16 Mart 2020 Pazartesi

KARDEŞ KANI (1984)


Yönetmen: Aykut Düz
Senaryo: Erol Şenbecerir
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Sun Film / Erol Şenbecerir

Oyuncular: Martin Ostby, Dominik Henzel, Ulrica Örn, Nils Eclund, Gunver Ponten, Muammer Özer, Mazlum Kiper, Eva Lindsrom, Annamari Kastrup, Thomas Fryk, Tommy Jonhnson

Konu: "Kardeş Kanı", Karadeniz kökenli bir ailenin İsveç'in Stockholm kentindeki serüvenini anlatıyor. Çöpçülük yaparak geçinen Ömer'le karısı Leyla, sürekli 'memleketi' düşlemekte, dönüp bir tarla alarak yerleşmeyi kurmaktadırlar. Ömer, bu soğuk ülkeye, onun insanlarına, yaşam biçimine, ahlâk değerlerine alışmamış gözükmektedir. Oysa çocuklar, Kemal, Metin ve Gül belli bir uyum sağlamış gibidirler. Kemal yeni tavladığı zengin bir İsveçli kızla evlenerek köşeyi dönmeyi tasarlamaktadır. Metin okulun bitirip bir sanatçı olacaktır. İsveç toplumunun en iyi yanlarını benimsemiş, çeşitli toplumsal eylemlere (Örneğin Afrika'daki açlığı protesto eylemlerine) katılan, babasının temsil ettiği tutucu değerlerle sürekli çatışma halinde olan bir çocuktur... Ailenin tek kızı olan Gül ise kuşkusuz aile baskısını en çok duyumsayan kişidir. Ama bu da onun melek yüzlü bir İsveçli çocukla ilişki kurmasına ve babasının dik başlılığı yüzünden evden kaçmasına engel olamayacaktır.

İki arada bir derede kalan anne, ailenin parçalanmasının önüne geçecek güçte değildir. Sonunda Metin babası tarafından evden kovulur, Gül kaçar, baba bir kalp krizi sonucu ölür. Ama bu ölüm bile aileyi birleştiremeyecek, sonuç tam bir 'aile faciası' olacaktır,

► Muammer Özer'in ilk uzun filmi "Parçalanma-Splettring", Türkiye'de "Kardeş Kam" adıyla gösteriliyor. Özer, kuşkusuz ilerde de ismini duyacağımız bir sanatçı. 1945'te Bilecik'in Demirköy'ünde doğan özer, 1970'lerden beri Avrupa’da Sinema okumuş, kuzey ülkelerinde 30'a yakın kısa film yönetmiş. "Kardeş Kanı”ndan hemen sonra Türkiye'de Antalya Şenliği'ne katılıp ilgi gören "Bir Avuç Cennet" filmini yapmış. Yeni bir sinemacı kazandık diyebilir miyiz?

Kuşkusuz diyebiliriz. Her ne kadar Özer'in ilk filmi olan "Kardeş Kanı" ağzımızda buruk bir tat bırakıyor ve bir ilk filmin heyecanını, amatörlüğünü aşıp doyuruculuk çizgisine varamıyorsa da.,. Çünkü tüm bu amatörlük ve oturmamışlık içinde bile Özer'İn sinemacı yanını duyuran birkaç sahne var... Yılların yapımcısı Kadri Yurdatap da herhalde bu bölümlerin sinemasallığının etkisi altında; kalarak Özer’'e oldukça yüksek bütçeli bir filmin yönetmenliğini emanet etmiş.

"Kardeş Kanı", Karadeniz kökenli bir ailenin İsveç'in Stockholm kentindeki serüvenini anlatıyor. Çöpçülük yaparak geçinen Ömer'le karısı Leyla, sürekli 'memleketi' düşlemekte, dönüp bir tarla alarak yerleşmeyi kurmaktadırlar. Ömer, bu soğuk ülkeye, onun insanlarına, yaşam biçimine, ahlâk değerlerine alışmamış gözükmektedir. Oysa çocuklar, Kemal, Metin ve Gül belli bir uyum sağlamış gibidirler. Kemal yeni tavladığı zengin bir İsveçli kızla evlenerek köşeyi dönmeyi tasarlamaktadır. Metin okulun bitirip bir sanatçı olacaktır. İsveç toplumunun en iyi yanlarını benimsemiş, çeşitli toplumsal eylemlere (Örneğin Afrika'daki açlığı protesto eylemlerine) katılan, babasının temsil ettiği tutucu değerlerle sürekli çatışma halinde olan bir çocuktur... Ailenin tek kızı olan Gül ise kuşkusuz aile baskısını en çok duyumsayan kişidir. Ama bu da onun melek yüzlü bir İsveçli çocukla ilişki kurmasına ve babasının dik başlılığı yüzünden evden kaçmasına engel olamayacaktır.

İki arada bir derede kalan anne, ailenin parçalanmasının önüne geçecek güçte değildir. Sonunda Metin babası tarafından evden kovulur, Gül kaçar, baba bir kalp krizi sonucu ölür. Ama bu ölüm bile aileyi birleştiremeyecek, sonuç tam bir 'aile faciası' olacaktır, Muammer Özer'in filmi İsveç sinemalarında ve TV sinde gösterilmiş. Bu filmin Türkiye'de de gösterilmesi kuşkusuz gerekliydi. Çünkü Özer 15 yıla yakın süredir Avru-pa'da, 8 yıldır da İsveç'te yaşamanın deneyiminden yola çıkmakta, dışarıdaki Türk insanının sorunlarına, ileri sanayi toplumlarına uyumsuzluğuna ve bundan çıkan, çıkabilecek ve dramatik sonuçlara varan çelişkilere, çatışmalara ilginç bir gözlem ve tanıklık getirmektedir. Milyon-larca kırsal kökenli inşam, hâlâ bir ekmek parası uğruna dış ülkelerde çalışan ve çokluk mutsuzluk ve uyumsuzluk görü-nümleri sergileyen ülkemiz için, bu sorun hâlâ günceldir, önemlidir. Ve filmlerin (sanat yapıtlarının), hele deneyimi yaşa-yan kişilerce işlenmesi, bu açıdan son kerte yararlı ve gereklidir.

Nitekim, "Kardeş Kanı" bu açıdan bize ilginç ipuçları getirmektedir. Her iki yan da suçlanmam akla, orada yaşayan Türkler olsun, İsveçliler olsun, kendi açılarından tutarlı, bütünlük taşıyan inanç ve değer sistemleri içinde gösterilmektedir. Babanın "tutuculuğunda belirginleşen bir eleştiri yok değildir gerçi. Özer, bu açıdan doğrusu 'hakşinas*, yansız davranmakta, topu (yani suçu) tümüyle 'insancıllıktan uzak, makineleşmiş, sağırlaşmış Balı sanayi toplumuna atan bir tavırdan (örneğin "Otobüs" filminin tav-rından) uzak biçimde, daha dengeli, gerçekçi, sağduyulu bir yaklaşımı seçmektedir. Babanın 'tutuculuğu' bile bir anlamda 'mazur' görülebilmektedir: Kendi küçük kısır çevresinden, bir Karadeniz köyünden kalkıp Batı'nın en ileri sanayi toplumuna paraşütle inmiş gibi gelip konma, bu denli zıt bir toplumda uyum sağlamayı nasıl mümkün kılabilir ki? 

Yüzyılların getirdiği geleneklerden, inançlardan, alıplaşmalardan kopmak, yeni bir ahlakı (sanayi çağının ahlakını) kabul etmek Karadenizli Ömer için kolay mıdır? Olanaklı mıdır? "Kardeş Kanı", bu çatışmanın kaçınılmazlığını, çok iyi düşünülmüş, kurgulanmış; bir Öykü/senaryo ile değilse de, yine de genel tavrında duyumsatmakta, düşündürmektedir. Bu açıdan filmin oldukça ilginç olduğu söylenebilir. Ne var ki bu ilginçlik, çokluk toplum bilimsel (sosyolojik) düzeyde kalmakta, sinemasal düzeye pek ulaşamamaktadır. Öncelikle Özer'in kişileri pek sağlam çizilememiştir pek inandırıcı değildir. Bİr "Habil ile Kabil öyküsü" genelinde gelişen öyküde, her şeyiyle tam bir “iyilik simgesi” olan küçük kardeş Metin'e karşılık, ağabey Kemal'in olumsuz, kavgacı, giderek tümüyle 'kötü' kişiliğinin, İsveç usulü yaşama Metin kadar bile alışamamış olmasının, babasınınkinden pek farklı olmayan tutucu tavrının hiçbir açıklaması yoktur.

"Kardeş Kanı", Türk seyircisine sanırım 16 mm'den 35'e şişirilmiş bir kopyanın cansız renkleri ve kötü bir seslendirmenin rahatsız ediciliğiyle sunuluyor üstelik... Yerli mevsim başında aradığımız 'seyirciye saygı', kim bilir hangi dağların ardında kaldı? Yine de bu filme bir ilk filmin hakkettiği hoşgörüyle yaklaşmak ve sinemasever okurlarımıza öğütlemek istiyoruz. Çünkü ne olursa olsun, sinemamız yeni bir yönetmen kazanmışa benziyor. Bu da ülkemizde doğrusu önemsenmeyecek bir şey,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder