11 Aralık 2022 Pazar

 

DREJAN (1996) "Drejan"


Yönetmen:
Şahin Gök, Senaryo: Mesut Taner, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Can Film/Metin Devrim Kurgu: Mevlüt Koçak, Müzik: Metin Karataş, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Işık Şefi: Turgut Köse, Öykü: Gani Şavata, Dialog: Muhsin Şavata, Ses Kayıt ve Miksaj: Erkan Esenboğa, Müzik: Metin Karataş,

Oyuncular: Serpil Çakmaklı, Levent İnanır, Gani Şavata, Gamze Tunar, Kazım Kartal, Atilla Ergün, Sırrı Elitaş, Levent Çakır, Hakkı Coşkun, Vehbi Varol, Mine Sun, Mahmut Atay,

Konu: Güneydoğu'daki bir aşiretin öyküsünü konu alan film, bir kan davasının yol açtığı olaylar çevresinde gelişir. Şilan'ın köylerde halı satan kocası bir gün dönüş yolunda öldürülür. Kocasının babası, öteki oğlu Davut'u kardeşinin intikamını alması için görevlendirir. Ancak Davut'un hamile karısını düşünen Şilan, kanlılarını kendi eliyle öldürmeye karar vermiştir. Buna rağmen ikisi de aynı gece, aynı anda katilleri öldürmek için yola çıkmıştır. Hasımları ölünce, ikisi de beş yıla mahkum olur. Hapisten çıkıp köye döndüklerinde ise, kanlılarının hala intikam peşinde olduklarını görürler. Aşiretin saygın büyüğü Adalet Ağa araya girer, Şilan ve Davut'u çoban Deli Sülo'nun mezrasına yollar. Ama intikam kovalamacası devam eder. Orada kalırsa birilerini öldürmek zorunda kalacağından korkan Şilan başındaki şarı çıkarıp yere atar. Oysa Drejan'da şar kadının namusudur. Onu yerden alan erkek de ömür boyu bu namusun bekçiliğini yapmayı üstlenmiş demektir. Şarı yerden Deli Sülo alır…(Türsak Sinema Yıllığı 97/98)

& Uzun set işçiliği ve asistanlık yıllarının ardından, 1980'de senaryosunu Onat Kutlar'ın yazdığı 'Kurban Olduğum'la yönetmenliğe geçen Şahin Gök, izleyici ve eleştirmenlerin haklı olarak pek anlayamadığı 'Ponente Feneri'nden (1989) sonra Orhan Kemal uyarlaması 'Eskici ve Oğulları' (1990) yla önemli sayılacak bir adım atmış, devamını da 'Siyabend ile Heco' (1991), 'Kızılırmak Karakoyun' (1993) gibi doğu masallarıyla getirmişti. Yönetmenin son filmi Drejan’da konu, atmosfer ve karakterler yönünden Gök'ün yakın tarihli öncekilerine benzer nitelikli bir çalışma Drejanlar hakkında uzun bir ansiklopedik bilgi faslıyla açılan film, baştan sona çeyrek belgesel bir tonda ilerliyor. Şahin Gök, doğrudan doğruya, yüzbinlerce kişilik Drejan aşireti üyelerine yönelik 'kapalı devre yayın' yapmış sanki. Sonuçta kan davası gibi ilkel bir uymanın noktalanmasına yönelik propagandası, filmin seyirci olarak da doğrudan Drejan’ları ilgilendiriyor oluşunu bir ölçüde hafifletebilir belki. Ama bunun ötesinde bir sinema yapıtı olarak oldukça zayıf, mesajını geçerli bir yöntemle aktarmaktan uzak kalıyor 'Drejan'. Şilan'a ateş eden delikanlının düğün meydanına kaçışıyla bütünleşen cirit görüntülerindeki ağır çekim lezzeti bir yana,çoğu zaman sıkıcı hale gelen temposuz, savruk bir anlatımı var Şahin Gök'ün. Hele Şilan'ın böyleyken böyle türünden nutukvari konuşmaları, finaldeki erkekler topluluğunun kameraya teker teker bakarak ettikleri veciz sözler, düzeyi iyice düşürüyor. Davut rolündeki Levent İnanır'ın, Sülo rolündeki Gani Şavata'nın oyunculuk başarısının dışında olumlu açıdan 'altı çizilecek' tarafı pek yok Drejan' ın. Adalet Dede karakteri ile feodalizmin çürümüşlüğünü, çağ dışılığını kurtarıcılık ve tek çare olarak görmek ise başlı başına bir aymazlık olarak geldi bize. Molla tiplemelerinin, sinema tarihimiz içinde nereden nereye geldiğini düşünüyoruz da"... (Arslan, Radikal, 20.02.1997) Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Varol, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 97”

& Filmde Kürtler falan yok! Yani film, ne 'Güneydoğu gerçeğini' anlatıyor, ne Kürt meselesiyle doğrudan veya dolaylı bir takım şeyleri, ne de bir aşiretin 'anotomisini... Bir tek başroldeki Serpil Çakmaklı'nın adı Kürtçe, o kadar. 'Kuşburnu' anlamına gelen Şilan'dır Çakmaklı'nın adı. Bir de filmin başlarında Şilan Perver'in ünlü türküsü 'De Lori' ağıdının belli belirsiz sözleri duyuluyor. Bunun dışında, filmde ne orada süren savaştan izler var, ne korucular, ne jandarrmalar, ne de başka şey ler. Filmde Drejan aşireti, çevresinde olan bitenden bihaber, sadece kendi iç düzen ve hukukunu sağlamaya çalışan, kendi halinde, bulaşmaz, 'steril' bir görünüm arz ediyor ... Her şey sanki Türkiye'de değil de başka bir dünyada geçiyor gibi. Atlar, kuzular, koyunlar, inekler, öküzler, hayvan sürüleri ... Ve durmadan el öpen, yanak bus eden insanlar. Kameraya dönen herkes, ultra entellektüel bir edayla, husumetin, kan davasının ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatarak, bizlere barış ve sevgi üzerine anlamlı mesajlar veriyor. Canı sıkılan duvarda asılan kalaşnikofuna sarılıyor. Pusu kuruyor, hasmına ateş ediyor ve nedense kurşunlar hep hasımların kollarını sıyırıp geçiyor ... Filmin iddiasına göre Drejan aşireti bir "demokratik hukuk" aşiretiymiş. Kimse kimsenin malına, ırzına göz dikmez, kimse kimsenin hakkını yemezmiş. Kadına sonsuz saygı varmış bu aşirette. Adaleti kendileri sağlıyormuş ve kimsenin hakkı yenmiyormuş. Onun için filmde 'Adalet Emmi' adında ak sakallı, nur yüzlü bir ermiş var ve bu 'Emmi'nin dediği dedik, çaldığı düdük. Emmi, Emmi değil, Hz. Ömer mübarek. ... Filmin ana mesajı, savaş kötü, barış iyidir. Bölünüp parçalanma kötü, birlik iyidir. Belki de film bize, bir aşiretin şahsında, ülkede sürüp giden kan davasının, savaşın kötü, barışın iyi bir şey olduğunu anlatıyor. .. Olabilir, ama film olmamış" (Kızılkaya, Gazete Pazar, 23.02.1997). “Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç. Dr. Bülent Varol, a.g.e.”

&No Kurds in the movie! In other words, the film does not describe the 'Southeast reality', neither directly or indirectly some things with the Kurdish issue, nor the 'anotomy of a tribe... Only the name of Serpil Çakmaklı in the lead role is in Kurdish, that's all. Çakmaklı's name is Şilan, which means 'Kuşburnu'. Also, at the beginning of the movie, the vague words of Şilan Perver's famous folk song 'De Lori' are heard. Apart from that, there are no traces of the war going on there, nor the guards, nor the gendarmes, nor anything else. In the movie, the Drejan tribe presents a 'sterile' appearance, unaware of what is going on around them, trying only to maintain their own internal order and law, on their own, uncontaminated, 'sterile'... Everything seems to take place in another world, not in Turkey. Horses, lambs, sheep, cows, oxen, herds ... And people who kiss and kiss incessantly. Everyone who turns to the camera gives us meaningful messages about peace and love by telling us how bad things are to enmity and blood feud with an ultra-intellectual tone. Bored, he hugs his Kalashnikov hanging on the wall. He ambushes, shoots at his opponent, and for some reason the bullets always graze their arms... According to the film's claim, the Drejan tribe was a "democratic law" tribe. No one covets anyone's property or chastity, no one abuses anyone's rights. There was endless respect for women in this tribe. They provided justice themselves and no one's rights were defeated. That's why, in the movie, there is a white-bearded, bright-faced saint named 'Justice Emmi', and this is what 'Emmi' said, the whistle she blew. Emmi, not Emmi, Hz. Omar is blessed. ... The main message of the movie is that war is bad, peace is good. Division is bad, unity is good. Maybe the movie tells us that in the person of a tribe, the blood feud and war that goes on in the country is bad and peace is a good thing. .. Maybe, but the movie didn't happen"

Drejan aşiretinin tarihini anlatan bir mini belgeselle açılıyor filmimiz. Aşiretin tarihini 'Birçok tarihi kitaplardan toparlayıp, en doğrusunu yazan' Muhsin Şavata imiş ... Yönetmen Şahin Gök onun çalışmalarından ve Gani Şavata'nın öyküsünden yola çıkarak gerçekleştirmiş 'Drejan'ı. Üstelik Türk sinemasında oluşturulabilecek en iyi ekiplerden biriyle. Doğa manzaraları koyun sürüleri, baharın tüm güzelliği, köy yaşamı, düğün vb. belgesel tadında ne kadar canlılıkkla görüntülenmişse dramatik bölümlerde o kadar yapay. Sanki iki film izliyorsunuz. Gelenekçi, feodal yapıya övgüler düzen bir içeriği var 'Drejan'ın. Şilan'ın birey olma çabaları da mutlu sona kurban edilmiş. Köken, aile, aşiret, ulusa aidiyet, bağlılık duygusu anlaşılabilir bir durum. Ama ataerkil düzenin hoş gördüğü kadarıyla kadınların birey olarak kabul edildiği, namus kavramının 'şar' a indirgendiği, tanrısal bir kişilik gibi kabul edilen bir ağa, öl dese ölünen feodal yapıya övgüler düzmeyi çok garipsiyorum" (Taşçıyan, Milliyet, 28.02.1997). “” Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Varol, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 98”

____________________________________--

Subject: The film, which tells the story of a tribe in the Southeast, revolves around the events of a blood feud. Şilan's husband, who sells carpets in villages, is killed on the way back one day. Her husband's father assigns his other son, David, to avenge his brother's death. However, thinking of David's pregnant wife, Şilan decided to kill their blood with his own hands. Despite this, they both set out to kill the murderers on the same night at the same time. When their opponents die, they are both sentenced to five years. When they leave the prison and return to the village, they find that their blood is still seeking revenge. The respected elder of the tribe, Adalet Ağa, intervenes and sends Şilan and Davut to the hamlet of the shepherd Deli Sülo. But the chase for revenge continues. Fearing that if he stays there, he will have to kill someone, Şilan takes the scarf off his head and throws it on the ground. However, in Drejan, the shar is the honor of the woman. The man who picks it up means that he has undertaken to guard this honor for the rest of his life. Sari takes Crazy Sulo from the ground



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder