17 Mart 2020 Salı

TUTKU (1984)


Yönetmen: Feyzi Tuna
Senaryo: Feyzi Tuna, Safa Önal, (Necati Cumalı’nın “ÖÇ” isimli öyküsünden)
Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca
Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap

Yönetmen Yardımcıları: Biket İlhan, Metin Belgin, Kurgu ve Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Savaş Akova, Sanat Yönetmeni: Deniz Özen, Ses Çekimi ve Miksaj: Erkan Aktaş, Müzik: Cahit Berkay, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanıp seslendirilmiştir).

Oyuncular: Hülya Avşar, Kenan Kalav, Meral Orhonsay, Celile Toyon, Savaş Akova, Melis Can, Metin Belgin, Savaş Ustay, Nuran Oktar

Konu: Genç yılda dul kalan köylü kadını Gülsüm Kadın (Meral Orhonsay) ve kızı Hacer (Hülya Avşar), sakin bir hayat yaşamaktadırlar. Köyün yakışıklı işsiz delikanlısı Şerif Ali (Kenan Kalav) Hacer’e tutkundur ve Hacer’de ona. Ali evlerinin önünde bulanan taşın altına Hacer’e yazdığı mektubu bırakmakta zaman zaman da köyün dul Hanife’si çöpçatanlık yapmakta ve onları birleştirmek için elinden geleni yapmaktadır. Öte yandan genç ve güzel Gülsüm Kadın Şerif Ali’yi deliler gibi sevmekte ona aşık-tır, onun olmak ister. Hacer’i seven Ali, Gülsüm kadına hiç yüz vermez. Bir gün Şerif Ali Hacer’e yazdığı mektubu taşın altına gizlice koyarken Gülsüm Kadın görür ve mektubun kendisine yazıldığını zannederek merakla açarsa da kızına geldiğini anlar… Beyninden vurulmuşa dönen Gülsüm, hıncını kızından alır ve onu sokak ortasında köylünün önünde döver de döver.

Bütün bunlara rağmen sevdiğinden vazgeçmeyen Hacer çöpçatan Hanife ile Ali’ye haber gönderir. Annesi yarın dere kenarına çamaşır gelirse de, bohçasını toplamış yıkamaya gidecektir. Gelip Ali’nin kendisini kaçırmasını ister. Bu işe pek razı olmayan Ali Hacer’in evine olan Hacer’i kaçırmaktan korkmuştur. Yaşı küçük olduğu için hapse girmekten korkmuştur Şerif Ali.

Aradan geçen zaman sonrası ana kız yakın komşu köylerden birine düğüne giderler ve orada düğün sahibinin ısrarına dayanamayıp Zehra ve Gülsüm karşılıklı oynarlar. Bu oyun esnasında Zehra’yı gören Selim Kahyanın oğlu ona aşık olur. Gülsüm Kadın bir an önce kızı Zehra’yı evlendirip, Şerif Ali’ye sahip olma arzusundadır.

Zehra’nın kendisine verilmeyeceğini bilen Şerif Ali’nin yapacağı tek şey kalmıştır, Zehra’yı her ne bahasına olursa olsun kaçırmak ve ona sahip olmak. Gülsüm Kadın’ın tarlada olduğu bir gün Zehra’yı bayıltıp atının terkisine atar ve tarlalara dağlara doğru yol alır. Tarlada Gülsüm Kadını gören Ali, “Sen vermedin ama ben aldım” der, ve uzaklaşır. Yağmurlu bir gecede sığındıkları dağ evinde Ali’nin uyuklamasını fırsat bilen Zehra kaçmaya yeltenirse de başaramaz ve ağaçlar altında ve şiddetli yağmura rağmen, kendisini Ali’ye teslim eder.

Artık bu iki çiftin buralarda yaşaması imkansızdır. Köyden uzak yerlere gitmek üzere yol kenarında geçen bir vasıtayı durdurmak üzere bekleşirlerken, Gülsüm Kadın onları bulur, “Şerif Ali, bana yar olmayanı ben kimseye yar etmem dememiş miydim sana” diye avazı çıktığı kadar bağırır ve silahını ateşleyerek, Şerif Ali’yi öldürür.

► Tuna son yıllarda 'köy filmi' yapmayı istemediğini açıkça söylemiş, iyi bildiği çevreleri, kenti ve burjuvazyi anlatmayı yeğlediğini belirtmişti. Necati Cumalı'nın "Öç" hikâyesinden alınan bu filmle Tuna, 'köy filmine dönüş yapıyor. Ama bu yalnızca görünürde böyle... Aslında Tuna'nın köy fonu üzerinde tipik bir 'burjuva hikâyesi' anlattığı da söylenebilir. Hikâyeleri 'köyde geçebilir', 'kentte geçebilir' diye kategorilere bölmek niyetinde değiliz, yanlış anlaşılmasın... Ama Tuna'nın yaklaşımı, gerçekten de köy dekoru önünde tipik bir 'melodram' anlatmak, aynı erkeğe âşık olan bir ana-kızın öyküsünü vermek…

Bu saptamayı bir eleştiri değil, bir övgü olarak yaptığımı hemen belirtmeliyim. ... Evet, Tuna'nın köyle kasaba arasındaki mekânı pek yaşamıyor... Filmin tüm kadın oyuncuları, şık "köylü giysileri', özenli makyajları ve hayli 'kentli' kokan tavırlarıyla o dekora da çok fazla uymuyorlar zaten... Ama önemli olan, Tuna'nın filminin bunları ve de kaynak olarak aldığı öykünün bazı verilerini aşıp. hayli inandırıcı, ilgi çekici ve de evrensel bir hikâyeye ulaşmış olması... Köyün ve köylülüğün, en azından psikoloji açısından alabildiğine sınırlı, gerçekten çağdaş ve ilginç insan portreleri ve dramları çizilmesine elverişli olmayan bir çevre oluşturduğuna değin son yıllarda ileri sürülen bazı savlara da katılıyor değilim. Ama Tuna'nın gerçekçi bir köy filmi' yapmanın içerdiği bin bir tuzağı aşıp, köy, kasaba veya kent, nerede olursa olsun ilginçlik taşıyan, kişileri ve dramları bizi ilgilendiren bir film yapabilmesi, yabana atılır bir başarı değil...

Çünkü Tuna, filmini çok ustaca kurmuş... Daha İlk sahnelerden, çizmeleri, yeleği ve tespihiyle tam bir 'köy bıçkını' olan Şerif Ali'ye tutkunluğu besbellidir Gülsüm Kadın'ın... Oysa seyirci Serif Ali'nin Gülsümün güzel ve oynak kızı Hacer'e sevdalandığının bilincindedir. Bu açıdan Gülsüm Kadın'ın dramı çok daha İyi belirir, neredeyse bir gerilim kazanır. Hacer’in kendisini kaçırmaya cesaret edemeyen Şerif Ali'den soğuması, oysa bir kez onun olduktan sonra genç adamı sevmesi ise, filmin alışılmışın dışında kalan gelişmeleridir. Alışılmış,, bu yüz-den beklenir olan şey ise sonunda gerçekleşir... Gülsüm Kadın'ın filme adını veren 'tutkusunun da, tam anlamıyla olumlu kahramanları olmayan bu öykünün 'mutlu sonIa bitmesinin olanaksızlığının da bilincinde olan seyirciyi rahatlatacak, boşaltacak bir sondur bu...

"Tutku", ayrıntılı psikolojik irdelemeyi, insana 'birey' olarak boyutlu biçimde yaklaşmayı, köy filminin genelde kaba çizgili yaklaşımı içine yerleştiren değişik, yürekli bir çalışma, ilginç, başarılı bir film... Kent filmi tavrıyla, köy filmi yapmak., bizce hayli yürekli bir çıkış. Filmin iş yapmamasına ise, yapımcısını bilmem ama, Tuna üzülmesin... Çünkü özellikle bu mevsim, seyircimizin nedendir bilinmez, filmlerin kalitesiyle tam anlamıyla ters orantılı giden beğeni-si, en azından bu filmin de 'iyi bir film olduğunu gösteriyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız” syf, 207”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder