14 Aralık 2022 Çarşamba

 

FİLLER VE ÇİMEN (2000) 


Senaryo ve Yönetmen: Derviş Zaim, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Pan Film/Ali Akdeniz Yönetmen Özel Yrd: Özgür Güvelioğlu, Ege Zaimağaoğlu, Yönetmen Asistanı: Zeynep Çiftçi Ün, Nergis Çalışkan, Güçlü Gülan, Aslı Özbilen, 1.Kamera Ast: Feza Çaldıran, 2.Kamera Ast: Deniz Eyüboğlu, 3.Kamera Ast: Burak Şenbak, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, San.Yön. Ast: Selda Ülkenciler, Bektaş İldem, Fırat Yünlüel, Bülent İşcan, Mehmet Taşatan, Kurgu: Mustafa Presheva, Yapım Sorumlusu: Menderes Demir, Montaj Asistanları: Sonat Preşeva, Bülent Güneri, Ses İsmail Karadaş, Ses Kurgu: Erkan Aktaş, Makyaj: Leda Seril, Makyaj Ast: Sevinç Uçar, Kostüm Ast: İlknur Yılmaz, Kuaför: Ercüment Küçükelmas, Özel Efekt: Emir Özer, Efekt Sorumlusu: Özcan Yıldız, Grafik Donanım: Sancar Yılmaz, Set: Melih Sezgin, Zafer Yılmaz, Gürol Yavuz, Işık: Nurdoğan Erdoğan, Işık Astanları: Necdet Özaktın, Kenan Kolla, Ümit Barlas, Adem Yüksektepe, Kayhan Yılmaz, Fotoğraflar: Banu Demirci, Jenerik: Özkan Sevinç, Evşen Yiğit, Afiş tasarımı: Mehtap Yılmaz, Panter Operatörü: Hasan Kesici, Panter Op.Ast: Uğur Doğan, Ali Dervişoğlu, Laboratuar Stüdyo: Fonu Film, Yemek: Ersan Yaman, Ulaşım: Celal Demir, Şakir Karagün, Ali Kartal, Kıvanç Vardar, Atlan Balta, Fevzi Candan Aksesuar: Selda Ülkenciler, Aksv. Ast: Bektaş İldem, Film Yapımı: Yahya Öztürk, Mustafa Oruç, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, lale Cerrahoğlu, Uygulayıcı Yapımcı: Bahadır Atay, Yapım Asistanı: Burak Şenkal, Celal Demir, Yapım Sekreteri: Nilgün Gül, İngilizce Çeviri: Nancy Öztürk, Yapım Koordinatörü: Fatmanur Sevinç,

Oyuncular: Sanem Çelik (Maratoncu Havva Adem), Taner Barlas (Otel Sahibi Ali Bey), Haluk Bilginer(Sabit Üzücü ), Bülent Kayabaş (Bakan Aziz Bebek), Ali Sürmeli (Camoka), Uğur Polat (Otel Sahibinin Arkadaşı), Taner Birsel (Eylemci), Arif Akkaya, Erdinç Olgaçlı, Nadi Güler, Rıza Sönmez, Fatih Hacıosmanoğlu, Emin Gürsoy, Berke Üzrek, Mustafa Uzunyılmaz, Goncagül Sunar, Berkun Oya, Mehtap Bayrı, Mustafa Turan, Mesut Akusta, Ümit Çırak, Burak Öztürk, Celal Perk, Metin Yıldırım, Ata Fırat, Fatih Akyol, Fuat Onan, Aylin Deveci, Ercan Süt, Teoman Yakupoğlu, Kerem Turhan, Alpan Rişvanoğlu, Hakan Yılmaz, Aydın Erbay, Zafer Yılmaz, Semra Dinçer, Babek Billuri, Gözde Heptürk, Nina Lankes, Arzu Birol, Ali kalaylı, Levent Çelebi, Atakan Acar, Hasan Uzma, Semir Aslanyürek, Mustafa Preşeva, Çağla Akay, Ezel Akay, Deniz Kumbaracı, Demet Kumbaracı, Feyza Işık, Mevlut Serkek, Menderes Demir. Derviş Zaimağaoğlu, Mustafa Zaimağaoğlu,

KONU: Ulusal bir bayram günü, törenlere katılan kişilerden biri de Devlet Bakanı Aziz Bebek'tir. Bakan'ın bazı kadınlarla uygunsuz fotoğraflarını ve video kayıtlarını çeken kişiler, ona istifa etmesi yönünde şantaj yapmaktadır. Bakan, şantajı yapan kişilerden Saim Yakut'u öldürterek, onlara uyuşturucu suçluları süsü verilmesini sağlar. Türk Gizli Haber alma servisindeki önemli figürlerden olan Egemen Terzi, tetikçi (Cem Okay Yeşil) tarafından olayların arkasındaki kişi olarak ihbar edilir. Egemen Terzi nin Kürt teröristlerle çekilmiş fotoğrafları basına dağıtılır. Devlet Bakanı Aziz Bebek, Cem Okay'la bir teknede buluşarak ona para, silah ve yeni kimlik verir ve ortada görünmemesini ister. Bu arada uluslararası bir atlet olan Havva isimli bir genç kadına, Ali Kansız'ın otelinden yiyecek yardımı yapılmaktadır. Havva'nın erkek kardeşi güneydoğu'da gazi olmuş ve ayakları tutmamaktadır. Bakana rüşvet veren Sabit Üzücü isimli mafya babası, Ali Kansız'ın otelini almak istemektedir. Ali Kansız, zamanında devlete balık satarak zengin olmuştur. Otelini satmayınca Sabit, Ali Kansız'ı adamlarına öldürterek, suçu İlyas ile Hızır Veli isimli iki garibanın üzerine atar. Havva ise cinayete tesadüfen tanıklık etmiştir. Olayı soruşturan komiser, Hızır'ın bakanın adamı Camako'ya çok benzemesinden dolayı olayı Egemen Terzi'ye yansıtır. Bu arada ZX otelinin sahibi Devrim Kansız'ı korkutmak için Sabit, Camako 'yla anlaşmak ister. Camako ise, otele giderek anlaşırlarsa otelin korumasını yapabileceğini söyler. Havva bir silgi fabrikasında çalışmaya başlamıştır. Devrim'in sağ kolu olan adam mafyadan korunmak için bir anarşist grubuyla anlaşır. Havva ise Beden Terbiyesi Bölge Müdürü aracılığıyla Aziz Bebek'den randevu alır. Bakan Bebek'in konuklarından biri ise Sabit'tir. Bakan Bebek, Sabit'in iki aydır para vermediğinden yakınır. Sabit ise, parayı Camako'ya teslim ettiğini bildirir. Sabit Üzücü, öldürülebileceği şüphesiyle Egemen Terziy'le ilişki kurarak tuzağa düşürüldüğünü söyler. Polis, Devrim Kansız'ın teröristlerle işbirliği yaparak otelini korumaya aldığını öğrenince, Devrim'in evini basarak gözaltına alır. Teröristlerce daha önce dövülen Devrim'e yardımcı olmak isteyen Havva'da, onunla birlikte göz altına alınır. Sabit Üzücü'yü öldüren Camako'yu Egemen Terzi'nin adamları kaçırır ve yeni bir kimlik karşılığında kendileri için çalışmasını isterler. Camako'nun polisle girdiği çatışma sonrasında ölü olarak ele geçirildiği basına yansıtılır. O'nun yerine öldürülen gariban, Camako'nun ailesinin katıldığı bir törenle defnedilir. Egemen Terzi, olayları bilen polis komiserinin de ortadan kaldırılması talimatını verir. Camako, bakana telefon açarak haberin yanlış olduğunu bildirmek ister. Bakanın özel kalemine Tarkan'ın aradığını söylemelerini ister. Komiserin ise çok kötü şeyler olabileceğini söylemesini ise kimse dikkate almamaktadır. “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 271”

 ÖDÜL

37.Antalta Altın Portakal Film Festivali (2000)

► "En İyi 3. Film",

► "En İyi Yönetmen" (Derviş Zaaim)
    ► "En İyi Erkek Oyuncu" (Ali Sürmeli),
    ► "En İyi Kadın Oyuncu" (Sanem Çelik),

► "En İyi Sanat Yöönetmeni" (Mustafa Ziya Ülkenciler),

► "En İyi Müzik" (Cahit Berkay),

► “En İyi Kurgu" (Mustafa Preşeva);

12. Orhan Murat Arıburnu Ödülleri (2001)

►"En İyi Film",

►"En İyi Yönetmen",

► "En İyi Kadın Oyuncu"

20. Uluslararası İstanbul Film Festivali (2001)

► "En İyi Kadın Oyuncu",

►FIPRESCI "En İyi Film Ödülü;

SİYAD seçiminde (2001):

► "En İyi Film", "

► En İyi Yönetmen",

► "En İyi Senaryo",

►"En İyi Kadın Oyuncu",

 & Film, hikayeleri birbiri ile tesadüfen kesişen bir maratoncu kız ile mafya ve devlet ilişkilerini ele almaktadır. Çıkarları çatıştıktan sonra domino taşları gibi birbirleri üzerine düşerek birtakım olayları ortaya döken ya da örtbas eden yasadışı kişileri ve mafyayı konu ediş şekli ile Susurluk sonrası gelişmeleri hatırlatan bir öyküye sahiptir. Türkiye'nin Susurluk öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayrıldığının söylendiği bir dönemde çevrilen film, devlet, mafya, terör örgütleri, uluslararası uyuşturucu ticareti, istihbarat örgütleri gibi birbirleriyle karmaşık bağlantıları olduğu söylenen ilişkileri anlataktadır. Filmdeki hikayelerden biri maraton koşucusu Havva Adem'e aittir. Güneydoğu'da yaralanıp, sakat kalan kardeşi ile birlikte yaşayan Havva'nın kardeşinin tedavisi için paraya ihtiyacı vardır. Bu parayı bulmak için Avrasya Maratonu'nda koşup, verilen para ödülünü alma hayali kurmaktadır. Bir yandan da önce Ebru atölyesinde çalışır; sonra da bir silgi fabrikasında. Ancak kardeşinin acil tedavisi için devlete de başvurmak istemektedir. Bu nedenle Spor ve Bölge Müdürü'nün aracılığı ile Bakan Aziz Bebek ile görüşmeye çalışır.

Ancak başarılı olamaz. Kendisine tek yardım eden bir oteldir ve yemek yardımı yapmaktadır. Otel sahibinin oğluna olan aşkı yüzünden onu mafyadan kaçtığı bir dönemde evinde saklamayı kabul edişi hem polis tarafından yakalanmasına hem de kardeşinin ölümüne neden olacaktır.

ikinci hikaye ZX otelinin merkezde olduğu bir olaylar zinciridir. ZX oteli Havva'ya yardım eden oteldir. Sahibi Ali Kansız'dır. Uyuşturucu patronu Sabit Üzücü, oteli ve kumarhanesini düşük bir fiyatla satın almak istemektedir. istediğine kavuşamayınca Ali Kansız'ı öldürür ve oğlu Devrim'in başına bela olur. Devrim ve sonradan eşcinsel ilişki yaşadığını anlayacağımız yardımcısı kendilerini koruması için anarşist bir örgütle anlaşmışlardır. Anarşistler eylem yapınca ZX otelin başı polis ile derde girecektir. Bir diğer hikayede de Sabit Üzücü işlerini kolay halledebilmek için Bakan Aziz Bebek' e tetikçi Camoka aracılığı ile rüşvet göndermektedir. Camoka' da kendi krallığını kurmak için hem Sabit Üzücü'yü hem de Bakanı idare etmektedir. Sabit Üzücü'nün adamlarının, Kansız'ın "sahte" katilleri olarak seçtikleri iki kişiden birinin Camoka'ya benzemesi adamın sonunu getirecektir. Camoka diye öldürülür ve Camoka yeni bir hayata başlar Filmin öyküsü içerisindeki anlattığı sisteme uygun düşen "kaos", fillerin tepişmesi sırasında altta kalan çimenlere ne olduğunu göstermektedir. Filmdeki "filler"; bakan, mafya babaları, kumarhane kralları, tetikçiler ve istihbarat teşkilatıdır. "Çimen"ler ise; Havva, kardeşi, istihbarat teşkilatına girmeye çalışan, bu nedenle Hızır'ın benzerliğini onlara bildiren polis komiseri, sahte katiller Hızır ve İlyas'tır. Fillerin tepişmesi onlara hiç iyi şans getir Mez. Havva, kardeşini ve onu kurtarma ümidini kaybeder. Kardeşi suçsuz yere ölür. Hızır, Camoka'ya benzerliği nedeni ile hayatını kaybeder. İlyas ise her şeyi bildiği için ortadan kaldırılır. Komiser ise Hızır'ın öldürdüğü ve Camoka'nın hala yaşadığını bilen tek kişi olduğu için kaçak bir hayat yaşamaya, türbelerde saklanmaya başlar. Bütün bu kaostan en şanslı çıkan, kendi uyuşturucu imparatorluğunu kurmaya çalışan ve sonunda istihbarat teşkilatı içindeki adamlarla bu işi yapmaya başlayan Camoka'dır. Havva ise her şeyini kaybetmiştir. Kardeşi ölmüştür. Hem kardeşinin tedavisi hem de kariyeri için önemli olan Avrasya koşusuna katılamamıştır. Devrim'e olan aşkı ise onun eşcinsel fotoğraflarını görmesi ile hüsrana uğramıştır. Elinde bir tek inadı kalmıştır.

Bakan Aziz Bebek, mafya ile sıkı ilişkiler içindedir. Tetikcisi Camoka, hem Bakana hem de kendisine çalışmaktadır. Otelini ve kumarhanesini satmayan Ali Kansız canından olmuştur. Oğlu Devrim, yanlış bir seçim yaparak örgüt ile oteli koruması için anlaşmıştır. Ancak örgütün eylem yapmak gibi başka bir amacı vardır. Oteli almak isteyen Sabit Üzücü, Bakana gönderdiği paranın Camoka' da kalması nedeni ile hayatını kaybetmiştir. İstihbarat Teşkilatından Egemen Terzi ise hem Bakanı ve mafyasını çökertrnek hem de kendi sistemini kurmak peşindedir. Bütün bu karmaşık öykünün tutkalı ve öyküden öyküye geçiş öğesi ise atlet Havva Adem'dir. Olaylardan haberi olmayan ancak farkında olmadan tam da göbeğinde bulunan "çimen".

Filmin ilk on dakikasında bütün kahramanları tanırız. Birbirleriyle çok ilişkileri yokmuş gibi görünseler de giderek karmaşık bir biçimde öyküleri kesişmektedir. Ancak bu karmaşanın anlatılması temel amaç olduğu için belki de kahramanlar tip olarak çizilmişlerdir. Seyircinin özdeşleşebileceği bir karakter yoktur. Sadece olay anlatımı bulunmaktadır. Domino taşlarının düşmesi gibi her şey ardı ardına gelişmektedir. Kahramanların öykülerine geçişler filmin en büyük özelliğini oluşturmaktadır. Örneğin Aziz Bebek ve Camoka'nın yatta yaptıkları görüşmenin sonunda, Bakan makam aracına binerken; Havva koşarak yanlarından geçer.

Kamera Havva’yı takıp etmeye başlar. Film içerisinde birçok kere Havva, öyküden öyküye geçiş ögesi olarak kullanılmıştır. Yine TV bir geçiş öğesi olarak kullanılmıştır. Öykünün kamuoyundaki yansımasını TV aracılığı ile takip ederiz. Bazı gerçekler TV ile topluma yansıtılırken; Camoka'nın öldürülmesi gibi çarpıtılmış olanlar da aktarılmaktadır.

Derviş Zaim , Filler ve Çimen' de Susurluk ile ortaya çıkan ilişkileri deşifre etmeye çalışmıştır. Film içerisinde böyle bir .atıf olmasa da kahramanların konumları ve yaptıkları ile derin devlet söyleminin izlerini görmek mümkündür. Filmin "Basın Bülteni"nde "Amaç" maddesinde şunlar yazmaktadır: "Amacımızın, kaosun hüküm sürdüğü bir atmosferde değişik tuzaklara takılmış bir sürü insanı (olabildiğince) bütün boyutları. İle ama özellikle iktidar ilişkileri çerçevesinde deşmek biçiminde dile getirilebileceğine inanıyoruz.. Filler ve Çimen; kaos, tesadüf gibi uçlarda dolaşan insan ruhunun tezahürlerini ortaya çıkarmaya çalışırken sosyal ve ekonomik değişiler nedeni ile ahlaki erozyona uğramış bir toplumun geleceğine dair umutlu olmak gerektiğini belirtmektedir. Filmde beş öykü rastlantısal biçimde birbiriyle kesişmektedir. Bu kesişme giderek bir düğüm olmaktadır. Aynı Susurluk'taki kaza ile birtakım olayların ortaya çıkması ve tartışılmaya başlanması gibi. Bilinmeyenler ortaya dökülmüş, bilinenler konuşulmaya başlanmıştır ve bütün bunlar rastlantısal bir biçimde bir kamyonla çarpışan arabanın yaptığı kaza ile olmuştur. Bazı olaylar birbirlerine teğet hareket ederek karmaşık bir sistem oluşturmaktadır. Ancak araya giren bir engeli n ya da düzen dışı bir şeyin kaos ortaya çıkardığını görmekteyiz. Bu karmaşık sistem kendisini götürürken; Ebru sanatçısı da yarattığı kaos içerisinden rengarenk bir sanat ortaya çıkarmaktadır. Nasıl bir sonuç çıkacağını bilmeden Hem şans hem de müdahale edebilme gücünün olduğu bir sanat Ebru gibi, sistem de bir biçimde bu kaosları çıkabilecektir.

Havva, kış ortasında dışarıda Ebru yaparak bir şeylere muhalif olduğunu göstermektedir. Çünkü film içerisinde Ebru’nun toz ve topraktan etkileneceği için dışarıda yapılmayacağını öğreniriz. Oysa Havva, yağmurda ya da karda her hava koşulunda Ebru yaparak sessiz bir isyan ortaya koymaktadır. Derviş Zaim, umudu ve başkaldırıyı, her şeye rağmen bazı şeylerin düzeltilebileceğini Ebru üzerinden anlatmaktadır. Filmin sonunda Camoka' nın havaya attığı uyuşturucu tanelerinin kar tanelerine dönüşerek, Ebru yapan IHavva’nın sahnesine geçiş yapılması ve olumsuz hava koşullarına rağmen sanatını yapmayı sürdürmesinin gösterilmesi karakterin inadını anlatmak açısından amacına ulaşmıştır.

Filmdeki çimenlerin isimleri de ilginçtir: Havva Adem, Hızır ve İlyas. İlk insanlar olduklarına inanılan Havva ve Adem ile; yılda bir kere buluştuklarına, insanlara bereket ve şans getirdiğine inanılan Hızır ve İlyas'ın isimlerinin kullanılması dikkati çekmektedir. Havva, ilk kadın olarak yaratıcılığın, bereketin simgesidir. Bir nlamda da gelecek için ümit vaad eden kadındır. Türbede yaşarken tesadüfen girdikleri mafya dünyasında sistemin sürmesi için kurtarıcı rol üstlenen Hızır ve İlyas ise; inanıştaki gibi şans olmuşlardır. Filmin gri tonlarda, soluk çekimi anlattığı hikayenin atmosferine uymaktadır. “Nigar Pösteki, Yönetmen Sineması, syf, 37”

4 ilk filmi Tabutta Röveşata ile dikkat çeken ve bu filmi neredeyse yoksunluk koşullarında, emek yoğun üretim ilişkileriyle gerçekleştiren Derviş Zaim, ikinci filmi 'Filler ve Çimen'i yaparken kısmen daha rahattı.. ilk filmine merhum Süha Arın kamerası, ışıklarıyla destek olurken, iFR'de çekim sonrası işlemlerini gerçekleştirmişti. Filler ve Çimen için gereken koşullara örneğin; ışık, post prodüksiyon vb. gibi sponsorluklarla çözüm bulan Zaim, ikinci filminde 'Derin Devlet' ilişkilerini sorguluyor. Yakın tarihimizde 'Devlet için kurşun yiyen de, kurşun atan da şereflidir' yaklaşımlarıyla şahikalarına çıkan tehlikeli ilişkiler, Zaim'in filminde de gündeme oturuyor. "Beş ayrı öyküsü ve kahramanı var yönetmenin: Güneydoğu'da vatani görevini yaparken sakat kalmış kardeşine ameliyat parası arayan bir uzun mesafe koşucusu bayan atlet (Sanem Çelik), oyunun iki tarafında da oynamaya hazır bir tetikçi (Ali Sürmeli), kolları her yana uzanmış uyuşturucu kaçakçısı (Haluk Bilginer), mafyayla ilişkiye girmiş kirli bir politikacı (Bülent Kayabaş) ve her şeye hakim bir gizli servis. Yan tipleriyle ve olaylarıyla daha da genişleyen bu kadar fazla öyküyü, hiçbir kahramanı öne çıkartmadan, teknik açıdan son derece basit, çok başarılı anlatıyor Zaim" (Canbazoğlu, Cumhuriyet,05.01.2001).

4 78 kuşağını da temsil eden bir aydın ve sanatçı olarak Derviş Zaim, yaşadığı ülkedeki sorunlara kayıtsız kalmadığını ve sanırım kayıtsız kalınmaması gerektiğini de Filler ve Çimen'le gösteriyor. "Zaim'in başarısı, Türkiye'de örneği az bulunan 'siyasal sinema' denemesine kalkışmakla sınırlı değil. Çünkü 'Filler ve Çimen' sadece Susurluk filmi değil, bir Türkiye filmi. Birebir Susurluk çetesinin elemanları ve icraatlarıyla eşleştirmesi olarak algılamak, filme haksızlık olur. 'Filler ve Çimen', Susurluk'ları üreten bozuk ve acımasız yapıyı anlatıyor... Öykünün özgünlüğü, işleniş biçimindeki duruluk ile iyice belirginleşiyor Zaim, çok önemli sözleri, yaşamın doğal ritmi içinde bağrından söylüyor. Üstelik, film tiplerinin diyaloglarında da ülkede yaşananlar hakkında olumlu ya da olumsuz yargılar yok. Bu durum, filmi 'ikna edici' kılıyor ... 'Filler ve Çimen' bir doğa belgeseli estetiğiyle insanoğlunun 20.yüzyıl sonlarında, bu ülkede yaşadıklarını ve tanık olduklarını teklemeden anlatıyor" (Özdemiroğlu, Cumhuriyet, 06.01.20029).

4 Film, baştan sona iktidar çekişmelerine sahne olan, İktidarı temsil eden Devlet Bakanı ile Derin Devleti temsil eden Türk Gizli Haber Alma Servisi arasındaki çekişmeleri ve bu bağlamda ülkemiz üzerinde oynanan tezgahlar üzerine yorumlar üretiyor. Yakın geçmişi anımsadığınızda insanın midesine kramplar sokan bu ilişkiler Derviş Zaim'in filminde, kimi zaman abartılı bakan tiplemeleri olay örgüsündeki karmaşaya karşın, başarılı sayılabilecek bir öz biçim ilişki"yle gündeme getiriliyor. "Ancak bir filmin başarısı için en önemli faktörlerden birisi olan, 'ana temanın boğulması, yan öykülerle örtülmemesi' ilkesine sadık alınmamış. Olaylar neredeyse birbiri üzerine yığılmış, böylece içinde her şeyin olduğu, ama hiç birisinin de derinlik kazanamadığı bir olaylar zinciri ortaya çıkmış" (Erdal Atabek, Cumhuriyet, 12.01.2000).

4 Susurluk olayıyla ayyuka çıkan derin devlet ilişkileri, eski ülkücülerin devlet için tetikçilik yaptığı gibi olgular, toplumumuzun yakın geçmişine ilişkin soruları gündeme getirmekle beraber, bu olayların arkasındaki sır perdesi de henüz dağılabilmiş değil. "Dolayısıyla gerçeğin yakınlarından dolaşıp Türkiye'nin güncel tablosuna göndermeler yapan, sarkık bıyıklar, yatlar, uyuşturucu dili İspanyolca, bol tabanca, toplu sünnet düğünleri, çirkin PKK'liler gibi alışıldık simgelerle ilerleyen bir film Filler ve Çimen" (Canbazoğlu, 05.01.2001).

4 Hiç bir ülke 1990'lar Türkiye'si kadar garip ve ürkünç çelişkiler içinde kalmadı. Hiçbir üllkede 1920'lerin gangsterler diyarı Amerika'sında, ne de diyelim ki günümüzün mafya denetimindeki Rusya'sında toplum hiç bu denli şirazesinden çıkmadı. çeteler ortalıkta böylesine cirit atmadı, devlet bunca karanlık ilişkilere alet olmadı, yolsuzluk, soygun, yağma, rüşvet ve cinayetler böylesine diz boyu artmadı. Bu karanlık dönem, belki çok şeyin üzerine gidilmesiyle ancak şimdilerde ilmek ilmek çözülüyor. Ama gerçek anlamda bu pisliğin temizlenmesi ve sağlıklı bir toplum yapısının kurulması, bakalım ne kadar zaman alacak! ... Tüm bunlar sinema için sanıldığı kadar ideal bir malzeme değil. Bir yandan sinema, koyu ve dramatik toplum gerçeklerinden hep ürkmüştür. Öte yandan, olaylar, ilişkiler ve gelişmeler öylesine karmaşık ve girift ki, bunlardan sinemaya uygun hikayeler ve dramlar üretmek, en azından şu aşamada, kolay gözükmüyor.

Derviş Zaim, Filler ve Çimen'de bu sıkıntıyı yaşıyor. Hemen söyleyelim: Tabutta Röveşata'nın marjinal ve kıyıda bucakta kalmış bireysel öyküsünden böylesine geniş ve soluklu bir toplumsal maceraya sıçramak, son derece büyük bir cesaret ve yüreklilik işi. Zaim'i öncelikle bunun için kutluyorum. Zaim, son dönemi hatırlatan bir avuç simgekişilik seçmiş. Boğazına kadar pisliğe batmış, çılgın seks alemlerinden uyuşturucu ticaretine her şeye bulaşmış, ama kamuoyu önnnde sürekli yalan söyleyen bakan Aziz Bebek (artık kimi, hangi ünlü adı yakıştırırsanız yakıştırın), onun baş tetikçisi, kentin göbeğinde bile göz kırpmadan adam öldüren, uyuşturucudan uçak alımına her şeyi kontrol eden has adamı gerilla Camoka (açıkça gizemli Yeşil' i anımsatıyor), haber alma örgütünün müsteşarı, asıl gücünü sonunda kanıtlayan Egemen Terzi, uyuşturucu baronu, bakana sürekli kara para Sabit, otel ve kumarhane sahibi, ama direnmesinin bedelini hayatıyla ödeyen Ali (ki öldürülen 'kumarhaneler kıralı' Ömer Topal'ı akla getiriyor) ...

Tüm bu kişiler ve çevrelerindeki diğerleri, tuhaf adlarının da katkısıyla sanki grotesk bir oyunu oynuyorlar karşımızda ... Olaylar öylesine kaba ve ilişkiler öylesine pis ki, artık bu da olmaz diyorsunuz. Ama son dönem Türkiye'sinde bunların, hatta daha beterlerinin yaşandığına tanık olmadık mı?

Ve, kardeşi Güneydoğu'da askerliği sırasında kalmış, kendisi ise dünya çapında başarı kazanmış kadın atlet Havva, tüm bu olaylardan, hemen hiçbirine karışmadan teğet geçiyor. O, filme özenle yerleştirilmiş bir simge gerçek anlamda tanıklığı yok, ama sadece kendince soylu bir kişilik olarak, o saflığı ve temizliği simgeliyor. Zaim , filmini şaşılacak bir ustalıkla kurmuş ve anlatımı da son kerte başarılı. Boğaz Köprüsü'ndeki maraton, deprem sonrası gibi çekimler, hikayeye özenle yedirilmiş.

Art arda gelen olayların, şiddet ve yasa dışılığın karanlık gölgesi, Havva'nın ebru çalışmalarının simgelediği bir saflık ve güzellik duygusuyla bir ölçüde dengeleniyor. Yönetmen, bunca piliğe karşın yaşamın bir su gibi tüm doğallığıyla akıp gideceğini ve hayatın süreceğini bize müjdeliyor sanki ...

Ancak kendi adıma, filmin bunca geniş bir panorama çizeceğine, seçtiği daha az sayıda ki olayı anlatmasını yeğlerdim. Örneğin Havva ile talihsiz kardeşini, Sabit ya da Camoka kişiliklerini daha iyi tanımak ya da otelci Ali'nin genç oğlu ile baş tetikçisi arasındaki ilişkinin, o umarsız ve yasak aşkın öyküsünü bilmek isterdim

.Derviş Zaim bunu yapacak vakit bulamamış. ilginç olabilecek kişisel öyküler ve dramın. parmaklarımızın arasından kayıp gidiyor. Tipler asla karaktere dönüşemiyor. Bu da, bu usta işi filmin ne yazık bir bir temel boyutunu, bireyselliğiyle ve kişiselliğiyle insan boyutunu eksik bırakıyor. Bu parlak virtüözlük gösterisi sanırım bir ölçüde seyirciyi de itecek olan temel kusuru bu ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Çöküş ve Rönesans Yılları”, syf: 72”

 

Çuvala Sığmayan 'Kılıç'

37. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, "Gönüllerin Şampiyonu" olan Filler ve Çimen, En İyi Film sıralamasında üçüncülükle yetindi ama yönetmen Derviş Zaim ve oyuncuları Sanem Çelik ve Ali Sürmeli'ye de birer Altın Portakal kazandırdı. Derviş Zaim, ilk filmi Tabutta Rövaşata'dan çok iyi bildiğimiz "parçalı bulutlu" bir atmosfer içinde, Türkiye'nin son döneminde ayyuka çıkan kontrgerillaçetemafyapolitika istihbarat örgütü ilişkisine bakıyor, Güney Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 272”

4 Doğu'da yıllardır süren "düşük yoğunluklu" savaşın kimi yansımalarına anlamlı dokundurmalarda bulunuyor. Her şeyin önünde, askerliğini yaparken sakat kalan kardeşine ameliyat parası bulmak için çabalayan, Avrasya Maratonu'na hazırlanan atlet kızın öyküsünü izlesek de aslında Filler ve Çimen, deyim yerindeyse, artık "çuvala sığmayan mızrağın" yani Gladio'nun Türkiye ayağının "aile fotoğrafını" çekiyor. Büyük bir kirlenmişlik ve çürüme içinde gelişen farklı serüvenler, sonunda bu fotoğrafta buluşuyor. Çarpıcı bir senaryo, ustalıklı yönetim ve kurgu, mükemmel oyunculuk performansları sayesinde, sinema sanatı bir kez daha ülkemizin gündemini yakalıyor ve evrensel bir dille uluslararası platformlara taşıyor. Derviş Zaim, belki zaten bilinenleri aktarmakla yetindiği, örneğin İkarus'un i'si (I...Comme Icare), JFK ya da Başkanın Adamları (Wag the Dog) gibi filmlerde olduğu üzere ortaya yeni bir tez atıp, kendi ideolojikpolitik kozasını yeterince örmediği için eleştirilebilir. Ama bunun Filler ve Çimen'in tıpkı filmde olduğu üzere, "mine gibi işlenmiş", cesur, hem genç hem de olgun bir film olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği de ortadadır. (Tunca Arslan) “www.europeanfilmfestival.com”

4 Kusursuz işleyen bir saatin arka kapağını açtığınızda nasıl karmaşık görünen ama son derece ahenkli ve ince işçilik ürünü bir mekanizma ile karşılaşırsanız, 'hukuk devleti' olarak tanımlanan yapıda da aynı mekanizma geçerli, herkesin bildiği gibi... Ve uyumla çalışan parçalara ufak bir müdahale, önce yanlış çalışmaya, sonra bozulmaya ve belki bir gün durmaya yol açar. Durmuş bir saat ise hiçbir işe yaramaz, Günde iki kez doğruyu gösterdiği anlar ise bir yanılgıdır. Bir vatandaş olarak sürekli yanıltılıyorsanız ve adaletin çarkları doğru çalışmıyorsa, meydan bozuk/kirli düzenden yana çıkarı olanlara, her tür melaneti üstlenen zorbalara kalmışsa, işler çok zordur. Onarmak, sistemin doğru çalışmasını sağlamak için, önce gerçekleri bilmelisiniz, Bu çok sancılı ve acılı topraklarda, sosyal disiplinlere sonsuz kaynak sağlayan bu insan malzemesinde, gerçekleri en yaygın biçimiyle sanatçılar anlatır. Sanat eğlendirdiği kadar, gerçekleri kafanıza 'dank' ettirir. Bunun için korkusuz insanlara ihtiyaç vardır. Yazık ki, sinemamızda sansür adlı 'Demokles'in kılıcı' yüzünden uzun yıllar gerçeklerin anlatılması engellenmiştir, Zaten 1980 sonrasında da anlatmaya pek istekli kalmamıştır, İstisnalardan biri 1964 Kuzey Kıbrıs doğumlu Derviş Zaim'dir (Dört filminden son ikisi: "Cenneti Beklerken"  2006 ve "Çamur" 2003),

 * Önce, 1996 yılında "Tabutta Rövaşata" ile dört yıl sonra gelecek "Filler ve Çimen"in sinyalini vermiştir, İlk film, İstanbul'un 'kıyısında' yaşamaya çalışan gariban mı gariban bir genç adamın, aslında inanılmaz bir yetenekle kurduğu kendi  dünyasındaki suçları üzerinden gerçek suçun ne olduğuna dair ciddi sorular soran, Baba Zula'nın müziğinin desteğiyle yüreğinizi ince ince dilimleyen, küçük ve Ahmet Uğurlu'nun dev oyun'uyla unutulmayacak bir filmdi. "Filler ve Çimen" ise profesyonel sinemanın gereklerini yerine getiren bir yapım öncelikle, Dramatik/teknik kurgusu ve gizli örgütlenmelerin/yeraltı dünyasının içinden anlatılan öykülere Türk seyircisi henüz yabancıyken kurduğu atmosferik etkisi, özellikle dikkate değer, Zaim, girift bir yapı oluşturarak, kirli ilişkilerin seyrinin nabzını tam olarak yakalamış Yolsuzluk batağındaki siyasetçi (hükümetten: bakan!), kokain ticaretiyle palazlanan çete, bakanı mahvetmek için çalışan istihbarat, bombacı yasadışı örgüt ve mafya, Tümü birbirleriyle tepişirken ve adalet/hukuk işlemezken sade bir vatandaş olarak nasıl korunabilirsiniz?

 Havva: Saf güzelliği, duru bakışları, ideali olan uzun maraton koşusunu kazanmak için sürekli çalışan bir işçi kız ve bir noktaya kadar farkında olmadığı tüm bu karmaşanın kenarında temiz kalmış,", Kardeşi doğuda askerliğini yaparken mayına basarak sakatlanmış, acil tıbbi yardıma ihtiyacı var. Bir sporcu olarak aldığı tek yardım, mafyanın göz koyduğu lüks bir otelden,", Onun da olaylara bulaşmasına ramak kalmıştır işte! Ona güç veren otelin genç patronuna duyduğu aşk, imkanlı mıdır ki?

 Sanem Çelik, Havva'da, Türk Sinemasına en unutulmaz yüzlerden birini armağan eder.., Öyle anlamlı, öyle masum, simgelediği değerleri öyle doğru ifade etmektedir ki... Yönetmenin çok doğru bir seçimle Sanem Çelik' e oynattığı Havva karakteri, şiddetin, dolandırıcılığın, uyuşturucu/kara para ticaretinin, cinayetlerin, silahların, ahlaksızlığın, acımasızlığın ortasında sahip çıkmamız gereken erdemlerin yansımasını, Kuşku yok ki, hak etmediğimiz hukuksuzluk ve adaletsizlik girdabında bile umut vardır. Havva, finalde yüreklere gökyüzünün altında bir ebru armağan eder. Renklerin suyla dansının sanatı ebru, farsça 'bulut' anlamındaki 'ebl'i' sözcüğünden türetilmiştir. İçimizdeki fırtınaları, sevgileri, aşkları ve yaşadığımız tüm olumsuzluklara karşın umudu simgelemektedir (Zaim geleneksel ve evrensel sanatlara olan ilgisini bilgisini, son filmi "Cenneti Beklerken"de daha da ustalıklı bir yaklaşımla sergileyecektir),

 "Filler ve Çimen" anlaşılacağı üzere simgesel anlatımdan da yararlanmakta, Bu tür bir okuma ise, tabii ki seyirciden seyirciye değişebilmekte, Fakat genel olarak sert hikayesini eveleyip gevelemeden, gereksiz lafazanlıklarla sıkmadan, net biçimde anlatmakta, Hani bilinir, sinemamızda böyle iç içe geçmiş öyküleme tekniği pek yoktur, genelde de başarısızdır. Bu film, bu anlamda sayılı iyi örneklerden olmasının yanı sıra, aksiyona getirdiği gerçeklik dUygl1suyla anımsanacak Örneğin, Zaim'in gerilim yaratmadaki zamanlamasının, Ertunç Şenkay'ın sinemamız için bir ilk olan görüntü çalışmasıyla birleştiği bombalama sahnesi belleklere kazınabilecek cinsten, Peki, diğer oyuncular? Günümüzün en büyük adları: Karakterini, izleyenin moralini ciddi biçimde bozacak derecede başarıyla yorumlayan Ali Sürmeeli; günümüzün en 'bukalemun' oyuncusu Haluk Bilginer; tipik bir siyasetçiyi sımsıkı 'giyinmiş' Bülent Kayabaş"" Daha sonra kendisi de bir öykü anlatıcı; 'Ezop' olacak olan, CIA ajanında Ezel Akay, Bir araya bir kez daha gelmesi olanaksız kadrosu ile de 2001 yılının birincisiydi "Filler ve Çimen", Üzerinden yıllar geçtikçe daha da değerlenmekte, (Ali Ulvi Uyanık) “SİYAD, “40 Yılın Serüveni ”

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder