17 Ağustos 2016 Çarşamba

HARUN REŞİD'İN GÖZDESİ (1967)

Yönetmen:Atıf Yılmaz
Senaryo:Ayşe Şasa
Kamera:Gani Turanlı
Yapım :And Film/Turgut Demirağ 

Erman Film Stüdyosunda seslendirilmiş, And film stüdyosunda hazırlanmıştır.

Eser: Sevda Sezer, Sanat Yönetmeni: Doğan Aksel, Reji Asistanı: Zeki Ökten, Ahmet Soner, Kamera Asistanı: Baki Turanlı, Ses Kayıt: Yorgo İlyadis, Asistanı: İlia İlyadis, Prodüksiyon Amiri: Nihat Sümer,


Oyuncular: Ajda Pekkan (Dilaram), Erol Tezeren (Şehzade Emin) , Tuncer Necmioğlu (Harun Reşid), Devlet Devrim (Anarkalı), Turgut Özatay (Harsama), Lale Belkıs (Butri), Tülay Erdeniz (Mihrinisa), Danyal Topatan (Cellat Mensur), Bilkay Tekben, Faik Coşkun (Esir Tüccarı), Kadriye Tunai Erdoğan Seren, Bahri Özkan, Yaşar Şener, Arap Celâl, Taliha Saltı, Selahattin Geçgel,


Konu: Abbasi İmparatorluğu döneminde yönetimi ele geçirip düşmanlarından intikam alan şuh bir kadınla, hükümdar Harun Reşid'in öyküsü. Abbsi imparatorluğu döneminde yönetimi ele geçirip düşmanlarından intikam alan şuh bir kadınla, hükümdar Harun Reşit'in öyküsü anlatılırken, Harun Reşit bu öyküde ikincil planda kalır, asıl ağırlık mağduriyetini yavaş yavaş lehine çeviren kadın (Ajda Pekkan) kahramandadır. Harun Reşit’ın kardeşi Abbase, filmin ikincil rollerinden birinde yer alır. Abbaseyi Lale Belkıs canlandırır. Sezer, Harun Reşit olayını devam ettirir ama, yine ikincil konumda ele alarak bu kez kahraman kız kardeşi Abbase Sultandır.

► Atıf Yılmaz'ın bir filmiymiş "Harun Reşid'in Gözdesi". Bu bilgiye Agah Özgüç'ün film kataloglarından da ulaşa-bilirmişim ama, filmi tek arama nedenim Ajda Pekkan olduğu için pek de umu-rumda olmamış demek ki. Film, neredeyse üç beş metrekarelik bir alanda çekilmiş gibi duran savaş sahneleri ile başlıyor. Harun Reşid'in (Tuncer Necmioğlu) çıkan isyanı bastırmak üzere Horasan'a gönderdiği komutan (Turgut Özatay), bu kadar işin arasında, Horasan valisinin kızına da (Ajda Pekkan) tecavüz eder. Vali kızı Dilara (ya da Dilaram; oyuncular bir öyle bir böyle sesleniyorlardı ona), tecavüzden hemen sonra, orada bulunması için bir sebep olmayan (filmin devamında, rekabet halindeki bu iki adamın asla aynı yere ya da aynı göreve gönderilmediğini öğreniyoruz çünkü) Harun Reşid'in oğlu-nun yardımı ile kaçar, kaçar ve köle tüccarlarının eline düşer.


Köle pazarlarında açık artırma ile satışa çıkarıldığında boynunu büküp kaderine razı olcak diye düşüneniz varsa yanılıyor. Gururundan bir milim bile feda etmiyor Dilara; tüller içinde yarı çıplak pazarlanmaktayken, kendisine dokunan adam-ları zincirleriyle yerlere seriyor, sahibinin işine engel olduğu için kırbaçlandıkça kırbaçlanıyor. Ne gam, gururun fazlası sarayın kapısının açılmasına sebep oluyor sonunda. Komutanımızın karısı Lale Belkıs, hiç inandırıcı olmayan bir sebep (ki bazen, herhangi bir sebep de olmayabiliyor bu filmlerde) ileri sürerek Dilara'ya talip oluyor ve "Kızım marifetlerin ne?" sorusunu takip eden bir-iki göbek hareketi ve arkasından patlatılan bir "aranjman" sonrası, iki bin beş yüz altına onu satın alıyor...


Bütün bunları da yaparken, şarkıcının üçüncü albümünün kapağındaki (ve bu yazının bir yerlerinde de bulunan) fotoğrafta üzerinde olan dans kostümleri ile sarayın koridorlarında koşturur da koşturuFilmin, bizimkinin saraya girişinden sonrasını anlatan bölümleri (film o niyetle çekilmemiş bile olsa) Almodovar filmleri tadında sahici bir komedi: Önce rakibi Devlet Devrim'i ipe gönderir, sonra Harun Reşid'i kendisine bağlar; sonra da, bu tip filmlerde hiç eksik olmayan sihir zehir gibi şeylerin yardımı ile babasının intikamını alır, şehzadeyi kendisiyle evlenmeye ikna eder...


Her an her saniye birileri ile kumpaslar kurar ve seyrdene "estetiğin gücü" üzerine acayip bir ders verir. Gerçekten de, bu koridorlarda koşturan Ajda Pekkan ile, 70 ve 80'lerdeki Ajda Pekkan arasında, şöyle genel bir benzerlik bile olsun mevcut değildir. Kaba, iri yarı ve filmdekigibi boncuk ve yıldızlarla süslenip gözümüze sokulacak yerde mutlaka kapa-tılması gereken göğüslere sahip bir kadın var bu filmde. Harun Reşid ve oğlunun, böyle bir kadının peşine düşme nedenini asla anlayamıyorsunuz, hiç inandırıcı görünmüyor size; tüller, şifonlar, boncukların bile yardımı dokunamıyor... İntikamın alınmasını müteakiben de, bizimki apansız çarkeder ve (türbemsi bir yerde ağlayan yaşlı bir kadını görüp bütün mücevherlerini ona vermesinden hemen sonra) her şeyden feragat ederek, Horasan bahçelerinde çiçek yetiştirmek üzere bahçıvanlığı seçer. Hikaye içinde belki biraz tuhaf ama bir parça olsun makul de gözüken bu karar, yapımcı ya da yönetmenimize yetmez, şehzade bizimkinin peşine düşer, onu çapa sallarken bulur, o da çok diretmez ve bizzat kendisinin söylediği (muhtemelen ağaçlar arası-na gizlenmiş bir piyano eşliğinde) "Hatırlar mısın, hatırlar mısın, o günleri-mizi" şeklindeki bir aranjmanı müteaki-ben şehzadenin koluna girer ve saraya döner... (Ky:Naim Dilmener)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder