20 Aralık 2022 Salı

 

EĞRETİ GELİN (2004)


Yönetmen: Atıf Yılmaz Senaryo: Gül Dirican, Atıf Yılmaz, “Şükran Kozalı’nın bir eserinden” Görüntü Yönetmeni: Kenan Ormanlar Müzik: Selman Ada Yapım: Yeşilcam Film/Atıf Yılmaz – Cinegram/Sadık Deveci, Jale Onanç Dolly Operatörü: Ufuk Kavar, Kostüm Asistanı: Sonay Ortuğ, Makyaj: Neriman Eröz, Sanat Yönetmeni: Meral Özen, Ses: Dinos Kitou, Yapım Danışmanı: Esra Alkan,

Oyuncular: Müjde Ar (İffet), Metin Akpınar (Tavid), Nurgül Yeşilçay (Kostak Emine), Fikret Hakan (Talat), Şevket Çoruh (Hasan), Füsun Demirel (Çenoto), Eylem Yıldız (Neşe), Mehmet Esen (İbiş), Nilüfer Aydan (Semiha), Onur Ünsal (Ali), Kıvanç Başkan (Sadık), Esra Armutlu (Saime), Pınar Öğün (Nazlı), Hakkı Gültürk (Cemil)

Konu: Emine (N. Yeşilçay), şehrin varlıklı ailelerinin oğullarını evliliğe hazırlayan bir "eğreti gelindir". Bir süre önce başı belaya girmiş ve Hasan adlı bir faytoncu onu kollamak için birini bıçaklayıp hapse düşmüştür. Çıkınca Emine'yi alıp uzak bir kente gitmek ve orada yeni bir hayata başlamak istediği haberini göndermiştir kadına. Emine kesin bir cevap vermemiştir ama görüş günleri adama yiyecek, tütün vb. götürmektedir. Ali (O. Ünsal), Belediye resinin oğludur. Evlenmesi ve aile işine sahip çıkması beklenmektedir. Oysa onun merakı kuklalar ve tiyatro gibi uğraşılardır. Aklı dünyayı dolaşmaktır. Büyüyüp olgunlaşmamıştır. Ailesi ona Emine'yi eğreti gelin getirmeye karar verir. Emine, Hasan'ın erken salıverilmesi ve alacağı para karşılığı bu teklifi kabul eder. Böylece Hasan'ın teklifini de kabul etmiş olur. Ali bütün bu tasarılardan haberlidir ve kendini kıstırılmış, kuklaya çevrilmiş hisseder. Emine'ye de bu duygularını söyler. Emine oğlanı yola getirmeğe ve eğitmeye çalışırken, çok farklı, alışmadığı bir tip karşısında olduğunu fark eder. Birbirlerine aşık olurlar. Aynen ailenin istediği gibi, Ali, Emine'nin kılavuzluğunda çocukluktan erkekliğe geçer. Emine görevini yapmıştır ama sonuç beklendiği gibi olmaz. Emine, ilişkilerinin imkansızlığını bilir ve Hasan'a verdiği sözü tutar ama Ali, bu ilişkinin sonunda ailesine boyun eğmeyi değil, özgürlüğüne ve hayatına sahip çıkmayı öğrenmiştir. Bu imkansız aşkın sonu kaçınılmaz olarak ağır bir trajedidir.

 Ödül:

12. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde;

► Nurgül Yeşilçay “En iyi kadın oyuncu”

►Eylem Yıldız “Umut Veren genç kadın Oyuncu”

& Eğreti gelinlik... Osmanlı döneminden 1930lu yıllara kadar süregelen bir gelenek... Denizli ve çevresinde yaşanan bu geleneğe göre eğreti gelin' adı verilen  kadınlar, yaşları 15 ile 17 arasında olan erkekleri evliliğe hazırlıyorlar. Bu hazırlık, Kuran ve hadislerle evlilik hukuku, karı  kocanın birbirine karşı hak ve sorumlulukları ve cinsellikle ilgili eğitimi kapsıyor. Denizli'den Kastamonu'ya, günümüze uzanıyoruz bir eğreti gelinin ardı sıra... Öyle bir eğreti gelinle karşı karşıyayız ki! Mağrur, buğulu bakışlı, her daim alımlı, hüzün dolu ama dimdik... Ve çok güzel... Adı Kostak Emine, namı diğer eğreti gelin…

Atıf Yılmaz'ın son filmi Eğreti Gelin'in başrol oyuncusu Nurgül Yeşilçay. Eğreti gelinin vücuda gelmiş şekli... Nurgül Yeşilçay'ı Kastamonu'nun o eski dokusu içerisinde bulduk. Bir konakta... Ve sorularımızı ardı ardına sıraladık. Öyle ya, vakit dar, filmin çekimleri sürüyor. Set kalabalık. Bir yandan ışıklar kuruluyor, diğer yandan oyuncular hazırlanıyor. Nurgül Yeşilçay, Atıf Yılmaz maskesiyle ortalığı birbirine katıyor. Bir insan bu kadar canlı, hareketli olabilir mi? Bir o yanda bir bu yanda. Yerinde duramıyor. Ama "eğreti gelin"e, yani Kostak Emine'ye bürününce bambaşka biri olarak çıkıyor karşımıza. Hareketleri yavaşlıyor, durgunlaşıyor... Buğulu bakışlar sarıyor gözlerini.

Eğreti Gelin için önceleri Deniz Akkaya konuşulurken Nurgül Yeşilçay alıverdi başrolü. Yeşilçay, Atıf Yılmaz ile çalışmaktan çok ama çok mutlu. Heyecanı gözlerinden okunuyor:

"Bir gün Atıf Yılmaz telefon açtı. Akşam Leyla'da buluştuk. Eğreti Gelin'de oynar mısın dedi. Senaryoyu bile okumadan tamam dedim. Ne yani, Atıf Yılmaz bana rol teklif etmiş bir de senaryo mu isteyeceğim?


Senaryoyu ilk okuduğunda Kostak Emine'nin zor bir rol olduğunu düşünmüş Yeşilçay. Ardından, 'ama altından kalkabilirim' demiş. Gerçekten çalışma isteyen bir rol olduğunu söylüyor: "Mesela Aşmalı Konak'taki Bahar karakteri bana yakın bir rol olduğu için çok çalışmam gerekmiyordu. Çıkıyordum ve oynuyordum. Ama eğreti gelin bana çok yakın bir karakter değil. Benim bazı hallerime yakın. O bazı hallerimi, devamlılığı bozmadan rolün tamamına yaymam gerekiyordu. O açıdan zor geldi."


Yeşilçay'ın filmde canlandırdığı Kostak Emine, belediye reisinin aklı dünyayı dolaşmakta olan oğlu Ali'yi evliliğe hazırlıyor. Emine, Ali'yi evliliğe hazırlarken çok farklı biriyle karşı karşıya olduğunu anlıyor ve birbirlerine aşık oluyorlar. Bu aşkın sonu ise ağır bir trajedi... Yeşilçay, filmi tek cümleyle anlatıyor: Bir aşk hikayesi... Kostak Emine'yi ise şöyle tanımlıyor:

"O her zaman buğulu bakışları, yavaş hareketleri olan olgun bir kadın. Hayatı boyunca çok az gülmüş. Yaptığı işi, yaşadığı hayatı sevmiyor. Sadece öyle yaşıyor ve gidiyor. Belirli yerlerde inişleri, çıkışları var, ama genel olarak hüzünlü, sakin bir kadın. Bakımlı bir kadın aynı zamanda. Ben onu Botticelli güzeli olarak hayal ediyordum. 'Venüs'ün Doğuşu' tablosundaki gibi..."

Bir role hazırlanırken net bir metodu olmadığını ve bir yöntem problemi çektiğini söylüyor. Her rol için ayrı çalışma şekilleri uyguluyor. Bu rol içinse öncelikle okumalar yapmış Yeşilçay:

"Kostak Emine aslında hayatında gerçekten kimseyi sevmemiş. Bu nedenle de biraz isterik hareketleri olması gerektiğini düşündüm. Role hazırlanırken erotizmle ilgili kitaplar okudum, o kadının içindeki cinselliği nasıl verebilirim diye. Yine dönemle ilgili kitaplar okudum, filmler izledim. O dönemin davranış biçimlerini edinmeye çalıştım. Beyinde bitmesi lazım oyunculuğun. Beyinde bitmezse, o hareketi nasıl yapacağını, kadının nasıl konuşacağını bilmiyorsun. Senaryoda mutlaka boşluklar oluyor. Sen onun önünü ve sonrasını kuruyorsun. Bu kadının annesinin adı ne, burcu nedir falan gibi. Mesela Kostak Emine kesin su grubundan. Yengeç, Balık burcu falan."

Atıf Yılmaz gibi bir yönetmenle çalışmanın çok güzel olduğunu söylüyor. Gerçekten de ne kadar haz aldığı okunuyor gözlerinden. Yılmaz'ı yere göğe koyamıyor. Öyle ya Atıf Yılmaz bu. Türk sinemasının devlerinden:

"Ben bayılıyordum zaten Atıf Yılmaza. Umduğumun daha ötesinde onunla çalışmak. Büyük olanı daha da büyütmek değil, sadece neden büyük olduğunu anlıyorsun. Çok sakin, güler yüzlü biri. Ne yaptığını bildiği için oyuncuyu da yormuyor. Zaten her şeyi kafasında çektiği için sana birinci kelimeyi fu açıdan ikinci kelimeyi bu açıdan çekiyoruz diyor, sen de çok rahat çalışıyorsun. Fazla konuşmuyor, önce sana bırakıyor. Özgür oluyorsun onun setinde. Çok karışmadığı için de rahat çalışıyorsun."

O sadece ve sadece eğlenmek için yapıyor oyunculuğu. Başka bir neden yok. Bir oyun olarak nitelendiriyor oyunculuğu ve ekliyor: "Nasıl ki çocuklar evcilik oynarken çok eğleniyor, biz de bunu yapıyoruz. Eğlenmediğimiz noktada bu işi bırakmalıyız diye düşünüyorum. O yüzden gerilmenin, bundan sonraki projem ne olacak kaygısı yaşamının bir anlamı yok. Dünya problemi değil ki bu. Kısacık hayatımızda neyi kasıyoruz, neyi geriyoruz? Nihilist olalım demiyorum ama..."

Oyuncuları, egosu yüksek insanlar olarak tanımlıyor. "Milyonlarca gözün karşısına çıkıp, biz size bir şey anlatacağız. Bizi sevin diye bağırıyoruz," diyor. Oyunculukla egolarını tatmin ettiklerini düşünüyor.


Nurgül Yeşilçay denildiğinde her rolün altından kalkabilecek bir oyuncu akla geliyor. Her tiplemeye girebilecek. Değişken bir oyuncu karşımızdaki. Kendini yenilemeyi çok iyi başarabilen biri. Yeşilçay, bunun nedenini işini severek yapmasına bağlıyor.


"İnsanların güvenini sağladım. Çünkü elime gelen her rolü düşünerek çalışıyorum. Bu durumu nasıl yarattım bilmiyorum, ama sadece düşünüyorum, çalışıyorum, işimi ciddiye alıyorum ve oynuyorum. Salt yeteneğin de çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. Yetenek ve çalışma."


Sinema filminin yanı sıra bir yandan da ATV'de yayınlanan "Melekler Adası"nda Şerbet rolünü canlandırıyor Yeşilçay. Bir o sete bir bu sete koşturup duruyor anlayacağınız. Dizi, tiyatro ve sinema oyunculuğunu ayrı kefelere koyuyor. Hepsinin ortak yönleri olmasına rağmen kendi içlerinde farklılıklar barındırdığını belirtiyor:

"Televizyonda öncelikle insanlar seni aileden biri gibi görmek zorunda. O yüzden bu fikir oyunculuğuna yansımalı. Televizyon evin içinde duran bir kutu, insanlar onunla yaşıyor. Bu kalitesiz iş yapalım anlamına gelmiyor. Sinemada ise farklıdır doğallık. Sen orada istediğin kadar uçarsın, bir masal, rüya anlatırsın. Kendi doğalını kendin yaratırsın."

Yeşilçay, deli dolu bir kadın olarak görünüyor. Acaba gerçek Nurgül Yeşilçay da görünen gibi mi? Yoksa bir maske mi? Kendisini çok dengesiz olarak nitelendiriyor Yeşilçay. Bazen çılgın, kimi zaman duygusal: "Yanımdaki insanlar bile benim romantizmden hoşlanmadığımı düşünürler. Gerçekten de kuru romantizmden hoşlanmam. Ama bunu yaşandığı zaman severim. Aşkı, romantizmi, güzelliği yaşamayı severim. Bir yandan da evet eğlenmek için geldik. Eğlence anlayışı evde yalnız da olabilir, bir sürü insanın içinde de. Önemli olan hayattan zevk almak. Bazen ağlayarak da zevk alabilirsin."

Onun oyunculuk dışındaki en önemli yaşam alanlarından biri de resim. Zaten vaktiyle hep ressam olmayı düşünmüş. Resim yapmayı gerçekten seviyor. Bir yandan de resmin, oyunculuğuna katkısı olduğunu vurguluyor. Zamanı olduğunda hele ki istediği sonuca ulaştığında sergi açabileceğini söylüyor. Özellikle figüratif çalışıyor.

"Eller ve gözler üzerine çok çalışıyorum. Çünkü insanı en iyi ifade eden gözler ve eller. Ve bunun gözlem yeteneğine, tiyatroya çok yararlı olduğunu düşünüyorum. "

Söz dönüp dolaşıp tiyatroya geliyor. Ne de olsa Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu. "Tiyatro içimde bir ukdedir," diye başlıyor cümleye. Farklı, bambaşka, yeni bir şeyler yapmak istiyor tiyatroda. Bir gün mutlaka tiyatro yapacağını da üstüne basa basa söylüyor:

"Normal bir şey yapmak istemiyorum. Çizgi film gibi, herkesin mutlu olduğu bir şey yapmalıyım. Sadece tiyatro yapmak için değil. Çok iyi tiyatro toplulukları var, ama bazıları biz tiyatro yapıyoruz demek için tiyatro yapıyorlar. Kendilerini hiç yenilemiyorlar. Tiyatro seyircisini de küstüren insanlardır bunlar. Boyunlarına fular takıp, sahne üzerine çıkıp ahkam kesiyorlar. Onlar gibi tiyatro yapmak istemiyorum. Daha genç, çağdaş, sevebileceğim türde bir oyun yapmalıyım. Bu da ne zaman, nasıl olur bilemiyorum. Belki o zamana kadar benim de görüşüm onlar gibi olur bilemiyorum. Ama olacağını hiç sanmıyorum." Tüm projeleri bittikten sonra biraz mola vermek istiyor Yeşilçay. Şöyle güzel bir Londra gezisi mesela. Orada bir, iki iyi müzikal... Daha ne olsun? Bu arada kendini de yenilenmesi, 'beslemesi' lazım. Yeni projeler için... ( Yasemin Bay)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder