11 Aralık 2022 Pazar

 

HAMAM (1996) "Turkish Bath"


Yönetmen:
Ferzan Özpetek, Senaryo: Ferzan Özpetek, Sttefano Tummonili, Görüntü Yönetmeni: Pasquale Mari, Müzik: Pivio, Aldo De Scalzi, Yapım: Promete Film/Cengiz Ergun, Türkiyeİtalya/Paolo Buzzoro İspanya ortak Yapımı. Yönetmen Yardımcısı: Mutlu Polat, Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, San. Yön. Yrd.: Maria Teresa Padula, Dolly Operatörü: Ufuk Kayar, Işık Sorumlusu: Severino Tramontani, Işık: Haldun Cıvgıner, Cem Kaygusuz, Işık Şefi: Tuncay Uncu, Kostüm: Selda Çiçek, Kurgu: Mauro Bonanni, Yapım Koordinatörü: Leyla Özalp, Basın Danışmanları: Hasan Sonok, Gianluca Pigna , Makyaj: Gaja Banchelli, Yapım Yönetimi: Veli Selman, Yapım Yön. 1. Yardımcısı: Selma Koçoğlu, Yapım Yön. 2. Yardımcısı: Alessandra D’Alessio, Ricardo Merino, Manuel Tedesco, Kameraman: Fabio Zamarion, Marco Lupi, Marina Angeli, Kamera Yardımcısı: Alfredo Betro, Francesko Carini, Set Fotoğrafçıları: Gül Gülbahar, Nadir Özgören, Gökhan Atılmış, 2. Yönetmen Yardımcıları: Murat Polat, Pierfranceskco Bruni, Boom Operatörü: Giovanni Liberati, Kuaför: Aziz Bircan, Haldun Çivgindir Makyaj Yardımcıları: Nurten Sinekli, Luca Zamprolli, Mehmet Damar, Ses Montajı: Maurizio Palmisino, Antonella Lambardi, Set: Marco Santarelli, Mehmet Yörük, Yaşar Ünlü, Cem Kaygusuz, Giovanni Marrocco, Renk Teknisyeni: Elide Camberini, Miksaj: Danilo Sterbini, CİNECITA Laboratuarlarında hazırlanmıştır (Eurimages katkılarıyla.)

Oyuncular: Alesandra Gassman, Francesca D'Aloja, Halil Ergün (Osman), Şerif Sezer (Perran), Mehmet Günsur (Mehmet), Başak Köklükaya (Füsun), Zerrin Arbaş, Carlo Cecchi, Necdet Mahfi Ayral, Zozo Toledo, Murat İlker, Alper Kul, Celal Özberk, Tarkan Oğuz Yaşlı, Banu Kunt, Murat Sezer, İlker Gürel, Burak Barakacı, Alper Kul, Didem Öner, Şehnaz Çakıralp, Murat İlker, Dündar Kasaplı, Nazan Timur,

Not: “9 Mayıs 1997’de ilk defa Torino, Milano ve Roma Sinemalarında “Il Bagno Turco” adıyla gösterime girdi

Konu: 21 Nisan 1995, duvarları dökülmüş mKüstakil bir evin içinde şarkı söyleyerek kahvaltı hazırlayan Perran'ı görürüz. Temkinli, yavaş merdiven çıkışlarından kötü bir şey olacağının beklentisine gireriz. Sabah kahvaltısını götürdüğü madamın ölüsünü bulan Perran, evinin penceresinden kocasına seslenir. Evi dışarıdan görürüz. Cumbalı, ahşap bir evdir. Aynı etrafındaki evler gibi. Film boyunca duyguları yansıtan, sahneleri tanımlayan bir hikaye anlatıcısı görevini üstlenen müzik, sahnenin geriliminin artması ile birlikte artmaya başlar. Heyecanlı, durdurulamaz bir müziktir. Bu haberi İItalya'ya kadar ulaştıracaktır. Bir yıl sonra İtalya'da bam başka bir ortamda müzik kötü haberi yetiştirmek için yükselir. Bürokrasinin mühürlü, fakslı, pullu yavaşlığı arasında ileetişimsiz, sürekli tartışan Francesco ve Martha çiftinin hayatına tanık oluruz. Istanbul'dan gelen haber, nihayet tüm yolları aşarak gideceği yere ulaşır. Francesco ve Martha, İstanbul'da miras olarak kendilerine Francesco'nun teyzesinden bir ev kaldığını öğrenirler. Çift İstanbul' a kimin gideceği konusunda tartışırlar. Martha, erkeklerin daha çok sayıldığı bir ülkeye Gitmek istemez. Francesco ise, işleri ortakları olan Paolo verme bırakıp İstanbul' a gitmek istemez. Üstelik hiç tanımadığı teyzesinden kendisine kalan eski bir ev için. Ancak buna mecburdur ve bu bilmediği ülkeye gider. Masa başında kendisine gelen mektubu okuyan Francesco'dan, İstanbul'da dansözlerin oynadığı bir mekanda avukatı Zozo ile sıkıntılı bir şekilde oturan Francesco'ya geçilir. Roma'dan İstanbul'a geçiş, iç mekandan iç mekana doğru yapılır. Binayı hemen satıp, İtalya'ya dönmek istemektedir. İstanbul'un en eski otellerinden biri olan Pera Palas'ta kalır. Evin olduğu semti gezer. Eski mahalleler,eski evler, otantik havası olan balık pazarı, kilise, çarşaflı kadın gibi imgelerle İstanbul'u tanır.

Bu arada güneşten etkilenen yaşlı bir adama yardım eder. Adamı su içmesi için götürdüğü yer bir hamamdır. Hamamla ilk kez karşılaşmış olur. Erkeklerin yarı çıplak dolaştıkları bu mekan, tüm sırları ile onu beklemektedir. Yaşlı adamın "mutlaka hamama girmelisin." ısrarı üzerine şarkı söyleyen bir erkeğin sesinin eşliğinde hamama girer. Yarı çıplak, bellerinde bir peştamal ile üzerlerine su döken erkekkler, kurnalar, mermerler, buhar ve şarkı söyleyerek rahatlayanlar ile hamamda cinselliği ifade eden birşeyler vardır. Rahatlama mekanı bir yerdir.

Anlaşmayı bir an önce imzalayıp, gitmek için uğraşırken; karşılaştığı pürüzler Francesco'yu sinirlendirir. Kendisine miiras kalanın sadece bir ev değil, aynı zamanda bir de hamam olduğunu öğrenince çok şaşırır. "Türk banyosu" hamam, Francesco'nun yeni tanıştığı ve ilgisini çeken bir mekandır ve onu görmek ister. Avukatı Z020, hamamların eskiden çok lüks yerler olduklarından bahseder. Ama artık herşey bitmiş, hamamın modası geçmiştir. Evde yıllardır yaşayıp, hamama ve Anita'ya bakan Türk ailesi ile de tanışır. Hamama evden bir geçit vardır. Madamın ölümünden beri kapalı olan hamama girerler. Eski günlerinden uzak, eskimiş, köhne bir hamamdır burası.

Yönetmenin film boyunca sahneleri çevrinme ile anlatan kamerası ile harap haldeki hamamda dolaşır. Dekorasyon işi yapan bir mirasçı için biçilmiş kaftan bir yerdir. Türk aile, buranın satılması ile evini kaybedecektir.

Ama misafirperverliğinden vazgeçmez. Evi satmaması konusunda Francesco'ya herhangi bir baskı da yapmazlar. Anılarından vazgeçrnek zorunda kalmak onları üzmektedir sadece. Francesco'yu yemeğe davet ederler. Ailenin kızı Füsun'un bakışlarından Francesco'dan hoşlandığı izlenimini ediniriz. Film boyunca bu bakışları sürecektir. ilgisine cevap alamayınca da evlennmeye karar verecektir zaten. Füsun, Francesco'ya evi gezdiirir. Madam Anita'nın yani teyzesinin odasına götürür. Burada ailenin oğlu Mehmet ile ilk kez karşılaşır. Zengin yeemeklerin olduğu bir masada yemeklerini yerler. Perran meraklı ve misafirperver bir kadındır. Osman ise iyi bir aile babası izlenimi vermektedir.

İtalya' daki meşgul yaşamı Francesco'yu rahat bırakmaz. Cep telefonu durmadan çalar. Sürekli döneceğini söylemesine rağmen İstanbul' da artık İstanbulluların da bıraktıkları "eski bir yaşamı" keşfetmeye başlamıştır. Anita'nın eşyalarını karıştırır. Sigarasını içtiği yüzük şeklindeki ağızlığı, eski fotoğraflar, mektuplar, kitaplar Francesco'nun merakını arttırır. Karşılaştığı bu yeni hayat başlardaki hemen gitme arzusunun yerini meraka bırakır. Hamamı ve evi satma işi uzadıkça, Francesco'ya da keşif yapacak zaman kalmaktadır. Satış için gereken hamamın tarihi eser olduğuna dair bir belge olup olmadığını, sormak için karşıda oturan, Anita'nın eski bir arkadaşı olan Oscar'ı ziyarete giderken; Anita'nın annesine yazmış olduğu mektubunu okur. Vapurda karşıya geçerken ilk defa İstanbul'un deniz yüzü ile karşılaşırız. Boğaza has vapurlar, mavilik, yalılar, boğaz köprüsünün alttan görünüşü arasında vapurda mektubu, okurken, İstanbul önümüzden akar.

 "Sevgili Kardeşim,

Boğazımda henüz çözülmeyen bir düğümle yola çıktım. Bir daha dönmeyeceğimi biliyordum. Ayrıldığımda bana kin duymamanı çok isterdim. Ama olmadı. Seni anlıyorum. Umarım en azından bu mektubu okursun. İstanbul tam aradığım yermiş. Geleli bir hafta oldu. Ama şimdiden soluğumu kesiyor. Uykumu kaçırıyor. Meğer buraya varana d ek ne çok zaman harcamışım. Ben sıkıcı, beyhude bir hayatın peşinde koşarken; o adeta sessizce beni bekliyormuş. Burada her şey daha ağır ve yumuşak akıyor. Bu hafif rüzgar tüm düşüncelerimi dağıtıyor. Bedenimi ürpertiyor. Şimdi nihayet yeniden hayata başlayabileceğimi hissediyorum. "

Oscar'dan, Anita'nın kısa ama karlı bir evlilik yaptığını, hamamı işlettiğini, eğlenceler düzenlediğini öğrenir. Oscar, hamamı bir an önce satmasını söyleyerek adeta onu büyü konusunda uyarıro Ancak Francesco, gezdiği eski sokaklarda, eski mekanlarda, karşılaştığı insanlarda hep geçmişi ve Anita'nın İstanbul'unu bulur. Bu büyüye kapılmıştır bile. Anita'nın mektubu Francesco'nun hislerine tercüman olur. Francesco, bu gizemli, zamanın durduğu, güzel şehre vapurun güvertesinden şaşkın gözlerle bakarken; bu güzel şehrin onun için de umut olabileceğini düşündüğünü hissederiz.

 Francesco artık İtalya'dan gelen telefonlara cevap vermemektedir. Bir süre sonra da onu kullanmayı bırakacaktır. Mehmet'in teklifi ile hamama yıkanmaya giderler. Francesco, daha önce hamama gittiğini saklar. Nedense bunu söylemek onu utandırmıştır. Hamam tüm gizemi ile tekrar Francesco'yu sarar. Mehmet ile göbek taşında yan yana otururlar. Mehmet ona altı yaşındayken Anita ile ilk kez hamama gidişini anlatırken; Francesco, sessizce ve kaçamak bakışları ile onu dinler. Hamam niye sevilir? Sabun kokuları ve buhar içinde insanların her şeyden arınıp, özgür oldukları bir mekandır. Gelenek, yıkanma, masaj yapma, temizlenme, bedeni rahatlatıp, ruhu yüceltme mekanı. Francesco, Anita'nın rehberliğinde özgürlüğünü burada keşfetmeye başlamıştır. Filmde sadece burada Mehmet ile birlikte gizlice kadınları gözetlediklerinde hamamın kadın bölümünü görürüz. Francesco, satış günü, hamamın da bulunduğu mahallenin yerine büyük bir ticaret merkezi, oteller, restaurantlar, tenis kortları yapacak olan iş kadının bu projesini öğrenince satıştan vazgeçer. Eskinin yıkılıp, yerine ruhsuz binaların dikilmesine izin vermez. Aile ve komşuların gözünde bir kahraman haline gelir. Martha'ya hamamı onaracağını söyler. Satabilmek için ...

Anita'nın kardeşine yazıp, göndermediği mektubunun eşliğinde Francesco'nun hamamı onarışını ve bu hayata onun gibi alışmasını izleriz.

 

Sevgili Kardeşim,

Bugün sana yolladığım ilk mektup geri geldi. Açmamışsın bile. Artık ne bu yazdığım ikinciyi ne de bundan sonrakileri yollayacağım. Ama sana yazmam gerekiyor. Çünkü seni yanıbaşımda hissedebilmenin tek yolu bu. Şehir merkezinde eski bir hamam buldum. Biraz dökülüyor ama klas bir yer. Çok pahalı da değil. Satın almaya karar verdim. Bir Türk banyosu açmak istiyorum. Burada hamam diyorlar. Sadece erkeklere özgü eğlence düzenleme fikri hoşuma gidiyor. Bu güçlü aile reisIerinin şehrinde tek Batılı hamam sahibesi ben olacağım ve gizlice onların en özel zevklerini seyredebileceğim. Hamamlar tuhaf mekanlardır. Buharın bedenle birlikte gelenekleri de gevşettiği garip yerler. Gözlerden ırak. Bana minnettar olacak sürüyle erkek dostum var. Bilirsin ben erkekleri mutlu etme fırsatını hiç kaçırmam. Başarılı olmak için zaman ve çaba gerekecektir ama bence değer. Bir İtalyan macerapereste bu kadar cömert davranan bu şehre katkım olsun."

Francesco, evi almak isteyen kadının tehditlerine karşın hamamı tamir eder ve satmama fikrinden vazgeçmez. Parmaklarındaki sargılarla dikkati çeken korkmuş Zozo'nun ısrarlarını dinlemez. Bu arada Anita'nın eski odasında kallmaya başlar. İtalya' daki hayatı artık çok uzaktadır. Evdeki her eşyanın Türkçe karşılığını kartlara yazarak üzerlerine koyarlar. İtalya'daki evdeki kendi sesiyle açılan telesekreter mesajı Martha tarafından değiştirilir. Hamam, aile, yeni çevresi Francesco'ya yeni bir hayat sunar.

"Bu hamam benim sarayım oldu. En ufak ayrıntılara kadar benim eserim. Onunla gurur duyuyorum. Başlangıçta herşey zordu. Burada kadınlar Avrupalı kadınların elde ettiğinin yarısını elde edebilmek için iki misli çaba sarf etmek zorunda. Ama artık iyi bir ünvanım, bir sürü dostum var. Hamamım İstanbul'da bir kurum oldu. Onu görmeye başka yerlerden gelenler bile var. Müşteriler benimle dertleşiyor, sırlarını veriyor. Beni kendilerinden biri gibi görüyorlar. Arasıra onları buharların arasından gizlice gözetleyerek eğleniyorum ve bu saygıdeğer aile babaları hakkında o kadar çok şey biliyorum ki beni aziz analarından bile daha çok sayıyorlar. "

Anita'nın imalı mektuplarında ne anlatmak istediğini öykü ilerledikçe yavaş yavaş keşfederiz. Francesco, hamamı onarma, yeni dostlar edinme, kahvede tavla oynayarak vakit geçirme arasında Mehmet ile dostluğunu ilerletir. Film boyunca Füsun'un bakışlarına bir kez bile yanıt vermezken, Mehmet ile göz göze gelirler ve aralarındaki cinsel çekim ortaya çıkmaya başlar. Erkekliğe ilk adımını atan bir çocuğun sünnet düğününde Türkler gibi eğlenmekte, onlar gibi davranmaktadır.

Martha, kocasına boşanma isteğini bildirmek amacıyla Türkiye'ye gelir. Francesco onu hava alanında eski model bir araba ile karşılar. Merak ettiği kocasını gördüğü ilk dakikalarda buraya sağladığı uyumu görerek çok şaşırır. Uzun zamandır görüşmemelerine rağmen samimi bir buluşma yaşamazlar. Füsun'la arasındaki samimiyeti görünce aralarında bir şeyler olmasından şüphelenerek, bu duruma çok bozulur. Anita' nın eşyalarını karıştırmaya başlar. Onun sigara yüzüğünü bulur, mektuplar, fotoğraflar onun da ilgisini çeker. Eskinin büyüsü ona da geçmeye başlayacaktır. İstanbul'da gezerken aynı eski sokaklar, mekanlar onu da karşılar ve bu şehrin filmdeki tek modem yüzünü, bir alışveriş merkezini görürüz. Boşanma niyetiyle geldiği şehir ve Anita'nın ruhu onu da etkiler.

Francesco'nun Füsun'la samimiyeti kocasını kıskanmasına neden olur. Francesco'nun İstanbul'daki rahat, değişmiş tavırları kocasına tekrar aşık olmasına neden olmaktadır. Aynı gece Francesco yanından kalktığında nereye gittiğini merak eder. Hamamda Mehmet ile kuma başında birbirlerine sarılarak oturduklarını görür. İçi rahatlar. Üstüne başına çeki düzen verip, yanlarına gitmeye hazırlanırken, öpüşmelerine tanık olur.

Ertesi sabah Füsun, ailesine evleneceğini söyler. O akşam bunu kutlamak için yemeğe çıkmaya karar verirler. Martha şaşkındır. Dışarı çıkar. Sokaklarda dolaşır. Önünde duran gelin arabasına binen geline bakar. Kendi evliliği kesin bir sonuca ulaşmıştır oysa. Parmağındaki yüzük ağır gelir. Onu yaşlı bir kadına vererek evliliğinin işaretinden kurtulur. Kocaasına hala aşıktır. Ondan etkilenmekte ve kıskanmaktadır. Bunu yemekte belli eder. Kocasını bir erkeğe kaptırmak ağır gelir. Önce "yeni evlilere", sonra "bütün aşıklara" kadeh kaldırır. Kocasının ilgisini çekmek için "iki yıldır Paolo ile yattığımı biliyor musun?" der. Dışarıya çıkıp, tartışmaya başlarlar.

Francesco'ya gördüklerini anlatır. Roma' da yapamadıklarını burada yapmakla suçlar onu. Bu hayatı o yüzden sevdiiğini söyler. "Ben seni erkekle aldattım." sözlerine Francesco'nun "Mesele buysa ben de." demesi aralarını yumuşatır. Daha sakin konuşmaya başlarlar. Francesco, Roma' da mutlu olmadığını söyler. Burada ise coşkuludur, daha sakindir, sıcak bir aile yuvası bulmuştur ve insanlar onu anlamaktadır. İstediği hayata kavuşmuştur. Kocasına boşanma kağıtlarını imzalattıktan sonra Martha evi terk eder. Francesco, onu anlaması için Anita' nın mektuplarını verir. Martha, içini dökmek için yeni tanıştığı Oscar'ı görmeye giderken, Francesco gibi vapurda Anita'nın mektuplarından birini okur. Vapur, Boğaz'ın yalılarının yanından geçerken; Martha' da büyüyü hissedecektir.

"Ekimin başında bazı günler İstanbul birden griileşiyor. Yaz aniden biter gibi oluyor ve her yıl bu beni çok şaşırtıyor. Belki de buraya geldiğimden beri kendimi hep tatilde hissediyorum. Sonbahara aniden girince İtalya'yı düşünüyorum ve içimi hüzün kaplıyor. Sabahlan uyanıp seni hayal etmeye çalışıyorum. Kalkınca neler yaptığını, kahvaltıda neler yediğini, belki soğuk bastırdığı için kalın giyiyorsun, belki arasıra beni düşünüyorsun. Sonbahar geldiğinde Juliana, kendimi yalnız hissediyorum. O zaman küçük Francesco'yu düşünüyorum. Nasıl olduğunu hangi oyunların onu eğlendirdiğini, neleri yemekten hoşlandığım Beni düşünüp düşünmediğini çok merak ediyorum. Senin gibi çok akıllı ve çekingendir eminim. Senin oğlun benim oğlum. Benden hiç söz ediyor musun? Babası gibi olsun isterdim. Güçlü, yürekli, dirençli. Bakışı arzulan seçebilmek için berrak, kollanysa onlan gerçekleştirebilmek için güçlü olsun. Özgür, mutlu bir erkek olsun isterim. Çünkü bu hayatta mutlu olabilir Juliana. Olmalı." Anita'nın Francesco için diledikleri Martha'yı etkilemiştir. Karşısındaki bu farklı adama aşıktır. Ancak Francesco bıçaklanır. Haberi alır almaz hastaneye giden Martha, tüm maahalleyi orada görür. Hemşire ona Francesco'nun alyansını verir. Çıkardığı kendi alyansının yerine onu parmağına takar. Evliliği ona geri dönmüştür. Kocasının açılışını yapamadığı hamamda düşünür ve bir karar alır.

 "Sevgili Mehmet,

Nihayet dün mektubunu aldım. İyi olman beni çok mutlu etti. Canın sıkkınsa, bir dost ararsan ben buradayım. Gittiğinden beri bu mahalle hızla değişiyor. Füsun'u evlenmekten vazgeçirdim. Annen çok sevindi. Geçen hafta Yıldız'ın çocuğu oldu. Adını Francesco koydu. Tabii ki Perran, Füsun ve ben çok ağladık. Hergün öğleden sonra hamama iniyorum. Neredeyse çalışmalar bitti. Bazen gün batarken melankoliye kapılıyorum ama birden rüzgar gelip içimdeki hüznü uzaklara götürüyor. Başka hiçbiryerde hissetmediğim tuuhaf bir rüzgar. Hafif, beni seven bir rüzgar. "

Mdrtha, Anita'nın sigara yüzüğü elinde İstanbul'u seyreder. Şehri, camileri, boğazı, tepeleri ile filmin sonunda ilk kez görürüz. Bu gizemli şehir Anita ve Francesco'yu içinde saklamaktadır artık. “Nigar Pösteki, Yönetmen Sineması” syf, 148”

 

ÖDÜL:

34 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde (1997)

► En İyi Film, En İyi yönetmen, ve en iyi müzik

11. Adana Altın Koza Film Festivali

►En iyi “ikinci film”

►Şerif Sezer, “En iyi yardımcı kadın oyuncu”

Cannes Film Festivali'nde (1997)

İtalyan Sinema Yazarları Derneği'nin seçiminde
     ►"En İyi Film",

1997 Altın Küre İtalya yabancı basının seçiminde:

►En İyi Film,

►En İyi Müzik,

► En Yetenekli genç yönetmen,

Altın Gül Ödülü İtalya (1997)

Yönetmenlerin İlk Filmi Festivali'nde (Kuzey İtalyaRoseto Teeramo)

►En İyi Film

15. Annecy İtalyan Filmleri Festivali; (1997)

►Jüri özel Ödülü,

►Halk Ödülü,

► Sinema Sanat Ödülü

13. Santa Teresa Film Festivali,

►En iyi ilk Film

18. Valencia Film Festivali,

►Halk Ödülü

Golden Globe ödülleri, Nazionale dergisi adına

► "En İyi Film",

► Mercedes Benz adına "En İyi Film”

►Gümüş Yıldız" ödülü.

4 Özpetek, bireyin sınırlarını aşıp değişmesi sürecini anlatıyor. "Hamam cinsel bir ilişki motifine de yer veriyor. Ama eşcinsellik üstüne bir film yapmak değil amacı, kahramanının de; dünyaya farklı bir gözle bakmasına yol açan bir neden olarak değiniyor bu temaya. Özpetek, batılı izleyicinin ilgisini çekecek ögeleri bir bir değerlendiriyor. Görüntüde, müzikte Doğu kültürünün tadını yakalamaya çalışıyor. Belli ki bilinçli bir seçimle "auteur" sineması yapmak yerine ticari sinemanın kalıplarını kullanıyor. Bunda da başarılı olduğu su götürmez, Yabancı eleştirmenler, ele aldığı temayı olduğu kadar görüntülerini de beğendiler Hamamın. Batı'da ticari sinema zincirlerine girme şansı örneğin "Eşkıya"dan çok daha fazla ilgilendiriyor Batılı izleyiciyi. (Vecdi Sayar, "Hamam ve Akrebin Yolculuğu Cumhuriyet g., 16 Mayıs 1997)

4 İstanbul'da gitgide yok olan, yıkılan, kapanan hamamlara dikkat ediyor musunuz? Her gün önünden geçtiklerimiz arasında bile yok olanlar var: Pangaltı'da yıkılanı, Kuruçeşme'de kapananı veya Ortaköy'de yıllardır kapalı duran Sinan yapısı olanı ... Artık arka mahallelerde yok olanları siz hayal edin " Yaklaşık 20 yıldır İtalya' da yaşayan, artık biraz İtalyanlaşmış Ferzan Özpetek, 1982'de Roma Üniversitesi Sirıema Bölümünü bitirdikten sonra hep sinemanın içinde olmuş: asistanlık, yönetmen yardımcılığı, reklam filmleri yönetmenliği. İlk sinema fılmi için, Özpetek de "hamam" motifini seçmiş: yok olan bir uygarlığın ve aşağıda anlatmayı deneyeceğim başka şeylerin simgesi olarak ...

Özpetek'in hamamı, eski İstanbul'un tipik semtlerinden birinin ortasında, küçük ama sevimli bir Osmanlı mimarisi örneği. Romalı genç mimar Francesco'nun Türklerin dünya uygarlığına armağan ettiği sayılı şeylerden biiri olan bu temizlik mabediyle ne ilişkisi olabiilir? Şu ilişkisi olabilir: Francesco'nun teyzesi yıllar önce İstanbul'un büyüsüne kapılarak burada yerleşmiştir. Edindiği mülk arasında bu hamam da vardır. Teyze ölür, miras Francesco'ya kalır. O da çılgıncasına dolu iş yaşamından ve yolunda gitmeyen evliliğinden izirı alarak İstanbul'a gelir.

Francesco İstanbul'da birçok şey keşfeder. Hamamın işletmeciliğini yürüten Osman Bey ve ailesinden Türk usulü yaşamı, eski konuk severliğimizi, türlü çeşitli adetlerimizi, zengin yemek çeşitlerini öğrenir. Ailenin kızı Füsun ve daha çok oğlu Mehmet'ten İstanbul'u öğrenir. İnsan ilişkilerinin hala var olduğu, insanların iletişim kurabildiği, birbirine dokunabildiği, birbirini dinlediği bir kültürü tanır. Ve tüm bunlara aşık olur ..

 Ancak bu, bizim için böyle ... Batı'da ise, görebildiğim kadarıyla herkes, bu onlar için yeni ve farklı bir İstanbul'u, bu doğu toplumunu ve yaşam tarzını keşfetmekten ve Türklere nihayet tam bir anti Geceyarısı Ekspresi gözüyle bakan bir filmden hoşnut gözüküyordu.

Hamam, çeşitli açılardan ilginç bir film. Öncelikle Ferzan Özpetek'in "iki kültür arasında bir namaz" konumu, onun için ve de film için bir avantaj olmuş. Özpetek İstanbul'a, yaşamımıza ve kültürümüze sanki dışarıdan bakmış. Onlarda saklı olan, onların ruhuna sinmiş, bizim artık farkına bile varmadığımız, ama yabancı için son derece ilginç olan sayısız şey saptamış ve filmine koymuş. Aslında biraz fazla koymuş. Ne bileyim, kahve falından kurşun dökmeye sayısız günlük ve eski alışkanlığımız, filmi sanki bir Türk adetleri el kitabı haline getirmiyor değil! ... Biraz fazla folklor ve biraz aşırı nostalji var gibi geldi bana ...

Ferzan Özpetek, fılmin ana temalarından birini ise bizim yine Doğu usulü cinselliğimize ayırıyor. 'Hamam' motifi burada yalnızca Türklerin temizlik merakını değil, DoğuTürk usulü yaşamın kadın erkek beraberliğinin yerine daha çok cinslere göre ayrılmış iki beraberliği koyan, kadınların kadınlarla, erkeklerin erkeklerle olmasını kolaylaştıran mantığını simgeliyor.

Özpetek, böyle bir yaşam ve ahlak tarzının sonuç olarak eşcinselliği teşvik ettiğini, onu  kolaylaştırdığını ve eski Yunan uygarlığı gibi neredeyse onu idealize ettiğini vurguluyor. Bu, ellbette önemli ve cesurca bir saptama.

Özpetek, Türk usulü cinselliğin biraz arka planda kalmış, yeterince irdelenmemiş bir yanına, bilinip ve üzerinde konuşulmayan bir alanına giriyor böylece... Ve bu "erkekçe beraberlik" olgusunun ideal mekanlarından biri olarak da hamam, hikayenin içindeki tam yerine oturuyor.

Yıllardır normal bir evliliği sürdüren ve bu evliliğin yıpranmasında cinsel sorunların neden oluşturmadığı Francesco'nun İstanbul'da yaşadığı ilişki, aslında eşcinsellikten çok, yeni tarz bir insan ilişkisine girme isteğinin dışa vurumu. Francesco, kendisini dinleyen ve anlayan insanlarla birlikte olmaktan hoşlanıyor. Öyle ki, bu ilgisi pekala ailenin kızına da yönelik olabilir. Ama, bir kez daha, Doğu tarzı yaşam, buna olanak vermiyor. Zaten önemli olan da Francesco'nun yeni bir cinselliği değil, yeni bir yaşam tarzını ve yeni bir değerler bütününü keşfetmiş olması.

Hamam tüm bunları oldukça dengeli bir üsluba ve oldukça doyurucu bir kıvama ulaştıran bir film. Özpetek, İstanbul'a, kültürümüze, cinselliğimize ve başka şeylere biraz hayran, biraz da eleştirel gözlerle bakıyor. Sinemasıyla bu kriitik ve övücü tavırları tam bir bileşkeye ulaştırıyor. Filmi iyi düşünülmüş, farklı seyirci kesimleri için çekici kılınmış, akıllıca gerçekleştirilmiş bir proje. Oyuncular, ama özellikle Türk oyuncular çok iyi. Görüntü ve müzik çalışması da biirinci sınıf.

Hamam çok büyük, çok önemli bir film değil. Ama ilgi çekici ve orijinal bir film. Batı' da bu denli sevilmesi ise beni biraz şaşırtıyor. Bu konuda kafa yormamız gerekiyor aslında: filmin gördüğü bu ilgi, Batı'nın Doğu tarzı bir yaşamın erdemleri, İstanbul'un güzellikleri ve de antik çağa yaklaşan bir cinsel tercih faktörlerinden hangisine daha çok ilgi göstermesinin sonucu acaba? Araştırmaya değer ... Zaten filmin çeşitli nedenlerle tartışılacağını ve daha uzun zaman üzerinde konuşulacağını söylemek, sanıırım kehanet olmaz. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf: 83”

Ana teması yönünden oldukça tanıdık bir yolculuk ve sürükleniş serüveni anlatıyor 'Hamam'. Mekan ve ülke değiştirmenin insan ruhuna yansımasının; yeni gerçeklerle birlikte, yaşamda yeni sayfa açılmasının 'öyküsü' var karşımızda .... Egzotizm göz kamaştırıcıdır. Ferzan Özpetek'in Cannes'dan Altın Portaakal'a uzanan ödül zincirine sahip filmi 'Hamam' da karısıyla sorunlu, işinden gücünden bunalmış genç İtalyan mimarın, çok uzun yıllar İstanbul'da yaşayan teyzesinden miras kalan hamamı satmak üzere İstanbul' a gelmesi ve etkilenip değişerek yerleşme kararı alması üzerine kurulu. 'Teyzenin gizemli geçmişine' doğru yapılan yolculuk, öncelikle James Ivory'nin 'Sıcak ve Toz'unu, teyzesinin izlerini takip ederek Hindistan'ın derinliklerine dalan genç İngiliz kızını çağrıştırıyor. Gerçi Allessandro Gasman, rastlantıyla hatta zoraki olarak, hamamı hemen satıp en kısa sürede geri dönmek üzere çıkıyor yola, ama sonuç değişmiyor.. Özpetek, iyi niyetli Batılı bir sanatçı gibi 'yumuşak ve ağır' atmosfer içinde çiziyor Türkiye'nin gerçeklerini. 'Hamam' çok uzun süre mekan e kişilik tanıtımlarıyla fazlaca sıkıcı tarzda ilerliyor, bir 'olay' gelişmiyor. Öyle ki ilk yarı bittiğinde küçük bir uğultu yükseldi salonda, 'şimdiye kadar ne oldu ki ara verildi?' ... Oyunculuk yönünden de herhangi bir başarısından söz edemeyeceğimiz 'Hamam', beklentilerimizi karşılayamayan, odak noktasına aldığı hamam motifini de yeterince kurcalamayan bir film kısacası... İtalyanca'nın ağırlık kazandığı filmin alt yazılarında, 'teşekkür' anlamındaki 'grazie'nin Türkçe karşılığı olarak 'mersi' nin kullanılması ise başlı başına bir aklı evvellik örneği neresinden bakarsanız"... (Arslan, Radikal, 30.10.1997) “Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Varol, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 100”

4Oldukça Batılı (İtalyan) yaklaşımının ürünü izlenimini veren Türk filminden çok İtalyan filmi gibi algılanan, büyük bölümü de ülkemizde çekilmiş 'Hamam', anlatımından montajına, ışığından görüntüsüne ve oyunculuğuna kadar seçkin, özenli bir çalışma. Öncelikle Şerif Sezer başta olmak üzere, Halil Ergün ve öteki Türk oyuncuların İtalyan meslektaşlarından hiç de geri kalmadıklar: filmde, yılların Cannes fotoğrafçısı Zozo Toledo ağabeyimiz nerdeyse Carlo Cecchi'nin performansıyla aşık atıyor mahalleliyi evinden barkından edecek avukat rolünde. Bize özgü, temizlikle cinselliği bağdaştıran bir hamameşcinsel bağlantısına dayalı motiflerle, egzotik ve folklorik öğelerle, yerel alışkanlık ve kokularla bezenerek, geçerli ticari beklentilere de harfi harfine uyan, ilginç bir film gerçekleştirmenin üstesinden gelmiş Ferzan Özpetek.. Doğu'yla Batı'ya, iki kültüre de vakıf, uzun yıllardan beri İtalya'nın havasını solumuş, İtalyan sinemasının çağdaş ustalarına asistanlık etmiş Ferzan Özpetek'in bir 'ilk film'den hiç umulmayacak kadar ölçülü, özenli bu ilk yönetmenlik denemesi, gelenekleri görenekleri bile yumuşatan hamam buharından Doğu'da yüzyıllardır gizliden gizliye hamamla örtüşen erkek cinselliğine; ağır, yağlı, okkalı lezzetler sunan Türk mutfağından Türk kadınının etek traşına, sünnet töreninden kahve falına kadar folklorik özelliklerimizle tıklım tıkış doluşturulmuş baştan sona. Son tahlilde bir İtalya’nın yaşamını anlamlı kıldığı 'klişe' bir Doğu serüveni olarak zihnine kaydettiğimiz bu 'oryantalist' hoş ve loş filmin egzotik turistik bakışına kapılmamak pek olası değil. İlgiyle izlenen bu 'Hamam'ın çok önemli bir sinema baş yapıtı olduğunu ileri sürmek de pek olası değil bice" (Sungu Çapan, Cumhuriyet 31.10.1997). “Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Varol, a.g.e.”

________________________________________

FİLMİ İZLE 

Subject: On April 21, 1995, we see Perran preparing breakfast by singing in an unassuming house with demolished walls. We expect something bad to happen from cautious, slow stair climbing. Finding the corpse of the madame she took her breakfast to, Perran calls out to her husband from the window of her house. We see the house from the outside. It is a wooden house with a bay window. Just like the houses around it. The music, which acts as a storyteller that reflects emotions and defines the scenes throughout the movie, begins to increase with the increase in the tension of the scene. It is exciting, unstoppable music. He will deliver this news to Italy. A year later, in a completely different environment in Italy, music rises to raise the bad news. We witness the life of the couple Francesco and Martha, who are constantly arguing, without communication between the sealed, faxed, stamped slowness of the bureaucracy. The news from Istanbul finally reaches its destination by crossing all roads. Francesco and Martha learn that they have inherited a house from Francesco's aunt in Istanbul. The couple argue over who will go to Istanbul. Martha doesn't want to go to a country where men are more counted. Francesco, on the other hand, does not want to leave Paolo, who is their partner, and go to Istanbul. Moreover, for an old house inherited from an aunt he never knew. However, he has to do this and goes to the country he does not know. From Francesco, who reads the letter he received at the desk, he moves on to Francesco, who is sitting with his lawyer Zozo in a place where belly dancers play, in distress. The transition from Rome to Istanbul is done from the interior to the interior. He wants to sell the building immediately and return to Italy. He stays in Pera Palas, one of the oldest hotels in Istanbul. He tours the neighborhood where the house is located. He recognizes Istanbul with images such as old quarters, old houses, an authentic fish market, a church, a woman in a chador.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder