Powered By Blogger

27 Nisan 2020 Pazartesi

ZENGİN MUTFAĞI (1988)


Senaryo ve Yönetmen: Başar Sabuncu,
Eser: Vasıf Öngören,
Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman,
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu  Arzu Film/Nahit Ataman ortak yapımı

Yönetmen yardımcıları: Ayşsgül Gökçe, Ferdi Eğilmez, Kamera Yardımcısı: Ahmet Selvidal, Işık Yönetmeni: Süleyman Çekiç, Işık yardımcıları: Mustafa İmirge, Yavuz Zafer, Set Görevlileri: İbrahim Öner, Ali İ. Tekin, Yapım Görevlileri: Ahmet Göç, Selahattin Geçgen, Set Fotoğrafçısı: Ersin Pertan, Seslendirme Yönetmeni: Osman Görgen, Teknik Yapım: Fono Film, Laboratuar: Adnan Şahin, Zekeriya Şahin, Negatif Kurgu: Erol Şahin, Efekt: Sudi Yılmaz, Özdemir Özkara, Ses Kayıt: Gökhan Şıracı, Miksaj: Erhan Aktaş,

Oyuncular: Şener Şen, Nilüfer Açıkalın, Oktay Korunan, Gökhan Mete, Osman Görgen

Konu: Gençlik yıllarındaki pehlivanlığı ile övünen Lütfü Usta (Şener Şen), zengin işadamı Kerim Bey’in evinde aşçıdır. Bir sabah kalktığında evde kimsenin olmadığını farkeder. Yanında çalışan kızın (Nilüfer Açıkalın), o gün nişanı vardır. Ama sözlüsü Selim de ortalıkta görünmez. O sırada gelen şoför Seyfi’nin ağabeyinden, işçilerin grev ve yürüyüş yaptığını, patronun  ne olur ne olmaz diye Avrupa’ya gittiğini öğrenir. Selim’le genç kız nişanlanır. Ortam sakinleşir, Kerim Bey döner. Lütfü Usta, gelirken getirdiği eğitimli kurt köpeğine özel yemek pişirdiği için sinirlenir. İşsiz nişanlı Selim, evlenebilmek için ihtiyacı olan parayı bulma amacıyla kargaşa çıkaranları ihbar eder. Bunlardan biri Selim’i tanır. Öldürülmekten korkan Selim, Lütfü Usta’ya sığınır. Lütfü Usta’nın konuştuğu Kerim Bey, bu “muhbir vatandaş” genci özel bir kampa yollar. Selim döndüğünde değişmiş, havalı ve agresif biri olup çıkmıştır. Saldırgan ve huysuz kurt köpeğini ise Lürfü Usta zehirler. Bunu ancak anarşistlerin (?) yapacağını düşünen Selim araştırma yapar, nişanlısından şüphelenir. Kerim Bey iki köpek daha getirir. Genç kız ise Seyfi’den şüphelenildiğini sanır, ancak kendisi olduğunu anlar ve Selim’den ayrılır. Ahmet ve Seyfi gösteri yürüyüşlerine katılır. Lütfü Usta birgün gazetede Selim’le eski nişanlısının kavga ederken resmini görür. Eski pehlivanlığı depreşir. Bir kız kadar yürekli olmadığını düşünür. Köşkten ayrılsın mı, yoksa kalsın mı? Bu ikilemde öylece kalakalır…

Ödül:

5. Akdeniz Kültürleri Film Festivali’nde (Korsika) Züğürt Ağa Filmi; “Gümüş Zeytin Ağacı” ödülü

"Zengin Mutfağı", pek de zengin sayılamayacak modern tiyatromuzun ünlü ve yarı klasik sayılan bir oyunu... Zamanında ne yazık ki göremediğim bu ünlü oyun, 1516 Haziran 1970'te işçilerin toplu bir grev ve yürüyüşle yöneticilerimize sıkıntılı anlar yaşattığı günlerin bir "zengin evinin mutfağına yansımasını anlatıyor. Yalnızca 5 kİ§İ arasında geçiyor oyun: "Pehlivan" diye anılan ve "20 yıldır sokağa adımını atmamış" Lütfü Ağa {bu tip, insana Hal Ashby'nin "Merhaba Dünyasındaki Chance Gardener'ı anımsatıyor); evlat edindiği güzel bir kız; onun nişanlısı, kendi halinde bir sıkılgan gençken evin sahibi Kerim Bey’in maşası ve işçi öğrencilere karşı tahrik eylemlerinin vurucu gücüne dönüşen Selim; evin şoförü ve zaman zaman gözüken emekçi Ahmet Ağabey... Tüm bu kişiler, dışardan gelen köpek havlamaları, çığlık ve bağrışmalar, panzer ve polis düdükleri gibi seslerin eşlik ettiği bir serüven yaşıyorlar. Filmin amacı, elbette oyunun da olduğu gibi, faşizme doğru gidiş için bahane oluşturan zor bir dönemi simgesel düzeyde yansıtmak, sergilemek ve özellikle aşçının kişiliğinde, olaylara seyirci kalmak veya karşı çıkmak İkilemi üzerinde insanı düşünmeye yöneltmek… İyi, güzel de Sabuncu'nun filmi bunları yapabiliyor mu? Doğrusu kuşkuluyum... Sabuncu, Öngören'in oyununu olduğu gibi korumuş, bir sözcük bile eklememiş. Keşke öyle yapmasaydı! Batıda Örneğin Shakespeare'in oyunları bile filme alınırken kimi ekleme veya çıkarmalar yapılabiliyor. Öngören'in oyunu sahnede nasıl duruyordu bilmiyorum (herhalde çok daha iyi duruyordu), ama perdede yetersiz kalıyor.

Kişilikler gereğince işlenmemiş (Sabuncunun oyuncu seçimi ve tiplemesi de bu eksiği gidermede yardımcı olamıyor), böylesine kısıtlı bir konu için yeterince mizahla da beslenmemiş. İnsanın aklına, ne bileyim, baş kişisi aşçı olan bir oyun/filmde en azından yemek, mutfak, Türk mutfağı üzerine bir kaç espri, benzetme, hüner numarası filan niye yok diye geliyor. Tek bir mekânda (mutfak) yalnızca 5 kişi arasında geçen bir film yapmak olanaksız değil...Ancak Sabuncu1nun filmi, yumuşak kamera hareketlerine, ustaca sağlanmış bir sürekliliğe ve dekorun olabildiğince iyi kullanılmasına karşın, sonuç olarak seyircisine temel bir duygu veriyor: Sıkıntı. Bu da, diğer erdemleri ne olursa olsun, bir film için hiç de iyi bir nitelik değil. (Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder