29 Nisan 2020 Çarşamba

ACILAR PAYLAŞILMAZ (1989)


Yönetmen: Eser Zorlu
Senaryo: Yasemen
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Yapım: Tezcan Film/Mahnut Tezcan
Kurgu: Sedat Karadeniz 
Müzik: Oğuz Abadan, Hikaye: Halil Ergün, Yasemen, Eser Zorlu,

Oyuncular: Kadir İnanır, Betül Aytaç, Kerem Tunaboylu, Osman Gidişoğlu, Günay Güner, Yaşar Korkmaz,

" Bir zamanlar Cumhuriyet'in "Anket Defteri'nde sorulan "oğlunuzun eşcinsel olduğunu öğrenseniz ne yapardınız?" sorusundan esinlenmişe benzeyen bir film. Bu soruya verilen ve "Bir kenara çeker döverdim le "Onu kendi hayatıyla baş başa bırakırdım" uçları arasında  kaçınılmaz olarak  değişik yapaylık düzeylerinde dolaşan yanıtları ve başrole sinemamızın en "maço" oyuncularından Kadir İnanır'ın seçildiğini anımsayınca bu filme oldukça olumsuz bir önyargıyla gittiğimiz itiraf edelim!

Ama hayır, "Acılar Paylaşılmaz", en azından bildirisini çeşitli yapaylıklardan ) buluyor ve uyguluyor. ve yanlışlardan arındırmış, temelde doğru olarak saptanmış bir film. Ayrıldığı karısının kendisinden kaçırdığı oğlunu 14 yıl sonra ilk kez gören ve ona sevgiyle yaklaşmaya çalışan avukat bir baba, onun nefret duvarını yıkamıyor, yaklaşmaya çalıştıkça ondan uzak düşüyor. Üstelik oğlunu, kendisinin tanıştırdığı genç bir çocukla yatakta yakalamıyor mu? Dünyalar başına yıkılıyor, oğlunu (anketmanket düşünmeden) bir güzel pataklıyor önce! Ancak finalde yapılacak en doğru şeyi (avukatı olduğu bir mahkumun da kendisine verdiği dersin yardımıyla "Acılar Paylaşılmaz" zor bir konu seçmiş, ona yüreklilikle yaklaşmayı deneyen bir "ilk film". Ne yazık ki bu kadarı yetmiyor. Çünkü sinema her şeyden önce bir gerçeği yeniden yaratma, gerçek sanısı verme sanatıdır. Film, birçok noktada bunu vermekte yetersiz kalıyor. Önce senaryosu yetersiz. Bırakınız temcit pilavı gibi yinelenen "14 yıldır neredeydin?" gibi sözleri, kimi sözler, hele bir avukatın ağzında son kerte yanlış duruyor. Tek bir örnek: "Yalnız ayrılan biz değiliz." (Doğrusu: "Ayrılan yalnız biz değiliz").

Öte yandan kimi inanılmaz Yapım (prodüksiyon) hataları var. Örneğin hem de önceden yer ayırtılan ünlü bir lokantada, başka hiç kimse evet hiç kimse yokken tek başlarına yemek yiyen baba oğuldan biri öbürüne "Yavaş ol, etrafı rahatsız edeceksin" derse bu artık prodüksiyon yetersizliğini de (figüran kullanılamamış, belli) aşan, seyirciyle alay eden, en azından o sahneyi komediye çeviren bir iş oluyor. Eeee, böyle yanlışlarla da "gerçeği yeniden kurmak" elbette mümkün değil.

Acılar Paylaşılmaz’ı hoşgörüyle karşılayabiliriz. Ama lütfen, seyirciye biraz daha saygı, biraz daha özen, biraz daha dikkat! (Atilla Dorsay, “12 Eyül Yılları ve Sinemamız” syf, 333)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder