4 Kasım 2022 Cuma

 

 

BERLiN in BERLiN (1992)

Yönetmen: Sinan Çetin, Senaryo, Sinan Çetin, Ümit Ünal, Görüntü Yönetmeni: Rebekka Haas, Yapım: Plato Film/Sinan Çetin Kurgu: Ömer Sevinç, Müzik: Nezih Ünen, Clemens Haas Maria, Fahir Atakoğlu, (Kültür Bakanlığı Katkılarıyla)

Oyuncular: Hülya Avşar, Cem Özer, Armin Block, Aliye Rona, Eşref Kolçak, Nilüfer Aydan, Zafer Ergin, Emrah Aydemir, Volkan Akabali, Mustafa Portakal, Tom Neubauer, Souzo Kohlstedt, Clemens Maria Haas, Sarah Chaumette

KONU: Berlin'de bir inşaatta ustabaşı olarak çalışan Mehmet, üç kuşaktır Almanya'da bulunan ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Öğle paydoslarında sefer tasıyla kocasına yemek getiren Dilber'e (Hülya Avşar), dayanılmaz bir ilgi duyan Alman mühendis Thomas (Armin Block), genç kadının gizlice fotoğraflarını çeker. Thomas'ın şantiyedeki odasında duvara asılmış fotoğrafları gören Mehmet, birden çılgına döner ve Dilber'i dövmeye başlar.

Aralarına girip onları ayırmaya çalışan mühendisin, bu itişme sırasında duvara ittiği Mehmet, kafasına bir inşaat çivisi saplanarak ölür. Olaydan sonra vicdan azabı duyan Thomas, özür dilemek için Mehmet'in ailesine gider. Ne var ki o ana kadar ağabeyinin ölüm nedenini kaza sanan en büyük kardeşi Mürtüz (Cem Özer), Thomas'ı öldürmeye kalkar. Ama araya girip töreleri hatırlatan büyükanne olayı yumuşatmaya çalışır. Törelere göre "özür dilemeye gelip evlerine sığınan Tanrı misafiri öldürülemez. Ailesine ve törelerine başkaldırmayan Mürtüz, silahıyla Thomas'ın evden çıkmasını bekler. Günlerce süren bir tutsaklık sonucu Thomas bir yolunu bulup evden kaçmayı başarır. Özgürlüğüne kavuşan Thomas, artık mutludur. Çünkü yalnız değildir. Ailesini terk eden Dilber yanındadır. Ve giderek psikopatlaşan Mürtüz'ün gözleri önünde Berlin sokaklarında Alman Thomas'la Türk Dilber el ele yürümektedirler.


ÖDÜLLER:

Kültür Bakanlığı "Sinema Başarı Ödülü",

1993 Moskova Film Festivali’nde

Hülya Avşar "En İyi Kadın Oyuncu",

SİYAD tarafından (Sinema Yazarları Derneği) "En İyi 5. Film" (1993)

Not: Bir bölümü Almanya'da çekilen filmin senaryosu "çalıntı" iddiasıyla çeşitli tartışmalar yarattı. "Sınır" adlı senaryosundan değiştirilerek çalındığını iddia eden Gökhan Akçura'yla, "Berlin in Berlin"in senaryo yazarları Sinan ÇetinÜmit Ünal ikilisi arasında çıkan tartışmalar için (bkz.: Gökhan Akçura, Ümit Ünal, Sinan Çetin, Turgut Özakman, Sabahattin Çetin (Sinema gazetesi., s.:72, 1925 Eylül, s.: 73,26 Eylül2 Ekim 1992).

4 Sinan Çetin, gerilimden mizaha gidip gelen, kaba saba argo esprilerden fazlaca medet uman, işlek bir anlatım tutturmuş. Oyuncu yönetiminde yeni bir durum yok. Sürekli ağzını büzmekle oynadığını zanneden film yıldızı Hülya Avşar bir yana, talkshowcu Cem Özer abartılı, agresif ve psikopat bir Türk genci olmuş. Alman Armin Block'da bizden biri gibi adeta. "Eskiler"se aynen rol kesmeye devam.

4 Evin yaşlılarının otoriteyi sahiplenme lerindeki tatsız mizah, Mürtüz'ün sevişirken basılınca çıplak Alman kadını anne ve babasıyla tanıştırması, evin ortanca oğlunun eve bir rap grubunu getirmesi (bu sahnedeki telefon konuşması sırasında bütün evin sessizleşmesi yutulur cinsten bir kaba anlatı değil) türünden sahneler, çok kaba anlatım öğelerine dönüşüyorlar. (Haşmet Topaloğlu, Dünya g., 24 Nisan 1993) “Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü 3. Cilt” Syf, 26”

4 Her ne kadar gişe rakamlarına bakıldığında Türk filmleri yüksek bir paydaya sahip olsa bile, sinemamızın bir endüstrileşme sorunu yaşadığı hâlâ tartışılmakta. 90'lı yılların ilk yarısındaysa bu sorun çok daha vahim bir boyuttaydı. "İstanbul Kanatlarımın Altında" ve özellikle ”Eşkıya" ile gelen silkinme öncesinde, geniş kitlelere ulaşan Türk filmlerinin sayısı azdı. Hatta popüler Türk sinemasından bahsetmek neredeyse imkansızdı. İşte bu dönemde Sinan Çetin, sadece sinema çevrelerinde değil, popüler medyada da kendisine yer bularak bir nevi yıldız yönetmene dönüşmüş, konuyla ilgili tartışmalarda önemli bir rol üstlenmişti. Çetin'e göre seyirciye ulaşacak, 'para kazanacak' filmler çekmek hiç de zor değildi. "Berlin in Berlin" de vizyona girdiği 1993 yılında çok ses getirmiş, uzun süre gösterimde kalarak yüksek bir gişe hasılatına ulaşmıştı. Çetin, bir araya getirdiği ünlü oyuncularla ve hem filmin ilginç hikayesinin hem de şu meşhur 'mastürbasyon sahnesinin pazarlandığı akıllıca bir reklam kampanyasıyla çok sayıda seyirciyi salona çekmeyi başarmıştı. Senaryosu Ümit Ünal ve Sinan Çetin'in imzasını taşıyan "Berlin in Berlin", bir kaza sonucu ölümüne neden olduğu Türk işçinin ailesinden özür dilemeye giden Alman'm yaşadığı kabusu anlatır. Ailenin genç oğulları bu jesti olumlu karşılamaz, bilakis intikam almak ister. Oysa evlerine sığman Thomas'a zarar vermeleri geleneklere göre imkansızdır. Durumu anlayan Thomas ise zorunlu misafirliğe devam etmeye karar verir.

Aynı zamanda birleştirici bir unsur da Çetin'in filmi yıllardır hem Türk hem de Alman sinemasında işlenen göçmen işçilik konusuna farklı bir yerden yaklaşmayı deniyor. İki kültür arasındaki en büyük farkı yaratan geleneklerin olabileceğini kara mizaha yakın bir üslupla iddia ediyor. İlk bakışta ağırlıklı olarak tek mekan içerisinde geçen bir gerilim gibi gözüken film, yer yer dramdan romansa ve hatta komediye meylediyor... Zamanında da bu tür karışımı nedeniyle farklı yorumlar alan film, özellikle mizahı konunun içine yediriş biçimiyle bazı eleştirmenlerin tepkisini çekmiş ve Cem Özer'in abartılı oyunculuğu kimi olumsuz tepkiler almıştı. Ancak dönemin yıldız oyuncusu Hülya Avşar'ın performansı genellikle çok beğenilmiş, hatta Moskova Uluslararası Film Festivali'nde ödüle layık görülmüştü. Bugünden geriye doğru bakınca, içerdikleri tüm popülist öğelere rağmen, Sinan Çetin'in filmlerinin bir 'yönetmen sineması' olma iddiası taşıdığını söyleyebiliriz. Hatta Çetin'in genellikle olumsuz şekilde andığı 'sanat filmleri'ni aratmayacak bir gösterişçilik, çoğunlukla başarıya ulaşmasa bile klasik anlatıyı reddeden bir takım biçim arayışları mevcuttur aynı filmlerde. (Sinema, en iyi 100 film.”






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder