7 Nisan 2020 Salı

AŞKIN İLK YARISI (1987)

Yönetmen: Hüseyin Karakaş
Senaryo: Ülkü Karaosmanoğlu
Görüntü Yönetmeni: Kenan Davutoğlu
Müzik: Nezih Üner
Yapım: Varlık Film/Lokman Kondakçı

Oyuncular: Mahmut Cevher, Sevtap Parman, Kamran Usluer, Haluk Kurdoğlu, Şükrü Türen, Gül Erda

KONU: Uzun bir süre yurt dışında yaşayan ruh doktoru Leyla (Sevtap Parman), Türkiye’ye dönmek zorunda kalır. Çünkü 10 yıldan beri birlikte olduğu tarihi eser kaçakçısı arkeolog sevgilisi Turgut’un (Mahmut Cevher) işlediği cinayete tanık olmuştur. Almanya’da öğrenim batı kültürüyle yetişmesine karşılık öz değerlerinden kopmayan Leyla, Türkiye’ye döndüğünde, birden yaşamı değişir. Yakın arkadaşı resim galerisi sahibi Gönül’ün (Gül Erda) orta yaşlı kocası Suat (Kamran Usluer) ve onun oğlu Mert (Şükrü Türen) ile ilgilen-meye başlar. Mert’in ruhsal sorunlarına çözüm bulup onu tedavi ederken, arkadaşı Gönül’e de ihanet etmekte-dir. Kocasıyla ilişki kurmuştur.”

► Özellikle Attila İlhan'ın yazdığı TV dizileriyle ilgi çeken Hüseyin Karakaş'ın ilk sinema fılmi... Yine ilk kez senaryoya sıvanan bir gazetecinin, Ülkü Karaos-manoğlu'nun senaryosunu yazdığı film, haftanın bir diğer filmi, "Oyun Evi"ndeki gibi, bir kadın ruh doktorunun çevresin-de dönüyor. 10 yıl birlikte olduğu Turgut'tan ayrılmış olan Leyla, eski arkadaşı Gönül'le yeniden ilişki kuruyor. Bu arada Gönül'ün ressam kocası Suat ve yetişkin, sorumlu oğlu Mert de Leyla'ya ilgi duyuyorlar. Bu arada Turgut yeniden ortaya çıkıyor ve Leyla'nın yaşamına girmeye çalışıyor…

Aşkın İlk Yarısı", şaşılacak biçimde bir TV dizisini anımsatan bir film.... Karakaş TV'den gelmenin ve uzun diziler yönetmiş olmanın hakkını veriyor doğrusu... Çok kişili, alabildiğine hızlı kurgulu bol 'zoom'lu, fıkır fıkır bir anlatımla, tam bir TV estetiğinin ve anlatımının kurulduğu bir film, "Aşkın İlk Yarısı..." Kimi sahnelerde birden karenin donacağını ve "İkinci Bölümün Sonu" yazısının belireceğini bekliyorsunuz. Akışkan bir müzikle de pekiştirilen bu özellikleri yalnızca olumsuz olarak yorumlayarak filme saldırmak düşüncesinde değilim. Tersine, sinemamızın belli anlatım kuralları, işaretleri çerçevesinde dönüp durduğu günümüzde, belki TV anlatımından böylesine esinlenen bir anlatım denemesi ilginç bile olabilir. Ama bir yere dek... Karaosmanoğlu'nun yine TV dizisi esprisindeki konuşkan, Çalışılmış senaryosu, ressam, galeri sahibesi, psikolog gibi oldukça "Batılı" tipleri, sergi açılışı, tenis vb. Batılı etkinlikler içinde gösteriyor. Mekanlar, giysiler, süzme ışıklar, bir TV dizisi atmosferini daha da pekiştiriyor. Karakaş'ın işlek anlatımı, filme ve kişilerine kendinizi kaptırmanızı ve sevgi, bağlılık, cinsellik, kıskançlık, sanat, yaratma vb. temalar çevresinde dönen ve zaman zaman küçük bir "polisiye" gerilimin de katkıda bulunduğu filmi rahatça izlemenizi sağlıyor. Oyuncuların, özellikle artık daha iyi rollere gereksinme duyan Sevtap Parman'ın oldukça rahat oldukları da söylenebilir. Ancak tüm bunlardan öte, gerçek bir film, gerçek bir sinema yapıtı-na giden yol?

Hüseyin Karakaş'ın bu ilk "ısınma" deneyinden sonra, o yolu da bulacağını umalım... (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız, syf, 347) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder