13 Ocak 2018 Cumartesi

MALKOÇOĞLU ve CEM SULTAN (1969)



Senaryo ve Yönetmen: Remzi Jöntürk(Ayhan Başoğlu’nun çizgi romanından)
Diyaloglar: Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Ali Uğur
Yapım: Duru Film / Naci Duru 

Oynayanlar: Cüneyt Arkın (Polat/Malkoçoğlu), Gülnaz Huri (Melek), Cihangir Gaffari (Cem Sultan), Feri Cansel (Çingene), Suzan Avcı (Zühre), Behçet Nacar (Gaddar Hamolka), Özdemir Han (Şrytan Omerro), Aytekin Akkaya (Akıncı), Ayton Sert (Hancı İgor), Levent Çakır, Adnan Mersinli (Öküz Abdi), Günay Güner, İhsan Gedik, Mehmet Ali Güngör,

Konu: Malkoçoğlu Ali Bey yapmış olduğu bir seferde Homero'nun tutsağı olmuş ve yıllarca işkencelerle dolu bir zindan hayatı yaşamıştır. Sonunda oradan kurtulur. Sevdiği eşinden ve bilmediği çocuğu Polattan ayrı, hayatını at sırtında akıncı reisi olarak sürdürür. Oğlunun akıncı olma isteği, birbirini tanımayan baba ve oğulun buluşmasını sağlar. Onlara bir görev verilmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in oğlu ve Malkoçoğlu Ali Beyin kan kardeşi Cem Sultanı, Venediklilerin eline düşürmemek. Bu film, Fatih Sultan Mehmed Han'ın kurdurmuş olduğu, Enderun-ı Hümayün adlı Saray Üniversitesinde yetişen meşhur akıncı Malkoçoğlu Bali Beyin oğlu Malkoçoğlu Ali Beyin hikayesidir. Sofya Sancakbeyliği yapmış, 1514 Çaldıran Savaşında şehit düşmüştür.

AT İLE KALE DUVARI NASIL DELİNİR?
Malkoçoğlu filmlerinden üçüncüsünü Dalaman’da nehir kenarında çekiyoruz. Yıkık bir kale duvarı dibindeyiz. Atların ezdiği kekik ot kokusu, baharın ılık meltemiyle üzerimize üzerimize geliyor. Gökte ak bulutlar, atımın rüzgarda dalgalanan yeleleri gibi. Uzaktan bir guguk kuşu ötüyor; belli ki dişisini çağırıyor. Baharın güzelliğiyle sersem gibiyiz. Televizyon gençliğinin şu yazdıklarıma burun kıvıracağını biliyorum. Biz böcekler, otlar, kuşlar ve çiçeklerle konuşarak büyüdük. Yıldızlar altında yattık. Topraklar döşeğimizdi, bahar yağmurları yalnızlığınız, çiçekler sevdamız....Bu yüzden fark etmeyi öğrendik. Yine bu yüzden yüreğimiz hep zengin ve genç kaldı. Geçen gün dizi setinde, genç oyuncu evin küçük öğrencisinin resim malzemelerini önüne almış, can sıkıntısını gidermek için resim yaparak oyalanmaya çalışıyordu. Baktım ağaçlar tek yeşil. Sokağa göz attım, her ağaçta en aşağı on farklı yeşil var. Bizim dünyamız uçsuz bucaksız tabiattı. Şimdiki gençliğin dünyası daracık bir ekran. Dün oğluma sordum, ‘’Yolda bir çiçek bulursan ne yaparsın?’’ Dalgasını geçti. ‘’ Yerim’’ dedi. Çiçek yiyen bir genç. Sonra o bana sordu, ‘’Ya sen ne yaparsın?’’ Meyvesini yerim,’’ dedim. Uzun uzun düşündü. Anladım ki çiçeğin meyvesini vereceğini hayal edemiyordu. Gençliğin bizden akıllı olduğunu biliyorum. Tek kusurları tabi attan kopmuş olmamaları. Bu yüzden bizden medeniler. Yazının başında, Dalaman Çayı’nın sesini dinleyerek ve bahar başımıza vurmuş, yıkık bir kale duvarı önünde duruyorduk, demiştim. Sevgili yönetmenimiz Remzi Jöntürk birden bağırdı: ‘’Buldum!’’Hepimiz ona döndük. Kara gözleri pırıl pırıldı. ‘’ Malkoçoğlu bu kale duvarını atla delip geçecek,’’ dedi. ‘’ Yok yahu! ‘’ dedim. Bana yaklaştı: ‘’Sen Malkoçoğlu kale duvarını değil, dağları bile delersin.’’ ‘’ Yavaş ol, ‘’ dedim. 

Düşünüyordu. Merakla bekledik. ‘’ Sana bir şey olmaz, ama at telef olabilir; bu yüzden kale duvarını dekor yapacağız,’’ dedi. Bir komutan gibi konuşuyordu. Bir saat içinde dekor malzemeleri geldi. Ekip işe koyuldu. Çimento torbalarını kaya haline getiriyor, bol sulu çimento içinde beklettikten sonra, bir sıra onlardan, bir sıra hakiki kaya koyarak duvarı örüyolardı. İşi akşama bitti. Önümüzde hakiki bir kale duvarı duruyordu. Sevgili yönetmen batmak üzere olan güneşe baktı, ‘’ Bu sahneyi yarın akşam üstüne yakın çekeceğiz, ‘’ dedi. Ertesi gün sabah altında uyandık. At koşturduk. Kılıç salladık. Sonra saat beşe doğru duvarın önüne yeniden geldik. Kameranın biri duvarın önünde, diğeri arkasına kondu. Atımın gözlerini bağladım. Sonra onu iyice sinirlendirdim. Değil duvar delmek, uçurumlara atlayacak hale geldi. Yönetmen bağırdı: ‘’ Motor! ‘’Atı koyuverdim. Uçtu, uçtu rüzgarı, bulutları geçtik ve duvara vurduk. Korkunç bir gürültü oldu. Sonra sessizlik…Baktım Malkoçoğlu da yok atta. Ama duvar olduğu gibi duruyordu. Durmanın ötesinde, bir çizik bile yoktu. Bir şeyi, çok önemli bir şeyi Unutmuştuk.Atlamıştık daha doğrusu. Bir gece, bir gün içinde beton iyice donmuş, hakiki kayalardan daha sertleşmiş, taşlaşmıştı. Hasılı kafayı taşa vurmuştuk. Cüneyt Arkın işte böyle yüzlerce kere kafayı taşlara vura vura Cüneyt Arkın oldu.Dizide manken genç oyuncu, ‘’ Cüneyt Arkın artık yaşlandı, jenerikte ismim ondan önce yazılsın, ‘’ diye ısrar edince bu olayı hatırladım. Hayatta insan meslek sahibi olmadan başoyuncu olabilir mi? (Adını Unutan Adam / C.Arkın) 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder