15 Ocak 2018 Pazartesi

UYKUSUZ GECELER (1969)

Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Ahmet Üstel (Kerime Nadir’in bir romanından)
Kamera: Mike Rafaelyan
Yapım : Erman Film / Hürrem Erman

Yönetmen Yardımcısı: Erdoğan Avcı, Kurgu: Diamandi Filmeridis, Yapım Sorumlusu: Semih Sezerli, Kamera Asistanı: Muzaffer Turan, Sedat Ülker, Işık Şefi: Rıdvan Varol, Işık Ekibi: Celal Yassıtaş, Mustafa Koçyiğit, Uğur Şimşek, Ses Kayıt: Yorgo İlyadis, Prodüksiyon Ekibi: Adil kıbıcı, Nuri Tuncel, Turgut Kayalan, Set Ekibi: Mustafa Buvan, Mustafa Arda, Ahmet Şenses,

Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Cemile), Ediz Hun (Ercüment), Pervin Par (Nevin), Münir Özkul (Tahsin), Muzaffer Tema (Ercüment’in babası) Nedret Güvenç (Ercüment’in annesi), Gülistan Güzey, Figen Han (Necla), Aydın Tezel (gazino patronu), hasan Yıldız (üniversite öğrencisi), Vahit Volkan (fedai), Mehmet Büyükgüngör (öğretmen), Kudret Karadağ (fedai), Hakkı Kıvanç (garson), Zeynep Eren (Nalân), Tanju Sayın (Nesrin), Orhan Çoban (garson), Zeki Sezer Mümtaz)

Konu: Tatil bitmiş. Ercüment’in içi içine sığmıyor. ‘Konservatuarına, arkadaşlarına ve Ona, 4 ay sonra ilk defa göreceği Cemile’ye kavuşacak.’ Genç kız okulun en başarılı öğrencilerinden. ‘Üzüm gibi simsiyah gözler’ ‘O can dayanmaz güler yüzlülüğü’ Henüz bu ilginin pek farkında değil gibi görünüyor.Cemile derslere tam zamanında gelememektedir. Cemile’nin , müzik hocası Mehmet Büyükgüngör “Kızım sen hiçbir zaman vaktinde derse gelmeyecek misin?” diye yakınmakta ve her seferinde de Ercüment’in ‘Vesait meselesi’; ‘Yollar tıkalı’; ‘Derse zaten yeni başlamıştık’ diye gönüllü avukatlığı bir işe yaramaz. İkisi de sınıftan çıkartılır.

Deniz kenarında dolaşmaya çıkan gençler ‘birbirlerini yakından tanıma fırsatını bulurlar’. Ercüment’in bölümü piyano. ‘Cihangir’deki ufak fakat çok rahat bir dairede kiracı’.Babası, Balıkesir’de ve her üzücü haberde yataklara düşen anne.
Genç kızın ailesi Antalya’da. Burada dayısının yanında kalıyor. “Tüccar. Vaziyeti çok iyi. Arabası falan da var.

Balık ekmekli sahne. Ercüment, coşmuş, bir yıl öncesinden söz ediyor; “Seni ilk gördüğüm gün üzerinde kırmızı bir bluz vardı. Sana öyle yakışıyordu ki. Ama bir müddet sonra onu giymez oldun. Buna bayağı üzüldüm. Sene sonuna kadar ‘bir gün mutlaka giyecektir’ diye bekledim.” Biraz sonra bardaktan boşalırcasına yağan yağmur. Cemile’nin canı çay istemiş. Bir pastane yerine delikanlının ‘hemen arka sokaktaki’ evine giderler.

Salona girince şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükleniyoruz. Duvarda genç kızın yağlı boya tablosu asılı. “Modele ihtiyaç yok. Senin yüzünü o kadar iyi biliyorum ki gözlerim kapalı bile çizebilirim.” Üstelik başka resimleri de varmış. “Yanımda olmadığın zaman onlara bakarak seni seyredebilmek imkânını buluyorum.” Dahası piyanodaki nota kâğıdında “Cemile’ye ithaf; Uykusuz Geceler” yazılı.
Günler sonra okul çayında dans ediyorlar. Arkadaşları Nesrin ve özellikle Necla hayretler içinde. Ercüment eskiden bu tip toplantılardan ‘kaçarmış’.

Genç kızın oradan ayrılışı ‘Cinderella’ gibi apar topar. Tek fark Kül Kedisi saat 12 olmadan itmek zorundaydı, Cemile 6’da. O gece her şeyi öğreneceğiz. Ercüment’le ‘dayımın’ dediği gösterişli apartmana kadar gelir. Sonra yan sokaktaki döküntü bir eve yollanıyor. Elbiselerini değiştirip doğru Beyoğlu’ndaki Melek Kervansaray. [Burasını ‘Vesikalı Yarim’de (1968) Şen Saz olarak görmüştük.]

‘Çargâh Sirto’ (Anonim). ‘Tüccar’ dayısı Tahsin aslında saz heyetinde Udi. Çanta, elbise ve pabuç da gazinonun solisti Nimet’ten ödünç alınmış. Emanetleri bıraktıktan sonra, bu kez, koştura koştura Bomonti’deki ‘Neyir Triko’. Yaşlı adamın sözleri; “Zavallı yavrucak, bir yandan sabahlara kadar fabrikada çalışır bir yandan okumaya uğraşır. Harap olup gidiyor.”Anne babası ölünce dayısı yanına almış. Yakındığı tek şey ‘mektepteki durumu’. Kendisini ‘çok zengin bir ailenin kızı olarak’ tanıtmış. “Ercüment… Hakikati öğrenirse belki benden uzaklaşır. Bunu düşünmek bile uykularımı kaçırıyor.”Selim Bey’in telgraf çekerek oğlunu Balıkesir’e çağırmasıyla genç kızın şarkıcılığa başlaması aynı günlerde. Patron Aydın Tezel’le yaptığı ‘münakaşadan sonra’ Nimet işi bırakmış. Müşteriler neredeyse salonu yıkacaklar. Tahsin’in önerisi ile sahneye Cemile çıkar. Yeni adı ‘Yıldız Ateş’.Balıkesir’de ise işler biraz karışık. Ercüment’i uzaktan akraba Nevin’le evlendirmek istiyorlar. Cemile’nin ‘Gazino ve Meyhaneler Bülbülü’ olduğu daha İstanbul’a döndüğü gün yetiştirilir. Neyse ki her şeyi olgunlukla karşılıyor. Asıl fırtına genç kızı ailesiyle tanıttırmaya götürdüğünde kopar. Ama delikanlı evlenmekte kararlı. Engel olmak için Selim Bey’in İstanbul’a gelmesi gerekecektir. Cemile, içinde nişan yüzüğü olan bir veda mektubu bırakıp gider. Karnında Ercüment’in çocuğu Can. 6 yıl sonra. Delikanlı Nevin’le nişanlı Birkaç gün içinde evlenecekler. Belki bir rastlantı ‘Sunar Tiyatro ve Konser Heyeti’ turne için Balıkesir’e gelir. Can’ı gören Nevin her şeyi anlayıp aradan çekiliyor Romanda Ercüment ‘istikbalini eline almış, yaşı otuza dayanmış bir genç’ İstanbul ve Viyana konservatuarları mezunu. Filmden farklı olarak piyano değil keman hocası ve çiftlikleri de Balıkesir değil Bursa’da. Evlenmesi için ısrar eden arkadaşı Şefik’in daveti ile Elazığ’a gidiyor. ‘Eğer kalbi boş ise hem mesleğine hem de seviyesine uygun üç aday’ varmış. Hamra, mandolin; Kevser, piyano çalıyor. Efser de soprano. Fakat kahramanımız ‘acı bir aşkın yaralarını hâlâ taşıyor’. Bu nedenle ‘evlenme konusunda hiçbir tasavvuru yok’. Ama ‘ay ışıklarıyla yıkanan sarı saçlarını ve bir fildişi minyatürü andıran kusursuz profilini’ görünce Hamra ile nişanlanmaya karar verir. Bu plan Perçenç (Akçakiraz) köyüne yaptıkları bir gezi sırasında tuzla buz olacaktır. Yol üzerindeki Kesrik köyünde ‘bütün vücudu adeta taş kesilerek bir çığlık atar’; “Cemile! Benim Cemile’m!” 8 yıl önceki kalp ağrısı. O zamanlar ikisi de konservatuarda öğrenci. “ Cemile, dayısı ile Bankalar’da bir tavan arasında; Ercüment, Tozkoparan’da Madam Siranuş’un pansiyonunda kalıyor. Tahsin, Gelincik Gazinosu’ndaki Saz Heyetinde Kanun ustası. İçmediği gün yok. Genç kızın babası ve kardeşleri Akbaba’da (Beykoz). Derslerinde çok başarılı ama bir müddet sonra ‘meyhane çalgıcılarıyla’ piyano çalmaya başlar. Nedenini şöyle açıklıyor; “Sadece dayım değil anam, babam, kardeşlerim bütün ailem bir Cemile’ye muhtaç. Sonradan kardeşlerinin yatılı okul taksitleri nedeniyle şarkıcılığa başlar. Sahne adı ‘Jale’. Bu arada gazinonun sahibi kemancı Rasih evleneceğini söyleyerek genç kıza sahip olmuş. İlerde bu sözünden dönecektir; “Sevişmek için mutlaka bir kanun boyunduruğuna mı girmek lazım? Ben serbestliğimi hiçbir şeye değişeceklerden değilim .” Cemile, Ercüment’in Bursa’da olduğu bir sırada ‘kalantor bir gençle’ evlenip Anadolu’da bir yere gider.


Kahramanımız belli etmemeye çalışmıştı ama durumu anlayan Hamra, filmdeki Cemile’nin yaptığı gibi nişan yüzüğünü bir mektupla geri verir. Ercüment Tozkoparan’daki odasına döndüğünde sevdiği Onu bekliyordu.. (Yazan: Murat Çelenligil) 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder