6 Ocak 2018 Cumartesi

İLK VE SON (1968)



Yönetmen: Memduh Ün,
Senaryo Memduh Ün, Ayşe Sasa Esat Mahmut Karakurt’un aynı isimli romanından.
Kamera: Cahit Engin,
Yapım: Kadri Film/Kadri Yurdatap, Uğur Film/Memduh Ün

Oyuncular: Cüneyt Arkın (Mecdi), Selda Alkor (Necla), Funda Postacı Ayşe), Eva Bender (Renata), Mehmet Büyükgüngör (Eşref), Ahmet Turgutlu (Uşak), Diclehan baban (Nazlı), Asım Nipton (Doktor), Niyazi Er (Cavit)

Konu: Necla’nın güpegündüz (romanda ‘mehtaplı bir sonbahar gecesi’) saldırıya uğraması ile başlıyor. Arkadaşı Orhan’ın arabasıyla Alemdağ’daki Çobanlar Çiftliğinin yakınına kadar gelmişler. Genç kadın “Türkiye’nin en güzel ve en zengini” ama mal varlığı ile öyle ilgisiz ki buraların ona ait olduğunu yeni öğreniyor. 11 yaşındayken annesini kaybetmiş. Pancar işi ile uğraşan babası ‘şeker kralı’ Avni Arar da bir buçuk sene önce öldüğü için milyonlarca liralık servetin sahibi. Başından, filmde bir gün romanda bir buçuk ay süren bir evlilik geçmiş. Ama şimdi, tüm bu ayrıntılar bir yana, Orhan’dan ‘en az zararla’ kurtulmak zorunda. Neyse ki, ‘uzun boylu, geniş omuzlu’ bir atlı imdadına yetişir. Çiftliğin müdürü Mecdi Karan’dır bu yiğit.
‘Mr. Noll’. Sert ve gururlu biri. Belki biraz fazla konuşan genç kadını ‘çenesi düşük dağ keçisi’ne benzetir. Sonradan, durumu öğrendiğinde bile lafını sakınmadığını göreceğiz.

‘Hacı Murat’ (1967) ve ‘Namus Borcu’ (1967) filmlerinden anımsadığımız iki taş merdivenli çiftlik evi. Mecdi burada (romanda annesi ile, filmde ise kimsesiz olduğu için tek başına) kalıyor. Emektar Selahi Baba (romandaki adı İsmail) ile 15-16 yaşlarındaki kızı Ayşe (kitapta muhtarın kızı) en büyük yardımcıları. Kahramanımız şimdilik pek ayırtında değil ama okuma yazma öğrettiği ve çocuk zannettiği bu ‘kır menekşesi’ ona umarsızca sevdalı. Artık, ‘Ağustos Böceği ve Karınca’yı değil Mecdi’nin kitapları arasında bulduğu Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ‘İki Kişiye Bir Dünya’ gibi şiirleri okumak istiyor. Romandaki Ayşe ise Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın ‘Sarab-ı Ömrüm’ (1934) kitabından ‘manzumeler’ ezberlemiş. Mecdi, çok sonraları durumu anlayıp “Bir bu eksikti” diyecektir.

‘Countess Esterhazy’ (1965) (Hadjidakis) melodisi ve Necla’yı at arabasıyla şehre götüren Selahi Babanın söyledikleri Mecdi’yi daha iyi tanımamızı sağlıyor; “Siz bakmayın onun kabalığına. Aslında mert ve altın gibi kalbi olan bir insandır. Sonra bilgisine de diyecek yoktur ha. Yüksek ziraat mühendisidir.. Dahası da var. Amerika’da staj yapmış.” altı (romanda iki) aydır çiftlikte çalışıyormuş. Yaşlı adam anlatmaya devam ediyor; “Mal sahibi kadın galiba hoppaca bir taze. Çiftlikle hiç ilgilendiği yok. Mecdi Bey, işe başladığı gün bütün eksiklerin listesini yazdı yolladı, hâlâ bugüne kadar bir cevap vermedi.” Eşyalarını toplarken eline geçen resimdeki sarışın güzel Renata, Mecdi’nin yıllar öncesindeki yürek sızısı. Sonraki bir gün tekrar beraber olmak isteyen genç kadını ihanetle suçlayıp kovar. Ama 5 yılını paylaştığı bu afet ilerde başına çok işler açacak.

O olaydan sonra ayakları biraz olsun suya eren Necla, ama asıl yakışıklı müdürü unutamadığı için, çiftlikle ilgilenmeye karar verir. Hukuk müşaviri Eşref Bey aracılığı ile Mecdi’yi Fenerbahçe’deki köşküne çağırtıyor. O günkü genç kadını çiftliğin sahibi olarak gören kahramanımız, bunu bir gurur sorunu yapıp işi bırakmak ister.

“Mecdi Bey, vazifenizden ayrılmamanız için ricaya geldim buraya.” Ta çiftliğe kadar gelip söylenen bu sözler aradaki buzları eritir. Necla ve o sırada Napolyon Falına bakmakta olan arkadaşı Nazlı..
Necla; “..Vahşi, garip bir adam o. Kabalığının altında bizim salon züppelerinde bulunmayan erkekçe bir gurur taşıyor.. İçimden bir his Mecdi’nin dünyanın en dürüst insanı olduğunu söylüyor.”

Bir arazi alımı için gittikleri İzmir’de birbirlerinin olurlar. “Niçin söylemedin bana? Ben seni evlenmiş bir kadın zannediyordum.” Para peşinde olan kocasını daha ilk gece terk etmiş. Bir dolu tartışmadan sonra evlenme kararı. Ama, kıskançlıktan ne yaptığını bilmez halde olan Renata iki kurşunla Mecdi’yi yaralıyor. Şakağındaki sıyrık ilerde kör olmasına neden olacaktır. (Romandaki Mecdi ise daha ilk sayfalarda gözünden rahatsızdı. Beyoğlu’ndaki ‘meşhur göz doktoru’ her iki gözde de tüberkülozdan kuşkulanır. Üstelik ‘maatteessüf bir hayli ilerlemiş’.) Haydarpaşa Numune Hastanesinde ameliyat; 2 gün 2 gece aç susuz başucunda bekleyen Necla; ‘Assassins’ ve ‘Returning in the Evening’ (1965) (Hadjidakis) melodileriyle hastaneden çıkış ve ıhlamur ağacı altında göz kararmaları; Bir sabah gözlerini tamamen kaybetmesi ve (ondan nefret edip uzaklaşsın diye) gelinliğiyle gelen sevdiğine oynadığı acımasız oyun; ‘Clever People and Grocers’ (1964) (Theodorakis) melodisi ve gözyaşları içinde kaçan Necla.
Ayşe’den gerçeği öğrenen genç kadın Virgin My Neighbourhood’ (1965) (Hadjidakis) melodisi ile koşuyor], kendini Ağlayan Kaya’dan atarak öldürmek isteyen Mecdi’ye engel olmaya çalışır; “Sen benim ilk ve son aşkımsın. İlk ve son erkeğimsin. Istırap çekeceksek beraber çekeceğiz..Bir adımda boşluğa atabilirsin kendini. Ama şunu bil ki ben de arkandan gelirim..Öleceksek Üçümüz beraber öleceğiz.. Sen, ben ve çocuğumuz. Anne oluyorum..” (Kyn: Murat Çelenligil “sinematürk Internet veri tabanı”)

Memduh Ün Anlatıyor:
Ben çektiğim filmi şimdi seyrettiğimde, tüylerim diken diken oldu. Yönetmen olarak işime dört elle sarılmıştım, ama nafile olmuş çabalarım. Senaryo dökülüyor çünkü İlk ve Son ticari amaçla çekilmiş bir filmdi.
Getirisi 7 civarında oldu Esat Mahmut'un romanlarının çoğu filme alınmış, önemli bir kısmı da büyük başarı sağlamıştı. Ellilerden yetmişlere kadar bu ilgi sürüp gitmişti. Senaryo bittiğinde Esat Mahmut'a gönderilirdi. Özenle okur, diyalogları falan değiştirilmişse, yeniden kendi dilince yazardı. Mukavele imzalarken, yapıtının aynen çekileceği, hiçbir değişiklik yapılmayacağı koşullarını getirirdi. Romana göre epey değişiklik yapmıştım, ama filmi beğendi seyrettiğinde. Özellikle de finali değiştirmiştim. Buna karşın bir şey söylemedi. Oysa finali çok iyi resimleyememiş olduğumu görüyorum bir kez daha izlediğimde.

Yönetmen olarak konuyla örtüşemeyince ben iyi bir işçilik gerçekleştiremiyorum. Kahramanlarla örtüşmem gerekiyor. Benim başarılı olan filmlerim içindeki insanlar, hayatta her zaman gördüğümüz orta sınıf ve aşağı kültürlerden gelen kişiler. Buradaki kahramanlarla hiç örtüşememişim. Filmin başında jön kız sevgilisiyle yatmak istemiyordu. Ama bu kadar içki içen, partilere katılan, erkeklerle içli dışlı olan, sabaha karşı flört ettiği insanla dağ başlarına çıkan bir kadının bakire olması şaşırtıcı tabii; buna bugün çocuklar bile güler herhalde.

Filmin bazı sahnelerini Ortaköy'deki bir köşkte çekmiştim Köşkten eser kalmadı bugün. İzmir’deki sahneler için de İzmir'e gitmiştik. İzmir’de otel odası, Fatma Gink'in evinin yatak odasıydı aslında. Çiftlik sahnesi de Büyükdere'deki ulusal platomuz Bilezikçi Çiftliği'nde görüntülenmişti. Filmin çekim süresi herhalde; 20-25 gündü. (“Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” Vadullah Taş “Kabalcı Yayınları, Ağustos 2009-İstanbul ”)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder