10 Aralık 2022 Cumartesi

 

BAY E (1995) / Mr. E

Senaryo ve Yönetmen: Sinan çetin, Kamera: Tevfik Şenol, Sinan Çetin, Kurgu: Ömer Sevinç, Müzik: Mustafa Sandal, Yapım: Plato Film/ Sinan Çetin Kast: Rebekka Haas, Dialog Yazarı: Tan Cemal Genç, Video Editör: Ercüment Yılmaz, Yönetmen Asistanı: Nermin Eroğlu, Kamera Süpervizör: Tevfik Şenol, Kamera operatörü: Sinan Çetin, Focus Puller: Kamil Çetin, Işık Müdürü: Şevki Gezer, Sinan Çetin Asistanı: Zaven Çiğdemoğlu, 2. Yönetmen asistanı: Ebru Hamamcıoğlu, 3. Yönetmen asistanı: Tulya Uzun, Sanat Yön. Asistanı: Gürol Filiz, Ses Asistanı: Murat Sakman, Ses Mixer: Hakan Özer, Taner Öngör, Tonmaister: Tuncer Aydınoğlu, Prodüksiyon Müdürü: Zümrüt Beşer, Devamlılık: Mehmet Kavasoğlu, Prodüksiyon Asistanı: Cem Yıldırım, Kostüm tasarım: Şahaser Birinci, Makyaj: Neslihan Atabaş, Grafik: Füsun Turcan,

Oyuncular: Mehmet Ali Erbil (İsmet Berkan), Natalie Heroux (Leyla Berkan), Terran Greene, Cansu Akbel (benzinci kız), Meltem Cumbul, Rasim Öztekin (komiser), Elif Kramer (Hülya), Sadettin Erbil (Salman), Bedri Baykam (kavaklıktaki), Ferda Anıl Yarkın (otobüs şoförü), Mustafa Sandal (otobüs muavini), Sevda Demirel (köylü kız), Berfi Dicle (Serpil), Agah Özgüç (hırsız), İzzet Günay, Ara Güler, Ahmet Kaya, Harun Özakıncı (kocası), Cem Ceminay, Cengiz Elbiya (demirci), Kahraman Afyonoğlu (imza isteyen), Ceylan Çaplı, Deniz Arcak (bardaki şarkıcı), Perdeli evdekiler: Duygu Asena,Giovanni Scognamillo, İzzet Öz, Rana Pirinçcioğlu, Aykut Işıklar (piano bardakiler), Elif Kramer , Emel Müftüoğlu, Hulki Aktunç , RErol Köse (Doktor), İlhan Kilimci (resepsiyonist), Kenan Doğulu, Meltem Cumbul (Papatya), Yonca Evcimik (kaçan kadın), Polisler: Abdullah Sürekli, Vedat Uyanık, Yusuf Köken, Terran Greene (Don Conson), Kardeşler: Ercüment Yılmaz, Resul Koçak, Sıtkı Soydal,

Konu: Bir kanalda Bay E isimli bir programı hazırlayıp sunan İsmet Berkan, karısıyla birlikte Anadolu'nun derinliklerinde yolculuktadır. Aralarında başlayan bir tartışma giderek alevlenir, İsmet karısına onu aldattığını açıklayınca, Leyla arabadan iner, bir benzinliğe girer. İsmet, karısı dönmeyince telaşlanır, aramaya çıkar. Benzinlikteki binalardan birinin penceresinden baktığında, içerde karısının yattığını sanıp odaya dalar. Polisler, yeni öldürülmüş bir cesedin başındadırlar, Komiser cinayeti İsmet'in işlediği kanısına varır. İsmet sorgulanırken kaçmayı başarır, karısını, kırmızı bir spor araba içinde, tanımadığı bir adamla uzaklaşırken görür. Hiç tanımadığı bir kasabada karısının izini süren Bay E, garip olaylarla karşılaşır, başına çeşitli belalar gelir. Karısıyla birlikte gördüğü Don Johnson, benzinlikte öldürülen kızın katilidir ve cinayetler işlemeyi sürdürür. Birkaç kez rastlantı sonucu, cinayet mahallinde polise yakalanan Bay E, hem polis tarafından, hem de, ağabeylerinin intiharlarını, karısının kendisini Bay E ile aldatmış olmasına bağlayan birtakım karanlık tipler tarafından kovalanır. Her şeye karşın karısını bulma umudunu yitirmeyen İsmet, sonunda Don Johnson'ı alteder, kendini temize çıkarmayı başarır ve karısına kavuşur.

& Doğrusu Bay E'yi hiç de beklediğim gibi bulmadım. Ben, çeşitli ön bilgi ve dedikodulara dayanarak, hiçbir konusu ve devamlılığı olmayan, neredeyse bağımsız skeçlerden oluşan alabildiğine çılgın ve uçuk bir güldürü bekliyordum. Oysa Bay E, sonuç olarak belli bir öykü anlatan, başısonu olan ve rahatça izlenebilen bir film... Çılgınlık ve uçukluktan yeterince nasibini almamış. Ama yine de belli ölçüde oyalayıcı ve eğlendirici olduğu söylenebilir.

Bu Bay E, aslında ünlü bir TV kişiliği olan İsmet Berkan'ın kısa adı. Gazeteci İsmet Berkan'la isim benzerliği, Sinan Çetin'in bir "arkadaş esprisinden kaynaklanıyor.

Zaten filmde, Batılıların "in joke" dedikleri bu tür arkadaşlara yönelik espriler oldukça büyük yer tutuyor. Ama bu, filmin yalnızca Sinan Çetin çetesinin hoşlanabileceği ve yabancılara kapalı özel bir eğlencelik olduğu yolundaki acımasız dedikoduları doğrulamıyor! Bay E, genç ve güzel karısıyla çıktığı bir tatil yolculuğunda, karısına bir sadakatsizliğini itiraf etmek gibi, biz erkeklerin zaman zaman yaptığımız bir budalalığı yapıyor. Ve kadın alıp başını gidiyor. Poposunu göstermekten pek hoşlanan yakışıklı, ama alabildiğine sevimsiz ve cani ruhlu bir yabancının pençesine düşüyor. Adam cinayet üstüne cinayet işliyor, her cinayetten sonra elinde cinayet aletiyle orada yakalanmaktaki özel becerisi nedeniyle Bay E suçlanıyor. Ve tatil yörelerimizdeki anayolların, otellerin ve benzin istasyonlarının mekanını oluşturduğu bir garip kovalamacadır başlıyor. ..Bay E, söylendiği kadar iyi veya kötü bir film değil. Bir tür büyük ve uzun şaka, Sinan Çetin'in yer yer oldukça ilginç sinemasal beceriler sergilediği bir eğlencelik bu....

Birçok ünlünün, özellikle manken, pop şarkıcısı ve yazarçizer takımlarından konuk oyuncuların varlığı ise seyirciye her an "kim kimdir" heyecanını veren hoş bir buluş... Niye olmasın? Üstelik Çetin, bu ünlülerin kimilerinden, örneğin Mustafa Sandal, Cansu Akbel veya Meltem Cumbul'dan oldukça başarılı kompozisyonlar bile elde edebilmiş...Kuşkusuz daha ciddi bir öğe, filmin yansıttığı kimi tipik Sinan Çetin saplantıları... Film bu haliyle öncelikle medyaya, medyanın şu anda Türk toplumu içindeki abartılı, olumsuz, giderek zararlı işlevine saldırıyor.

Hele finalde, neredeyse "tek kişilik TV"ye indirgenen ve saldırganlık, şiddet ve ölüm kusan bir özel TV anlayışının karikatürü ilginç. Kuşkusuz hemen tümünü son dönemde aynı medyanın yarattığı ünlü isimleri kullanarak yapılan bu medya eleştirisinin çok ciddiye alınacak yanı yok… Daha ciddi bir hedef, Türkiye'nin kırsal kesim vatandaşları, ünlü deyimiyle "magandalarımız .Türk köylüsünden ve İstanbul'u işgal eden Doğulu göçmen vatandaşlarımızdan hiç hoşlanmadığını çeşitli fırsatlarda belli eden Çetin, bu kez hepsi de bıyıklı ve kasketli, taklitçi ve kopyacı, alabildiğine kıyıcı ve maço, üstelik sırası geldiğinde soyguncu ve yağmacı bir güruh olarak gösterdiği bu kişilere acımasız bir eleştiri getiriyor.Doğallıkla çeşitli yan eleştiri hedefleri de var, daha önemsiz... Örneğin sinema eleştirmenleri, finalde lafı ağzına tıkılan bir Ali Hakan ile Çetinden yine zılgıt yemekten kurtulamıyorlar! Velhasıl Bay E, kafasını belli şeylere takmış bir yönetmenin tüm takıntı ve saplantılarını yansıtıyor. Sonuç olarak seyredilebilen ve yer yer güldürebilen bir eğlencelik...

Görmenizde hiçbir sakınca yok. Üstelik bu filmi görerek, Çetin'in bir süre önce ettiği, "Türkiye'de para kazanamayan sinemacı eşektir," sözü gereğince kulaklarının uzamasına da engel olabilir ve böylece büyük bir hayır işleyebilirsiniz!

Filmin ciddi bir sorununun seslendirme olduğunu ve başrollerdeki iki yabancı oyuncu bir yana, kimsenin ağzı ile konuştuklarının uyum sağlamadığını önemli bir kusur olarak belirtmek zorundayım... Oyunu Batılı tarzda oynamak isteyen ve yabancı sinemaya karşı onun silahlarıyla karşılık vermeye savaşan bir Sinan Çetin için önemli bir eksiklik bu...

Daha önce Bedri Baykam’ın kendisine getirdiği bir senaryoyu bir yıl beklettikten sonra, hemen hemen aynısını “Bay E” adıyla filme çektiği iddiasıyla Bedri Baykam tarafından dava edilen Sinan Çetin’in bu çalışması, bizce doğru dürüst bir konusu, devamlılığı olmayan, bağımsız skeçlerden oluşan, alabildiğince çılgın ve uçuk bir güldürü olması bakımından Bedri Baykam'ın projesine tür salatası olarak benzese de, olaylar çok değişik boyutlarda anlatıldığı için yersiz bir iddiaya konu oluşturmuştur.

Daha çok bildik temalar ve klişelerden yola çıkarak doğaçlama çekilmiş izlenimi veren "Bay E", ZAZ özentisi uçuk esprilerle argo ağırlıklı diyaloglarla sarıp sarmalanarak paketlenmiş bir parodi. David Lynch sinemasından Oliver Ston’a kadar, son dönemin gözde ve geçerli, hızlı stillerinden etkiler içeren filmin uslubu, bozuk, bulanık, titrek bir belgesel ya da haber filmi görüntüleriyle kaynaştırılmış, çalımlı, renkli bir klip anlatımına dayanıyor.

Kara filmden 'Yol' filmine kadar uzatılabilecek bir takım türlerin klişelerin üstüne, skeçler halinde tezgahlanmış, bu arada cinsellik, teşhircilik, röntgencilik, sadizm gösterisi bazı sahnelere de yeşil ışık yakan, göz boyayıcı, yalınkat ve gösterişçi tavrıyla ilgi derleyen bu eğlencelik fantezinin, Sinan Çetin'in filmografisinde eşi dostu birtakım medya tiplerinin de sırayla ya da kümeler halinde boy gösterdikleri, bol salçalı cinayetler ve Musti'nin müziğiyle renklendirilmiş, büyükçe bir klip olmaktan öteye pek bir anlamı ve önemi yok bizce" (Sungu Çapan, Culmhuriyet,17.3.1995).

Üslup meselesine gelince, o konuda da zaafları var "Bay E"nin. Örneği Amerikan sinemasında özellikle "Air Plane" ve "Hot Shots" serilerinde gözlenen ama daha çok Leman kültürüne yakın duran bir absürdün peşine takılmış film. Fakat hem "Air Plane"lerin yaratıcıları olan ZAZ ekibi, hem de Lemancılar kendi içinde tutarlı bir çizgiye sahipler. Çetin ise, bilmediği sulara dalıyor ve aynı Şerif Gören'in "Amerikalı"sı gibi boğuluyor. Kesik kesik skeçlerden oluşuyor sanki "Bay E". (...)

Yeni sağcı lekeler

Buraya kadar Çetin'in silahlarıyla cevap verdik. Filmin bir de konusu ve bu konunun üzerinde yükseldiği bir fon var ki, asıl zavallılık burada. Çetin, temayı takmıyorum diye konuşuyor ama filminin önemli bir teması olduğu kesin. Bu da baştan sona "Bay E"yi sarıp sarmalayan yeni sağcı lekeler. Film, pos bıyıklı Türk köylüleriyle bıyıksız, eli yüzü düzgün bir medya kahramanı arasında geçiyor. Deli saçması bir düzlemde ilerleyen filmde, sırası gelen sahneye çıkıp tiradını atıyor ve kinini kusuyor. "Bay E"nin ve de dolayısıyla Sinan Çetin'in dramı, bana Galatasaray'ın bu yılki durumunu anımsattı. Bir kez daha şampiyon olup Şampiyonlar Ligi'ndeki yerini ve gelirini garanti altına alma hesapları yapan Galatasaray, ligde şu aralar beklemediği bir hüznü yaşıyor ve diğer takımlar "aramıza hoş geldin" diyorlar, Çetin de "Bay E"yle, bir ara yanlarından uzaklaştığını sandığı "vasatlar"ın arasına tekrar dönüyor. Ne diyelim, Allah kurtarsın ... (Utku Güney Söz, 18 Mart 1995 )

& Ancak bu eğlendirici öykünün altına sıkıştırılmış bir dünya var. Bu dünya Sinan Çetin'in gözüyle Türkiye. Ancak seyirciyi sıkmamak gibi bir kaygısı olan Çetin, kendi gözlemlerini, yarattığı kurmaca dünyanın üzerine bolca serpiştirip sıkıştırıyor. Böylelikle yer yer bir slogan bombardımanına düşen film, birçok yönden bir itiraz görmeyecek görüşlerini anlatmada bile sıkıntı çekiyor. Durum böyle olunca da, saman alevi gibi parlayıp sönen, sloganlarla kaynayıp giden bir film çıkıyor ortaya. Oysa şöyle bir bakışta otobüs esprisi hiç de unutulacak gibi değil.

Sinan Çetin, tüm bu dıştan kabataslak başarılı planların yanı sıra birbirinden kopuk, yada kalan bir anlatıma imza atıyor. Sonuç da hayranı olduğu Amerikan sinemasının üçüncü sınıf bir kopyası çıkıyor ortaya. . Sinan Çetin daha çok Oliver Stone tarzı, kendi görmek istediği gerçeği seyircisine akılda kalıcı klip yöntemleri, bol cila ve sığ bir anlatımla vermeye çalışan bir yönetmen olarak karşımıza çıkıyor "Bay E"de. Amerikan sinemasının hızlı anlatımını uygulayacağım diye başıboş bir senaryoyu, perdede beş on saniye görünen, her biri kendi dalında başarılı görünen pahalı figüranlarla götüren, bunun açığını hızlı kurgu, usta işi montajla örtmeye çalışan Sinan Çetin sağlam bir temele dayanmayan kof bir anlatımın filmi ne kadar zayıflattığının farkına bile varamıyor. Buna rağmen, finalde bir sinema eleştirmeniyle perdeye çıkarak izleyiciyi avucunun içine hapsediyor. Bu açıdan Çetin'in izleyicisiyle çok iyi oynayan bir bezirgan olduğunu söyleyebilirim.

Bay E" kazancını sinemaya yatıran, yatırdığından ticari başarı bekleyen, daha çok film çekildiği için daha iyi film çekilen bir ekolde akılcı ve mantıklı ilerleyen, ancak yolunun doğruluğunu yaptığı gereksiz açıklamalar ve polemikler yüzünden feda edip filminin içinde konuşacak fazla bir şey bulamayan bir yönetmenin her şeye rağmen seyircisiyle buluşmayı beklettiren son film. (Barış Bardakçı Söz, IS Mart 1995)

& Ben hala "ideolojinin değil, ideolojilerin tarihi vardır" diyen adama (!) katılıyorum. İdeolojileri ya da geçerlilikleri yitirebileceğini biliyorum, ama yüzden ideolojinin ölümüne davetiye çıkaranlara da katılmıyorum. Tarihin içinde çeşitli üretim ilişkilerini de gelen "bir ideolojik" düşünce kalıbı, kendi yanlışını, yanlış yaptığı ortamda de başka bir ortamda kavraması ve sonra yanlışı yaptığı ortama dönüp olaylara yön vermesi" kalıbıdır. Bu bizi uzun bir tarih yöntemi tartışmasına çağıran ve birinci paragraftaki inanışımızı destekleyen bir düşünce biçimidir . ve tarih içinde çeşitli üretim tarzlarında aynen tekrarlanır. Bir Ramayana destanında, bir kızılderili efsanede, Hz. Yusuf'un hikayesinde veya "Kırmızı Şapkalı Kız"da ...

Yukarıdaki örneklerde aynı ideolojik düşünce formu değişik üretim tarzlarında aynen korunarak gelmektedir. En çok bildiğimiz öyküde (tıpkı diğerlerindeki gibi) tecrübesiz Hz. Yusuf yaşadığı gerçekliğin öylesine dışındadır ki, sonunda kardeşleri tarafından kuyuya atılır. Orada başına gelenlerle tecrübe kazanır, aklı başına gelir (bilinçlenir mi desek!) ve tekrar yukarı çıkar ve problemlerini bir bir çözer. Fakat, kapitalist üretim ilişkilerinin kültüre damgasını vurduğu çağın öyküsü "Kırmızı Şapkalı Kız"a gelince, bu ideolojik form bir kırılmaya uğrar. Kurdun karnına girmiş kızın aklı başına gelse bile, oradan kendi dinamikleri ile çıkamaz. İki ormancı onu oradan çıkartırlar. Savımız doğrultusunda söylersek, hala ideolojik bir alanda, ama bir tür ideolojik düşünce formunun değişmesine şahit oluruz.

 Yukarıda yazdıklarımı unutmadan... Bir dergi boyutunun hacmi içerisinde kısaca bir başka teorik zemine daha gereksinimimiz var. Bu da bir sanat yapıtının (Burada "Bay E") biçimlendiği veya aramak zorunda olduğu en temel cümlenin ne olduğu sorusudur.

Klasik bütün piyesler / filmler, roman vb. belli önermeler veya öncüllerle yola çıkarlar. Örneğin Ibsen'in "Hortlaklar"ında bu bir İncil alıntısı olan; "babalarının günahları çocuklarına da bulaşır"dır. Bu tür önermeler bize filmin kuruluş öğelerinin dinamiklerini, çatışmalarını ve sonuçlarını, kıssadan hisse olarak verir ve böylece eserdeki en küçük detayı dahi belirler.)

 

"Bay E"yi bu zeminde tartışırsak

"Bay E" de ilk anda bize "kendi kazdığı kuyuya düşen adam" kalıbını çağrıştırır. Bay E, televizyonda yaptıkları ve ünlenmesiyle bir kendiliğindenlik içinde yaşamıştır. Bir gün karısıyla uzun bir yolculuğa çıkan Bay E de, aslında bir kuyuya düşer. Bay E, kuyuya düşmüştür, ama nasıl çıkacaktır? "Bay E"nin akışı aslında bir "yol öyküsü"! (Yönetmenin üzerinde çok şey anlatmak istediği öykü akışı bize sonuna kadar bu öykü akışı içinde kaldığını gösteriyor.

Bay E, adeta medyatik olanın her yeri kapladığı bu uzun yolda labirente düşen şaşkın bir Odysseus gibidir. (Bu benzetmelerin telif hakkını tasarrufumda sayıyorum (O ve "Bay E"nin yönetmeninin bugüne kadar bu tür benzetmeler yapmadığını da belirtmeliyim. Yapmamasını da umarım! ...

Fakat Bay E, başına gelenlerden hiç nasibini almaz. Başına gelenler ona hiçbir şey öğretmez. (Savaş Ay, Uğur Dündar, Rüstem Batum ve Cem Özer'i yola salsaydık, acaba yol boyunca ne yaparlardı?) Bay E'yi, Kırmızı Şapkalı Kız'a benzetmemin yanlış olmadığı savındayım. Bizim "Bay E"nin yönetmeninden beklediğimiz çatışma zemini olarak yola çıktığı medyatik boyutta diyalektik bir ilerleme ile öncülünü sonuçlandırmasıdır Kendi kazdığı kuyuya düşer adam Sonra? Sonuçta ne olacak? Bunu bileceğiz ki (bu bir ders olmak zorunda değil), bir çatışma kurulabilsin... (Konuşmalarına bakılırsa Sinan Çetin'in bir senteze varma çabasını üstlenmeyi düşündüğünü pek söyleyemeyiz. Sorun bunun nedenini, neden böyle olduğunu, konulu bir film içinde söyleyebilmektir.) Yoksa seyirci sıkılır. Nitekim filmin ikinci devresi de seyirciyi sıkıyor. Beşinci sınıf Amerikan filminde de bu çaba vardır.

Filmde bir sonuç arayışı vardır. Ama nasıl bir sonuç? Medya içinde bir iyikötü mücadelesi olarak yüzeysel, önce gülümseyen sonra gerçek yüzünü gösteren görsellikler, şantajlar. saptırmalar olarak. .. Böyle mi olmalıydı? Hayır. Ama nedenleri elbette ki var? "Bay E" bize "Medya insanları iğdiş eder" gibi bir öncül çağrıştırıyor. Bu "Bay E"de sergilenir. Fakat bu yetmiyor. Çünkü medya bugün bunu zaten kendi kendine de yapmaktadır. Onu kendi mantığı içinde ters çevirmek yeter mi? Bize yetmez gibi geliyor. Kırmızı Şapkalı Kız, neden kendi dinamikleri ile kurdun karnından çıkamamaktadır? Sinan Çetin'in aşmak zorunda olduğu buydu. Düşünce tarihinde cevabı aranan bu soruya Marksizm ve onun Leninist yorumu bütün külliyatı ile aslında bir cevap verir: "Kendi tarihini yapan özne ... " Bu cümleden esinIe ve külliyatın diğer söylediklerini de hatırlayarak, özne için, "akıntıya uyan değil de akıntıya karşı duran ve ona nasıl ve ne şekilde karşı duran bir özne tanımı yapmaktır.

 

_________________________


Subject: İsmet Berkan, who prepared and presented a program called Mr. E on a channel, is on a journey with his wife in the depths of Anatolia. An argument that started between them escalates, and when İsmet reveals to his wife that he is cheating on her, Leyla gets out of the car and enters a gas station. When İsmet doesn't return, he gets alarmed and goes looking for it. When he looks out of the window of one of the buildings in the gas station, he thinks that his wife is sleeping inside and goes into the room. The cops are in front of a newly killed corpse, and the Commissioner comes to the conclusion that İsmet committed the murder. While İsmet is being questioned, he manages to escape and sees his wife driving away with a man he does not know in a red sports car. E, who is tracking his wife in a town he never knew, encounters strange events and various troubles befall him. Don Johnson, whom he saw with his wife, is the murderer of the girl who was killed at the gas station and continues to commit murders. Mr. E, who is caught by the police several times by chance at the crime scene, is chased by both the police and some dark figures who attribute the suicides of his brothers to the fact that his wife cheated on him with Mr. E. Despite everything, İsmet, who does not lose hope of finding his wife, finally defeats Don Johnson, succeeds in clearing himself and reunites with his wife.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder