22 Mart 2018 Perşembe

KIZIM AYŞE (1974)


Yönetmen: Yücel Çakmaklı
Senaryo: Berrin Giz, Atilla Gökbürü, Yücel Çakmaklı
Eser: Necip Fazıl Kısakürek
Kamera: Mike Rafaelyan
Yönetmen Yardımcısı: Atilla Gökbörü
Yapım: Elif Film/Yücel Çakmaklı / Çağdaş Film Ortak yapımı

Oyuncular : Yıldız Kenter (Huriye Bacı), Necla Nazır (Ayşe), Deniz Erkanat (Melahat), Şükran Güngör (Kâzım), Mahmut Hekimoğlu (Ömer), Nazan Adalı, Selçuk Özer, Tülin Örsek, Hamit Yıldırım (Mehmet), Turgut Boralı, Semih Sezerli, Ahmet Turgutlu, Turgut Boralı

Konu: Fakir köylü kadın Huriye Bacı (Yıldız Kenter) kızı Ayşe'yi (Necla Nazır) okutabilmek için İstanbul'a taşınır. Maddi zorluklar içinde kızını okutmağa çalışır. Saf duygular içinde büyümüş Ayşe'nin arkadaşları yüzünden yoldan çıkması ile başlayan olaylar annesine isyana kadar gider. Çileli anne üzüntü içinde yıkılmış bir vaziyette köyüne döner. Daha sonra gelişen olaylar neticesi doğru yolu bulan Ayşe, annesinin haklılığını anlar ve hep beraber mutlu bir yaşam için çaba sarfederler.

ÖDÜL:
1974 yılı 11. Antalya Altın Portakal
Yıldız Kenter “ en iyi yardımcı oyuncu”

► Yücel Çakmaklı, günümüz insanının sorunlarını teşhiste ve bunlan çözümlemede kendine özgü nitelikler taşıyan ve siyasal planda MSP ile örgütlenmiş bulunan düşüncenin, sinemamızdaki belli-başlı temsilcisi olarak film yapmayı sürdürüyor. Bu düşünceye göre; günümüz Türk insanının baş sorunu, "ahlak" sorunudur. Yüzyıllar boyu süregelmiş, toplumumuza damgasını vurmuş İslam ahlakının, yüzyılı aşkın Batıya dönme, modernleşme çabaları sonucu, toplumdaki işlevini yitirmesi, bunun yerine getirilmeye çalışılan ve köklerini Batı akılcılığından alan bir düşünme/yaşama biçiminin ve ahlak sisteminin toplumun tümünce benimsenmemesi yüzünden, günümüz Türk insanının manevi dayanaklarını yitirmiş, boşlukta kalmış olmasıdır. İslam düşüncesinin, günümüzde bile bireysel ve toplumsal, her türlü soruna yeterli çözümler getirdiğini ileri süren, toplumumuzda Batıya dönüşle başlayan kültür ikileşmesini ve bunun getirdiğ Batıdan aldığımız birçok şeyi iterek kendi kökenimize, öz değerlerimize, yani İslam ve Türk olana dönüşle çözümleyebileceğimizi ileri süren bir görüş. Kuşkusuz, doğru bazı gözlem ve saptamalardan yola çıkıyor, böyle bir görüş. .


Türk toplumunda Tanzimat1a yoğunlaşan bir kültür ikileşmesinin, geçmişle ve eski kültürle ani hesaplaşmaların getirdiği bir kültür ve düşünce kopukluğunun var olduğu söylenebilir. Türk düşünce yaşamında son yıllarda büyük tartışmalara yol açmış bu konu, siyasal planda M5P'den MHP'ye çeşitli partilerce işlenirken, sinemada ise şimdilik Çakmaklı ekolü tarafından temsil ediliyor ve toplumun değişik kesimlerine, ümmet ve şeriat özlemi taşıyan gerçek gericiden, öz değerlerini dirençle saklayan geniş halk kitlelerinin, Süleymaniye'de bayram sabahının, Ramazan geceleri sahur heyecanının, Üsküdar'ın ahşap evlerinin tadını ve zevkini yitirmemiş duyarlığına dek, çeşitli duygulara seslenmek olanağına sahip görülüyor.
Ne var ki bazı gerçek saptamalar ne teşhisin tümünün ne de tedavi yönteminin aynı biçimde doğnı .olması sonucunu getirmiyor. "Oğlum Osman"da Çakmaklı'nın mesajı Batının tekniğini bilimini alıp İslam ahlakının yaşama biçiminin, namaz niyazı, kaç-göçü, harem-selamıyla korunması idi. Oysa endüstrileşme, üretim ilişkilerini toptan değiştirecek yeni bir sürece girme demekti ve bu yeni çağ, kuşkusuz kendi ahlakını birlikte getirecekti .. "Kızım Ayşe"de köy/şehir zıtlaşması, geleneklere, öz değerlere bağlılıkla, İstanbul sosyetesindeki köksüz, iğreti, dejenere yaşam karşı karşıya getiriliyor. Huriye kadın'ın bilinçsizcesine de olsa öz değerlerini, Batı usulü bir yozlaşmaya karşı korumak, kızı Ayşe'yi kurtarmak için giriştiği mücadele, Çakmaklı'nın şematik ve kaba çizgili öyküsüyle veriliyor. Çakmaklı, hikayesini öylesine kurmuş, tiplerini öylesine belirlemiş ki, davasını başından kazanmış. Çünkü gelenekçiliğe karşı verdiği, çağdaşlaşma, Batılılaşma değil, sadece, (Türkiye'de küçük bir zümrenin sürdürdüğü ve Türkiye ölçüsünde bir durum ve sorun olduğuna inanmadığım) yozlaşmanın dibine inmiş bir "hızlı gençlik" yaşamı... Üstelik bu çevrenin kişileri birer karikatür·grotesk'liğiyle verilmekle kalmıyor, filmin sonunda sadist, manyak, katil ruhlu yanlarıyla bir korku filmi kahramanı kimliğine bile bürünüyorlar. Seyirci "zavallı kız ... ne denli yanlış bir seçim yapıtı" değil, "zavallı kız ... ne kötü insanların eline düştü" diyor. Bir "klinik vaka"ya dönüyor film, mesajı "özel"den çıkıp "geneline ulaşamıyor. Biçim yönünden Çakmaklı'da gelişme, olgun bir sinemaya kayma var. Ancak, örneğin filmin en özenli planı olan, günbatımında gençleri çift çift el ele gösteren (ve Antonioni'nin "Zabriskle Point"ının bir bölümünü andıran) sahnenin, içerdiği estetikle seyircide aksi yönde bir özlem yarattığı ve Çakmaklı'nın düşüncesine ters düştüğü söylenebilir.
Daha genel bir planda söylemek gerekirse, Çakmaklı'nın yanlışı, aslında çok karmaşık. olan· bazı sorunları çok basmakalıp; şematik biçimde ele alması ... Türkiye'deki kültür ikileşmesinin aydında ve halk sezgisinde yarattığı dram, yitip giden ve yerine yenileri konamayan karşı duyulan özlem, Batılılaşma çabasının getirdiği bunalım, edebiyatımızda örneğin bir Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Huzur" romanındaki düzeyde ele alınmadı sinemamızda henüz ... "Kızım Ayşe’de toplumumuzda burjuva eleştirisi mi yapılmak isteniyor? Gözlem yanlış, sahte, gerçek değil... Ayşe'nin gerçeği görmesi, kişiliğine, benliğine dönmesi ise, hiçbir düşünsel, kültürel ve ahIâksal dönüşüme dayanmayan, yalnızca birkaç ters olaya, kötü bir "rastlantı"ya dayandırılan bir değişme olarak sunulduğu için film, mesajını da veremiyor. Türkiye'de burjuva sınıf nasıldır? Nasıl yaşar? Çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu, insancıl değerlerini yitirmişliği nasıl meydana çıkar?
Popülist ve demagog bir "köy yaşamı" gerçek ve çağdaş seçenek nedir? Bu soruların cevabı,·bir rastlantı sonucu aynı temaları işleyen başka.,bir filmde, "Arkadaş"ta daha sağlam biçimde veriliyor. Türkiye'de bugün. "sağ" ve "sol" diye isimlendirilen görüşlerin birtakım sorunları teşhiste birleştikleri, ama asıl doğru teşhisin ve geçerli çözümün geriye değil, ileriye dönük cepheden gelebileceğine küçük, ama anlamlı bir örnek bu ... Düşünce aanında henüz çocukluk dönemini yaşayan, olgunluğa geçmemiş olan sınemamızın bu tür sorunlara bakışında ise Kemal Tarih araştırmacı ve Tanpınar duyarlığı, henüz uzak dağların ardında gözüküyor... “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 116”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder