31 Mart 2020 Salı

MUHSİN BEY (1986)


Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Turgul
Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı
Yapım: Umut Film/ Abdurrahman Keskiner

 Yönetmen Yrd: Jan Brindizi, Müzik: Atilla Özdemiroğlu, Müzik Koordi-natörü: Oğuz Abadan, Işık Ast: Mehmet Uluyol, Kamera Ast: Ahmet Servidal, Ses Mühendisi: Necip Sarıcı, Negatif Montaj: Orhan Tur-gut, Selahattin Turgut, Kurgu: De-mirhan Ersoner, Senkron: Suha Yılmaz, Post Production/Revizyon: Serdar Erçer, Efekt Ses: Cem Gönenç, Miksaj: Jeffi Medina, Gtafik: Mahmut Soyer, Işık Şefi: Gürcan Küçüker, Kostüm ve Çevre Düzenleme: Arzu Başaran, Makyaj: Zübeyde Erden, Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz, Yapımcı Yönetmen: Jan Brindizi, Asistanı: Funda Aras, (Yeni Stüdyoda seslendirilmiş, Sinefekt Laboratuarında hazırlanmıştır),

Oyuncular: Şener Şen (Muhsin Bey), Şermin Hürmeriç (Sevda), Uğur Yücel (Ali Nazik), Osman Cavcı (Osman), Erdoğan Sıcak (Şakir), Erdinç Üstün (Laz Nurettin), Tayfun Çorağan (Sunucu), Kutay Köktürk (Dolandırıcı), Sönmez Yıkılmaz, Doğu Erkan, Kemal İnce (Arap Celal), Kutay Köktürk, Oktay Güzeloğlu, Cem Gönenç,

KONU: Muhsin Bey konser düzenleyen, sanatçılara iş bulan ve büro olarak da müzisyenler kahvesini kullanan bir organizatördür. Bir yakının aracılığıyla iş bulduğu Urfa'lı bir genç yüzünden başı belaya girer. Çünkü düzenlediği bir yarışma dikkat çekmiştir. Muhsin Bey dolandırıcılıktan hapse girer.

ÖDÜL:

24. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (6 – 9 Ekim 1987)

► "Muhsin Bey", "en iyi film"
► Yavuz Turgul, "en iyi senaryo",
► Şener Şen "en iyi oyuncu"
► Uğur Yücel "en iyi yarduncı oyuncu"

Jüri Üyeleri: Hulki Saner, Feyzi Tuna, Fatma Girik, Sami Şekeroğlu, Turgut Özakman, Hasan Türere, Faruk Bayhan, İbrahim Altınsay, Halim Horasan.

Kültür Bakanlığı’nın teşvik ödülü(1987) 8 milyonluk ödül,
36. San Sabastian Festivali'nde (İspanya, 1988)
► "Muhsin Bey", "özel jüri bir ödülü".

7. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde (1987)
► Yavuz Turgul'a “seçici kurul özel ödülü"

Ø     
Bu ayrıntılar bir yana, "Muhsin Bey"i zamanında görmemiş olmanın asıl kaybedeni kuşkusuz benim... Böylesine düzeyli, ilginç, pırıl pırıl bir filmi geç görmek bir kayıp gerçekten... Hele hiç görmemiş olmak? Sözünü bile etmeyelim... 78'lik eski taş plakları, sularken konuştuğu çiçekleri, göçüp giden eski İstanbul üzerine anılarıyla baş başa yasayan, bir zamanların Safiye Ayla veya Müzeyyen Senar şarkılarını dinleyen kültürümüzü İstila eden arabesk ve çiğ köfte uygarlığından nefret eden, amansız bir "Manifaturacılar Çarşısı” rekabeti içinde bile insanlığım, yalnız insanlığını mı, eski İstanbul efendiliğini koruyan organizatör Muhsin Bey’in öyküsü bu... Arabeske ısınamadığı için işleri gitgide bozulan, kapı komşusu Sevda'yı bet sesine karşın hatır için gazinoda şarkıcı yapan, yardımcısı Osman'ın saflığı ve kumar merakı yüzünden elde avuçtakini, giderek bürosunu da yitiren Muhsin Bey, Doğu illerinden kopup İstanbul'a "yeni bir İbrahim Tatlıses" olmaya gelen sayısız türkücüden biri olan Ali Nazik'i önce reddediyor, sonra da, bu yanık sesli genç adamda İş olduğunu görünce, onu üne kavuşturmaya sıvanıyor. Bunu bin bir zorlukla başaracak, ama bir kez daha insan kişiliğinin nankörlüğü, kadir kıymet bilmezliği konusunda ders alacaktır.

"Muhsin Bey", yine birinci sınıf neredeyse kusursuz bir Yavuz Turgul senaryosunun yine Turgul eliyle, güldürü yanıyla duygusallık yanı ustaca dengelenmiş, gönülde iz bırakan bir filme dönüştürülmesine dayanıyor... Film, yalnız gerçek Türk musikisi kültürü ve arabesk kültürün çatışmasının öyküsü değil...

Aynı zamanda, hayatımızdan İstanbulluluğumuzdan, insan gibi yaşamamızdan kopup giden, bir daha gelmemecesine yok olan şeylerin de filmi bu... Uzun çalar haline getirilip piyasaya sürülmedikleri için yok olan taş plaklar, onlarda kalan tüm bir müzik kültürü, yıkılıp giden eski evler, tarihe karışan Beyoğlu semtleri, hoyratlık, görgüsüzlük ve cehalete yenik düşen uyumlu bir yaşam biçimi... Batıda örnekleri çokça görülen nostaljik bir sinemanın tam anlamıyla Türk usulü olanı, bir Türk nostaljisi filmi... Toplumca yaşadığımız kültür şokunu, sesini yükseltmeden, hiçbir yanı ve olguyu suçlamadan alçak gönüllü, ama onca etkili biçimde saptayan bir film, bir sosyolojik yaklaşım, bir hümanist sinema ve düzeyli bir popüler güldürü örneği... Hiçbir şeye kolayca verilebilecek ödün-leri vermemiş, kendi tonunu, üslubunu saptamış, popülist öğelere olduğu kadar ilericilik uğruna kolayca düşülebilecek sloganlara da rağbet etmemiş ilginç bir film ... Özellikle çok iyi çizilmiş ve canlandırılmış Muhsin Bey kişiliği, simgelediği tüm şeylerle birlikte, sinemamızın en unutulmaz tipleri arasında yer almaya şimdiden aday...

"Muhsin Bey", sinemayı yenileyen de-neylere sıvanmayan ve ayaklarını yere basarken, son kertede özgün olmayı başaran bir film.., Aytekin Çakmakçı’nın görüntüleri, Atillâ Özdemiroğlu'nun müziği, büyük oyuncu Şener Şen'in oyunu da bu filme çok şey katıyor. "Muhsin Bey"e katkıda bulunan herkese gönül dolusu teşekkürler. “

Ø    1980 sonrasında "değişen Türkiye"yi, değişen değerleri, yitip gidenleri ve yerlerine gelenleri traji-komik üslupla sorgulayan Muhsin Bey, tipik bir toplumsal ayna niteliğinde.

Ömrünün hazan mevsimini yaşayan, prensipleri nedeniyle kedi olalı çok fazla fare tutamamış, Klasik Türk Müziği sevdalısı (ve kuşkusuz arabeskten nefret eden!), yel değirmenlerine karşı duran müzik organizatörü Muhsin Kanadı kırık ile Urfa'dan gelen yanık sesli genç türkücü adayı Ali Nazik'in ilişkileri çerçevesin-de biçimlenen film, baştan sona bir "çatışma" üzerine kurulu. Yavuz Turgul, senaryosuna da imza attığı Muhsin Bey'-de, benzetmek gerekirse "kültürlerarası diyalog" yerine "kültürlerarası çatışma"ya yönelmiş; üstelik de bu çatışmayı "eski" ve "yeni" Türk sinemasının en geçerli kalıplarını kullanarak çok hoş biçimde sergilemiş. Dostluklar, ihanetler, aşklar, beklenmedik olaylar, hem bir "Yeşilçam klasiği"nden beklenen biçimde akıp gidiyor perdede, hem de farklı bir anlatımın hizmetine giriyorlar.

Başrollerdeki Şener Şen ve bu usta sanatçı karşısında tek sahnede bile ezilmeden mükemmel biçimde uyum sağlayan Uğur Yücel'in akıllardan çıkmayacak oyunculuk gösterileriyle, "kazanan" ve "kaybedene yönelik sosyolojik yaklaşımıyla, çok hoş, çok etkili bir duygusal-nostaljik güldürü niteliği kazanıyor Muh-sin Bey. Yavuz Turgul'un asıl kaybeden olarak, kısa sürede kolay yoldan şöhrete ulaşan Ali Nazik'i göstermesinin altı da çizilmeli.

Filmin zaman zaman yarı belgesel olarak da tanımlanabilecek bir kulvara girdiğini, örneğin tarihi Beyoğlu semtine, arka sokaklara, müzikhollere, ses yarışmalarına dönük gerçekçi yaklaşımıyla mekan insan ilişkisinin en çarpıcı beyaz perde örneklerinden biri olma özelliğini taşıdığını da önemle belirtelim. (Tunca Arslan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder