20 Mart 2020 Cuma

ADI VASFİYE (1985)


Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Barış Pirhasan (Necati Cumalı'nın
beş öyküsünden)
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Yapım: Estet Film /Cengiz Ergun, Odak Film/Leyla Özalap

Yönetmen yardımcısı: Leyla Özalp, Sevgi Saygı, Barış Pirhasan, Ümit Ünal, Sanat Yönetmeni. Şahin Kaygun, Kurgu Asistanı: Çetin Yaman,

Oyuncular: Müjde Ar (Vasfiye), Aytaç Arman Emin), Macit Koper (Rüstem), Yılmaz Zafer (Fuat), Levent Yılmaz (Kuyumcu Hamza), Suna Tanrıver, Erol Durak, Suna Tanrıver, Ali Rıza Özbilgiç, Sahra Gülyüz, Şahika Tekand, Reşide Kuraner, Server Mutlu, Cem Meto (Sunucu), Hasan Yıldız (alemci), Cem Kutluğ, Erol Durak, Oktay Kutluğ, Atilla Oğultekin, Ayhan Tanrıver

Konu: Batı Anadolu'nun bir kasabasında geçen öykü farklı sınıflardan dört erkeğin gözünden bir kadının yaşamını anlatır. Vasfiye'nin yaşamına ilk giren çocukluk arkadaşı Emin olur. Kökeni yıllar öncesine dayanan sevgi evlilikle sonuçlanır. Ne var ki, Emin, evlendikten sonra, bencil zorba; çıkarcı birine dönüşür. Vasfiye sanki yıllarca peşinden koştuğu değilmişçesine kabalaşır, sorumsuzlaşır, başka kadınlarla bayağı bir cinsellikten öteye geçemeyen ilişkiler kurmaktan çekinmez ve karısına aşırı kıskançlık gösterir. Kıskançlık Vasfiye'nin yaşamını sınırlamaya, kişiliği üzerinde baskılara değin uzanan davranışlara neden olur. Vasfiye için tek çare ayrılmak olur bu kez karşısı-na iğneci Rüstem çıkar. Vasifıye ile cinsel birliktelik için fırsat kollayan ama yüz bulamayan Rüstem, kasabadaki her gittiği yerde Vasfiye ile beraber olduğunu, her gün "düşüp kalktıklarını" yayar. Baskılardan, diğer bir deyişle kişiliğine, varlığına yönelen şiddetten bunalan Vasfiye çevresindekilerin de ısrarı sonucu yaşlı Hamza ile evlenir. Hamza da, bırakılıp gitme ve aldatılma korkusuyla Vasfiye için kıstırılmış bir ortam yaratır. Film boyunca Vasfiye’yi takip eden Emin önce Rüstem’i bıçakladıktan sonra, Vasfiye'nin Hamza ile olan evliliklerinin bitmesine de neden olur. Son olarak Vasfiye’nin karşısına çıkan erkek, Vasfiye'yi dürüst ve içten seven kentli doktor Fuat olur. Gençliği ve yakışıklılığı ile ile Vasfiye'nin dikkatini çeken doktor, insancıl ve içtenliği ile de Vasfiye'nin gönlüne girmeyi başarır. Ne var ki, Emin bu birlikteliğin uzun sürmesine de izin vermez. Film boyunca Vasfiye'nin yaşamını araştıran genç bir yazar pavyona düşen Vasfiye'yi eski kimliğine döndürmek ister, ama karşısına yine Emin çıkar.

Adı Vasfiye'de de aşkı. mutluluğu arayan sıkıştırılmışlıklar, ve baskılar içinde yaşayan kadın karakter olur. Yıllarca evlenebilmek için çaba harcayan Emin. istediğine sahip olunca. daha önce gösterdiği sıcaklığı. ilgiyi sevgiyi bırakıp, bencilleşir; kendisi istediğini yaparken. Vasfıye'nin de elinden kaçmaması için film boyunca Vasfiye'nin kendinden uzaklaştığını gördükçe. hırçınlığı artar. Sevgiye dayalı cinselliği yaşayamadığı için doyumsuzluk yaşayan Rüstem de yine Türk toplumundaki cinsel açlığın tipik temsilcisidir. Vasfiye'nin Hamza ile evliliği. bir erkeğin soyadını taşıyarak çevresel baskılardan kurtulma çabasıdır. Ne var ki. Hamza'nın da ataerkil değerlerle bezenmiş yaşamına cinsel eksiklik de eklenmesi ve Emin' in davranışları bu evliliği de bitirir. Vasfiye. dürüst ve içten birliktelik kurabileceği doktor Fuat'tan da Emin'in oraya girmesi sonucu ayrılır.

Ele alınan konu. küçük kasaba çevresindeki dört değişik yapıdaki erkeğin bu kadına. dolayısıyla genel olarak kadına bakış açısıdır. Bazı farklılıklar göstermesine rağmen. ortak yönleri olan bir bakış açısıdır bu. Cinsel ağırlıklı ve bencil bir bakış. Cinselliğinin tadına varmaya çalıştıkları kadının duygu ve düşüncelerine aldırmayan bu bakış" hem kadının mutluluğu engelleniyor. hem de içinde bulunulan yalnızlık. sevgisizlik ve doyumsuzluk duyguların acısı dayanılmaz hale geliyor. “Agah Özgüç “Türk Filmleri Sözlüğü” 2. Cilt ”

, ÖDÜLLER:

* İstanbul Uluslararası Sinema Günleri 86'da "yerli film yarışmasında
► Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı Ödülü olan 2 milyon TL. "Adı Vasfiye",
"Amansız Yol" ve "Züğiirt Ağa" flImleri arasında paylaştırıldı.

Jüri Üyeleri: Türkan Şoray, M. Tali Öngören, Selim İleri, Sungu Çapan, Süreyya Duru).
Ayrıca Nokta Dergisinin (Senaryo: 17,4 Mayıs 1986) oluşturduğu 15 kişilik

Jüri Seçimiyle (Atilla Dorsay, Ertem Eğilmez, Bülent Oran, Burçak Evren, Vecdi Sayar, Fehmi Yaşar, Nezih Coş, Onat Kutlar, Tuğrul EryıJmaz, Füruzan, Haşmet Zeybek, Şerif Sezer, İbrahim Altınsay, Alim Şerif Onaran, Erdoğan Tünaş)

Sinema Günleri 86'ya katılan filmler arasında
► "Adı Vasfiye", "en iyi film",
► Atıf Yılmaz "en iyi yönetmen",
► Barış Pİrhasan "en iyi senaryocu",
► Müjde Ar "en iyi kadın oyuncu",
► Atilla Özdemiroğlu "en iyi müzikçi" seçildiler.

Sinema Yazarlarının (İbrahim Altınsay, Engin Ayça, Nezih Coş, Sungu Çapan, AtillaDorsay, Burçak Evren, Turhan Gürkan, Fatih Özgüven, Vecdi Sayar, Kamil Suveren, Rekin Teksoy) "en iyi on film" seçiminde (1986)

► "Adı Vasfiye" yılın filmi seçildi.
► Barış Pirhasan "eniyi senaryo yazarı",
► Müjde Ar, "en iyi kadın oyuncu",
► Atilla Özdemiroğlu "en iyi besteci" seçildiler.

23. Antalya Film Şenliği'nde (1986)
► "en iyi üçüncü film".
► Atıf Yılmaz "en iyi yönetmen"
► Müjde Ar "en iyi kadın oyuncu"

*1980'ler, Türk sineması için büyük oranda, ucuz ticariliklerin ve Avrupai sanat sinemasına acemice meyletmenin dönemi. "Adı Vasfiye", bu anlamda 80'ler Türk sinemasının namusunu kurtaran filmlerden biri sayılır. Sinemanın toplumla birlikte bunalım geçirdiği bir zamanda, bu kimlik bunalımını, ona sağ-lam yerlerden dokunmayı bilerek aşmış bir klasik. "Adı Vasfiye", Atıf Yılmaz'ın 'kadın filmleri'nden biri olarak anılır ancak eğer 'bu bir kadın filmi' diyeceksek, başarısına, aynı zamanda erkekleri de anlatabilmesini eklemek lazım. Yerini bulma endişesindeki kadının arayışı ve Türk erkeğinin tıkanık var olma biçimlerinin portresi, filmde birbirine ayna tutuyor. "Adı Vasfiye", soruna iki taraflı baka-bilmesiyle de Türk sineması açısından ilginç bir film. Durduğu yerin Yeşilçam adına sıra dışılığı, biçiminden başlıyor zaten. Necati Cumalı'nın beş öyküsünden Barış Pirhasan'ın senaryosuyla uyarlanan film, gerçeğin peşine "Rashomon"vari bir öykülemeyle düşüyor.

Vasfiye, Müjde Ar'ın oynadığı birçok karakter gibi, 'ırz düşmanları aleminde, güzelliği başa bela' bir kadın. Yeri geldiğinde dar imkanları aşmak için kadınca numaralara başvurmayı da, samimi ve mert olmayı da çok iyi biliyor. Hikayesini kendisi değil, karşısına çıkan erkekler anlatıyor: Namus davasına saflığını yitiren belalı aşık Emin (Aytaç Arman), Vasfiye'yi diğer erkeklerden korumak adına eve hapseden sahiplenici Hamza Abi (Levent Yılmaz), erkek dünyasında namı yürüsün diye Vasfiye'yle ilişki yaşadığını uyduran iğneci Rüstem (Macit Koper) ve aşk arayışında genç doktor Fuat (Yılmaz Zafer). Bu adamların anlattıkları gerçeklik adına şüpheli olduğu gibi, adamların varlıkları da şaibeli. Her şey, 'hikaye yok' diye dertli dertli ortada dolanan genç bir senaristin (Erol Durak), Sevim Suna adlı bir pavyon şarkıcısının afişine bakarken kurduğu hayallerden ibaret olabilir. Sevim Suna'nın pavyon afişindeki (Marilyn Monroe'vari) pozu öylesine parlaklık peşinde ki, tam tersi bir düşmüşlüğü akla getiriyor. Senarist afişe bakarken karşısına ilk olarak şoför. Emin çıkıyor;

"Asıl adı Vasfiye” Bir sürü hikaye dinliyoruz, sonuçta o hikayelerdeki doğruluk payı bir yana, finalde senaryonun oynadığı naif bir gerçeklik oyunuyla, Sevim Suna'nın hakikaten Vasfiye olup olmadığı da muğlak kalıyor. Vasfiye özneleşemeden, film bitiyor.

Fantastik Türk sineması' adı altında anılan B tipi macera filmlerini bir kenara bırakırsak, bile isteye gerçeküstü unsurları kullanmak, sinemamızın en büyük marifetlerinden sayılmaz. "Adı Vasfiye", bu açıdan özel bir film. Erol Durak'ın karakteriyle Vasfiye'nin ve 'adamları'nın çelişkilerle dolu kesişmeleri, filmin düşsellikle ilişki kurduğu noktalar. Filmdeki 'düş mü yoksa gerçek mi' temasının farklı işlevleri var; genç senarist üzerinden yaratıcılığı, Vasfiye üzerinden kadın kimliğinin bulanık zeminini gündeme getiriyor. Ayrıca böylece Vasfiye'nin karakter olarak gizeminden, filmin bütün atmosferi nasiplenmiş oluyor.

Filmin mizahla da incelikli bir ilişkisi var. Müjde Ar'ın sahici dramaya olduğu kadar parodiye de her daim yatkın oyunculuğu, filmin mizah duygusunu ayakta tutan unsurlardan biri.

Geriye dönüş sahneleri, çoğu kez karikatürize edilmiş. Vasfiye'nin evden kaçışında, kayınbiraderinin kurduğu tuzakta, iğneci Rüstem'in fantezisinde ya da Emin'in, erkekliğinin simgesi çizmeleriyle Hamza Efendi'nin evinden kaçtığı sahnede olduğu gibi. Bunlar, yaşamdan klişeleri temel alan sahneler. Pirhasan ve Yılmaz ikilisi, kantarın topuzunu kaçırmadan abartıyı işin içine katarak, filme toplumsal bir hiciv değerini de ekliyorlar.

Sonuçta karşılaştığımız tablolar, Vasfiye'nin hikayesinden yola çıkarak geniş bir çerçevede dönemin sosyal koşullarından ciddi ipuçları veriyor. Türkiye'nin kadın ve erkek kimliklerindeki sorunları öne çıkarsa bile, "Adı Vasfiye" diğer taraftan da köyden kente göçün çarpık hikayesi. Hayatına bir çiftlikte başlayan Vasfiye'nin yolu, yıllar içinde kasabaya, sonunda büyük kente varıyor ve orada geçmişi de geleceği de belirsiz bir kahramana dönüşüyor. Kadın kahramanları değişime ve dolayısıyla drama daha yakın bulduğu için seçtiğini söyleyen Yılmaz, bir kadının arayışları üzerinden, bütün bir toplumsal arayışı ve bocalamayı da anlatıyor "Adı Vasfiye" de. Bu buhrana, süreci hesaba katmadan basitçe kent değerlerini öcüleştirerek eğilen onca örneği düşününce, filmin Türk sinema tarihindeki ayrıcalıklı yeri bir kez daha ortaya çıkıyor. Kaldı ki sosyal gerçeklikleri fantastikle, hayal gücüyle buluşturması bile bu konumu alması için yeterdi. "Adı Vasfiye", az bulunur bir karışım; konusunun ve gözlemlerinin müthiş yerelliğine rağmen, stiliyle bu memleket için modern bir öncü. Sanatsal iddialılığına rağmen de, sinema salonlarında karşılığını aldığı üzere 'seyirci dostu' bir film. (Yeşim Tabak) SİYAD, “40 Yılın Serüveni”

* Cumalı'nın “Ay Büyürken Uyuyamam” isimli kitabında yer alan öykülerden Barış Pirhasan'ın senaryosu Atıf Yılmaz tarafından Adı Vasfiye adı ile sinemaya uyarlanır. Vasfiye çocukluğundan beri kendine aşık olan Emin ile evlenir: zamanla Emin değişir, sert ve bencil olur, pavyonlara dadanır, Vasfiye'de iğneci Rüstem ile ilişki kurar, bu duyulunca Emin, Rüstem'i bıçaklar, topal bırakır. hapse girer. Bu arada Vasfiye karşısına çıkan iyi niyetli, yaşlı Hamza ile evlenir. Ama cezaevinden çıkan Emin peşini bırakmaz, karısını Emin ile yakalayan Hamza, Vasfiye'yi boşar. Vasfiye, Dr. Fuat ile büyük bir aşk yaşar, nihayetinde yine Emin'in eline düşer, pavyona düşmüştür, şarkıcı ol-muştur, Emin hala başındadır Pirhasan senaryoyu kitapta yer alan “Vasfiye”, “İğneci”, “Çizme Delil Sayılmaz” öykülerinden hareketle yazar. İğneci” öyküsünde: Şükriye'i (Vasfiye) kocası sağlık ocağı karşısında kiraladığı odaya yerleştirir. Şükriye pencereden aşağı caddeyi seyrederek günlerini geçirir ve artık geçen her arabayı sesinden tanır hale gelir, sürücülerde Şükriye farkındadırlar. Bir süre sonra sağlık ocağına motosiklete binen bir sağlık memuru (iğneci) gelir ve Şükriye'nin dikkatini çeker. İğneci, Şükriye ile ilgilenmez. Şükriye bir gün önce akşam koca-sına hasta olduğunu ertesi gün sağlık ocağına gidip iğne yaptıracağını söyler ve gittiği sağlık ocağında iğneciden randevu alarak öğle tatilinde evinde ağırlar, sonunda iğnecinin dikkatini çekmiştir.

“Vasfiye” isimli öyküde askerlik sırasında bir köyün yakınında bulunan kahramanımız pencereden gördüğü, üç yıldır dul olan Vasfiye'ye tutulur: kendi ev sahibesinin aracılığı ile ilişkiye girer. Bir gece Vasfiye halası ve eniştesi geleceği için dört gün bulunamayacaklarını söyler. Bir kaç gün sonra bir arkadaşından Vasfiye'nin nişanlandığını, tümen bandosundan emekli olan bir trompetçi ile evlenip İstanbul'a gideceğini öğrenir. Vasfiye buluşmaları sırasında kendisinden devamlı olarak İstanbul'a gitmelerini istemiştir. Son bir gece buluşmasında Vasfiye, nişanlısının kendisine usul ve şarkı söylemeyi öğreteceğini bir gün şarkıcı olacağını söyler. Bir gün Vasfiye'yi afişlerde görürse hatırlamasını ister.

“Çizme Delil Sayılmaz” öyküsünde: Sefer köyün sessiz ve boş gezen delikanlısı iken Veli'yi vurunca kahraman sayılır. Bir süre saklanıp teslim olunca 15 yıla mahkum olur. Hanife (Vasfiye) de o günlerde peşinde gezen Sefer'e ilgi göstermez, mahkum olduğu yılda evlenir. Af ile cezası bitmeden cezaevinden çıkan Sefer, köye dönüşte eski yaşamını sürdürür ama şimdi itibarlıdır. Bir gün bağda artık üç çocuk annesi olmuş olan Hanife'yi tutar, kandırır, sevişirler. Hanife tütünün toplanması gerektiğini ileri sürüp sabahları çocuklarını uyandırmadan tarlaya gitmeye başlar, Sefer ile buluşurlar. Bir süre sonra büyük oğlu şüphelenmeye başlar. Hanife geceleri de yorgun olduğunu ileri sürüp, aşağı katta yalnız yatmaya başlar. Tütün işi bitince de Hanife kocası Hamza'ya ilgi göstermez, uzak durur. Bir gece yorgunluğunu, san-cısını bahane edip atıştığı kocasını üst katta bırakıp aIt kata yata-maya iner. Gece sesler duyan Hamza aşağı iner, elindeki kibrit sönünce Hanife'nin yattığı odanın penceresinden kaçan adamın kim olduğunu göremez, tekrar kibrit yakınca yatağın yanında Sefer'in çizmelerini görürse de, kibriti söndüren Hanife çizmeleri pencereden dışarı atar. Hanife, şüphelenip sorgulayan kocasına karşı koyar; Hamza muhtarı ve Hanife'nin kardeşlerini çağırırsa da gördüğü çizme-lerin Sefer'e ait olduğunu ve kaçan kişinin de Sefer olduğunu kabul ettiremez. Barış Pirhasan kitapta yer alan öykülerde ki kadın kahramanları, Vasfiye öyküsünde ki kahramanda birleştirerek ve ilişkiye girdiği erkeklerle ve ilişkileri birleştirmenin gerekli kıldığı şekilde kurgulayarak ve de Vasfiye'nin kim olduğunu sorgulayan bir kahraman da ekleyerek olayları birbiri-ne ağlar.“Orhan Ünser “Kelimelerden Görüntüye” syf: 109 ”

* İvan İvanoviç gerçekten Yaşadı mı?" diye soruyordu Nazım... Atıf Yılmaz'ın yeni filmiyse seyirciye 'Vasfiye gerçekten yaşadı mı?' sorusunu sordurmayı amaçlıyor. Ancak burada söz konusu olan, ne siyasal bir eğretileme, ne tümüyle gerçek dışı, fantastik bir dünya kurma çabası, ne de polisiye tilmlere layık bir ikilem... Seyircinin Vasfiye'nin yaşayıp yaşamadığı konusunda pek kuşkusu olmuyor, sinemadan çıkarken... Atıf Yılmaz ve ekibinin bu konuda kurdukları 'tuzaklar' çok karmaşık, çok etkili, çok başarılı değil çünkü... Bu açıdan 'Adı Vasfiye', eğer bir fantastik film denemesi olmayı amaçlıyorsa, bu amacına pek varamıyor. Çünkü Vasfiye'nin hikayesi, öylesine sağlam biçimde anlatılmış, Vasfiye (ve erkekleri), öylesine ayakları yerde, yaşayan, capcanlı tipler ki!.. Filme eklenen kuşkular, kuku yaratıcı öğeler, bu açıdan biraz 'yama' gibi kalıyor.

Ama tüm bunları bir kusur olarak almıyorum, olumsuz bir eleştiri olarak ileri sürmüyorum. Atıf Yılmaz ayakları yerde, gerçekçi bir yönetmen çünkü... Türk seyircisinin 'fantastik bir dünya' konusundaki kaygılarını, çekincelerini biliyor... Ona ancak alabileceği dozda fantastik veriyor, kabul edebileceği kadar soru işaretleri koyuyor filmine. Yıllar önce bu konuda, Atilla Tokatlı'nın senaryosuyla çok daha ileri gitmiş, "Kalbe Vuran Düşman" gibi bir film yapmış olan Yılmaz için, 'fantastik sinema' olarak bir aşama değil, "Adı Vasfiye. "

En son söylenmesi gerekeni başta söylemiş olarak rahatladıktan sonra şunu eklemek gerek: "Adı Vasfiye", herkes tarafından fantastik, hayal ürünü, düşsel yanları değişik düzeylerde algılanacak bir film, ama sanırım ki hemen herkes bu filmden hoşlanacak... Atıf Yılmaz, 30 küsur yıllık sinema deneyimiyle çok çekici, akıcı, baştan sonra seyirciyi kavrayan bir film yapmış. Necati Cumalı'nın Türk edebiyatında köy cinselliğini belki en iyi anlatan kitabı "Ay Büyürken Uyuyamam"dan seçilen beş hikaye-deki kadınların, sonuç olarak benzer nitelikler taşıdıkları doğru bir saptama, bunları birbirine bağlayarak tek bir öykü oluşturmak da ilginç bir düşünce... Bu öyküler arasında bir bağ kurmak için Yılmaz'ın da, senaryo yazarı Barış Pirhasan'ın da oldukça zorlandıkları anlaşılıyor. Bulunan çözüm, Vasfiye'yi her biri kendi açısından anlatan dört. erkeğin anlattıklarının, araya giren ve Vasfiye'nin gerçek kişiliğini öğrenmeye çalışan genç bir yazarda düğümlenme-si. Yazarın bu insanlara üst üste 'rastlaması' ve sonunda, her şeyin bir düş olup olmadığı konusunda beliren kuşku, acaba bu hikayeleri birbirine bağlamak için en iyi çözüm müydü? Filmi gördükten sonra, bu sorunun anlamı kalmıyor. Yılmaz ve ekibinin, biraz da rastlantılarla vardıkları sonuç, hiç de kötü değil çünkü...

Evet, böylece bir Ege kasabasında yeti-şip, en hafif deyimiyle 'hafif meşrep' bir çevrede serpilen Vasfiye'nin hikayesini izliyoruz. Çocukluğunda tanıyoruz önce Vasfiye'yi, ona daha çocukken abayı yakan Emin'in Vasfiye'yi aldıktan sonra nasıl değişip bencil, haşin, çıkarcı bir Türk erkeğine dönüştüğü anlatılıyor. Erkeği İzmir' de pavyon kadınlarıyla gönül eğlendirirken Vasfiye, önce bir iğneciyle ilişki kuruyor (mu?)... Emin, iğneciyi yaralamaktan içeri düşünce karşısına çıkan ilk erkekle, yaşlı, iyi yürekli Hamza ile evleniyor. Ama Emin, film boyunca, adeta yazgısıymışcasına Vasfiye'yi hep izleyecektir. Onu önce Hamza'dan, sonra da genç, yakışıklı ve Vasfiye'yi gerçekten seven kentli doktor Fuat'ın sevgisinden alıp koparacaktır. Genç yazar, filmin sonunda pavyon kadını Sevim Suna olarak karşısına çıkan Vasfiye'yi gerçek kişiliğine, Vasfiye'liğine yeniden döndürmek isteyince, karşısında yine Emin'i bulacaktır.

Atıf Yılmaz, bir kadının dört ayrı erkeğin gözünden anlatılması gibi sinemamızda hiç denenmemiş bir anlatım biçimini, oldukça usta görsel karşılıklar bularak gerçekleştirebilmiş. Filmin son derece işlek, akışkan bir anlatımı var.

Ama Yılmaz, bu akışkanlık içinde seyirciyi perdeye tam anlamıyla bağlayan, uzun zaman unutulmayacak sinema bölümleri yaratmayı bilmiş: Emin-Tahsin kardeşlerin ilk 'cinsel deneyleri', Emin'le Vasfiye'nin düğünleri, Tahsin'in Vasfiye'ye kurduğu tuzak, Vasfiye'ye Hamza'yla evliliğinden sonra yapılan komşu ziyaretleri, Emin'ın yeniden kadının hayatına girmesi,

Fuat'la yaşanan gerçek aşk deneyimi... Daha hangi birinden söz edeyim? Yılmaz'ın usta anlatımıyla alabildiğine canlılık, sıcaklık kazanmış sahneler... Mizah, erotizm, toplumsal eleştiri, kadın-erkek ilişkilerine yine toplumsal düzeyde bakış ve daha birçok şey Yılmaz'ın filminde oldukça ilginç bir birleşime kavuşmuş. Görüntü ve müzik çalışmaları olağanüstü başarılı, hemen tüm oyuncuların oyunları dört dörtlük (Yine de uzun zamandır ilk kez böylesine bir kompozisyon çizen Müjde Ar'a, sinemamızın en önemli oyuncularından saydığım Aytaç Arman'a ve de Macit Koper'e ayrı birer selam. Başta dediğim gibi, birkaç küçük kuşku tohumu, fantezi bir son, Yılmaz'ın başarılı anlatımına tuz biber oluyor sanki... Seyircinin bu soru Vasfiye'yi 'gerçek' olarak kabul edeceğini, onu sevip be-nimseyeceğini sanıyorum. "Adı Vasfiye", yapısındaki şaşırtmacı öğelere karşın böylesine yaşayan, böylesine inandırıcı bir filmse, bu film adına anca başarı hanesine yazılmalı “Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 49”m”

*Kasaba çevresinde gelişen olaylar çerçevesinde sıradan bir kızın sıradan insanların sıradan öyküsü. İşte "Adı Vasfiye"nin sıcaklığı bu sıradanlıktan geliyor. Evet, Vasfiye'nin ya da ilişkisi olduğu erkeklerin dünyası pek öylesine derinlemesine çizilmemiş. Bazı izleyiciler gibi, yani şimdi bu film bana ne anlattı bu sıradan öykü ile diyebilirsiniz. Ya da Vasfiye gibi sıradan insanlar sizi hiç ilgilendirmez. Ya da yazar çizerseniz, ne demek yani, yazar olan adam konu sıkıntısı değil, konusunu yazıya dökme gebeliğinin sıkıntısını çeker diye burun kıvırabilirsiniz bu filme. O zaman da yazık olur. Son zamanların en keyifle-nen, bir kır çiçeği demeti gibi alçak gönüllü ve sevecen filmlerden olan "Adı Vasfiye"yi kaçırırsınız. (Yavuzer Çetinkaya, Miliyet Sanat Dergisi, S.: 139, 1 Mart 1986) “Agah Özgüç “Türk Filmleri Sözlüğü” 2. cilt”

* Barış Pirhasan'ın, Necati Cumalı'nın "Ay Büyürken Uyuyamam" kitabındaki öykülerden senaryolaştırdığı Adı Vasfiye fantastik, gerçeküstü düşlerin olabildiğince zorlandığı ve bu nedenle farklı biçimlerde okunmaya-izlenmeye açık bir film.

Filmde Vasfiye yaşamına giren dört erkek tarafından farklı bir şekilde anlatılır. Bu anlatılanların arasına giren bir yazar ise Vasfiye'nin gerçek kimliğini açığa çıkarma uğraşısı verir. Her öykü ve yazarın çabası (Vasfiye gerçekten yaşadı mı?) sorusuna yanıt bulmaya çalışır. Karmaşık, karmaşık olduğu oran-da gizemli, sürükleyici ve kendi içinde gerilim olan bir kimliğin peşinde koşma uğraşısıdır bu. Bir kadın, dört erkek ve düşlerle anıların harmanlandığı fluluklar içinde gizemli bir kimlik ve bir o kadar da yanıt bekle-yen sorular.

Olay örgüsü, anlatımı, fantezisi ve düş zenginliğiyle alışılmış Yeşilçam filmlerinin normlarını zorlayan şaşırtıcı bir alışma.(Burçak Evren) www.europeanfilmfestival.co

Sevim Suna, Vasfiye veya adı her neyse... "Adı Vasfiye" tek bir kadının hikayesi değil. Önce adının o meşhur afişte gördüğümüzden farklı olduğunu öğrendiğimiz, sonra da anlatılan her hikayeyle başka başka özelliklerine şahit olduğumuz karakter ziyadesiyle genel bir kadın tasviri.

Atıf Yılmaz'ın çoğunlukla fantastik bir üçleme olarak anılan filmlerinin ilki olan "Adı Vasfiye", tıpkı diğer ikisi, yani "Aaahh Belinda" ve "Hayallerim, Aşkım ve Sen" gibi kadın karakter merkezlidir ve 'rol yapma' üzerine kuruludur. "Adı Vasfiye"de genç bir gazeteci Vasfiye'nin hikayesini onu tanıdığını iddia eden farklı erkeklerden dinler. Erkeklerin hepsi beklenmedik bir anda yerini yenisine bırakır ve ortaya çıkan her erkekle anlatı başka bir yöne gider. "Aaahh Belinda"da tiyatrocu Serap, kendisini oynadığı reklam filminde canlandırdığı orta sınıf ev kadını Naciye olarak bulur. "Hayallerim, Aşkım ve Sen"deyse genç senaryo yazarı Coşkun, hayranı olduğu Derya Altmay'la tanışma fırsatını yakalar ama yıllardır hayallerinde yaşattığı, aym oyuncunun filmlerinden iki karakter ona engel olmaya çalışır.

"Aaahh Belinda" ve "Hayallerim, Aşkım ve Sen"de sinema veya tiyatro, dolayısıyla oyunculuk hikayenin bir parçasıyken, "Adı Vasfiye"de daha dolaylı şekilde filme dâhil olur. Vasfiye, her erkeğin anlatısında başka bir kadına dönüşür. Kâh kaçırılmayı bekleyen sadık âşıktır, kâh herkesin gözü üzerinde olan köylü güzeli, kâh fettan, kâh iffetli, ya hayal kurmaktan vazgeçmeyen orta sınıf bir ev kadını, ya da kendi işine sahip bir dul... Vasfiye'yi Serap'la ve Derya'yla birleştiren önemli bir nokta rol yapmaksa, ayıran da profesyonel olmamaktır. Vasfiye için sahne hayatın ta kendisidir. Etrafındaki düzenin ve o düzeni belirle-yen erkeklerin taleplerine göre, hayatta kalmak için 'rol yapar' ve farklı kimliklere bürünür. İşin daha da ilginci, finalde anladığımız üzere, hikayeleri dinleyen genç gazeteci de hayalinde kendi Vasfiye'sini yaratmıştır. Dolayısıyla "Adı Vasfiye", farklı sınıflardan gelse bile, er-keklerin kadına dair algısının pek değişmediğini gösterir. Vasfiye'nin izlediğimiz tüm yüzleri aslında birer 'erkek fantezi'sin-den ibarettir. Ekranda donan görüntü-nün ayna gibi kırıldığı o unutulmaz finalle bir üstkurmaca örneği olduğunu bize tekrar hatırlatan "Adı Vasfiye", bir anlatı olduğuna gönderme yapan bu gibi trüklerle, kadının nasıl temsil edileceği sorusunun üzerine en etkili şekilde giden Türk filmdir belki de... .{ (E.E.) Sinema “En iyi, 100 Film”}

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder