16 Mart 2020 Pazartesi

DAĞINIK YATAK (1984)


 Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Murathan Mungan
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap

Yönetmen Yardımcısı: Seçkin Yaşar, Yardımcı Yönetmen: Turgay Aksoy, Müzik: Yalçın Tura, Kamera Yardımcısı: Erdal Kahraman, Sanat Yönetmeni: Metin Deniz, Deniz Özen, Fotoğraflar: Mahmut Yumu-şak, Ses Çekimi ve Miksaj: Erkan Aktaş, Laboratuvar: Erol Şahin, Zekeriya Şahin, Metin Çeşmebaşı, Negatif Kurgu: Muzaffer Karataş, Kurgu ve Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Set Ekibi: Turgut Pelit, Erdal Sümer, İsmail Kündem, Aydınlatma Yönetmeni: Aslan Yıldız, Yardımcılar: Gürcan Küçüker, İzzet Yılmaz, (Fonu Film Stüdyosunda Hazırlanıp Seslendirilmiştir)

Oyuncular: Müjde Ar, Aykut Sözeri, Ümit Belen, Tulu Çizgen, Lale Belkıs, Tufan Bahadır, Ayşegül Uygurer, Engin Yörükoğlu, Selda Tozun, Macide Karaali, Beyhan Mehin, Memduh Ün, Ahmet Evintan, Deniz Olguntürk, İsmet Özhan, Sema Peker, Seniz Dümer, Füsun Demirel, Cihat Tamer, Ferdi Artuner, Şeref Çokşeker, Nubar Terziyan,

KONU: Filmin kahramanı Benli Meryem bir sosyete fahişesidir. Annesini de fahişelik yaparken hatırlayan ve sevgisiz bir ortamda büyüyen Meryem, güzelliği sayesinde, sevgilerin para ile satıldığı varlıklı ve yaz sosyete çevresinde yaşamaktadır. Zengin erkeklerle para karşılığı yatan Meryem, saf ve temiz yüzlü bir komiye aşık olur. Onda aradığı karşılıksız ve temiz sevgiyi bulacağına inanır. Sevgi yerine cinselliği öğrenen genç komi, sonunda yoz ve sevgisiz ortamda Meryem'i bırakır ve yaşlı sosyete hanımlarıyla para karşılığı birlikte olmaya başlar. Benli Meryem kominin saflığına ve yakışıklılığna kapılmıştır.

Öyle ki, filmde gençle, arasında doğru dürüst bir iletişim kurulmaz. Düşünsel ve duygusal birlik olan aşk cinsellik ile karıştırılır Filmin önemli olan yönü, hem ülkemizde hem de tüm dünyada yaygın olan jigololuk olgusuna bakış açısıdır. Özellikle varsıl ve yaşlı kadınlar ile genç ve yakışıklı erkekler bir tür genelev ortamını kendi çevreleri içinde kurmuşlardır. Buradaki ilişkilerde yine cinselliğe ve parasal çıkarlara dayanmaktadır. Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk”
* Murathan Mungan'ın bir senaryosuna dayanan "Dağınık Yatak", ilk bakışta Atıf Yılmaz'ın son dönemindeki filmlerin havasını, çok genel olarak, taşıyor. Bu da yine 'sevgi üstüne çeşitlemelere girebilecek bir öykü, bir film. Meryem, zaman zaman usta işi geriye dönüşlerde belirdiği gibi, yoksul bir çocukluk geçirmiş, babasının eve soktuğu 'metresi' ile (annesinin yanında) oynaşmalarına tanık olmuş, gerek ekonomik, gerekse bu tür bir çocukluktan gelme ruhbilimsel itkilerle 'orospu' olmayı seçmiş bir kadın... Yalnız, sevgisiz Sosyete'ye parası sayesinde kabul edilmiş, partilere girip çıkan Tüm bu kirli ilişkiler içinde bunalmışken, bir partide gördüğü gencecik, tertemiz yüzü bir 'komi'ye önce gözü, sonra yüreği takılan, onu alıp her türlü kirden arınmış, yeni, taze, saf bir sevdayı yaşama düşünen peşine takılan... Ancak Meryem'in bu düşü gerçekleşmeyecek, ilk saflığı geçtikten sonra İsmail de, özellikle Meryem’in yozlaşmış çevresinin, jigolo veya orospu arkadaşlarının da etkisiyle, ilişkilerini bir çıkar temeline oturtmayı deneyecektir.

Dağınık Yatak"ta ilginç bir şeyler var. Bunların dışında, toplumumuzda, çevremizde, giderek tüm dünyada çok yaşanan bir ilişki olduğu halde bizim sinemamızın nedense bilmezden geldiği bir ilişki türünü, olgun kadın/genç erkek yaklaşmasını ele alması... Kutsal kitaplardan edebiyatın ünlü yapıtları-na, çok ele alınmış, üstüne (iki yana da kazandırdıkları konusunda) incelemeler, araştırmalar yazılmış bir ilişki türünün (sıkça ele alınan yaşlı erkek/genç kız ilişkisine karşın) sinemamızda hemen hiç enine-boyuna işlenmemiş olması tuhaf bir eksiklikti. "Dağınık Yatak", bu eksikliği gideriyor... Gencecik, tertemiz bir delikanlı yüzünün, feleğin çemberinden geçmiş olgun bir kadında uyandırabileceği duyguyu ve bunun yol açacağı bir tutkuyu, özellikle kadın seyircinin duyumsaması, bundan etkilenmesi doğaldır ...

Ne var ki Dağınık Yatak", hayli dağınık bir film olmuş ... Filmin çeşitli kusurları, eksikleri var. Mungan'ın senaryosu, bir Selim İleri senaryosuna bile rahmet okutacak kadar 'ebedi'. Bunca 'edebi' sözün bunca duyarlılığın, ne denli bilinçli, 'kibar'da olsa bir 'orospu'nun ağzına pek gitmediğini belirtelim. Hele tüm bu sözler, ne yaptığını pek bilmeden ortalarda dolaşan Ümit Belen'in oyununa (?) ek olarak kendi kendilerini konuşan Belen'le Müjde Ar'ın yanlış ses tonlamalarıyla da desteklenince, filmin diyaloglarının izlenmesi ye tadına varılması zor, giderek olanaksız oluyor.

Türk Sineması'nda fahişe tipi bir hayli işlenmiştir, özellikle 'altın kalpli fahişe' tiplemesi hayli kullanılmıştır. Ama Benli Meryem gibi kibar, aklı başında, bilgili, hem de 'sosyeteye girmiş' bir fahişe tipinin var olduğunu hiç sanmıyorum. Benli Meryem alabildiğine yapay durduğu gibi, film de 'sırtlanlar' diye nitelenen tüm çevresi de öyle. Atıf Yılmaz'ın bu çevreye yaklaşımı ise, işleri hiç de düzeltmiyor. Örnek olarak 'Traje'nin partisi'ni gösterebilirim. Bu sözüm ona 'zengin' parti, sayısı 8-10’u aşmayan figüran kadrosuyla ve herkesin yalnızca, ama yalnızca Benli Meryem'le Ferruh'un ilişkisini konuştuğu alabildiğine şematik bir bakışla verilmiş. Evet, Türk sineması zengin çevreleri, 'burjuvazi'yi (artık bu çevre ne kadar burjuvaziyse!) vermesini pek bilmez... Ama söz gelimi Feyzi Tuna'nın "Seni Kalbime Gömdüm"ünün 'parti' sahnesini anımsamak bile, Yılmaz'ın bu yüzeysel ve şematik yaklaşımını mazur görmemek için yeterli. ..

Daha da önemlisi, filmin anlattığı hikayedeki yanlış alternatifleri. Benli Meryem, erkeklerin hep parayla, çıkarla satın aldığı bir kadın olarak, bu kez 'parayı kendisinin ödediği' bir ilişkinin aynı sona mahkum olduğunu nasıl kavramaz? Baştan beri hiçbir gerçek iletişim kuramadığı, doğru-dürüst konuşamadığı bu gencecik çocuğun, 'gerçek aşk' olduğu düşüne nasıl kapılabilir? Benli Meryem gibi görmüş-geçirmiş bir hatun, artık 'aşk' denen, 'sevgi' denen şeyin bedensel kapılışların ötesinde, gerçek bir gönül birliği, kafa birliği ile sağlanabileceğini bilecek durumda değil midir? Filmde böyle bir seçenek niye hiç duyurulmamıştır? Dağınık Yatak' gerçekte var olmayan bir çevrenin gerçek olmayan sorunlarının yansıması, iyi anlatılmış ama anlattığı önem taşımayan bir film olarak görü-yorum, Hele "Bir Yudum Sevgi" gibi bir başarıdan sonra, Atıf Yılmaz'dan beklenen, bu değildi. Yalçın Tura'nın olağanüstü müziği, bu filmden bende kalan en iyi anı. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf 45 ”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder