9 Mart 2020 Pazartesi

DÜNYAYI KURTARAN ADAM (1982)


Yönetmen: Çetin İnanç
Senaryo: Cüneyt Arkın
Foto Direktörü: Çetin Gürtop
Yapım: Anıt Film/Mehmet Karahafız

Sanat Yönetmeni: Nuri Kırgeç, Renk Asistanı: Nurettin Erişen, Sesleri Alan: Kunt Tulgar, Montaj-Senkron: Necdet Tok, Laboratuvar Şefi: Aslan Tektaş, Set Amiri: Nizam Ergüden, Prodüksiyon Yönetmeni: Cihat Karahan, Yılmaz Eşsiz, (Kunt Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Aytekin Akkaya, Füsun Uçar, Hüseyin Peyda, Necla Fide, Hikmet Taşdemir, Mehmet Uğur, Kadir Kök, Aydın Haberdar, Yadigar Ejder,

Konu: Marjinalliğini Türk Sinemasında "Kült" film ilan edilen bu film ile Çetin İnanç Zirveye çıkartıyor. "Kült" film olabilmek için "dünyanın en kötü yönetmeni" imzasını taşımak, yenilikçi ya da yaratıcı olmak gerekli değildir. Gerekli olan kuralları hiçe saymak, biçimi biçimsizleştirmek ve son derece dar ola-naklarla çalışmaktır sadece. Giderek sinemayı ilk ilk basitliği ve çarpıcılığıyla yeniden yaratmak; çalışma koşullarına, teknik olanaklara özgün bir "mantık" getirmektir. Belki de, her şeyden önce şu ya da bu şekilde gösteri yapmaktır.

Dünyayı Kurtaran Adam "kostüme" bir film olarak tanıtılıyor ve olay da buradan başlıyor. Bu film, tür olarak bir bilim-kurgu filmi, hatta bir "Uzay Operasıdır. Türk sinemasının az sayıdaki bilim kurgusal çalışmalarından biridir. Ancak gerek biçimi gerekse içeriğiyle aynı türdeki diğer örneklerden ayrılır.

* "Dünyayı kurutan Adamın cazibesi aslen bu bilinmezlikle yatmakla. Kimileri ilk ihtimale yoğunlaşıp olmamışlığıyla dalga geçerek, kimileriyle bir absurt komedi şaheseri olarak sahiplenerek hayran kaldı Çetin İnanç ve Cüneyt Arkının (senaryosu da Arkına ait) bu filmine. Vizyona girdiğinde pek ses getir-meyen "Dünyayı Kurtaran Adam", yıllar sonra BÜSK'teki (Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü) gösterimleri sayesinde yeniden keşfedilmiş, zamanla ünü kulaktan kulağa yayılarak külte dönüşmüştü. O sıralarda daha ziyade üniversite gençliği arasında tanınan bir filmdi Daha önce izledikleri hiçbir şeye benzemiyordu, çok kötüydü ama bir o kadar da eğlenceliydi... 90’lı yılların ortalarında televizyon kanalları göstermeye başladığındaysa "Dünyayı Kurtaran Adam" daha geniş bir kitleye ulaştı. Artık film kampüsten çıkmıştı ve farklı şekillerde anlaşılmaya da müsaitti. Hepsinden önemlisi: sadece kolu olduğu için eğlen-celi değildi, kimilerine göre zaten bir komedi olması hedeflenmişti ve tam da bu yüzden benzersizdi. Aynı sebeple. "Yıldız Savaşları" dâhil, çeşitli filmlerden sahneleri alıp kullandığı kolaj hali de 'pespaye'den ziyade yaratıcı ve cesurdu.

Cüneyt Arkın ve Aytekin Akkaya'nın gezegenimizi kötü Sihirbaz'dan korudukları bu fanteziyi değerlendirirken iki uca da gitmeye gerek yok. "Dünyayı Kurtaran Adam" kesinlikle bir zamanlar iddia edildiği gibi kotu Türk Filmi değil, gün gelip bir "en iyiler" listesinde kendisine yer bulacağı kiminin aklına gelir miydi, bilmiyoruz ama bütçesi kat kat daha fazla ama çok daha kötü sayısız film izlemişizdir. Öte yandan "Dünyayı kurtaran Adam" için gönül rahatlığıyla iyi bir film demek de zor, ancak benzersiz olduğu şüphesiz. Özellikle 80'lerde ve 90'larda büyümüş bir kuşağın Türk sinemasıyla kurduğu ilişki açısından gerçek bir dönüm noktası "Dünyayı kurtaran Adam". Çekilen ve vizyona giren film sayısının iyice düştüğü, uluslararası arenada ülkemizi temsil edecek yeni yönetmen kuşağının henüz atağa geçmediği, genç izleyicilerin Türk sinemasına dair ilgi ve bilgisinin iyice zayıfladığı bir dönemde, şu veya bu şekilde, bağlantı noktalarından birisi oldu. kimi Türk filmlerinin, özellikle de avantür sinema örneklerinin . mantığı ve gerçekçiliği hiçe sayan yapısıyla dalga geçmekten, onları olduğu gibi sevip kabullenmeye giden yolda önemli duraklardan birisiydi, Üstelik kulağa çalınan bilgilere göre, yurt dışında da keşfedilmiş ve ilgi görmüştü, En akılda kalan repliklerinden birisi inişe geçiyorum." olsa bile. eşine benzerine az rastlanan bu kült film zamanla küllerinden yeniden doğarak inanılmaz. şekilde yükseldi

* Kendini ciddiye alan bir bilim kurgu mu, yoksa bile isteye yapılmış bir komedi mi olduğunu asla bilemediğimiz "Dünyayı Kurtaran Adam"m cazibesi aslen bu bilinmezlikte yatmakta. Kimileri ilk ihtimale yoğunlaşıp 'olmamışlığıyla dalga geçerek, kimileriyse bir absürt komedi şaheseri olarak sahiplenerek hayran kaldı Çetin inanç ve Cüneyt Arkın'ın (senaıyosu da Arkın'a ait) bu filmine. Vizyona girdiğinde pek ses getirmeyen "Dünyayı Kurtaran Adam", yıllar sonra BÜSK'teki (Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü) gösterimleri sayesinde yeniden keşfedilmiş, zamanla ünü kulaktan kulağa yayılarak külte dönüşmüştü. O sıralarda daha ziyade üniversite gençliği arasında tanınan bir filmdi. Daha önce izledikleri hiçbir şeye benzemiyordu, çok kötüydü ama bir o kadar da eğlenceliydi... 90'lı yılların ortalarında televizyon kanalları göstermeye başladığmdaysa "Dünyayı Kurtaran Adam" daha geniş bir kitleye ulaştı. Artık film kampüsten çıkmıştı ve farklı şekillerde anlaşılmaya da müsaitti. Hepsinden önemlisi; sadece kötü olduğu için eğlenceli değildi, kimilerine göre zaten bir komedi olması hedeflenmişti ve tam da bu yüzden benzersizdi. Aynı sebeple, "Yıldız Savaşları" dâhil, çeşitli filmlerden sahneleri alıp kullandığı kolaj hali de 'pespaye'den ziyade yaratıcı ve cesurdu. Cüneyt Arkın ve Aytekin Akkaya'nın gezegenimizi kötü Sihirbaz'dan korudukları bu fanteziyi değerlendirirken iki uca da gitmeye gerek yok. "Dünyayı Kurtaran Adam" kesinlikle bir zamanlar iddia edildiği gibi En Kötü Türk Filmi değil. Gün gelip bir 'en iyiler' listesinde kendisine yer bulacağı kimsenin aklına gelir miydi, bilmiyoruz ama bütçesi kat kat daha fazla ama çok daha kötü sayısız film izlemişizdir. Öte yandan "Dünyayı Kurtaran Adam" için gönül rahatlığıyla iyi bir film demek de zor, ancak benzersiz olduğu şüphesiz. Özellikle 80'lerde ve 90'larda büyümüş bir kuşağın Türk sinemasıyla kurduğu ilişki açısından gerçek bir dönüm noktası "Dünyayı Kurtaran Adam". Çekilen ve vizyona giren film sayısının iyice düştüğü, uluslararası arenada ülkemizi temsil edecek yeni yönetmen kuşağının henüz atağa geçmediği, genç izleyicilerin Türk sinemasına dair ilgi ve bilgisinin iyice zayıfladığı bir dönemde, şu veya bu şekilde, bağlantı noktalarından birisi oldu.

Kimi eski Türk filmlerinin, özellikle de avantür sinema örneklerinin, mantığı ve gerçekçiliği hiçe sayan yapısıyla dalga geçmekten, onları olduğu gibi sevip kabullenmeye giden yolda önemli duraklardan birisiydi. Üstelik kulağa çalınan bilgilere göre, yurt dışında da keşfedilmiş ve ilgi görmüştü. En akılda kalan repliklerinden birisi "İnişe geçiyorum," olsa bile, eşine benzerine az rastlanan bu kült film zamanla küllerinden yeniden doğarak inanılmaz şekilde yükseldi. (Sinema, en iyi 100 film)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder