27 Ocak 2018 Cumartesi

UMUT (1970)

Senaryo ve Yönetmen: Yılmaz Güney
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Müzik: Arif Erkin
Yapım: Güney Fim / Yılmaz Güney

 İkinci Yönetmen: Şerif Gören, Reji Asistanı: Erdinç Çol, kamera Assitanı: Hüseyin Ererez, Senkron: Mustafa Kunt, Montaj: Celal Köse, Negatif Montaj: Ender Teker, Malipo: Şaban Aldemir, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Laboratuar: İbrahim Üstüner, Hüseyin İnci, Şeref Mehta, Işıklar: Ender Işık Servisi, Set Amiri: Nizam Ergüder, Set Ekibi: Murat Avcı, Hikmet Acar, Arif Yalabık, Prodüksiyon Amiri: Cevat Alkan, Prodüktör: Abdurrahman Keskiner, (Lale Film stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Yılmaz Güney (Cabbar), Tuncel Kurtiz (Hasan), Osman Alyanak (İmam), Enver Dönmez (Yankesici), Gülsen Alnıaçık (Fatma), Kürşat Alnıaçık (Memet Emin), Sema Engin (Cemile), Sevgi Tatlı (Hatice), Kürşat Alnıaçık, Hicret Gürsoy (Hicret), Nizam Ergüder (Nizam), Ahmet Koç, Lütfi Engin (Bakkal), Kemal Tatlı (Polis Şefi), Mehmet Eken, Semra Kaya, Nimet Tezel

KONU: Adana tren istasyonunda bir sabah ... Müşteri bekleyen taksiciler, faytoncular, seyyar satıcılar. Bunlardan biri de yoksul faytoncu Cabbar'dır (Yılmaz Güney). Beş çocuklu Cabbar’ın bir umut kapısı milli piyango biletidir. Cabbar okuma-yazma bilmez. Arkadaşlarından biri gazetedeki bilet numaralarına bakıp ona yardımcı olur. Amorti bile çıkmaz Cabbar'a. Her gün olduğu gibi o sabah da Cabbar'ın eski külüstür arabasına kimse binmez. Yorgun ve ihtiyar bir atın gün boyu çektiği arabasıyla yaşlı anasını, karısını beş çocuğunu geçindirme çabası içinde olan Cabbar yine eli boş dönmüştür kırık-dökük gecekondusuna. Bütün umudunu borçlanarak aldığı atına ve milli piyango biletine bağlayan Cabbar, biraz olsun insanca yaşayabilmenin peşindedir.
Yoksul bir yaşam süren Cabbar'ın uçan kuşa da borcu vardır; atın sahibine, bakkala, yemciye, araba tamircisine ... Bir gün gölgeye çektiği faytonuna özel bir araba çarpar. Sıska atlarından biri yerde, kanlar içinde yatmaktadır. r, arabası da Kazayı yapan Mercedes arabanın içinden çıkan göbekli beyzade, "Beğendin mi lan yaptığını, mahvettin arabamı" diyerek Cabbar'ın üzerine yürür. Çılgına dönen Cabbar adamın boğazına sarılır. Karakola gittiklerinde ne kadar kendini savunsa da, zengin beyzadenin karşısında yenik düşer. Komiser de Mercedes'li adamdan yanadır. "Kabahat belediyede, kaldırmadılar ki, sizi kurtaralım," deyip Cabbar'ı horlar.
Atını da yitirince iyice kolu kanadı kırılan Cabbar, çaresizce kıvranmaktadır. Yardım isternek üzere eskiden yanlarında çalıştığı ağalarına başvurur, kapı kapı dolaşıp yardım ister ama kimse yardım elini uzatmaz. O dostu sandığı kişiler, karşısında adeta birer duvara dönüşmüşlerdir; ağız birliği etmişçesine sırtlarını Cabbar'a dönerler, hep atlatırlar. Alacaklıları da Cabbar'ın peşindedir. Cabbar yeni bir at almak üzere evinde değerli, değersiz ne varsa satışa çıkarır. Evde kalan eşyalarına, külüstür arabasına ve diğer sıska atına da alacaklıları el koyarlar ve bit pazarında satarlar.

Cabbar, bir gün meyhanede şarap içip ne yapacağını düşünürken arkadaşı Hasan (Tuncel Kurtiz) bir teklifte bulunur: Zenginlerin yaşadığı mahalleye gidip birini
soyacaklardır. Yoksulluktan iyice bunalan Cabbar, sonunda arkadaşı Hasan'ın bu teklifine 'he' der ve bir zenginlerin yaşadığı mahallede pusuya yatarlar. Karşılarına, ıslık çalarak yürüyen Amerikalı iri-kıyım bir zenci çıkar. Hasan kurşun doldurulmamış tabancasıyla Amerikalının karşısına dikilir. Fakat Amerikalı hiç korkmamıştır ve Hasan'a okkalı bir yumruk indirir. Cabbar korkup kaçar. Bu pis işten böylelikle kazasız belasız kurtulmuşlardır .
Belediye yeni bir karar alarak, bölgedeki faytona benzeyen ve atların çektiği eski arabaları trafikten men etmiştir. Tüm arabacılar haklarını korumak için toplanıp direnişe geçerler. Cabbar'ın bir atı ölmüş, diğeri de alıcıları tarafından el konularak satılmıştı.
yoktur ama, o da eline aldığı bir bayrakla faytoncuların direnişine katılır, çoluk çocuk hep birlikte yürürler.

Cabbar'ın son umudu, Hoca Efendi'nin (Osman Alyanak) beynine soktuğu define işidir. Definenin bulunduğu yer Ceyhan Irmağı'nın kenarında, iki köprü arasındadır.. Hocanın aklına uyup, arkadaşı Hasan'la birlikte, kazı için gerekli olan kazma-kürek ve iki eşek satın alırlar. Cabbar yola çıkmadan önce, karısı ve çocuklarının aç kalmaması için eve biraz para bırakır, çünkü on gün eve gelmeyecektir. Ama bu on günün sonunda düşlerindeki defineyi bulduklarında, sefaletten kurtulacaklardır.
Hoca Efendi dualar okur, abdest alır, namaz kılar, Cabbar ve Hasan'la birlikte kazı malzemelerini eşeklere yükleyip Ceyhan Irmağı'na doğru yola çıkarlar. Hocanın fallarda gördüğü kuru ağacı arayacaklardır ilkin. Nitekim ağacı bulurlar ve kazıya başlarlar. Bu sırada bir yılan görmüşlerdir. Cabbar heyecanlanır, "Cin mahlukatı her kılığa girer, kuş olup uçar, yılan olup kaçar..." diyen hocanın sözlerini hatırlayan Cabbar'a göre, define yılan kılığında kaçmaktadır. Bu nedenle yılanı yakalamaya çalışır. Cabbar delirmektedir artık. Hoca Cabbar'ın gözlerini bir bez parçasıyla bağlar, Cabbar kollarını havaya kaldırır, hoca dua okur, Cabbar kuru ağacın önünde yavaş yavaş, sonra da hızlanarak kendi etrafında dönmeye başlar, döner de döner ... “Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” syf, 274”

* Daha önce de çeşitli soruşturma ve anketlerde Türk Sinemasının En İyi Filmi seçilen Umut, sinemamız için başlı başına bir dönüm noktası oluşturmuş, "Çirkin Kral" döneminin ardından bambaşka bir "Yılmaz Güney Olayı" başlatmış, en yalın deyimle gerçek bir başyapıt... Yılmaz Güney'in, İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından ne denli etkilendiğini gösteren ilk ve en önemli örnektir Umut. Güney'in, sıradan, zavallı, ezilmiş insanların gerçeklerini, her türlü klişe ve yapaylıktan uzak biçimde beyazperdeye yansıtan Yeni Gerçekçilik'le bağının yalnızca esinlenmeden ibaret olmadığını, bu zengin mirasa çok değerli katkılarda da bulunduğunu da görürüz filmde.

Adanalı yoksul faytoncu Cabbar, karısı, yaşlı anası ve beş çocuğunu geçindirme çabası içinde, sefil bir yaşam sürmektedir. Umudunu bağladığı piyango biletleri, yani talih, yüzüne gülmez. Borçlular sıkıştırır, itilir kakılır, aşağılanır Cabbar. Atının biri ölür, diğerine alacaklılar el koyar. Artık tek çaresi, nefesi güçlü bir hocanın işaret ettiği yerdeki defineyi aramaktır. Filmin ikinci yarısı, definenin arayışını öyküler. Korkunç yoksulluğu ve çaresizliği, şaşırtıcı, o güne dek görülmeyen yalın bir dille aktarır Yılmaz Güney. Bu yalınlık, ancak ve ancak "tüyler ürpertici" diyerek tanımlanabilecek görkemliliğe ulaşılmasını engellemez. Çizilen portreler o denli başarılı, anlatılan olaylar o denli etkileyici, geliştirilen düzen eleştirisi o denli doğru ve ortaya çıkan "sinema" o denli güçlüdür ki, kaskatı kesilmemek elde değildir. "Film" olduğuna, üzülünsün mü, sevinilsin mi; karar vermek çok zordur.

Yılmaz Güney yazar, yönetir, oynar Umut’ta. Yaşamıştır da... Bisiklete binmek için harcadıkları 25 kuruş yüzünden dayak yiyen çocukların, çileli kadınların, çocuğun üzerine dökülen sütü yalayan köpeğin, ölen atın gerçekliği bir çığlık gibi yayılır beyaz perdeden.

Umut, sinema tarihinin gömülü olmayan definelerinden biridir! (Tunca Arslan)

*  "Umut" filmi, "Antalya Film Festivali"nde birincilik ödülünü almasından hemen sonra, 24 Eylül 1970 tarihli kararıyla halka gösterilmesi ve yurtdışına çıkarılması sakıncalı bulunarak yasaklandı. Kararın ardından Danıştay'a başvuruldu.
Prof. Dr. Uğur Alacakaptan, Prof. Dr. Nermin Abadan ve Dr. Alim Şerif Onaran'ın düzenlediği bilirkişi raporu sonucunda Danıştay 12. Dairesi 971/1386 no'lu kararıyla filmin Türkiye'de gösterimi serbest bırakıldı. Danıştay sansür kararının iptal davasını şu sonuca bağlamıştı:

"Filmin senaryoya uygun bulunduğu, din propagandası yapmaktan çok, dini alet ederek gaipten haber vermek gibi sapmış bir din adamının canlandırıldığı, milli rejime aykırı herhangi bir siyasi, iktisadi ve içtimai ideoloji propagandası yapılmadığı, memleketin inzibat ve emniyeti bakımından zararlı bir yönü bulunmadığını açıklamış ve "Umut" aklanarak izleyicisiyle buluşmuştu. “Artun Yeres, “Sakıncalı 100 film” sayf, 242”

* Umut, Merkez Film Kontrol Komisyonu'nun Ancak Cannes Film Festivali'ne katılmasına izin verilmedi. Katılım için başvurular sonuçsuz kalınca, Umut'un bir kopyası, mahkeme tutanaklarına göre Ahmet Saygılı aracılığıyla yurtdışına kaçırıldı. Oysa Almanya'dan İstanbul'a izinli gelip 'gümrük muamelesine tabi tutulmadan' filmi Fransa'ya kaçıran Ahmet Saygılı, hayali bir isimdi. Filmi Cannes'daki festivale yetiştirmek için kaçıran kişi, gerçekte Saygılı değil, Arif Keskiner'di. Yılmaz Güney'e 'kaçakçılık' suçlamasıyla, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Ancak bu dava, mahkemenin 2 Mart 1973 tarihli kararıyla, beraatle sonuçlandı. (Agâh Özgüç)

*  2. Adana Altın Koza Film Festivali’nde birincilik dahil dört ödül kazanan bu film, sansür kurulunca tümüyle yasaklanması, geniş yankılar uyandırmıştır. Danıştay’a başvuran Yılmaz Güney, sansüre karşı savaş açtığını söyleyerek şöyle söylemişti: “Senaryom sansür kurulundan geçtiği halde film Diyanet İşleri’nden üç hocaya gösterilmiş, sansür kurulu da hocaların kararına uyarak, ülke çıkarlarına zararlı olduğu kanısına kapılıp, Anayasa’ya aykırı bir kararla Umut’u yeniden yasaklayarak, peşin yargılı, tutucu ve etki altında olduğunu göstermiştir.” Daha sonraları Danıştay’a açılan dava sonucu “Umut” aklanarak gösterime girmiştir. (Turhan Gürkan, “Türk Sinemasında Sansür”)

ÖDÜL:
 2. Adana Altın Koza Film Şenliği'nde (1970)
► Umut", En Başarılı Film"
► Yılmaz Güney "En Başarılı Erkek Oyuncu"

(Jüri: Çetin A. Özkırım, Faruk Kenç, Sami Şekeroğlu, Klaus Ebert, Musaliha Toksöz, Prof. Şekip Yeğin, Oktay Arayıcı, Nusret İkbal, Güner Sarıoğlu).

► "Umut" yurtdışına çıkış belgesi verilmediği için "25. Uluslararası Cannes Film Şenliği"ne resmen katılamadı. Şenliğin "Rejisörler Şenliği" bölümünde yarışma dışı gösterildi.
► Gronoble Film Şenliği'nde "Özel Jüri Ödülü".
► Agah Özgüç'ün Yedinci Sanat dergisi adına düzenlediği "Başlangıcından Bugüne (1914 - 74) Konusuyla, Anlatımıyla ve Oyun Düzeniyle Ulusal Nitelikler Taşıyan En İyi 10 Filmi" soruşturmasında "Umut" "Birinci" seçildi.
► Ankara Film Şenliği Komitesi'nin 43 sinema otoritesi arasında düzenlediği "Bütün Zamanların (1914 - 1990) En İyi 10 Türk Filmi" soruşturmasında "İkinci" sırayı aldı.


Not: "Umut", "Cinema Français" de (1971) gösterildiği günlerde (Cannes) halkın ilgisini çekmiş, Fransız basınında ise küçük bir "başyapıt" olarak nitelendirilmiştir; Robert Benayoun (Guide), Jean - Louis Tallenay (Telerama), Samuel Lachize (Humanite Dimanche), Louis Chauvert (Le Figaro), Louis MarcoreHes (Le Monnde) (Bkz.: Turhan Gürkan, "Dünya Basınında Yılmaz Güney", 1976) 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder