13 Mart 2020 Cuma

ŞALVAR DAVASI (1983)


Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Görüntü: Mükremin Şumlu
Yapım: Sa-Sa Film/Sadık Sarı

Oyuncular: Müjde Ar, Şener Şen, Halil Ergün, Pembe Mutlu, İhsan Yüce, Sevil Üstekin, Gökhan Mete, Haşmet Zeybek, Sevinç Pekin, Sırrı Elitaş, Ayşe Korkmaz, Duygu Ankara, Ayten Erman, Yüksel Örses, Ali Yalaz, Gül Yalaz, Mine Soysal, Fikret Fırtına, Suzan Korkmaz, Adnan Altay, Seval Ayral, Yaşar Güner, Oktay Güzeloğlu, Tuncay Akça, Mehmet Işın, Ergün Işıldar, Azmi Örses,

KONU: Elif köyden çıkmıştır ama okumuş uygar bir kadındır. Bir gün köyüne döner. Bakar ki tüm köylü kadınları erkeklerin boyunduruğu altında, ne derlerse yapıyorlar, kişiliklerini koruyamıyorlar. Elif kadınları uyarır, yol gösterir toplu direnişe geçerler. Daha sonra erkekler teslim olur ve köyde kadın-erkek eşitliği sağlanır.

► Bu ne sürpriz? Şiddet, kan ve ölümün kol gezmediği. insanların bir karış toprak veya bir güzel 'avrat' uğruna birbirini bıçakla doğramadığı bir 'köy filmi' görmek ne değişiklik... Köyümüzün de yüzyılların süzgecinden geçme bir gülmece duygusuna sahip olduğunu, köylerde dramatik olayların dışında başka şeyler de olabileceğini nerdeyse unutmuştuk…

Başar Sabuncu'nun senaryosu, Aristofanes'in ünlü güldürüsü "Lysistrata"yı bir Türk köyüne uyarlıyor. Şalvar Davası", Kartal Tibet sinemasının tüm özelliklerini taşıyan tipik bir güldürü. Tibet, artık oyuncu yönetiminde, ayrıntı yakalamada, güldürüye uygun bir tempo sağlamada hayli ustalaşmış bir yönetmendir... Ama yine Tibet, çok sağlam senaryolara yaşanmamaktan veya prodüksiyon hata-larından gelme bazı yanlışlara da kolayca düşmektedir. Bu filmde daha çok ikincisi söz konusu: Film, bir hayli mekanik biçimde gelişiyor, figüran azlığı, koskoca köyü bir avuç insana indirgerken, köy sorunlarının ve kadın / erkek çatışmasının da yalnızca cinsel ilişki'ye indirgenmesi, her şeyin "onun" çevresinde dönüp durması, filmi şematik kılıyor. Ama ne gam... Şener Şen gibi birinci sınıf bir güldürü ustasının ve Müjde Ar gibi çok rahat bir oyuncunun başını çektiği tüm kadro, öylesine şen, öylesine coşkulu ki, bizi de alıp havaya sokuyorlar... Film Lumpen bir seyircinin cinselliğini gıdıklamakla bir 'aile komedisi' olmanın tam orta yerinde kalmış, dozunu çok iyi ayarlamış gözüküyor. Bu çağdaş Lysistrata, Türk köyüne kentlerde bile kolay rastlanmayacak ateşli bir 'feminist'i gökten zembille inmiş gibi sokuyor, verdiği köy imajı ve köyde olabileceğini varsaydığı değişimler ise, Çetin Altan’ın tenis kortlu köyleri ve 'Amerikan barda votka-limon içen köylüleri kadar ütopik. Ama bir gül-ürünün kendi mantığına sahip olduğu gerçeği bir yana. her utopinin de, yaşa-nan gerçeklikle dolaylı, ama sanılandan sağlam bir bağı olabileceğini unutmamak gerekiyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder