Kamera: Ertunç Şenkay
Yapım: Barış Prodüksiyon/Vural Pakel
Oyuncular: Müjde Ar, İlyas Salman, Tunga Uyar,
Atilla Türköz, Fatih Özses
Konu:
Bir film ekibi çekim için, bir köye gelir. Filmciler, köylülerden Mazlum'a
(İlyas Salman) ters düşer önceleri. Onlara yabancıdır. Çekim sıralarında bazı
güçlükler çıkarır. Gerçekte Mazlum, saf ama temiz yürekli bir köylüdür, bu
işlerden anlamaz. Sonraları ise giderek, filmin baş oyuncusu Müjde'ye (Müjde
Ar) ilgi duymaya başlar. Evini filmcilere kira-ya verir, sonrada yaktırır.
Mazlum karısı ve iki çocuğuyla birlikte ortalarda evsiz barksız kalır. Ekip
köyü terk ettikten sonra Mazlum'da arkalarından soluğu İstan-bul'da alır. Müjdeyi
şahane köşkünde bulan Mazlum, Tutkunu olduğu artistin yanında çalışmaya başlar.
Onu gazinoya götürüp, çantasını taşır. Bu ara köşke gidip gelmekte olan Cüneyt
adlı sevgiliyi Müjde'den kıskanır, bir takım huysuzluklar çıkarır. Müjde,
sevgilisi Cüneyt tarafından terk edilince de geçirdiği bir bunalım sonucu,
Mazlumla yatar.Mazlum mutludur, ama bir süre sonrada kendisini kapının dışında
bulacaktır. Bir türlü ısınamayıp yabancı kaldığı koca kentte, bir gazete
bayiinin önünde Müjde'yi kapak yapan dergilere baka baka çıldıracaktır.
Ödül:
Antalya 19. Altın Portakal
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 - 9 Ekim 1982 )
► “En İyi Film”
Jüri Üyeleri: Bilgin Adalı, Rekin
Teksoy, Füruzan, Cihat Çiftçili, Süreyya Duru, Sami Güner, Ekrem Çatay, Önder
Ay-dınlı, Ayşe İçli, Erman Şener, Ahmet Gönen, Nazan Akgün.
Ankara Sanatevi adına sinema
yazarlarının "en iyi beş yerli film" seçiminde "dördüncü"
►Müjde Ar'la İlyas Salman da
"en başarılı oyuncu" seçildiler (1982).
► Sinan Çetin'in İlk filmi
olan orta uzunluktaki "Halı Türküsü"nü hiç sevmemiş-tim. Çetin,
sinema yapmadaki kararlılığını kanıtladı, o günden beri... İlk uzun filmi
"Sabah" sansürde takılıp kaldı. Türk sinemasında film yapmanın, hele
bir ilk film yapmanın ne belalı bir iş olduğunu anlıyordu Çetin... Sahi, biz
sinema yapmayı, sinemaya atılmayı düşünen ve uygulayan gencecik insanlara niye
böylesine inanılmaz zorluklar çıkarır, önle engel koruz? Ulu sal bir
özelliğimiz midir bu bizim?
Çetin, bir yandan bu filmi
ek çekimlerle kurtarmaya, seyirci önüne getirmeye savaşırken, diğer yandan da
yeni bir film çekti (ismi önce "Artİz", şimdi de. "Çirkinler de
Sever" olan bu film), ardından şimdi seslendirmesiyle uğraştığı bir
üçüncüsü... Anlaşılan Sinan Çetin ne olursa olsun sinemada kalacak, her türlü
güçlüğe katlanarak sinema yapacak. Bize de hoş geldin demesi düşer kuşkusuz...
Çetin'in
sevmediği, kabullenmediği adıyla "Çirkinler de Sever", Batı sinemasının da çokça kullandığı bir motifi İşliyor: Her açıdan birbirinin zıddı
olan iki insan arasında oluşan bir ilişki. Hawks'ın "Ateş Topu"nda
bir fahişeyle bir bilim adamı, Leo Mac Carey'İn "Kovboy ve Hanımefendisin de ismi
geçenler, Laurence Olİvier'in “Uyuyan Prens" inde bir prensle bir revü
kızı birbirlerine aşık olurlardı. Zıtlıkların çekiciliği mi desek, Amerikan
sinemasının toplumsal konum ve sınıf farklarının aşılmaz olmadığı merakla
bekleyeceğiz. konusundaki iyimser (ve belki de bilinçli) ısrarı mı? Bu tür bir
konu, toplumsal çelişkiler ülkesi Türkiye için de kuşkusuz son derece
geçerlidir: Türk filmlerinin zengin kız yoksul erkek (veya tersi) klasik
entrikasını unutmasın...
Sinema, şarkı, sahne
yıldızlarının, geniş bir renkli basım ve ondan daha az renkli olmayan (ve
gerçek renge de yakında kavuşacağa benzeyen) TV aracılığıyla köy kahvelerinin
bile "haremi ismeti"ne girdiği günümüz Türkiye'sinde, üstelik
"Toplumcu film çekeceğim" diyenin kamerasını sırtlanıp, "geri
kalmış köy" peşine düştüğü günümüz Türkiye'sinde Sinan Çetin, çok ilginç,
giderek gerekli bir konu yakalamış. Her şeyleriyle, özel hayatlarının da,
vücutlarının da en gizli köşeleriyle "toplumun malı" oluveren,
köylü/kentli demeden herkesin yanı başında yer alıveren Müjde Ar'lara küm bilir
ne aşklar, ne tutkular beslenmekte, ne düşler adanmakta... Mazlum'un tutkusu
da üstelik filmde açıkça (ve dürüstçe) belirdiği gibi öncelikle tensel (cinsel)
bir tutku. Doyurulduğu anda aşka da dönüşü verebilecek... Ama toplumsal
farklılıklar, cinselliğin duvarlarım bir an için de olsa yıkmaya izin verse
bile, bunun daha sağlam bir İlişkiye (aşka, evliliğe) dönüşmesine olanak
tanımıyor...
Sinan Çetin, anlatımında
bazı acemilikler taşıyor halâ...Bazı sahnelerin ne anlattığı amacı, [onu
belirmiyor: Söz gelimi, sinema kapısında Mazlum'un kafasına bir yumruk yediği
sahne veya Müjde'nin evinin kapısında ilk kez Mazlum'a gözüktüğü sahne gibi...
Baştaki film çekimi ve Mazlum'un bunlara müdahalesi bölümlerini de, bir güldürü
filmi sınırları içinde bile ciddiye alma olanağı yok:
Kameranın
her seferinde oyunculardan nerdeyse bir kilometre uzakta olduğu böyle bir
teknikle film değil, olsa olsa Brigitte Bardot'un veya Jackie Kennedy’nin
çıplak güneşlenirken gizli resimleri çekilebilir... Filmin genel temposunda da
düşüklükler, oturmamışlıklar var...
Ama bunlara
karşın Çetin, temelde hem filmi "çözümlüyor", inandırıcı kılıyor, hem
de kişiliğini gösteriyor, Çetin'in ilginç bir özelliği, sessizliklerin,
suskunlukların önemini, işlevini bilmesi, bunları kullanması... Müjde'nin
Cüneyt'le telefon konuşmasından bağlayarak Mazlum'la sevişmesinin sonuna dek
olan bölüm (filmin en zor ve de en başarılı bölümü), buna örnek... Önem verdiği
bazı bölümleri, çok uğraşılmış, özenilmiş bir kurguyla vermedeki başarısı da
kayda değer: Mazlum'un ilk kez Müjde'ye at üstünde rastladığı sahne, Müjde'yi
düşlediği sahneler, vs... Ayrıca, genelde Çetin, filmine, sinemadan köylü -
kentli ilişkilerine, "rejisör" davranışlarından "star"
oyuncu - şarkıcıların toplumumuzdaki etkilerine dek birçok şeyi ustaca
taşlıyor, eleştiriyor... Hele finalde Mazlum'un tüm Öfkesini, Müjde'Ieri,
Ajda'ları, Bülent'leri ve daha kimleri kimleri hak ettiklerinin de ötesinde bir
yerlere getiren, toplumla böylesine içli dışlı kılan yayın organlarına yöneltmesi,
bir gazete bayiine saldırması filmin tüm bildirisini vurgulayan, somutlayan
unutulmaz bir sahne Çetin'in İlyas Salman'dan da ilk kez gerçek, ciddi,
dramatik bir oyuncu olarak yararlanmayı başardığını eklemeli...
"Çirkinler'de
Sever", bazı eksiklikleri yanında bize yeni ve kişi-selliği olan bir
yönetmeni haberliyor. Sinan Çetin'İn bundan böyle yapıtlarını da “Atilla
Dorsay,” 12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder