24 Mart 2018 Cumartesi

ŞEYTAN (1974)


Yönetmen: Metin Erksan
Senaryo Yılmaz Tümtürk
Görüntü Yönetmeni: Nihat Çifteoğlu
Yapım: Saner Film / Hulki Saner,

Oyuncular: Cihan Ünal, Meral Taygun, Agah Hün, Canan Perver, Ergun Rona, İsmail Hakkı Şen, Ekrem Gökkaya, Erol Amaç, Ferdi Merter, Ahmet Kostarika, Ali Taygun, Muzaffer Yener, Sabahat Işık

Konu: Ayten evinde kitap okurken loş ışıklı salonun duvarlarından ve tavanından gelen garip seslerle irkilir. Kızının odasına çıkar, Gül mışıl, mışıl uyumaktadır. Tavan arasından yine garip sesler gelmeye devam etmektedir. Ayten bu evde 12 yaşındaki kızı Gül ve hizmetkarlarıyla birlikte yaşamaktadır. Ertesi gün, Ayten evin Hizmetkarlarıyla konuşur. Onlara tavan arasında fare olabileceğini ve kapan kurmalarını emreder. Bütün gece çok rahatsız olduğundan söz eder. Tuğrul Bilge tıbbiyeyi bitirmiş, ilmi kitaplar yazan bir Doktordur. Doktorluğunu aktif olarak yapsa, para kazanacaktır. Ama o melankolilik dünyasında kendisini kitaplarına vermiştir. Tuğrul’un annesi hasta ve bakıma ihtiyacı olan yaşlı bir kadındır. Dayısı, Tuğrul’a hep sitem etmektedir. Annenin bakıma çok ihtiyacı var, bir an evvel kısa yoldan zengin olmaya bak, onu rahat ettir diye. Gül’ün doğun günü neşeli geçmektedir. Ayten, Ekrem’e geçen gün tenis kortundaki genç adam kimdi diye sorar. Onun Tuğrul olduğunu öğrenir. Ekrem Tuğrul’un psikolojik kitaplar yazdığını en son kitabının da ŞEYTAN olduğunu söyler. Partide Gül odasına daha erken çıkmıştır. Misafirlere Ekrem piyano çalarken, merdiven başından ayaklarına çamur gibi iğrenç bir sıvı akmaktadır. Ayten çığlık çığlığa misafirlerden özür diler. Deliye dönmüştür. Evladına sarılır, onu banyoya sokar yıkar ve sakinleştirici bir ilaç verip yatırır. Biraz sonra odadan çığlıklar gelmeye başlar. Gül yatakta havalara fırlamaktadır. Annesi onu tutmaya çalışsa da o da yatakla zıplamaya başlar. Gül’ü kliniğe götürürler. Doktor beyinde bir bozukluk olduğundan şüphelenir. Bütün beyin filmleri çekilir. Doktorlar inceler ve hiçbir şey çıkmaz. Doktorlar hemen Gül’ün evine giderler kız yine yatağın üstünde müthiş hareketlidir. Acayip sesler çıkartmaktadır.

Ondan artık bir erkek sesi gelmeye başlar. Biraz sonra da kalkar, o erkek sesiyle çek elini ulan pis herif diye bağırıp doktoru bir yumrukla yere serer. Yine sakinleştirici iğne yaparlar. Bu bilge adam, çantasından Kuran-ı Kerim’i ve zemzem dolu bir şişeyi çıkartır. Zemzemi Gül’ün üzerine serpmeye başlar. Kuran’ı eline alır, dualar okuyup Allah’a bu küçük kızı laneti şeytandan kurtar senin ateşten yarattığın şeytan, topraktan ve bir kan pıhtısından yarattığın bu insandan çıksın artık diye yalvarır, şeytan çıldırmıştır. Bu sefer yine kaybedeceksin diye bağırmaktadır. Dualar devam eder. Abzem şiddetli bağırmalarla Şeytan alt edilmek istenir. Ayten kızının ölüp ölmeyeceğinden endişelidir. Tuğrul tekrar Gül’ün odasına bakmaya girer bu sefer Gül’deki Şeytan Tuğrul’!n annesi olmuştur. O konuşmaktadır. Annenle beraber cehennemdeyiz diye bağırmaktadır. Tuğrul ona bağırır. Bu durumda adam yine odaya gelir ben sana şeytanla konuşma demedim mi der. Ve Kuran’ı eline alır, yine duaya başlar. Tuğrul’u odadan çıkartır. Bir gürültü üzerine içeri giren Tuğrul yaşlı adamı yerde bulur, ölmüştür. Tuğrul bütün gücü ile şeytana saldırır. Aralarında müthiş bir mücadele başlar Tuğrul Gül’ün boğazını sıkmaktadır. Ama artık bağıran şeytan değil Gül’dür. Dualar ve Allah’a sığınma şeytanı yenmiştir. Kendi bunalımlarından ve her zaman annesine karşı çektiği vicdan azabından Tuğrul iyice kaçırmıştır kendini pencereden atar. Gül ve Ayten evlerinden taşınırlar, yeni hayata başlamak üzere onları anne kız bir camide dua ederken görürüz. Artık ruhları da rahata ermiştir. Hayatları da düzene girmiştir."

► Son derece ilginç ve önemli bir deneme olan "Şeytan", Hullki Saner'in ısrarları sonucunda çevrilmiş bir film. "şimdir, The Exorcist"in aynısını yapmak isteyen prodüktör Hulki Saner, bir gün Metin Erksan'a bir uçak bileti verir ve Londra'da lüks bir otelde birkaç gün tatil yapması için yer ayırttığını söyler. Bu arada "The Exorcist"i seyretmesini ve bu film hakkında bilgi edinmesini ister. Metin Erksan dönüşünde, "Bu filmi ben çekmem ama, sen de kimseye çektirme. Çünkü bu film olmaz." der:

Bu film hakkında orada pek çok yazı okumuştum. Filmi buzdolabında çekmişler. Yani ağızdan çıkan dumanlar için stüdyoya buzdolabı yapılmış. kamera önündeki ve kamera arkasındaki herkes su altına dalan adamların giydiği elbiselerden giymişler. Filmin operatörü, Amerikan Kameramanları Mecmuasında, kızı yukarıya çelik tellerle çektiklerini, bu tellerin hepsinin gözüktüğünü, kare be kare bu tellerin rötuşlendiği, tellerin sildirildiğini yazmış. Hulki Saner, benim 'Bu film olmaz' dememe kulak asmadı, allem etti, kallem etti, bu filmi bana çektirdi. O zamanki parayla çok da ucuza çıkan bir film oldu. Bir milyondan aşağı çekilmeyecek bu filmi 400 bin liradan daha az bir bütçeyle çektik.
Metin Erksan, makyaj ve teknik açısından batının imkanlarına sahip olmadığımız halde bu filmi çeker ama, yaşadığı imkansızlıkları gidermek için de çok uğraşır. Sözgelimi kızı yukarıya tellerle çekmek bile Türk sineması için teknolojik anlamda imkansız bir olaydır:

Filmde kızın yatağında yatarken yukarıya doğru havalanması sahnesi var. Biz de kızı Hollywood'un yaptığı gibi tellerle yukarıya çekeceğiz. Önce kızı bağladık. Hollywood kızı elektrikle yukarıya çıkardı, bizde böyle bir teknik yok. Ben, telleri bucurgat ile çektirdim. Haliç'ten getirttiğim bucurgatla kızı sağa sola sallamadan yukarı çektirdim. Bucurgatı çevirenlere, 'Bucurgatta hata bulursam, ellerinizi koparırım ama, doğru çekerseniz sizi mükafat1andırırım, size 50 şer lira veririm' dedim. Bu paraları hep cebimden ödemi prodüksiyona dahil değildir bu paralar. Tellerin gözükmemesi için duvarlara çizgili kağıt aldırdım. Horizontal basılmış çizgileri ben vertikal kullandım. Ayrıca tellerin gözükmeme si için farklı bir ışık düzeni kurdurdum. Işığı arkadan koydurdum, ışık konturdan gelince teller gözükmedi. Bizim Hollywood'un kullandığı tekniği kullanıp telleri kazıtmamız imkânsız. Diyelim ki bir yolunu bulup kazıttırdınız, o zaman film, 15 milyon dolar gibi, astronomik bir rakama çıkar.

Film çekilir, gösterime girer ve büyük paralar kazanır. Hullki Saner, bir gün telefonla Metin Erksan'ı arar ve ağlamaklı bir sesle "Beni mahvettin, çabuk gel" diyerek ofisinde randevu verir. Metin Erksan, bu telefon konuşmasına bir anlam veremez ve buluşma yerine gider. Bir grup Alman ve Hulki Saner, kendisini beklemektedir. Hulki Saner, "Işte beni mahveden adam bu" diyerek Metin Erksan'ı Almanlara tanıştırır. Almanlar, Metin Erksan'ı "Müthiş bir filmdi" diyerek öpmeye, tebrik etmeye başlarlar. Metin Erksan, olanlara anlam veremez ve bir süre sonra olayın içyüzü ortaya çıkar. Hulki Saner, o yıllarda Almanya da bazı şirketlere Türk filmleri satıyor. Bir gün bu şirketler de Hulki Saner'den palavradan bir "The Exoreist" çekmesini ister. Hulki Saner, 'Böyle bir filmi çekse çekse Metin Erksan çeker' diyerek, bin bir güçlükle yönetmeni ikna eder ama Metin Erksan'ın palavradan bir film çekmeyeceğini hesaba katmaz. Almanlar, filmi görünce çok beğenirler Fakat biz bu filmi satın alırsak çok para kazanırız ama, kazandığımızın yüz mislini mahkemeye veririz. Başta William Peter Blatty olmak üzere, filmin yapımcısı kapımıza dayan

ır, telif hakkı ister. Biz sizden şöyle böyle bir Türk filmi istemiştik, bu film aslından güzel olmuş." diyerek satın almazlar. “Birsen Altıner, “Metin Erksan Sineması”


 William Peter Blatty’nin (1928) kendi romanından yazdığı senaryodan, William Friedkin’in (1935) rejisiyle 1973 yılında filme çekilen “The Exorcist” isimli filmden uyarlama. Filmin başlıca rollerini, Ellen Burstyn (1932), Max von Sydom (1929) ve Lee J. Cobb (1911-1976) oynamışlardır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder