30 Ekim 2022 Pazar

 

AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ (1990)

 

Senaryo ve Yönetmen: Yavuz TurgulYönetmen Yardımcısı: Jan Brindizi, Funda Aras, İlker İnanoğlu, Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz Müzik: Atilla Özdemiroğlu, Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu, Yönetmen Yardımcısı: Jan Brindizi, Asistanlar: Funda Aras, İlker İnanoğlu, Casting: İhsan Bilsev, Grafik tasarım: Haluk Tuncay, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, Asistan: İrfan Korkmazlar, Montaj: Mehmet Bozkuş, Işık: Recep Biçer, Asistanlar: Remzi Biçer, İbrahim İmik, Mustafa Önen, Montaj, Senkron: Mehmet Bozkuş, Kameraman: Cem Molvan, Asistan: Ercüment Süngü, Kamera Asistanı: Ayhan karakuş, Prodüksiyon Temsilcisi: Adnan İrkut, Peodüksiyon Amiri: Necati Şimşek, Makyaj: Zübeyde Erdem, Makyaj Asistanı: Serap Buluç, Set Ekibi: Aziz Kıskanç, Sali Arslan, Alaattin İzgü, Hikmet Aydın, Seslendirme Yönetmeni: Kahraman Acehan, Negatif Yıkama: Ufuk Kayar, Çetin Çavan (Sinefekt Laboratuarı), Negatif Montaj: Selahattin Turgut, Oğuz Karabelli, Kopya Baskı: Mustafa Koç, Orhan Turgut, Sincoptik: Hilmi Güver, Erdoğan Bugay, Hüseyin Kayıkçılar, Sesleri Alan: Ercan Okan, Miks: Erkan Aktaş, Aktüel Ses: Cem GönençFono Film Stüdyosunda seslendirilmiştir

 Oyuncular: Şener Şen (Haşmet Asilkan), Pıtırcık Akerman (Jeyan), Aytaç Yörükaslan, Yavuzer Çetinkaya (Hakkı), Gül Onat (Haşmet’in eski karısı), Arif Akaya, Serpil Tamur, Nubar Terziyan (Nubar), Cevat Kurtuluş (Cevat), Sami Hazinses (Sami), Oktay Kaynarca (Tarcan), Nisan Turgul, Nergis Çorakçı, , Candan
Sabuncu, Başar Sabuncu, İlker İnanoğlu, Sermin Şen, Naki Turan Tekinsan, Can Kolukısa (Latif), Nedim Doğan, Arif Akkaya (Tolga), Murat Güler (Set işçisi), Naki Turan Tekinsav, Serpil Tamur (Betül), Nisan Turgul, Kaya Gürel (Abdülkadir), Reyhan karaçam, Bedii Özerginli, Konuk Oyuncular: Müjde Ar, Şevket Altuğ, Sevil Sabuncu, İlker İnanoğlu, Sermin Hürmeriç,

 KONU: Yeşilçam'ın Yeşilçam olduğu, yılda 250300 filmin çekildiği devirlerde en ağdalı cinsinden aşk melodramlarıyla ün kazanmış bir yönetmen, yapımcılarca artık pek aranıp sorulmamaktadır. Biraz çaptan düşmüştür anlayacağınız. O da her şey gibi filmlerin de sinema salonlarının da seyircinin de büyük değişim geçirdiği 1980'lerin son demlerinde yakaladığı ilk fırsatta, güncel trendlere uygun 'entel' bir film çekmeye karar verir. Madem ki hiçbir şey eskisi gibi değildir... Toplumsal içerikli, aydın işi, bunalımlı depresyonlu, sol bakış açısına sahip bir sanat filmi olacaktır bu ve yönetmenimiz Haşmet Asilkan, filmografisinde yeni bir döneme adım atacaktır. Ancak sonuçta tam anlamıyla hüsran yaşanır. Haşmet Asilkan'm üzgün biçimde Cevat Kurtuluş, Nubar Terziyan gibi eski arkadaşlarına Artık size rol yok' diyerek hepimizi can evinden vurması gibi, Muazzez Tahsin Berkant ve Kerime Nadir romanlarının yerini de sanat dergileri alacak, ön planda Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık olacaktır. Mekanlar ise eski filmlerdeki gibi salaş balıkçı meyhaneleri ya da Hisar sırtlarındaki ağaç altları değil, Papirüs ya da Çiçek Bar'dır. Üstelik de bütçe kısıtlıdır, kameraman 'beş metre... üç metre. diyerek kalan filmi hesaplamaktadır ve başroldeki oyuncu da kalasın tekidir. Eski yeni çatışmasına dayanan tipik bir Yavuz Turgul filmi olan "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmen"inde Şener Şen, elindeki son şansı iyi kullanmaya çalışan, bir zengin kızını köşkte rehin alan solcu gençlerin serüvenini sanat sosuna bulayarak anlatmak gibi absürt işler peşinde koşan Haşmet Asilkan'ı muazzam bir performansla canlandırır. Karşımızda sanki "Züğürt Ağa" ile "Muhsin Bey"in enfes biçimde harmanlanmış versiyonu vardır ve "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni", toplumsalsanatsal eleştiriyle birlikte 'tutunamayan' ama ne olursa olsun 'tutunabilmek' isteyen aydınlarımızın harika bir portresini çizer. Yönetmeni de genç aktörü de yaşlı aktörü de körleşmeye başlayan kameramanı da yaşamın dışında kalmış tiplerdir ama ısrarla 'çemberin içinde' olmak istemektedirler. "Allah'ım yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum, mahçup etme beni" diyen Haşmet Asilkan'a kameramanının söyledikleri, 1990'lardaki sinemamızı özetler ve bazı 'eski tüfek' yönetmenlerimizin künyesini verir niteliktedir: "Bu film iyi mi oldu kötü mü oldu, bilmiyorum, bence önemli de değil, ama çekmek için gösterdiğin çaba acayipti..." (TA.) Sinema En İyi 100 Film "

 

* Bir medya, bir sanat dalı, bir iletişim alanı, kendi kendine bakmayı öğrendiği zaman olgunlaşmış demektir. Bu açıdan, uzun yıllar kendi kendisini konu olarak almaktan, aynaya bakmaktan korkan sinemamızın, kimi ilk adımlardan sonra bu mevsim içinde iki filmle, Film Bitti ve Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'yle kendisine bakmasını çok olumlu karşılıyoruz. Yavuz Turgul, bu filmle Muhsin Bey’de "alaturka musikimiz" ve de göçüp giden "İstanbul efendiliği" için yaptığını, "bir zamanların Yeşilçam'ı" için yapmayı deniyor. Sonuç, çeşitli nedenlerden Muhsin Bey kadar başarılı değilse de yeterince saygın ve ilginç Turgul'un kahramanı Haşmet Asilkan, Yeşilçam'a ve onun kendine özgü "aşk filmleri"ne onca emek vermiş, yüzden fazla film çevirmiş bir yönetmen. Ama bu filmleri, seyirciye ulaşmışsa da belli bir "klik" tarafından hep horlanmış, hep dışlanmış, "haklarında bir satır bile yazı yazılmamış", hiç ödül filan da almamış. Oysa Haşmet Asilkan, her sanatçı gibi övgüye, takdire, yaptıklarının yankısını duymaya "muhtaç". Bunun için, zamana uyup "tür değiştirmeye", bir "siyasal film" yapmaya karar veriyor. Bunun için de zar zor bir Yapımcıyı kandırıp para buluyor. Ama çekim başlayınca aksilikler çorap söküğü gibi gelecek, "zengin babakız ile üç teröristin ilişkisini perdede anlatmak, hiç de kolay olmayacaktır.

 Filmin iki temel kusuru var: Bir kez, özellikle Arabesk ve bir ölçüde Muhsin Bey deneyimlerinden sonra film gülmece açısından oldukça zayıf kalıyor. Gerçi filmin "güldürmek" diye bir amacı hiç yok. Ama seyirci bunu kavrayıncaya dek oldukça zaman geçiyor ve filmin aslında dramatik olan yapısı en azından ilk yarıda genel beklentinin aleyhine çalışıyor.

 Bir diğer eksiklik (veya öyle gözüken şey), Turgul'un tavrını, amacını iyice saptamamış gibi görünmesi. Eski tarz Yeşilçam'ı mı eleştirecek ve yönetmenlerin de her sanatçı gibi kendi kendilerini yenilemeleri gereğine işaret edecek? Yoksa tam tersine, eskinin değerlerini mi savunacak? Ancak finalde Turgul'un tavrı billurlaşıyor. O, eskinin aşk filmlerine, Yeşilçam melodramlarına, haklı olarak belli bir nostaljiyle bakmakta, onların bir dönemin kaçınılmaz filmleri olduğuna inanmaktadır. Elbette yeni şeyler yapılmalı, yeni şeyler söylenmelidir. Ama eskiyi tümüyle yadsıyarak veya yıkmaya kalkarak değil. Hele bir "aşk filmleri yönetmeninin bir siyasal filme soyunmasının hiçbir anlamı yoktur. O, kuşkusuz yapmayı en iyi bildiği türü sürdürmeli, seyircisini "ağlatmayı" denemelidir. Ağlamak ve bir film boyunca ağlayarak "boşalmak", günümüzün gitgide maddileşen dünyasında bile kitleler için gerekli bir tür "tedavi" değil midir? Yavuz Turgul, kuşkusuz nostaljiyi seven bir yönetmen. Geçmişin yapaylıklar uğruna yadsınması, asıl eleştirdiği... Haşmet Bey'in duvardaki Ayhan Işık, Sadri Alışık, Neriman Köksal vb. resimleri indirip yerine "modern" röprodüksiyonlar asması, pikaba Mozart koyması, Kerime Nadir'leri rafın arkalarına sokuşturması mı onu "çağdaş" yapacak?

 Onun yapa geldiği aşk filmlerinin hiç yankı uyandırmamasını, hep "dışarıda kalmış" olmasına bağlıyor film... Evet, moda akımlara uymamak, güncelliğin peşine takılıp gidememek, belli "klik"lere girememek de başarısızlık nedeni olabilir. Ama yaşam sürecek ve Haşmet Asilkan, yine "dışarıda" kalmayı sürdürse de bildiği tarzda sinema yapmaya devam edecektir. "Devrimcilik" oynamaktan gereken dersi almış olarak. . Turgul'un filminde "hep aşk filmleri yapılsın", "sinema kendi kendini yenilemesin" gibi bir bildiri sezenlerden değiliz. Turgul, incelikli bir senaryoyla, Yeşilçam'da (ve her yerde) inanmadığı şeyleri anlatanlara, yapaylıklara, özentilere sığınanlara veryansın ediyor. Yeşilçam'ın "kalıpları" var da güncel modaların, akımların yok mu? Hemen her sahnesinde belli bir özeni yansıtan, ustaca yazılıp çizilmiş bu filmi görün. Ve sinemamız üzerine, onun kendine özgü ve geçmişten günümüze temelde pek az değişerek uzanan Yapım, çekim, çalışma, üretme koşulları üzerine biraz düşünün... Bu filmde emeği geçenlerden özellikle olağanüstü bir oyun veren Şener Şen'i, çok ilginç bir yetenek olarak gördüğümüz Pıtırcık Akkerman'ı, hemen tüm yardımcı oyuncuları, Orhan Oğuz (görüntü) ve Atilla Özdemiroğlu'nu (müzik) kutlamak isteriz. (Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 36 "

 Ödül: 27. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (2 – 8 Ekim 1990) 

► Atilla Özdemiroğlu, “En İyi Özgün Müzik”

 Jüri Üyeleri: Şerafettin Gür, Engin Ardıç, Erdoğan Tokatlı, Erdoğan Kahya, Ekrem Bora, Enver Özer, Avni Özgürel, Alev Olgun, Faik Cesur, Muzaffer Hiçdurmaz, Yrd.Doç.Cem Odman.

 * Yeşilçam'ın Yeşilçam olduğu, yılda 250300 filmin çekildiği devirlerde en ağdalı cinsinden aşk melodramlarıyla ün kazanmış bir yönetmen, yapımcılarca artık pek aranıp sorulmamaktadır. Biraz çaptan düşmüştür anlayacağınız. O da her şey gibi filmlerin de sinema salonlarının da seyircinin de büyük değişim geçirdiği 1980'lerin son demlerinde yakaladığı ilk fırsatta, güncel trendlere uygun 'entel' bir film çekmeye karar verir. Madem ki hiçbir şey eskisi gibi değildir... Toplumsal içerikli, aydın işi, bunalımlı depresyonlu, sol bakış açısına sahip bir sanat filmi olacaktır bu ve yönetmenimiz Haşmet Asilkan, filmografisinde yeni bir döneme adım atacaktır. Ancak sonuçta tam anlamıyla hüsran yaşanır. Haşmet Asilkan'ın üzgün biçimde Cevat Kurtuluş, Nubar Terziyan gibi eski arkadaşlarına Artık size rol yok' diyerek hepimizi can evinden vurması gibi, Muazzez Tahsin Berkant ve Kerime Nadir romanlarının yerini de sanat dergileri alacak, ön planda Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık olacaktır. Mekanlar ise eski filmlerdeki gibi salaş balıkçı meyhaneleri ya da Hisar sırtlarındaki ağaç altları değil, Papirüs ya da Çiçek Bar'dır. Üstelik de bütçe kısıtlıdır, kameraman 'beş metre... üç metre...' diyerek kalan filmi hesaplamaktadır ve başroldeki oyuncu da kalasın tekidir. Eskiyeni çatışmasına dayanan tipik bir Yavuz Turgul filmi olan "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmen"inde Şener Şen, elindeki son şansı iyi kullanmaya çalışan, bir zengin kızını köşkte rehin alan solcu gençlerin serüvenini sanat sosuna bulayarak anlatmak gibi absürt işler peşinde koşan Haşmet Asilkan'ı muazzam bir performansla canlandırır. Karşımızda sanki "Züğürt Ağa" ile "Muhsin Bey"in enfes biçimde harmanlanmış versiyonu vardır ve "Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni", toplumsalsanatsal eleştiriyle birlikte 'tutunamayan' ama ne olursa olsun 'tutunabilmek' isteyen aydınlarımızın harika bir portresini çizer. Yönetmeni de genç aktörü de yaşlı aktörü de körleşmeye başlayan kameramanı da yaşamın dışında kalmış tiplerdir ama ısrarla 'çemberin içinde' olmak istemektedirler. "Allah'ım yardım et bana, çok güzel bir film yapmak istiyorum, mahcup etme beni" diyen Haşmet Asilkan'a kameramanının söyledikleri, 1990'lardaki sinemamızı özetler ve bazı 'eski tüfek' yönetmenlerimizin künyesini verir niteliktedir: "Bu film iyi mi oldu kötü mü oldu, bilmiyorum, bence önemli de değil, ama çekmek için gösterdiğin çaba acayipti..." (TA.){Sinema, En İyi 100 Film}



FİLMİ İZLE





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder