına engel olmamak için Selma’ya beslediği duyguları saklar. Selma’nın Ahmet için yazdığı sevgi dolu mektup yanlışlıkla eline geçen Orhan, kendine sanıp cesaret alır ve genç kıza açılır. . ."


Ama şaşıran Selma evlenme teklifini reddedince, Orhan yaşama küserek Avrupa’ya yerleşir. Ahmet’se geri dön-mesi için Selma’ya baskı yaparak Orhan’a sevgi dolu bir mektup yazdırır. Mektubu alınca sevinçle geri dönen Orhan’ın uçağı düşer. Ölenler arasında onun da adı vardır. Çok üzülen Ahmet’le Selma, Orhan’ın vasiyetine uyup ev-lenme hazırlığına başlar. Aslında ölmeyen Orhan birden ortaya çıktığında Ahmet Selma’dan ayrılır ve ikisinin evlenerek mutlu olmalarını ister. Bir süre sonra bu evlilik gerçek bir mutluluğa dönüşür. Ta ki Orhan, Selma’ya aslında Ahmet’in yazmış olduğu bir mektubu bulana dek. Şüphenin getirdiği huzursuzluk giderek kavgalara dönüşür ve bunun sonucu balkondan düşüp yaralanan Selma, yine de gidip teslim olan Orhan’dan şikayetçi olmaz. Ahmet ise savunarak kurtardığı Orhan’a, mektubu kendisinin yazdığını, önceden kendisinin de Selma’ya aşık olduğunu ama genç kızın onu seçtiğini açıklar. Orhan, Selma’dan af diler ve başarır. Ahmet içinse; gerçekler başka türlü olsa da bazı anlardafedakarlık aşktan da üstün bir erdemdir…


"Bu, çocuklukları beraber geçmiş üç candan arkadaşın hikâyesidir. Zengin bir ailenin çocuğu olan Orhan, bir dediği iki edilmeden büyüyordu. Babası öldüğü için, annesi üzerine titriyordu. Ne yapsa affediliyor, ne söylese emir gibi dinleni-yordu. Orhan'ın biricik arkadaşı Ahmet de annesiz büyüyordu. Köşkün bahçıvanının oğluydu. Okumayı seven, ilerde iyi bir hayat yaşamaya, muvaffak olmaya kararlı, sessiz bir çocuktu. Yakın bir köşk-te de Selma oturuyordu. Annesiyle babası Selma'nın iyi yetişmesi, eğitilmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlardı. Orhan, Ahmet ve Selma her çocuk gibi beraber oynayarak, bazen kavga ederek ama birbirlerini yürekten severek büyüdüler.


Kavga ettikleri bir gün, Cavidan Hanım, Orhan'a kızmak üzereyken Ahmet arkadaşını kurtarır "Teyze, o bir şey yapmadı. Oynarken topun üzerine bastım. Dudağım yere çarptı." Kan kardeşi olurlar ve bir daha hiç kavga etmeyeceklerine söz verirler. "Aradan yıllar geçti. Selma, koleji bitirdi. Orhan, Tıp Fakültesi'ne devam edemedi. Bahçıvanın oğlu Ahmet, Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Bütün bu tahsil seneleri içinde birbirlerinden ayrılmadılar. Sevgileri daha da arttı. Lakin bu sevgi, bu üç güzel insanın içinde başka şekle döküldü. Cavidan Hanım’ın desteği ile öğrenimini tamamlayan Ahmet (bunun ezikliğini film boyunca gözleyeceğiz) Üsküdar Adliyesi'ndeki stajından sonra Anadolu'da çalışmak istiyor. Babası, yaşayıp bu günleri görebilseydi keşke. İki arkadaş da Selma'yı severken, genç kızın gönlü (şimdilik) Ahmet'te. Ancak, sevgisini ilk açıklayan Orhan olunca, Ahmet özverili olmak gereğini duyar. Selma'nın yorumu farklı "Borçlusun ona. Ama, bunu, beni Orhan'ın kucağına atmakla mı ödeyeceksin?" İlginçtir, Ahmet genç kıza ne zaman "Ayrılmayacağız" dediyse bir sonraki sahnede ayrıldılar. Ne zaman "Ayrılmalıyız" dediyse de bir araya geldiler. Aşkına karşılık göremeyen Orhan, bir müddet Avrupa'ya gitmeye karar veriyor. Annesi, ayrılığın verdiği üzüntüyle şöyle konuşur:

- Ne var ki? Neden gidiyorsun? Her seven yerini yurdunu mu terk ediyor?
Haftalar sonra, (herhalde buranın Paris olduğunu anlayalım diye) penceresinden Eyfel Kulesi görünen bir otel odası. Brigitte Bardot ve Jeanne Moreau’nun ‘Viva Maria’ filminde söyledikleri ‘On A Chantè La Douceur’ (1965) (Georges Henri Delerue) şarkısını dinlerken Ahmet'e yazdığı mektup ; Paris'e geleli bir buçuk ay oldu. Kalbimde hâlâ değişen Mustafa'nın oğlunu ve kız kardeşini kaçırtmıştır. Fabrikanın gizli bir odasında ağızları bantlanmıştır. Yusuf, Mustafa'yla birlikte fabrikaya gelir. Silahlı çatışmanın bağladığı sırada, iz süren polis fabrikayı sarar. Yıldırım teslim olur ve suçunu itiraf eder, Yusuf’un sayesinde kendini temize çıkaran Mustafa'yı başka bir tehlike beklemektedir. Kan davalısı Yusuf’tan nasıl kurtulacaktır? Namlunun ağzındadır. Mustafa, bundan böyle yalnızca oğlu için yaşayacaktır. Ayşe aralarına girer. "Önce beni öldürün," der. Ve aralarındaki kan davasını dostlukla çözmelerini önerir. Yusuf, yeminini bozar ve kurşunları çıkarıp silahını da barajın sularına fırlatır. “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”


Filmin senaryosunu Aydın Engin yazdı. Yılmaz Atadeniz'Ie Yılmaz Güney de çekim sırasında bazı eklemeler yaparak temel konuyu geliştirdiler. Filmin piyasaya çıkarılan VCD'sinde ise (ikinci yarıda) bazı sahnelerin tekrarları yer almaktadır. (Agah Özgüç)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder