5 Nisan 2020 Pazar

TEYZEM (1986)


 Yönetmen: Halit Refiğ
Senaryo: Ümit Ünal
Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Sanat Yönetmeni: Betül İnced
Yapım : Burç Film/Fedai Öztürk

Oyuncular: Müjde Ar (Üftade), Tomris Oğuzalp (Anne, Semiha), Haldun Ergüvenç (Haşim), Yaşar Alptekin (Erhan/Orhan), Mehmet Akan (Baba, Recep), Necati Bilgiç (Niyazi), Ayşe Demirel (Azade), Serra Yılmaz (Şenay), Uğur Yücel, Kamuran İnselel, Ümit Ünal (Süleyman), Reha Kıral, Ferit Ferman (Küçük Umur), Ali Demiel (Doktor), Dilek Pakalın (Rüya), Arif Kilman (Kasap İhsan), Elif Turut (Küçük Fulya), Esra Çeşmeci (Büyük Fulya), Hakkı Üstün (doktor)

Konu: Sinemamızm usta yönetmenlerinden Halit Refiğ'in imzasını taşıyan "Teyzem", psikiyatrik bir bozukluğu; şizofreniyi ele alan az sayıda filmimizden biri. Genel olarak Türk sinemasının psikiyatrik bozuklukları ve anomalileri işlemede kısır kaldığı ve bu konuda sık sık klişelere saplandığı bir gerçek. Refiğ'in yapıtı ise hastalığı tanımlayışı, öykünün içinde konumlandırıp yöntemi ve gerçekçi bakış açısıyla ayrılıyor benzerlerinden. Filmin ana karakteri olan Üftade'nin bilinmezliklerle dolu yaşamı, onu hayal meyal anımsayan küçük yeğeni Umur'un gözünden anlatılıyor film boyunca. Bu durum, zaten hayal ve gerçeği birbirinden ayıramayan Üftade'nin öyküsüne, bir de 'çocuk hafızası'nın muğlaklığını ekliyor ve giderek çoğalan soru işaretleri seyirciyi ister istemez öykü üzerinde düşünmeye zorluyor. Üvey babasının baskısı altında büyüyen, diğer kardeşleri gibi evden uzaklaşmanın yolunu bulamayan, ilk aşkının acısını hafifletmek için alelacele evlenen Üftade, kucağında bebeği ile baba ocağına döndükten sonra ciddi biçimde kopmaya başlıyor gerçeklikten. Kendi deyimiyle evin dışında da görülecek bir şey olmadığını fark eden ve kurtuluşu hayal dünyasında arayan genç kadının çırpınışı ise, daha hızlı batmasına yol açıyor. Ümit Ünal'ın detayları incelikle işleyen senaryosu, hem şizofreni gibi açıklanması zor bir hastalığı betimlemekte hem de kendi ayakları üzerinde duramayan bir kadının dramını ortaya koymakta son derece başarılı. Üftade'nin giderek sıklaşan aralıklarla geçirdiği sinir krizleri, geçmişe dönük sanrıları, içinde biriken zehri kustuğu yazıları, resimleri, kendi gerçekliğini çevresine kabul ettirmeye çalışmaktaki ısrarcılığı, kimsenin ona inanmadığı bu dünyadaki yalnızlığı, çaresizliği, karakteri yaşayan, kanlı canlı bir insan olarak var ediyor. Seksen darbesinden hemen sonra başlayan öykü, her ne kadar Üftade'nin iç fırtınalarına odaklanmış olsa da, satır aralarında döneme dair oldukça önemli ve gerçekçi tespitler bulmak da mümkün. Son derece tutarlı biçimde çizilen yan karakterler, darbenin yarattığı kaos ortamını, ardından gelen hızlı liberalleş-me sürecini, sadece yaşam şekilleri değil, karakterleri de değişmeye başlayan insanların bocalayışlarını ustaca aktarıyor seyirciye. "Teyzem" senaryosu, sinemasal anlatımı, kurgusu ve oyuncu performansları ile sinemamızın en yetkin örneklerinden biri. Müjde Ar'ın Üftade rolündeki başarısının yanı sıra, üvey babayı canlandıran Mehmet Akan ve delişmen erkek kardeş rolün-deki Necati Bilgiç'i de kesinlikle anmak gerekir... (P.T.) Sinema En İyi Yüz Film”

v    Türk sinemasında yeni bir gelişme var. Eskinin, filmin türü ne olursa olsun, her özelliği, her davranışı bilinen, önceden kestirilebilen kalıplaşmış, klişe kahramanlarının yerine, değişik "farklı" özel-likleri olan, başkalarına benzemeyen kişiler geliyor. "Birey" kavramı gelişiyor, buna bağlı olarak da, belki ilk kez "psikoloji" ve psikolojik kaygılar, araştır-malar geliyor sinemamıza...

"Teyzem" bu türden araştırmacı bir senaryo... Milliyet Sanat Dergisi senaryo yarışmasında özellikle Selim İleri dostumun kadirbilir dikkatiyle değerlenmiş ve oy birliğiyle birinci seçilmişti. Ama o zaman bunu bir "senaryo taslağı" diye değerlendirmiş ve üzerinede uzun boylu çalışılması gereğini belirtmiştim. Çalışılmış da!.. Ve senaryo, gerçi etlenip kanlanmış, ama özünden de özelliklerinden de bir şeyler yitirmiş.,,

"Teyzem" kuşkusuz1 o beklediğim, hayal ettiğim film değil... İlk senaryonun vaat ettiği tüm incelikler kırılıp yok olmuş sanki... Üftade'nin düğününde çalan gitarcnıın Erhan olması veya düğün gecesi kaynana-görümce ikilisinin kapı dinlemeleri gibi "ince" (!) buluşları kim dahil etti, bilemem. Üftade'nin yıllar sonra rastladığı adamın gerçekten Erhan olup olmadığı veya üvey babasının gerçekten ona saldırıp saldırmadığı gibi sorular ise, ne kesin bir yanıta kavuşabiliyor, ne de (gerekli düşsel - fantastik atmosfer yaratılmadığından) düş gibi algılanabiliyor.. Film bu haliyle "Arabulucu" bir yana bir "Adı Vasfiye" bile olamıyor, ancak bir tür "Fahriye Abla" çeşnisi olarak kalıyor... Çünkü temel bir yanlış var. O da kuşkusuz Halit Refîğ'in yönetmenlik yetenekleri bir yana bu tür bir konuya/filme yatkın olmaması.

"Bireyci" tavrı böylesine "tu kaka" eden bir yönetmenin günün birinde kendisini böyle bir hikâye karşısında bulmasının bütün çelişkisini taşıyor. "Teyzem".. Ve Halit Refiğ’in, İlginç bir başlangıçla etkili bir final arasında yer yer kendini duyuran ustalığına kargın, hiç bir anında inandırıcı, doyurucu bir film olamıyor, örnekse Atıf Yılmaz’dın sön dönemindeki yarı fantastik denemelerinin tadına ve kıvamına ulaşamıyor,,.

"Teyzem" başta sözünü ettiğim gelişme doğrultusunda iyi niyetli ve ilginç bir çalışma, ama amacına pek ulaşamamış...”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


v    Kaba, çarpık aile düzeni ve ilişkileri, çevre baskısı, kenar mahalle yaşamı, terk edilmişlikle ilgili psikolojik anlatımı, "içtenliği" sayesinde ilgiyle izlenen bir film. Sansürün yasaklılığını saptadığımız bazı sahnelerin yokluğuyla şizofreninin çıkış noktalarının anlaşılmaması, önceleri olumlu çizilen Umur'un anne-babasının (Üftade'ye göre abla-enişte) kişiliklerinin sonlarda ani deforme edilmesi (çok doğal aslında ama, seyirci hazırlıksız); uzun bir süre Umur'un anlatım dışı kalması, Ar'ın sevgilisini canlandıran oyuncunun kötü oyunuyla iyice silikleşen bir aşığın "neredeyse" gereksiz hale gelmesi; 70 ve 80'li yıllardaki değişimleri çevre mekan açısından eksik yansıtma (bu konuda bütçe ile ilgili sorunlar etkin olabilmekte) gibi kusurlarını örten bir "duyarlılığa" sahip "Teyzem". Atilla Özdemiroğlu'nun müziği ve intihar sahnesinden de çok etkilendiğimi belirtmeliyim. (Bkz.: Ali Ulvi Uyanık, Müjde Ar'lı iki film, Milliyet Sanat, S.: 157, 1 Aralık 1986).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder