1 Kasım 2022 Salı

 

GİZLİ YÜZ (1990)


Yönetmen: Ömer Kavur Senaryo: Orhan Pamuk (Yazarın “Kara Kaplı Kitap” adlı romanından uyarlama) Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman Müzik: Cahit Berkay Yapım: Alfa Film/Ömer Kavur, Sadık Deveci Sanat Yönetmeni: Huber Akyürek, Laboratuar: Şafak Film, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan,

Oyuncular: Zuhal Olcay (Kadın), Fikret Kuşkan Fotoğrafçı), Savaş Yurttaş Sevda Ferdağ (Fotoğrafçının annesi), Arslan Kaçar, Tomris İncer, Rutkay Aziz (Saatçi), Nurettin Şen, Salih Kalyon, Ayton Sert, Ali Uzun, İskender Sönmez, Celal Dayan, Ahmet Açan, Tuncay Akça, Süer İzat, Yaşar Kutbay

Konu: Kadın, genç fotoğrafçının meyhanelerde çekip getirdiği resimler içinde, düşlediği anlamlı bir yüz arar. Titizlikle incelediği resimlerde bulduğu yüz, bir saat tamircisine aittir. Birlikte aradıkları saatçi dükkanı kapayıp ortalardan kaybolmuştur. Ardından kadın da kayıplara karışır. Fotoğrafçı bu kez gizemli kadının peşine düşer. Fotoğrafçı, tüm dünyasını etkileyen kadına tutkundur, kadın da bulduğu gizli yüze...

Ödüller:

4. Ankara Film Festivali
       ► En İyi Film ►En İyi Yönetmen “Ömer Kavur “
       28. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (23 –29 Ekim 1991)
       ► En İyi Senaryo “Orhan Pamuk “
       ► En İyi Film
       ► En İyi Müzik “Cahit Berkay “

Jüri Üyeleri: Ertem Göreç, Prof. Metin Sözen, Turgut Aslan, Fehmi Yaşar, Doç. Yalçın Tura, Necip Sarıcı, Hülya Koçyiğit, Cengiz Tacer, Canan Arsoy, Tülay Bilginer, Mustafa Uysal.

Fribourg Festivali

► Halk Jürisi En İyi Film Ödülü “Ömer Kavur”

► Montreal Film Festivali

► En İyi Film Ömer Kavur


& Ömer Kavur, arayışların, "takip"lerin, iççsel bir yolculukla koşut giden mekansal yolculukların (da) yönetmeni. Ah Güzel İstanbul'un "uzun yol şoförü", Göl'ün gizemli yolculuğunun kahramanı, Körebe'de kaçırılmış kızının peşine düşen kadın, Amansız Yol'da Anadolu'ya baştan başa kateden bir çift ... Anayurt Oteli'nin küçük bir kasaba boyunca kendini arayan (kendisinden kaçan) baş kişisi, Gece Yolculuğu'nun Ege kıyılarında yaratış sürecini yakalamaya çalışan sinemacısı. .. Bunlar hep birer "yolculuk öyküsü" değil mi sonuç olarak?

Demek ki Gizli Yüz, bir yerde Ömer Kavur filmografisi içinde kaçınılmaz olarak gelip yeerini alacak bir filmdi. Kavur'un bunun için Orhan Pamuk'la işbirliğine ve Pamukvari teemalara gereksinme duyması, sanki sanat perilerinin, bir diğer deyişle "kaderin" saptadığı bir buluşma olmasın?

Daha somut arayış öykülerinden ve daha "ayağı yerde" yolculuklardan sonra Kavur sinemasının bu yeni halkası, bizlere çok daha soyut, mistik, gerçeküstücü (daha başka sözcükler de bulunabilir) bir yolculuğu öykülüyor. Gizemli bir kadının isteği üzerine ona İstanbul gece hayatından, "pavyonlar" dan resimler çekip getiren bir genç adam, kadına tutuluyor. Ancak kadın, gelip geçici aşk serüvenlerinin değil, daha başka şeylerin peşindedir: "Haritası yüzlerde gizli" bir defineyi arar durur.  Çünkü "her anlamlı yüz, bir hikaye anlatır" (örneğin Ingmar Bergman gibi "yüz tutkunu" yönetmenlerin yadsımayacağı bir olgu) ve insanlararası iletişimin başlıca (belki de tek) yolu, aşk, sevda, tutku gibi kavramlar değil, "kalbini açabilmek", içindekini dökebilmektir ...

Orhan Pamuk'un Kara Kitap'taki mesel! masal benzeri anekdotlardan birinden yola çıkarak geliştirdiği senaryoyu; olgun ve son derece estetik bir sinemayla görselleştirmiş Ömer Kavur... Filmin görsel erdemleri saymakla bitmez. Kavur'un dış ve iç mekanları kullanışı, "kontrlumiyer"leri değerlendirmesi, Safranbolu, Bartın, Kastamonu gibi mekanları, hikayenin içinde gizli Doğu gizemciliğiyle kaynaştırması, olağanüstü. Burada elbette Erdal Kahraman'ın görüntü çalışmasından da söz etmek gerekir. Ancak bütün bu yaza geldiklerimiz, filmin biçimsel, dış yanıyla ilgili. Oysa öz olarak da ilginç bir film Gizli Yüz. Neyi anlatıyor, hangi anlamlara yönelik, ne demek istiyor?

Kuşkusuz burada yalnız Orhan Pamuk'tan değil, Pamuk'un da yazar olarak esinlendiği Doğu mistiğinden ve yazınından gelme etkiler var. Doğu sanatlarında simgecilik ve soyutlama, Batı'dan çok daha önce vardı kuşkusuz. Nedenleri İslam'ın "suret yasağı" da olsa, İznik çinileri ve Topkapı sarayının kimi duvar fayansları, Picasso'dan yüzyıllar önce resimde soyut arayışların peşine düşmüşlerdi. Aynı şey tasavvufta, dini metinlerde, Mevlana' da veya Karaoğlan vb. halk ozanlarında da yok mu?

Gizli Yüz, bizce tüm bu kaynaklardan süzülüp gelen etkileri çağdaş bir temele oturtuyor. O temel de çağımızın önemli sorunlarından biri olan iletişim, daha doğrusu iletişimsizlik sorunu dur. Öykünün / filmin bu açıdan son kerte açıklayıcı olan bir anahtar sahnesi "kalpler şehrinde kahramanımızın gelip kendini bulduğu, duvarları kirli mavi, pencereleri tuğlayla örülmüş (kuşkusuz içe dönme isteğini simgeleyen bir buluş) binadaki sahnelerdir. Burada esin, yaşamlarımızın en çözülmez gizemlerinden ve temel yönlendiricilerinden birincisi olan 'Zaman'ı simgeleyen birer saatle birlikte bir masaya oturarak içinden geldiğince konuşması "itiraflarda bulunması", bir yanıyla Hristiyanlığın "günah çıkarmasını, öte yanıyla çağımızın gözde kurumu psikanalizin toplumca uygulanan bir biçimini anımsatan ilginç bir sahnedir.

Ancak varılan nokta, kuşkusuz bireysel bir arınma ve "huzur bulma" olacaktır. Bu "saatler, yüzler ve rüyalar aleminde, iki kişilik bir mutluluk reçetesi yoktur. Bu yüzden finalde gizemli kadın kahramanın deyişiyle "Sen kentte savrulup duracaksın . Ben ise hep saatlerin ve yüzlerin peşinden gideceğim." Bu, modern bir Leyla ile Mecnun yorumudur. Çünkü kadın için artık aranan değil, arayışın kendisi önemlidir. O değil midir piyango biletinin üzerinde gördüğü resme aşık olan adama, "Onu aramaya devam et önemli olan aramaktır," diyen? Ve çünkü bütün bunların hikmeti nedir? Kimsenin aklı almaz bu işe. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf: 76 ”

& İstanbul'un eğlence yerlerinde fotoğraf çeken bir genç adam çektiği tüm fotoğrafları gizemli bir kadına götürür. Kadının aradığı ise özel bir yüzdür. Nedenini söylemez. Sonunda küçük bir mahalle saatçisinin yüzünde aradığını bulur. Fotoğrafçıdan saatçiyi bulmasını ister. Ama fotoğrafçı bu arayış peşinde, hem kadının hem de saatçinin izini kaybeder. Garip ve bir o kadar da gizemli bir yolculuğa çıkarak arayışını sürdürür. Düşle gerçeğin harmanlanıp yaşama ilişkin tüm soruların soyut bir şekilde değerlendirildiği bu yolculukta garip bir köşe kapmaca oyunu başlar. Elde edilenle yitirilenin, arananla istenilenin gizemli bir flulukta yabancılaştırılmış mekânlar içindeki bu sonsuz arayışı kişileri beldeden beldeye sürükler. Gerçekte aranan nedir? Bulunması ve elde edilmesi olası mıdır? Orhan Pamuk'un "Kara Kitap" adlı yapıtının ana temasından yola çıkılarak kotarılan bu filminde de Ömer Kavur, farklı okumalara açık, simgelerle döşediği arayış temasını gizemli bir atmosfer içinde görüntülemiş. İzleyeni edilgin olmaktan çıkarıp etkin bir hale getirerek bir dizi iç dünyaların arayışların içine sokmak isteyen film, gerek anlatımı gerekse farklı okunmalara açık yorumuyla çizgi dışına taşan bir özellik taşıyor.

Gizli Yüz, Türk sinemasında ayrıksı olmayı deneyen ve bu denemenin altından başarıyla kalkan usta işi bir çalışmanın başyapıt düzeyine varan ilginç bir örneği.(Burçak Evren)

www.europeanfilmfestival.com ”

► Ömer Kavur'un 9. uzun metrajlı filmi olan "Gizli Yüz", Orhan Pamuk'un tartışmalı romanı "Kara Kitap"ın sinema uyarlaması... Ancak Pamuk, kitabını başka bir isimle özgün bir film senaryosuna çevirdi ve bu sayede film, orijinal bir sinema evrenine kavuşmuş oldu. "Gizli Yüz", Ömer Kavur filmografisinin ortak özelliklerini içine alsa da, kolay yenilir yutulur bir film değil. İzleyiciyi, takip ettiklerinin somutluğuna ve gerçekliğine inandırma gayesi gütmüyor. Bunun tam tersi istikamete giderek meselesini, metaforlarla kurulu kurmaca bir evrende ve mesafeli bir fantezi dünyasında var ediyor. Film, esas olarak fantezi, psikolojikgerilim, kara film, gizem, gotik gibi türleri içinde bulunduran bir tür kırması. Esin kaynakları olarak ise arkasına, dünya sinemasının usta yönetmenlerini ve klasiklerini alıyor. Antonioni'nin sinema anlayışından "Cinayeti Gördüm"deki (BlowUp, 1966) dilsel uygulamalarına, Hitchcock'un "Ölüm Korkusu"ndaaki (Vertigo, 1958) saat kulesinden Luis Bunuel'in sürrealist dünyasına, David Lynch'in film modelinden kullandığı metaforlara kadar birçok ögeyi iç içe geçiriyor. İsminden de anlaşılacağı gibi gizemli bir filmdir "Gizli Yüz". Türk sinemasında mitolojiyi bilinçli bir şekilde kullanan ender eserlerden biri olması bir yana özelliği edebiyatla birleştirmeyi de ihmal etmez. Bütün hatlarıyla özgün bir eserdir. Türk sinemasının medarı iftiharlarından biridir. Seyirciye, herhangi bir Türk filmini değil de, evrensel bir sinema diline sahip olan yabancı bir filmi izliyormuş gibi hissettiriyor oluşu, ona Venedik Film Festivali'nde yarışma olanağı tanımıştır zaten Ömer Kavur, öncelikle filmine kendine has öğeleri yerleştirir. Ana karakterinin kimlik arayışını perdeye taşımak için yola çıkar. Bu noktada da onun bellek dünyasında bir yolculuğa sokar izleyiciyi. Tabii onun kariyerinde, bu dünyanın gerçek hayal arasındaki gelgitleri zaman zaman sadece bir tarafın lehine işler, zaman zaman ise arada kalır. İşte "Gizli Yüz", biraz da "Anayurt Oteli'yle akrabalık taşıyarak gerçek hayal arasında kalmışlığın sinemasal karşılığını izlettirir bizlere. Bu dünyayı yaratmak için kurulan sinema dili de filmin tonuna uygun bir şekilde, baş karakterin yalnızlığını resmetmek için geniş planlarla ve mavi tonlarını öne çıkaran gizemli renklerle kurulur. Buradan da mavinin, mistisizmdeki metafiziksel anlamına ulaşırız kolaylıkla ...

Filmini böyle bir ideolojiyle kuran yönetmen, öncelikle hiçbir karakterine isim takmayarak mistik ve gotik bir dünyaya sokar bizleri. Bu noktada Fikret Kuşkan'ın canlandırdığı ana karakter, 'Şehirler Şehri'nde başladığı ruhsal yolculuğuna 'Ölüler Şehri', 'Garipler Şehri' ve 'Kalpler Şehri'nde devam eder. Bu yolculuk, aslında fazlasıyla mitoloji kokar ... Baş karakterimiz (Fikret Kuşkan), esas olarak bir pavyon fotoğrafçısıdır. Bir gün esrarengiz bir kadın (Zuhal Olcay), bir adamın fotoğrafını aradığını söyler. Bu arayışta resimlerdeki bir kişiyi gözüne kestiren kadın, baş karakterimizi bir araştırmanın içine sokar. O adamın bir saatçi (Rutkay Aziz) olduğunu öğrenen karakterimiz, bu gizemi çözmeye çalışır. Ancak bu aşamada o adam ile esrarengiz kadın aynı anda kayıplara karışır. Bundan kısa bir süre sonra, babasının öldüğünü öğrenen karakterimiz, ailesinin yaşadığı kasabaya gider ve yolculuk başlamış olur ..

 Bu ruhsal yolculukta mistik öğelere, sürrealist motiflere ve mistik okumalara açık alt metinler dizilir karşımıza. İşte Ömer Kavur'un ve senarist Orhan Pamuk'un gücü de bu noktada ortaya çıkar. Kavur, bu gizemli atmosferi Cahit Berkay'ın kullandığı Philip Glass'vari minimalist ezgilerle ve Erdal Kahraman'ın etkileyici sinematografisiyle kuran bir yönetmenlik duruşu sergiler. Böylece karşımıza bellek dünyasında bir tutku yolculuğu çıkar. Tabi içerisine nihilizm, varoluşçuluk gibi akımları da almayı ihmal etmez. Esas olarak baş karakterimiz, mavili kadın ve saatçi tiplemeleri arasında sıkışmıştır. Sonunda ise, kendini metaforik yönlendirmelerle (mavili kadın, bıraktıktan sonra eline geçen bir kaset gibi) Kaf Dağı'nın ardındaki bir saat kulesinde bulur. Orası da aslında zamanın yönetildiği mistik bir bölgedir. Baş karakterimizin çıktığı yol, esasında mitolojide bir ölümlünün para vererek ilerlediği, cehenneme yani Hades'e varacak olan tehlikeli yolculuğu sembolize eder. Çünkü bu yolculuk, insanları başlangıç son arasında ya da yaşam ölüm arasında bırakır; içindeki kişi gördüğü mitik şeylerden veya metafiziksel olaylardan asla uzaklaşamaz ve hayal dünyasına saplanıp kalır. Yani film, esas olarak sonunda ne olacağı belli olmayan bir gotik filmi gibi ilerlese de, bir araştırmaya odaklanan bir kara film ya da fantastik motiflerle süslenmiş bir fantezi filmi olarak da okunabilir. Tabii bütün oklar, David Lynch ve Michelangelo Antonioni'nin film modellerini gösterir. Mavili kadının (ki mitolojide kayığıyla Hades'e gidenlere yol gösteren Charon olarak da düşünülebilir, esin kaynağı olarak ise David Lynch'in "Mavi Kadife"sine (Blue Velvet, 1986) gitmemizi sağlar) yüzler ve saatler arayarak yaşadığını itiraf etmesi de, soyut bir motif olduğunu rahatlıkla ortaya koyar zaten. Filmdeki 'hayat satma' kavramının ise, bellek dünyasında kolaylıkla kaybolmuş  baş karakterin varoluş yolculuğunun bir motifi olduğu söylenebilir, aynen mavili kadının rüyasından düşen ütü, lamba ve ayna gibi karakter odaklı metaforlar için olduğu gibi ... (Kerem Akça) “SİYAD 40 Yılın Serüveni ”


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder