8 Nisan 2020 Çarşamba

SARI MERCEDES/Mercedes Mon Amour (1987)


Senaryo ve Yönetmen: Tunç Okan
Eser: Adalet Ağaoğlu “Fikrimin İnce Gülü” eserinden
Kamera: Orhan Oğuz
Müzik: Vladimir Cosma
Yapım: Evren Film (Cengiz Ergun, Tunç Okan, ) İstanbul, L‘European Paris, Man Film Münich ve İsviçre Televizyonu ortak yapımı

Set Ekibi: Erdal Sümer, Recai Sümer, Aziz Kıskanç, Nuri Akçabay, Ali Zebil, Alaattin İzgü, Hüseyin Ünlü, Kasakdörler: Jean-Claude Zefferini, Max Garnier, Makyaj: Florence Cossutta, Fotoğraflar: M. Ziya Ülkenciler, Prodüksiyon Süpervizörü: Zafer Par, Prodüksiyon Yardımcısı: Guy Perol, Prod. Sekreteri: Marylene Brunet, Prodüksiyon Ekibi: Sadık Deveci, Fuat Özel, Ahmet Şişman, Ahmet Altunterim, Sedat Erkanat, Asım Par, Melahat Cengiz, Ozan Ergun, Rafet Battal, Ünal Şen ve Mustafa Ziya Ülkenciler, Kamera Asistanları: Cem Molvan, Ercüment Süngü, Mehmet Kıvırcık, Necdet Kaygun, Işık: Recep Biçer, Remzi Biçer, Salim Burgucu, Yönetmen Yardımcıları: Eray Özbal, Sevda Aktolga, Yeşim Kaya, Mehmet Ulukan, Kurgu Ekibi: Sarah Matton, Annick Hurst, Marie-Christine Ratel, Frederique Michaud– Nadaud, Lionel Le Bras, Monika Goux, Marie-Victorie Darcay, Efekt: Jacky Kretz, Miksaj Mühendisi: Jacques Thomas-Gerard, Dublaj Kayıt Teknisyeni: Attila Van, Kayıt Asistanı: Çetin Yaman, Dublaj Organizatörü: M. Ziya Ülkenciler, Dublaj Asistanı: Çetin Tokay, Laboratuvar: Sinefekt (İstanbul), LTC (Paris)Fransız Ulusal Sinema Merkezi (CNC), Alman Sinemasını geliştirme Dairesi yardımıyla yapılmıştır}

Oyuncular: İlyas Salman (Bayram), Valerie Lemoine (Kezban), Micky Sebastien (vapurdaki sarışın), Alexander Gittinger (minibüs sürücüsü), Savaş Yurttaş (Veli), Saadet Gürses (Solmaz), Menderes Samancılar (İbrahim), Serra Yılmaz (pasaport memuru), Filiz Küçüktepe (Veli’nin karısı), Tuncay Akça (Kâhya), Mustafa Suphi (oto ustası), Hikmet Karagöz (garson), Ömer Başaran (genç Bayram Abdullah Özalp (çocuk Bayram), Duygu Sönmez (henç Kezban), Uyum Varol (çocuk Kezban), Ayşe Yılmaz (Veli’nin kızı), Serkan Uzun (Veli’nin oğlu), Abdülhamit Danışır (Rüstem amca), Hüseyin Kanlı (Berber), Muzaffer Şahin (laborant), Fuzat Özel (komiser), Dietmar WEaldenhofer (alman satıcı), Ferdi Akarnur (istasyondaki adam), Cevat Demirbaş (otobüs şoförü)

KONU: Çekimlerine 1987 yılında başlanan, ancak 1992 yılında tamamlanarak gösterime girebilen "Fikrimin İnce Gülü", Adalet Ağaoğlu'nun aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmıştı. Film, Münih'te göçmen işçi olarak çalışan Bayram'ın, yeni aldığı Mercedes arabayla köyüne yaptığı yolculuğu konu alır. Balkız adını verdiği arabası Bayram'ın en değerli varlığıdır. Öksüz olarak büyüyen ve zamanında çok ezilen Bayram, altındaki Mercedes ile köyünde itibar kazanacağını düşünür, hep bunun hayalini kur-muştur. Artık uzatmalı sözlüsü Kezban'ı istemeye de kararlıdır.

Yolculukta Bayram'ın karşısına çeşitli insanlar çıkar ama filmin ikinci önemli karakteri adeta Mercedes arabadır. Bayram tüm hayallerini, dertlerini ona anlatır. Bu vesileyle film de sık sık geriye dönüşlere başvurur ve Bayram karakterini daha iyi anlamamızı sağlar. Bu filmdeki performansıyla 5. Ankara Film Festivali'nin jürisi ve SİY AD tarafından En îyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görülen îlyas Salman, genellikle saf karakterleri canlandırmasıyla tanınır. Dolayısıyla "Fikrimin İnce Gülü"nü izlerken de Bay-ram'ın varını yoğunu yatırdığı arabasına naif bir tutkuyla bağlı olduğunu varsayarız başta. Kapıkule'den geçip Türkiye'ye girişiyle beraber Balkız yavaş yavaş hasar almaya başlar. Boyası çizilir, önündeki Mercedes amblemi çalınır, lambası kırılır, kapısı göçer, vs. Arabanın boyası ve cilası döküldükçe, Bayram'ın da gerçek yüzü ortaya çıkmaya başlar. Aslında sandığımız gibi saf veya masum değildir. Yıllar önce yakın bir arkadaşını kandırarak onun muayene kağıdını kul-lanmış, Almanya'ya gitmeyi de bu şekil-de başarmıştır. Köyüne geri dönecek yüzü yoktur ama Mercedes'in kendisine sağlayacağı statünün tüm bunlar unutturacağını varsayar.

En nihayetinde bir kaza sonucu Balkız neredeyse hurdaya dönüşür, Bayram'ın da tüm hayalleri yıkılır. "Fikrimin İnce Gülü", Bayram karakterinin gerçekliği kafasında yeniden düzenleyişi ve tüm bu yanılsamayı altındaki araba etrafında kuruşuyla ilginçtir. Bayram'ın 'karanlık' yönlerinin araba hasar gördükçe ortaya çıkışı da bu yüzdendir. Portresi karşımızda yavaş yavaş oluşan Bayram, hem Türk sineması için ilginç bir anti kahraman örneğidir hem de İlyas Salman'm en atipik rollerinden birisidir.

Yönettiği, senaryosunu yazdığı ve başro-lünde oynadığı 1974 yapımı "Otobüs" ile yurt dışına göç üzerine en etkileyici Türk filmlerinden birisine imza atan Tunç Okan, "Fikrimin İnce Gülü"nde de konu-nun başka bir boyutunu deşer. O uzun ayrılıktan sonra dönüşün bir fantezi olarak nasıl kurgulandığı, hem gurbetteki kişide hem de bekleyenlerdeki değişim ve tüm bunların yol açtığı hayalkırıklığı... (E.E.) Sinema En İyi 100 Film

ÖDÜL:
 29. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde
► Sarı Mercedes "En İyi İkinci Film"
► En İyi Yönetmen"

v    Önemli kadın yazarlarımızdan Adalet Ağaoğlu'nun aynı isimli romanından uyarlanan "Fikrimin İnce Gülü", sevgiden yoksun bir çocukluk geçiren Bayram'ın kısmına kadar bir coğrafi perspektif söz konusu. Filmin asıl kahramanı Bayram (İlyas Salman) gibi görünse de, "Balkız" adlı Mercedes'in önemi yadsınamayacak kadar büyük. Ama, ne yazık ki Türk Sineması'nda olumsuz hükümdarlığını yıllardır sürdüren "star sistemi", bir nesnenin, oyuncunun önüne geçmesine asla izin vermiyor. Bugüne dek, kayda değer pek çok adım atmış olan İlyas Salman, bu filmde de, halkın kendisini son derece yakın hissedebileceği Bayram tiplemesiyle, başarılı bir oyunculuk sergiliyor.

Taşınan bütün iyi niyetlere rağmen, bazı çıkmazların kıskacından kurtulabilmek, Tunç Okan için de mümkün olamamış. Özgün bir senaryodan yola çıkılarak üretilen bir yapım olmaması, edebiyat-sinema ilişkisi bağlamında bazı olumsuz-lukların doğmasına neden olmuş. Yol boyunca tek arkadaşı olan Balkız'la yaptığı konuşmalar, kötü geçmişini unutup, yepyeni ve mutlu bir geleceğe varmak isteyen Bayram'ın içinde bulunduğu psikolojiyi yansıtmaya yönelik olsa da, bu, derinlemesine başarılamamış. Kimi zaman gereksiz uzayan replikler, izleyiciyi son derece sıkıyor. Ayrıca eserin aslında yapılan tasvirlerin edebi niteliği, filmin sinematografik anlatımını çıkmazlara sürüklemiş. Yol boyunca Bayram'ın geçmişiyle ve kendisiyle mücadelesi, yol koşullarıyla, yolda karşılaştığı arkadaşlarıyla ve Alman arkeologla mücadelesine egemen olmuş, dolayısıyla bu olayların gerçekliğini gölgede bırakmış. Ayrıca, film boyunca sık sık yinelenen flashback'lerin yoğunluğu, anlatımı zedeleyen diğer bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Bin bir güçlük sonrasında, nihayet köyüne vardıktan sonra, bıraktığı hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, kendisi gibi her şeyin de değiştiğini, küçük bir çobanın ağzından öğrenmesi, başka bir deyişle, çocuğun ilk defa gördüğü bir yabancıya bütün olanları tüm açıklığıyla anlatması, ayrıca filmin, romandan farklı olarak, son derece alışılagelmiş biçimde sonuçlanması, film süresince aynı sonu kestirebilen izleyiciyi, mistik bir misyonu olan illüzyonu ortadan kaldırdığı için, hayal kırıklığına uğratıyor. Ve sonuçta, yaşam gerçeğinin tüm yükü, her şeyden habersiz zavallı Alman arkeoloğun omuzlarına yüklenip, köy kökenli insanın kolayca kaçışına dair bir kara mizah anlatımının doruklarına ulaşılıyor.
Bu söylenenlerin dışında, "Fikrimin İnce Gülü", gerek müziği, gerekse de yol bo-yunca içerdiği görüntülerin estetik düze-yi dolayısıyla -özellikle Mercedes'in yol kenarına uçtuğu sahne-, 29. Antalya Film Festivali'nde aldığı "en iyi ikinci film" ve "en iyi yönetmen" ödüllerini hak ettiği-ni söyleyebiliriz.

Sinema adına son derece ciddi amaçlar taşıyan yönetmen Tunç Okan'ın, bundan sonraki sanat yaşamında çok daha çarpıcı başarılara ulaşacak “BANU SARICAN “Antrakt Sin. Dergisi. Aralık 1992”

v    Türk (ve de dünya) sinemasının en "serüvenli filmlerinden biri Fikrimin Ince Gülü. Çekimine 1987'de başlanmış olan bu film, neredeyse altı yıl sonra sinemalarda. Bunca geç kalmasının açıklama-sı, nedenleri ayrı bir konu. Ama karşımızda gerçekten de başarılı bir film var ve Türk sineması için de bir doruk noktası olduğu su götürmez.

Fikrimin İnce Gülü, kendi adımıza çok sevdiğimiz bir Adalet Ağaoğlu romanı, sanatçının ilk döneminin bizi en çok etki-lemiş olan yapıtı. Adalet Ağaoğlu, bu romanında diğer romanlarının da ana özelliklerinden birini oluşturan bilinç akımı' tekniğini ustaca kullanıyor:

"Üçüncü kişinin anlatımından, ustaca baş kişisinin bilincine kayıyor, onun bakışlarıyla yanaşıyor olaya, nesnelere. Sonra yer değiştiriyor, 'öteki'nin düşüncelerine atılıyor. Her birimize göre başka olan yanıyla veriyor böylece bir olay parçasını, nesnelerin her bilince başka bir biçimde yansıyışını." (Atilla Özkırımlı)

Ama öte yandan, Fikrimin Ince Gülü, Ağaoğlu'nun en "çizgisel", belli bir hikaye örgüsünü en yakından izleyen romanı. Bu anlamda da sinemalaştırılması en kolay (belki de tek mümkün) romanı bence. İçerdiği ayrıntı ve gözlem zenginliğine, Özkırımlı'nın işaret ettiği anlatım tekniği zenginliğine karşın ... Bu açıdan, roman bir anlamda, zaten, "Sinemalaştırılmayı bekliyordu," denebilir. Ancak bunun yine de çok zor bir iş olduğunu da unutmadan ... Nitekim bu zorlukları Tunç Okan da yaşamış, filmin ilk düşünülen olanaklarla yapılamayacağını fark etmiş, yabancı ortaklar aramış (ve bulmuş). Tüm gecikmeler de temelde bu yüzden ...

Ancak sonuç oldukça görkemli. Fikrimin İnce Gülü, Türk sinemasının birçok açıdan ilk gerçek "yol filmi". Ve romandaki gibi çizgisel öyküsünün ardında çok şey söyleyen, çok şey anlatan bir film ...

Ankara'nın Ballıhisar köyünden Bayram'ın öyküsü bu ... Türkiye'yi sarsan "Alamancılık" fırtınasına yakalanıp kendisini Almanya'ya atan bir köylü vatandaşımız. Orada Münih'te sokakları temizleyerek (kitaba göre BMW' de işçi olarak) biraz dünyalığı doğrultup, altına bir de "Balkız" adını verdiği Mercedes çekip köyüne dönmek ve yaşamını kurmak niyetinde Bayram. Hasta yatan amcası İbrahim'in elini öpüp ona "nasıl adam olduğunu göstermek", uzatmalı sözlüsü Kezban'la sonunda evlenmek, köye Balkız içinde krallar gibi girmek ...

Bayram'ın hayalleri, önce Türkiye'nin somut koşullarına çarpacaktır: Edirne gümrüğüne geldiği anda sorunlar baş-layacaktır. Arabasına ölesiye titiz Bay-ram, ülkemizin kendisine özgü trafik koşullarının cehennemi içinde önce arabasının yıldızını yitirecek, sonra camı-nı kıracak, kapısını göçertecek, amansız ağır kamyonlardan, kendisiyle dalga geçermiş gibi sırıtan Alman minibüslerine dek çeşitli belalarla boğuşacaktır. Yolculuğunu hep bölen geçmişin düşleri içinde.

Fikrimin Ince Gülü, Türkiye'nin ünlü kara-yollarında çekilmiş ilk film. Bu yollarda yaşanan faciayı, Bayram gibilerinin hem kurbanı hem de celladı olduğu, Batı' dan gelen teknik buluşların ne Batı'dan, ne de Doğu'dan gelen, kendimize özgü bir kargaşa içindeki soysuzlaşmasını görkemli biçimde anlatıyor. Filmin tüm yol bölümleri, sanki belgesel kıvamında bir Iezzet taşıyor. Bu "trafik hoyratlığı", roman/film boyunca, tüm insanca ilişkilerimize de yansımış olaarak gözüküyor. Gümrükteki (kadın) görevliden park kahyasına, ağır vasıta şoföründen Dolapdere'deki yedek parçacıya, herkes birbirinin ve başkalarının "kurdudur", bu düzen içinde ..

Ama aynı işi Bayram da yapmamış mıdır, sırf Almanya'ya gidebilmek için; sevdiği kızın kardeşi İsmail'in raporunu çalmamış, Kezban'ı ise ortalarda koyup gitmemiş midir? Tüm insanca ve onurlu ilişkilerini "Alamanya düşü" uğruna yıkmamış, kendisini onulmaz bir yalnızlığa mahkum etmemiş midir?

Fikrimin ince Gülü, bir dönemde (bugün bile) Türkiye'nin gündeminde önemli bir koonu olan "Alamancıları" ve onların çok özel psikolojisini perdeye güçlü biçimde getiriyor. Ama bununla da kalmıyor, bu kıyasıya yaşam savaşı, bu kör dövüşü içinde, toplum olarak, insan olarak birey olarak yitirdiklerimizin de irdelemesini yapıyor. Böylesine bireysel bir olaya dayalı, neredeyse "tek kahramanlı" bir olaydan böylesine geniş bir toplumsal eleştiri çıkarmak, romanın temel özelliğiydi. Film, bu özelliği geniş ölçüde koruyor, görselleştiriyor. Fikrimin Ince Gülü, belirgin bir sinema duygusuyla çekilmiş, ince bir mizahı baştan sona sürdüren, yer yer yoğun bir trafiğe ulaşan bir film ... Bayram'ın yan yatmış Balkız'ın başında oldugu veya köy çeşmesinin başında, yaşamını bağladığı tüm kişi ve olayların beklediğinden çok farklı akıbetlerini öğrendiği sahneler, sinemamızda az görülmüş bir trajik duygusu yaratıyor. Ve bu arada, aslında (çok "tipleşmiş" olduğu için) sevmediğimiz bir oyuncu olan İlyas Salman, Bayram rolünde harika bir oyun veriyor. Sanatçının Antalya sonrası tepkisine ve “tek kişilik protesto”suna şimdi hak veriyor ve ona katılıyoruz. “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Çöküş ve Rönesans Yılları”, syf: 71”

Çekimlerine 1987 yılında başlanan, ancak 1992 yılında tamamlanarak gösterime girebilen "Fikrimin İnce Gülü", Adalet Ağaoğlu'nun aynı adlı romanından sine-maya uyarlanmıştı. Film, Münih'te göçmen işçi olarak çalışan Bayram'ın, yeni aldığı Mercedes arabayla köyüne yaptığı yolculuğu konu alır. Balkız adını verdiği arabası Bayram'ın en değerli varlığıdır. Öksüz olarak büyüyen ve zamanında çok ezilen Bayram, altındaki Mercedes ile köyünde itibar kazanacağını düşünür, hep bunun hayalini kurmuştur. Artık uzat-malı sözlüsü Kezban'ı istemeye de kararlıdır.

Yolculukta Bayram'ın karşısına çeşitli insanlar çıkar ama filmin ikinci önemli karakteri adeta Mercedes arabadır. Bayram tüm hayallerini, dertlerini ona anlatır. Bu vesileyle film de sık sık geriye dönüşlere başvurur ve Bayram karakterini daha iyi anlamamızı sağlar. Bu filmdeki performansıyla 5. Ankara Film Festivali'nin jürisi ve SİY AD tarafından En îyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görülen îlyas Salman, genellikle saf karakterleri canlandırmasıyla tanınır. Dolayısıyla "Fikrimin İnce Gülü"nü izlerken de Bayram'ın varını yoğunu yatırdığı arabasına naif bir tutkuyla bağlı olduğunu varsayarız başta. Kapıkule'den geçip Türkiye'ye girişiyle beraber Balkız yavaş yavaş hasar almaya başlar. Boyası çizilir, önündeki Mercedes amblemi çalınır, lambası kırılır, kapısı göçer, vs. Arabanın boyası ve cilası döküldükçe, Bayram'ın da gerçek yüzü ortaya çık-maya başlar. Aslında sandığımız gibi saf veya masum değildir. Yıllar önce yakın bir arkadaşını kandırarak onun muayene kağıdını kullanmış, Almanya'ya gitmeyi de bu şekilde başarmıştır. Köyüne geri dönecek yüzü yoktur ama Mercedes'in kendisine sağlayacağı statünün tüm bunları unutturacağını varsayar. En nihayetinde bir kaza sonucu Balkız neredeyse hurdaya dönüşür, Bayram'ın da tüm hayalleri yıkılır. "Fikrimin İnce Gülü", Bayram karakterinin gerçekliği kafasında yeniden düzenleyişi ve tüm bu yanılsamayı altındaki araba etrafında kuruşuyla ilginçtir. Bayram'ın 'karanlık' yönlerinin araba hasar gördükçe ortaya çıkışı da bu yüzdendir. Portresi karşımızda yavaş yavaş oluşan Bayram, hem Türk sineması için ilginç bir anti-kahraman örneğidir hem de İlyas Salman'm en atipik rollerinden  birisidir.

Yönettiği, senaryosunu yazdığı ve baş-rolünde oynadığı 1974 yapımı "Otobüs" ile yurt dışına göç üzerine en etkileyici Türk filmlerinden birisine imza atan Tunç Okan, "Fikrimin İnce Gülü"nde de konunun başka bir boyutunu deşer. O uzun ayrılıktan sonra dönüşün bir fantezi olarak nasıl kurgulandığı, hem gurbetteki kişide hem de bekleyenlerdeki değişim ve tüm bunların yol açtığı hayal kırıklığı... (E.E.) {Sinema, “En İyi 100 Film”}


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder