27 Mart 2020 Cuma

YALNIZIM (1985)


Yönetmen: İbrahim Tatlıses
Senaryo: Aydemir Akbaş
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Yapım: Emek Film/Nazmİ Özer

Yönetmen Yardımcıları: Mesut Taner, Sema Öztüzün, Kamera Asistanı: Erdoğan Ererez, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu, Laboratuar: Armağan Köksal, Selahattin Kılıççeken, Şems Tokgöz, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Sabahattin Hoşses, Negatif Montaj: Ali Berkan, Montaj: İsmail Kalkan, Set: Ekrem Çınaroğlu, Mustafa Albayrak, Sadık Türkan, Yılmaz Bengerli, Işık Direktörü: Aslan Yıldız, Prodüksiyon Amiri: Mustafa Doğan, Günay Güner, (Yeni Lâle Stüdyosu’nda seslendiril-miş, Sineray Film Stüdyosu’nda ha-zırlanmıştır.)

Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Derya Tuna, Zümrüt Cansel, Erdinç Akbaş, Şükriye Atav, Diler Saraç, Ali Karagöz, Hüseyin Peyda,

Konu: Hamile olan bir kızla, onu seven bir marangozun aşkı.

► İbrahim Tatlıses, artık oynadığı filmlerin yönetmenliğini de üstleniyor. Bu alanda yaptığı birkaç çalışma, kimi eleştirmen arkadaşlarımca ilgiyle karşılandı, belli ölçülerde övüldü, desteklendi. Doğrusu ya, "Arabesk filmlerle bırakınız toplumcu bildiriler vermeyi, iler tutar bir hikâye bile anlatılabileceğine, bu filmlerin doğal, yapısal özellikleri nedeniyle artık aklım kesmiyordu. Bu yüzden bu tür filmleri son yıllarda pek izlemiyordum. Ama Tatlıses'in kaçırdığım birkaç filminden sonra yeni filmini izlemek gerekir diye düşündüm... İbrahim Tatlıses'in yönetmenliğe sıvanması, öncelikle tek başna olumlu veya olumsuz olarak nitelenemeyecek bir olay. Ben bir dizi yazımda, çağın en karmaşık, ama en etkili sanatı sinemanın bir toplumun en aydın, en eğilimli kesiminin de katkısıyla oluşması gerektiğini, bunun "seçkinci bir sinema" değil, kitleler için "seçkin bir sinema" olması gerektiğini yazdım, savundum. Ama bu, kuşkusuz eğitimi ne olursa olsun, içinde bu işe heves, giderek tutku taşıyan yetenekli kişilerin de sinemaya, yönetmenliğe sıvanmaması gerektiğini ileri süren katı bir görüş değildi. Bu hafta çıkan bir sanat dergisinde bir okur "duvar örmeden film yönetmeye" başlıklı yazısında sinemada yönetmenin önemine, filmle yönetmen arasındaki organik bağa değinerek, "duvar örmekten" gelenlerin yönetmenliğe sıvanmalarını eleştiriyor. "Duvar örmekten" değilse de çok başka, değişik işlerden gelenlerin kimi zaman sinemamızda ne denli başarılı olduğuna değin az da olsa örnekler var, O açıdan böyle bir olaya "peşinen" karşı çıkmak doğru olur mu?

Olmaz kuşkusuz. Ama ne "Yalnızım", ne de Tatlıses'in diğer yönetmenlik denemeleri üstüne duyup okuduklarım, bu konuda pek umutlu olmayı da getirmiyor doğrusu. Tatlıses, "Arabesk" furyasının sinemamıza esip savurduğu birçok şarkıcıtürkücünün bana kalırsa yeteneklisi. Oyuncu olarak abartmalardan gitgide arınan yalın, temiz bir oyunu var. Sesi kendi türünde gerçekten güçlü, "yanık", etkileyici. Filmlerini kendi yönetmeye sıvanması,

konularını özenle araması, seçmesi olumlu. "Yalnızım" diğer arabesk filmlerin ve tüm Türk usulü melodramlarımızın bin bir olayla yüklü karmakarışık, abartmalı olay yapısına düşmeden, alabildiğine yalın, düz bir öyküyü anlatıyor. Hem de adı "usta'ya çıkmış, bu konularda "uzmanlaşmış" onca eski-yeni yönelmenden daha kötü değil, belki daha da iyi anlatıyor. Belli bir dekor, mekan duygusu, rahat bir oyuncu kullanımı var Tatlıses'in... Şarkılarını ise filmin iç ritmini bozmadan nerdeyse mantıksal biçimde olay örgüsüne yerleştirmiş.

Ama bu kadarı yeterli mi? Tatlıses yasında bir adamın çocukluk aşkına bir türlü aşkım "açamaması" kızın da gidip ilk rastladığı erkekten gebe kalması olayı, 1985 Türkiyesi'nde ne anlam taşıyor? Kadına bir "mal" olarak bakışın, feodal ahlâk ölçülerinin tüm kalıntılarının sindiği bir hikâyede, "kirlenmiş" kadının acılı bir sonla ölmesiyle hikâyenin bitmesi, Arabesk film mantığından başka hangi Öyküde gerçek bir çözümdür? Tatlıses, bize tüm şarkı, türkü sanatçıları arasında en içten ve belki gerçekten en yeteneklisi olarak gözüküyor. Ama şimdilik, biraz eli yüzü düzgün şarkılı melodramlar yapmaktan bir adım Seriye gitmeyen, gidecekmişe de pek benzemeyen, sınırlı, çok sınırlı bir başarı bu... Bu kadarı için, günümüzde çok daha ileri bir yerde olan Türk sineması içinde fazla gürültü koparmaya gerek yok sanırız.,,”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder