18 Nisan 2018 Çarşamba

KİBAR FEYZO (1978)



Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: İhsan Yüce
Görüntü Yönetmeni: Erdoğan Engin
Yapım: Arzu Film/Nahit Ataman, - Ertem Eğilmez

Yönetmen Yardımcısı: Sami Güçlü, Fethi Erdoğan, Kamera Yardımcısı: Ertunç Şenkay, Yapım Yönetmeni: Erdoğan Kar, Müzik: Cahit Berkay. Yapım Sorumlusu: Nezih Tunar, Laboratuvar Şefi: Hasan Örnek, Laboratuvar: İsmet Tomaçgil, İsmet Karslı, Montaj-Senkron: İsmail Kalkan, Demirhan Ersunar, İsmail Kündem, Taci Ersan, Aziz Kıskanç, Teoman Sayın, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Işık Şefi: Yusuf Tümen, Işık Asistanı: Süleyman Çekiç, Abdullah Baştuğ, Ses Kayıt: Necip Sarıcıoğlu, Ses Miks: Erkan Esenboğa, Senkron: Mevlüt Koçak, Kurgu: Demirhan Ersunar, Negatif Kurgu: Kazım Çakırmanoğlu, Mahmut Eskici, Prodüksiyon Amiri: Adnan Uygur, Set Ekibi: Necip Koçak, Ekrem Ülgey, İsmail Kündem, Hüseyin Bulut, Kemal Kundak, Seslendirme Yönetmeni: Yılmaz Sengelli,

Oyuncular: Kemal Sunal (Kibar Feyzo), Müjde Ar (Gülo), Adile Naşit (Sakine Bacı), Şener Şen (Maho Ağa), İhsan Yüce (Hüso), İlyas Salman (Bilo), Erdal Özyağcılar (Zülfo), Sevtap Erdemli, Cevdet Arıkan (Damat), Yılmaz Kurt medeni vatandaş), Reşit Çildam (Köylü), Bahri Ateş (topal hoca), Arap Celal (Tuvaletçi), Bülent Kuzey, Abdullah Ferah (köylü), Melda Dökmeci,

Konu: Askerliğini henüz bitirmiş Feyzo ve Bilo (İlyas Salman) büyük bir telaşla koşuşturmaya başlarlar. İkisi de Gülo’ya (Müjde Ar) aşıktır. Köyün itibarını yükselt-mek için askerliğini onbaşı olarak yapmış Bilo’ya nazaran daha şanslıdır Feyzo. Zira Gülo’nun da Feyzo’da gönlü vardır. Ne var ki maraba olarak doğmuş ve maraba olarak ölecek olan bu tabakadan insanların, işin içinde gönül olsa dahi karar verme hakları yoktur. Marabanın söz söylemeye bile hakkı yoktur. Bütün kurallar oturmuştur bir kere ve bu tabuların yıkılması imkansızdır. İşte sırf bu yüzden henüz köye varmışken büyük bir telaşla yakınlarına merhaba demeden Maho Ağa’ya (Şener Şen) koşuyorlar. Hem de başlık parası gibi önemli bir engeli düşünmeden…

► Bir gurup kız ve bir gurup erkeğin karşılıklı söylediği türküler, filme zaman zaman müzikal bir hava katarken; köydeki sistemin işleyişi ile şehirdeki sistemin işleyişi arasında müthiş bir paralellik yakalanmış. İşte bu yüzden yıllar geçse de, filmin konusu güncelliğini korumakta. Köydeki kimse haklarını aramayı bilmez; daha doğrusu ne tür haklara sahip olduklarını bile bilmez. Feyzo’nun Maho Ağa’yla aynı fötürlü şapkayı giydiği için, ya da şehirde öğrendiği (s.çmak bile parayla) umumi abdesthaneyi köy yerine açıp da Maho Ağa’nın deyimiyle ‘’Ağa’nın p.hunun üstüne p.h etmeye’’ cüret ettiği için ve daha bunun gibi bir sürü abuk sabuk nedenlerle köyden sürgün edildiğinde şehirde öğrendiklerini gelip köy ahalisine anlatması dışında, ne tür haklara sahip olduklarını bilmeleri imkansız tabi. Belki de Maho Ağa’nın Feyzo’yu sürgün etmesindeki temel faktör köy ahalisine göz dağı vermekti.

Haklarınızı düşünmek bir yana, düşünmeyi bile aklınızdan geçirmeyin, demekti. lakin silah geri teper bu defa.

Peki bu kadar acımasız bir sistem karşı-sında halk nasıl oluyor da patlama noktasına gelmiyor? Sürgünlerinden birinde Feyzo bir mektup alıyor. Mektupta yazılanlara göre Maho Ağa kendisini af et-miştir. Bunun üzerine Feyzo ‘’Biraz medeniyetsizdir, zalimdir, kendi yer bizi aç kor ama bizim Maho’nun ağalıkta eşi yoktur. Biraz da kefil olduğu senedi düşünür pezevenk.’’ şeklinde düşüncelerini ifade eder. Aslında onun bu düşüncelerindeki tezatlık her şeyi o kadar iyi özetlemektedir ki. Sistem kendisine ceza veriyorsa, sisteme karşı yapılan yanlışlardandır, yani bu ceza hak edilmiştir (Üstelik doğru ya da yanlış aranmadan). Yine de sistem (her ne kadar işin içinde kendi çıkarı olsa dahi) kendisi için küçücük bir iyilikte bulunsa, o sistemler arasındaki en iyi sistemdir.

Aslında Feyzo’nun bu tezat ifadeleri filmin geneline hakim bir tezatlığın özeti gibidir. Babası (İhsan Yüce) kızı Gülo’yu para karşılığı satıp kazanacağı paranın derdindeyken, oğlu Zülfo da (Erdal Özyağcılar) ablasını satıp elde edilecek parayla kendisine bir kız alma derdindedir. Baba kızını satarken elde edeceği paranın miktarını arttırırken, aynı paranın yine aynı amaçla cebinden çıkacağını düşünememektedir. Ya da bunun bilin-cindedir de yıkılması imkansız tabuların varlığı onun bu düşüncelerinin önüne geçmektedir.

Alan razı, veren razı olduktan sonra ağanın keyfine diyecek yoktur. Ne zamanki insanların gözü açılmaya başlar, işte o zaman ağa için de kabus başlar. Şehir her ne kadar Feyzo’nun gözlerini açsa da, aslında onun köyünden çok da farklı değildir. Sendikalıların hemşerilerini koru-duğu (Harranlıya 100, sendikalıya 300), hayvan pazarında seçilmeyi bekleyen birkaç büyükbaş gibi muamele gören işçi sınıfı; diğer tarafta bikinileriyle güneş-lenen  üst sınıfa mensup insanlar. Şehirdeki insanların bazıları birtakım haklara sahip olduklarının bilincindeyken, Feyzo’nun köyünde durum biraz farklıdır.

Feyzo köy ahalisinin de haklarını araması için onları örgütlemeye başlar. Şehirde gördüğü sloganları bir bir köyüne uyar-lamaya başlar. ‘’Hem töresi, hem ağası. Kahrolsun başlık parası’’, ‘’Bu düzen Değişecek’’gibi sloganlarla beraber, veren artık razı değilken, alan bir biçimde rahatsızlık duymaya başlar. Köyün imamı ‘’başımıza taş yağacak’’ deyip dini alet ediyor siyasetlerine. Öyle ya bu düzen onu da kollamaktadır. Yine de tabular o kadar kolay yıkılamayacaktır. Bizler hakim olarak sorarız Feyzo’ya ‘’Peki bu kadar insan birlik olup da, nasıl yıkamadınız bu bozuk ve çıkarcı düzeni?’’. Feyzo’nun hakime yani biz seyirci-ye verecek cevabı hazırdır: ‘’Sen ne diyisin kurban? Ağanın yüzüne karşı gelince, hepimizin eli-ayağı kesilmiştir. Bakarsın o da bizim gibi bir insan, tükür-sek boğarız. Amaaa kapıda görünce boğazımızdaki tükürük bile kurumuştur.’’

,Düzenin çıkarları doğrultusunda işlediği insanlar, esas tehlikenin nereden geldiğini anlamıştır. İşte sırf bu yüzden eften püften sebeplerle sürgün edilen Feyzo, ağasının fötürlü şapkasının üzerine oturup hiçbir şey olmamış gibi ‘’oyun kaç kaç?’’ deyip, ya da duvara ‘’Faşo Ağa’’ yazıp ‘’Ula faşo ne ki?’’ diye soran ağasına ‘’böle p.şt gibin i.ne gibin bişey’’ cevabını verip kovulmak isterken her seferinde ağasından ‘’Kovmirim ula kovmirim!’’ cevabını alır. Ne var ki ağanın unuttuğu bir şey var: Halkın gözü bir defa açıldı mı, artık işkenceler, falakalar kar etmiyordu. Başlık parasını tamamlayamayıp, karşılık olarak ineği veren oğlu Feyzo’yu sabana geçirip tarlasını süren annenin (Adile Naşit) bile gözü açılmıştır. Hem de geliniyle beraber falakaya yatırılmışken ‘’Vur ula vur…Bi gün o sopa bizim de elimize geçecek’’ diyecek kadar…

Sanırım aynı sebeplerden ötürü bu film uzunca bir süre yasaklandı ülkemizde. Finale gelip Feyzo bize ‘’Suç kimde?’’ diye sorduğunda oturup suçun kimde olduğunu düşünmeye başlamamızdan çekinenler olacaktır, tıpkı Maho Ağa’nın inadına Feyzo’yu kovmaması gibi. Oldukça güçlü bir senaryo yazan İhsan Yüce (kendisi aynı zamanda filmde Gülo’nun babası Hüso’yu da canlandırmıştır.) sinemamızın en komik filmlerinden birini yazarken, içine aşk öyküsü, hatta yukarda da belirttiğim üzere çeşitli türküler koyarak bir çeşit müzikal karması yaratmayı başarmıştır. Filmin aynı zamanda şaşırtıcı derecede politik yönü vardır. Usta yönetmen Atıf Yılmaz dönemin nabzını çok iyi bir biçimde filmine aktarırken, bu harikulade senaryoyu mükemmel bir biçimde sinemaya uyarlamış. Kalabalık oyuncu kadrosunda Kemal Sunal, Adile Naşit, Müjde Ar, İhsan Yüce, İlyas Salman gibi oyuncular bir yana Şener Şen her za-manki harikulade performanslarından birini çıkarıyor. Filmdeki birçok diyalogun hala zihinlerimizde yer etmesindeki en büyük etkenlerden biri de başta Şener Şen olmak üzere bu usta oyuncu kadrosundan kaynaklanır. Filmdeki bir diğer şaşırtıcı performans ise benim yan rollerde izlemeye doyamadığım ve çok beğendiğim Erdal Özyağcılar’dan geliyor. Başlık parası yüzünden yaşı geçmiş bir delikanlı olan Zülfo’yu canladıran Özyağcılar bu filmde de karşısına çıkan birçok oyuncuyu eziyor. Siz söyleyin, suç kimde?

" Bazı sahneleri kesilerek sansüre yollanan “Kibar Feyzo” Karadeniz’de oynarken filmi izleyen emniyet amiri, komünizm probagandası yapıldığına karar verip, suç duyurusunda bulunuyor. Film yasaklanıyor. Yapımcı Selimiye’de ifade vermeye çağırılıyor, Aklı evvel bir savcı 131-142 den dava açıyor. Yani savcının idam talebiyle bizi yargılıyor. Allahtan aklı başında bir yargıçla karşılaşıyoruz da, dava takipsizlik kararıyla sonuçlanıyor. (Atıf Yılmaz – Türk Sinemasında Sansür)

Harran köylüsü Feyzo askerden dönünce Gülo'yla evlenmekten başka şey düşün-mez. Başlık parasını denkleştirmiştir ama kızın başka talipleri de vardır ve uyanık baba bedeli artırdıkça artırır. Feyzo, yarısını senede bağladığı parayı tamamlaya
bilmek için İstanbul'a çalışmaya gider. Büyük kentte işçi mücadelesine, grevlere tanık olunca kendi çapında bilinçlenir. Köye dönünce ağa sömürüsüne ve başlık parası gibi feodal geleneklere karşı isyan başlatır.

1976-78 arasında "Acı Hatıralar", "Tuzak", "Baskın" ve sinema tarihimize damga vuran "Selvi Boylum Al Yazmalım" gibi çalışmaların ardından "Hasip ile Nasip" tadındaki komedilere geri dönen Atıf Yılmaz'ın güldürü anlayışını belli oranlarda yenilemesinin de etkisiyle sosyal eleştiri boyutu kazanan, sıkı bir politik mizah örneği. Bem saflık hem de kurnazlık barındıran Kemal Sunal tiplernelerini ve tabii ki alışıldık mimikleri, argoyu temel alan bir filın; ama "Kibar Feyzo" bir yandan da varolan düzeni cesurca sorgulamak, önemli politik vurgularda bulunmak gibi erdemler barındırıyor. Giden ağanın yerine bir yenisinin gelmesiyle hiçbir şeyin değişmeyeceğini, kişisel başkaldırının gerekli olmakla birlikte yetmeyeceğini vurgulayan film, aralara serpiştirilmiş manilerle ep ik bir yapıya, giderek Brechtyen bir atmosfere kavuşuyor. Örneğin erkeklerin "Bu düzen kazan karası, ağalık allah belası / İkisi de bizden alası, kızlar bize kalası"na karşılık kızların "Bu düzeni net me li, merdivenden itmeli / Tıngır mıngır düşerken peşine de göbek atmalı" demesinde olduğu gibi, klasik tragedya korolarını çağrıştıran bölümler, alışıldık Yeşilçam anlatısını kıran ilginç deneyler olarak yer buluyor "Kibar Feyzo"da.

Feyzo'nun başlık parası yerine öküzü vermesinden sonra anası tarafından tarlaya sürülmesi, yanık sesiyle söylediği ninniler ve ağlayan çocukları susturamayınca kendisinin de ağlamaya başlaması gibi acı acı gülün en sahneler, "Kibar Feyzo"yu yalnız Atıf Yılmaz filmografisinin değil, genelolarak sinemamızın en zengin kara mizah örneklerinden biri haline getiriyor. "Faşist nedir ula?" sorusuyla birlikte verilen yanıt da antolojilere girmiş durumda. Yani, yıllardır sansürle boğuşmasına pek şaşırılmaması gereken bir film var karşımızda.

Sinemamızın emektar oyuncularından olmasının yanı sıra altı filme yönetmen sıfatıyla imza atan İhsan Yüce'ye de (1929- 1991) kaleme aldığı senaryo için ayrıca şapka çıkartmak lazım. (TA.) SİNEMA “ En İyi 100 Film”

*Atıf Yılmaz "Selvi Boylum Al Yazmalım”dan sonra genellikle en başarılı olduğu tür sayılan güldürüye dönüyor. "Kibar Feyzo", Yılmaz'ın ustası olduğu türden bir köy-kasaba güldürüsü.,. "Kibar" Haran’ın bir köyünden olan Feyzo'ya askerliği sırasında takılan isimdir. Feyzo'nun askerlik dönüşü en büyük derdi, başlık parasını denkleştirip sevdiği Güio'yla evlenmektir. Ancak Gülo’nun hinoğlu hin babası, kızın birbirinden tutkun iki isteklisi olduğunu görünce başlık parasını artırdıkça artırır... Feyzo, yarısını öder, yarısını "senede bağlar", kızı alır. Alır ama borcunu ödemek için İstanbul'a gelip çalışmaktan başka çare bulamaz. Büyük kentte neler, nelerle karşılaşmaz, neler öğrenmez ki... Apteshanelerden işçinin sendikasına ve grev, hakkına, duvar yazılarından politik sloganlara... Bunları tümüyle kavramasa da, kendine (ve halka) özgü sağduyuyla özünü sezinler Feyzo. Ve ağanın sömürüsüne, başlık parası gibi köhnemiş geleneklere karşı köyde bir direniş başlatır. Feyzo'nun sonu iyi olmayacak, bu saf köy delikanlı-sı ister istemez sürüklendiği bu serüvenden elini kana bulamış olarak çıkacaktır. Üstelik bir işe yaramayacaktır bu düzen sürecektir çünkü ...

Kibar Feyzo", bir yandan Kemal Sunal'ın güldürü oyuncusu kişiliğini artık klişeleşmiş" kalıplaşmış yönleriyle, ama bir ölçüde de onları aşmaya çalışarak kullanırken, diğer yandan da, bu tür bir güldürüyü yenilemeye yönelik bir çaba güdüyor. Evet, bir yönüyle tipik bır Sunal güldürüsü bu; oyuncunun saf, ama bu saflık altında gizli bir sağduyuyu, giderek kurnazlığa dayanan kişiliği olsun, kendine özgü mimikleri olsun, geniş ölçüde temel alınıyor. Ancak film, özellikle son bölümlerinde Feyzo'nun belli bir bilince ulaşması bölümünde güncelliğe, oradan da belli bir toplumsallığa ulaşıyor, Final ise, bu açıdan gerçekten vurgulayıcı; Feyzo, "giden ağanın yerine yenisinin geldiğini" hiç bir şeyin değişmediğini anlıyor. Böylece film, tekil bir öykünün, bireysel bir serüvenin, kişisel bir çabanın gerekli olmakla birlikte yetmeyeceğini, sorunları temelden ele almak, "düzen"in kökenlerine inmek gerekliliğini kendi çapında, ortaya getiriyor. Bu da bu tür bir güldürü için az şey değil...

Yılmaz'ın anlatımı, her zamanki rahatlığı akıcılığı yanında Brecht’çi anlamında "epik". Aslında bu Yılmaz'a yabancı değil kuşkusuz, Örneğin 10 küsur yıl önce "Keşanlı Ali Destan"nda da kullandığı yöntem Epik öğe, bir yandan Feyzo'nun olayları mahkemede de hakimin önünde anlatması dolayısıyla, dramatik yapının sık sık kırılması, araya olaylar üstüne Feyzo'nun yargılarının girmesiyle, diğer yandan ise Yılmaz'ın yer yer kullandığı kadın-erkek korolarıyla elde ediliyor. Olaylara köylünün (halkın) yorumunu getiren ve trajedideki koroya benzer bir işlev gören bölümler, hem epik yapıyı besliyor, hem de öykünün özel yanıyla halkın genel bakışı arasında ilişki kuruyor. . .

"Kibar Feyzo", zaman zaman, Sunal güldürülerinin kalıplarına, aşırı argo gibi ucuzluklara düşmesine karşın, seviyeli ilginç bir komedi. Sunal'ın yanı sıra büyük oyuncu Adile Naşit’in, kendini yenileyen bir kompozisyonda Şener Şen'in ve güldürüye yatkınlığını gösteren Müjde Ar'ın oyunları çok ilginç ... Atıf Yılmaz'ın zengin filmografisinde, güldürü türünde önemlice bir yer tutacağını sanıyorum bu filmin . “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 142 ”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder