15 Mart 2018 Perşembe

ZAMBAKLAR AÇARKEN (1973)


Senaryo ve Yönetmen: Nejat Saydam
Eser: Kerime Nadir
Foto Direktörü Melih Sertesen
Müzik: Bora Ayanoğlu
Yapım: Acar Film / Murat Köseoğlu

Kostümler: Faize Sevim Modaevi, Kuaför: Muammer Yaprakgül, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, İsmail Karataş, Montaj: Özdemir Arıtan, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Prodüktör Amiri: Refet Gülerman, Işık Şefi: Cengiz Arlı, Set Amiri: Ahmet Ateş, Dekorlar: Bilal Uysal, Mustafa Acar, Aksesuar: Hasan Aslan, Kamera: Abdullah Gören, Prodüksiyon Temsilcisi: Gürcan Köseoğlu, (Acar Film Stüdyosunda çevrilmiş ve renkli laboratuarlarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Filiz Akın, Kartal Tibet, Suzan Avcı, Nuri Altınok, Aynur Aydan, Aytaç Arman, Ekrem Dümer, Renan Fosforoğlu, Başak Gürsoy, Yadigar Kırmızıgül, Nezihe Güler, İsmail Varol, Vahit Volkan, Hayri Arlı, Mankenler: Başak Gürsoy, Zülal Özbağ, Aynur Aydan,

► Babası tanınmış bir yazar olan ünlü bir futbolcunun, babasından habersiz bir şekilde evlenmesi ve maçlarından dolayı ülkesine dönemediği için,karısını babasına emanet etmesiyle başlayan olaylar” birbirini izler. Romanına sadık kalınarak çekilen bu filme ait roman özeti ve aynı zamanda filmin de konusu şöyle:

Her şey o mektupla başlamıştı. Otele geldiğinde, geniş koltuklardan birine oturdu. Doğrusunu söylemek gerekirse, önce bu işi muzip oğlunun bir şakası sanmıştı. Fakat otelin kayıt defterindeki o oda ayırttırılmış ve isimde aynı şahsa aitti. O an başından aşağı soğuk terler boşalıvermişçesine yerinden fırladı ve doğruca 216 numaralı odanın önüne gitti. Kapıda rahatsız etmeyin yazısını görünce bu işi yarına bırakmaya karar verdi. Akşam otelin barına gittiğinde genç güzel bir kız alkolün vermiş olduğu etki ile üstündekileri tek tek çıkartıyor ve Oğuz Bey’e öpücükler atıyordu. Buna daha fazla dayanamayarak odasının yolunu tuttu.

Ertesi sabah tekrar odanın önüne gidip kapıyı çaldığında, içerden gelen küstah cevaplar iyice sinirini bozmaya yetmişti. İçerdeki o ses, kapıyı açtığında büyük bir şok yaşadı.

Ona bakan yüz, akşam barda üstünü başını çıkartıp dans eden kızın ta kendisi idi. O anda oğlunun niye böyle bir işe kalkıştığını düşünerek kızgın bir şekilde hazırlanmasını söyleyerek buradan gideceklerini söyledi. Çiftliklerinin yolunu tutarken ikisi de konuşmuyor, gözlerini yoldan ayırmıyorlardı. Derken Perran özür dilercesine bir şeyler mırıldanıyordu. Fakat hiç bozuntuya vermeden yoluna devam eden Oğuz Bey, çiftliğe geldiklerinde evin işlerine bakan İclal Hanıma onu tanıştırmak için ağzını açtı. İclal Hanım da onu pek sevmemiş olacak ki yüzü bir karış açık şekilde işlerim var diyerek oradan uzaklaştı. Bu huzursuzluk devam ederken yanına gelen Perran, özür diliyor ve böyle çılgınlıkların bir daha olmayacağını tekrarlayarak Oğuz Bey’in gönlünü almaya çalışıyordu.

Bundan sonra, aralarında büyük bir yakınlaşma başlıyor ve sık sık çiftlikten uzak, geceleyin geri dönmeyen geziler Bu durum gelinini önceden tanıştırmış olduğu yakın arkadaşı, Sabir, halası, Tomris Albat ve ev halkını rahatsız ederdi. Bu geziler, bu yakınlaşma yanlış anlaşılmaya neden oluyor olmalı ki Sabır, Oğuz Bey’in odasına girerek ona tehditler savuruyordu. ”Oğlunun karısıyla nasıl böyle bir ilişkide bulunabilirsin?” gibi sözler sarf ettiğinde sorun anlaşılmıştı. Oysaki bu ilişki aralarında kurmuş oldukları büyük dostluktan başka bir şey değildi. Onu tersleyerek odadan çıkmasını sağladı. Ertesi sabah Perran ile çıkmış oldukları at gezisinde büyük bir patlama duyuldu ve ardından Sabir çalılıkların arasından görüldü.

Anlaşılan av merakı devam ediyordu. Ama neredeyse ikisinden birini vuracaktı. Eve döndüklerinde oğlundan gelen telgrafta, ilk uçakla geliyor olduklarını yazıyordu. Hava alanına vardıklarında büyük bir seyirci kitlesi futbol kafilesini bağrına basıyordu. Tabi bunların içerisinde oğlu da vardı. Oğlu Mete koşarak yanlarına geldi ve tek tek herkese sarıldı. Perran buna pek sevinmemiş gözüküyordu. Anlaşılan aramızdaki o muhteşem dostluğun bozulmasından korkuyordu. O sırada uçağın kapısında bir kadın belirdi ve Mete babasına onu işaret ederek “İşte karınız babacığım” diyordu. O boşanmak üzere olup ne zamandır görmediği karısı Mediha oğlunun mürüveti için geri dönmüş ve halası Tomris sayesinde boşanma kayıtlarını iptal ettirmişti. Oğuz Bey Mediha soğuk bir şekilde karşıladı. Çünkü her zaman ki gibi işlerine karışacak ve onu bir kölesi gibi kullanmaya devam edecek kendini beğenmiş biriydi. Sabır anlatmış olacak ki o da Perran’ı görünce pek sevinmemiş olduğu yüzünden okunabiliyordu. Çiftliğe gittiğinde Mete arkadaşlarını çağırdığını ve karısı ile birlikte yurt dışına giderek orada bir takıma transfer olmak istediğini söyledi. Perran buna karşı çıkarak hiçbir yere gitmeyeceğini söylüyor Mete de onu yatıştırmaya çalışıyordu.

O akşam beraber dışarı çıkan Mete ve karısı eve döndüklerinde Mete yalnızdı. Mete’nin ağzını bıçak açmıyordu. Perran’ı bulmaya gittiğinde Mete’den boşanmak istediğini söylüyordu. Bu çok iddialı bir söz idi. Perran konuşmaya başladı. Yurt dışına gitmek isteyişinin sebebinin zenci bir metresinin olduğu idi. Bu arada Mete yurt dışına gitmiş ve bir ön anlaşma imzaladığının haberi gelmişti bile. Bunun üzerine Perran‘ı çiftliğe getiren Oğuz Bey, evde Sabır ve karısının asık suratlarıyla karşılaştı. Ertesi sabah yine atla geziye çıkmaya karar verdiler. O gün zambaklar daha da büyümüş ve güzelleşmişlerdi. Şelalenin önüne geldiklerinde yine korkunç bir patlama ve Perran atın üstünden düşüyordu. O sırada Sabir çalılıklar arasından çıkarken Mete’nin namusunu kurtardığını haykırıyordu. Oğuz Bey acele bir şekilde Perran’ı kucaklayarak anayolu bulmaya çalışıyordu. Ama bir türlü kafasını toplayıp da doğru yolu bulamıyordu. Bulduğunda da zaten iş işten geçmiş, Perran ölmüştü.

Onun mezarını zambak bahçesinin ortasına yaptırdı. Ölüm haberini alan Mete, soluğu çiftlikte almış ve haberin doğruluğunun araştırıyordu. Gerçeği öğrenince yıkıldı ve onu annesinin yanına götürmek istediğini ve Sabir’in de orda olduğunu söyledi. Bu büyük bir fırsat idi onun için. Eve gittiklerinde Sabir her zaman ki gibi içiyordu. Onu görür görmez katil diye üzerine saldıran Oğuz Bey’i gören oğlu Mete donup kalmış ve olayı yorumlamaya çalışıyordu. O anda herkes büyük bir şok içinde iken Mediha ilk uçakla onu yurtdışına kaçıracağını söyledi. Bunu duyan Mete babasının göstermiş olduğu tepkiyi tekrarlayarak Sabir’in üstüne yürüdü. O sırada Mediha “O senin gerçek baban” diyerek babası olduğunu yüzüne vurdu. ”Onun gibi bir kadından başka bir şey beklenmez.” diyen Oğuz Bey kapıyı vurup çıktı. Arkasından Mete’nin sesi duyuldu. Bunca sene babalık yapan Oğuz Bey’i bırakıpta başka birinin oğlu olmak onun onuruna dokunurdu. Olup biten her şey onlar için bir rüyadan ibaretti sadece.

Karakterker:
Oğuz albatros: Olayların kahramanı, ünlü bir yazar.
Perran: Oğuz Bey’in gelini. Güzelliği ile herkesi etkileyen cıvıl cıvıl çılgın bir genç.
İclal Hanım: Evin işlerine bakan bir hanım
Sabir: Oğuz Bey’in yakın arkadaşı. Karısıyla kavga ettiği bahanesiyle çiftliğe gelir ve
durmadan içer.
Tomris Albat: Halası rolünü oynuyor. Yapmış olduğu eserler halk tarafından daha çok tutuluyor.
Mediha: Kendini beğenmiş, Oğuz Bey’i avucunun içine alıp istediği gibi yön verdiğinden dolayı birbirlerinden ayrılma kararı alan fakat daha sonra barışmak zorunda kalan ikili sonda büyük bir şok yaşatıyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder