13 Aralık 2022 Salı

 

KAÇ PARA KAÇ (1998) 



Senaryo ve Yönetmen: Reha Erdem, Görüntü Yönetmeni: Florent Herry, JeanLouıs Vialard, Regis Leroux, Herve Guyader, Montaj: Nathalie Leguay, Yapım: Atlantik Film/Ömer Atay

Oyuncular; Taner Birsel (Selim), Zuhal Gencer (Nihal), Bennu Yıldırımlar (Ayla), Ali Düşenkalkar (Kaçak Veznadare), Engin Aklan (Ahmet), Bülent Yarar, Sermet Yeşil (Çınar), Sevin Okyay, Duygu Akgün (Esra), Bülent Yarar (Komşu), Ara Güler (Antikacı),

Konu: Selim Beyoğlu'ndaki bir gömlek mağazasıyla ailesinin geçimini sağlayan dürüst ve düzenli yaşamı olan, orta yaşa yaklaşan bir erkektir. Karısı Ayla, kızı 'Esma ve babasıyla Kadıköy'de eski bir apartmanda yaşamaktadır. Selim bir gün kızını parka götürdüğünde oynamakta olan çocuklar arasında tartışma çıkar. Yanlarına gittiğinde çocukların yerde 100 dolar bulduklarını görür. Selim ve diğer çocukların anneleri parayı ne yapacakları konusunda tartışırlarken, kadınlar parayı bankada bozdurup paylaşmaya karar verirler. Selim onlarla gitmez. Selim'in kafası paranın zor kazanıldığıyla meşguldür. Sık sık "siz para kolay mı kazanılıyor zannediyorsunuz" demektedir. Yağmurlu bir günde eve dönerken sağanak yağmurun geçmesini beklemek için bir lokantaya girer. Yemek sonrasında dışarı çıktığında bir adamın inmekte olduğu taksiye biner. Taksiden inen adam, takside çantasını unuttuğunu fark ederek taksinin peşinden koşmaya başlar. İçi döviz dolu çantayı gören Selim, taksinin yanında koşmakta olan adamla göz göze gelmesine karşın taksiyi durdurmaz. Bir süre gittikten sonra aniden taksiyi durdurarak parayı unutan adamı bulmak için koşmaya başlar. Fakat adam kaybolmuştur. Selim parayı gizlice eve sokarak, yatak odasındaki dolabın üzerine saklar. Bu arada basında bir bankanın veznedarının 450 bin olarla kaybolduğuna çıkmıştır. Selim'in meraklı komşusu NihaI, her kapı açılışında apartmana çıkmakta ve Selim'le konuşabilmek için can atmaktadır. Bu arada Selim, karısı Ayla ve kızını trenle tatil için İstanbul dışına gönderir. Eve döndüğünde paraları sayar. Tam 436 bin 200 dolar vardır. Elindeki gazete kupüründe ise 450 bin dolardan bahsedilmektedir. Selim arkadaşlarıyla buluşmaya gittiğinde, İhsan ve diğer arkadaşı sürekli bir şey çalmaktan bahsederler. Kendini tedirgin hisseden Selim, dükkana döndüğünde çırağının parasını ödeyerek işten çıkarır. Selim uyur gezer gibi dolaşmaya başlamıştır. Selim paraları dükkana götürdüğü gün, silahlı bir genç tarafından kasası gasp edilir. Dükkan komşusu hırsızı yakalatmak için girişimde bulununca onu engelleyerek hırsızın işten kovduğu çırak olduğunu söyler. Paraları bir bankada kiraladığı kasaya koyar. Selim'in yakın arkadaşı Ahmet, ondan bir Rus ressamın antikacıdaki tablolarını satın almak için 180 bin lira ister. Selim bu arada parayı küçük miktarlarda bozdurarak karısına hediyeler, çamaşır makinası alır. Diğer yandan ev almayı almayı düşünmektedir. Selim vapurla bir gün işe giderken hem çantasını çaldığı veznedarla, hem de kendisini gasp eden çocukla karşılaşır. Üçlünün arasında amansız bir kovalamaca başlar. Selim yanaşmakta olan gemiden atlayarak izini kaybettirmeyi başarmıştır. Selim araba almaya karar vermiştir ve onun için bankadaki kasasından bir miktar para alır. Karısını lüks bir restorana götürdüğünde karısı nasıl bu kadar çok para harcadıklarını sorar. Ahmet'in aldığı tablolar sahte çıkmış ve adam dolandırılmıştır. Bu arada Selim'in eski çırağı yakalanmıştır. Polis, Selim'i sorguya çeker ve çocuğun suçlu olup olmadığını sorar. Selim çocuğun silahla soygunu yaptığını söyler. Selim karısı ve kızıyla yeni aldığı arabasıyla tatile çıkar. Tatilden döndüğünde çırağını hapisten çıkararak ona yüklüce miktarda bir para vererek kendisini unutmasını söyler. Paraları bankadaki kasadan alan Selim karısına çok değerli mücevherler alır. Parayı nereden bulduğunu merak eden karısına lotodan çıktığını söyler. Bu arada gazetede veznedarın intihar ettiğini öğrendiğinde, vicdan azabı onu kemirmeye başlar. Karısının kızı ve babasıyla adaya gittiği bir gün eve gelen Nihal'in tahriklerinden etkilenen Selim, kadınla sevişme teşebbüsünde bulunduğu sırada karısı, kızı ve babası eve dönerler. Panikle balkona yönelen adam, balkonun kısa korkuluğundan aşağıya düşer. Cebindeki binlerce dolar çevreye saçılmıştır. “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç. Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması syf,171 ”

 

ÖDÜL:

SİYAD Sinema Yazarları Derneği 19981999 Sezonu

► "En İyi Erkek Oyuncu" (Taner Birsel)


2. Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Ödülleri (1999)
    ► "En İyi Kadın Oyuncu" (Bennu Yıldırımlar).

 & Kaç Para Kaç, yönetmen Reha Erdem'in ikinci uzun metrajlı filmi. Film çekildiği dönemin olaylarına koşut olarak toplumsal yozlaşma, ekonomik koşullardaki bozulma vb. gibi unsurlar üzerinden eleştirilerini yaparken son derece sıradan ve küçük dünyasına hapsolmuş bir çekirdek aile babası Selim'in yaşamı üzerine yoğunlaşıyor. Aslında sıradan, ürkek, atılım ruhu olmayan ve hayal fakiri olan Selim'in yaşamı bir gün kişiliğine de son derece aykırı bir cesaretle değişiyor. Taksiden inen bir adamın çanta içinde unuttuğu parayı bir şekilde sahibine ya da diğer hırsıza iletmeyen/iletemeyen Selim'in yaşamında bu olay aslında bir kırılma noktası olarak beliriyor. Yaklaşık 450.000 doların pek çok insanı baştan çıkarması söz konusu olabileceği gibi aslında yaşamında dürüstlükten sapmamış olan Selim'i de baştan çıkarıyor. Bu alabildiğince rahat, yüzsüz bir baştan çıkma değil; utangaç, stres dolu, sevindirik olmayla depresyona girmenin arasında gelgit yaşayan bir baştan çıkma ya da ruh hali. "Kaç Para Kaç, parabirey ilişkisini sert bir şekilde sorgulayan bir film. Paranın her şeyi değiştiren gücünü, hayatımızda her zaman bizim düşündüğümüz kadar olumlu değişikliklere yol açmadığını gözler önüne seriyor" (Bilem, Türkiye, 25.12.1999).

& Reha Erdem Kaç Para Kaç'ta gözlem gücüyle toplumsal yapıdaki yozlaşmayı başarıyla yansıtıyor. "A Ay” estetik yapısıyla öncelikle eleştirmenlere seslenen bir yapıtı. 'Kaç Para Kaç' ise doğrudan toplumumuza mesajlar ileten, 'paranın bozgunculuğu' üstüne önemli vurgularda bulunan, daha geniş ölçekli, eleştirel bir film... Öykünün çetrefilleşmesi, çelişkinin keskinleşmesi açısından gerekli ahlaki duygusal labirentleri yaratamadığı görülmekle birlikte, film gerek olay akışındaki kıvraklık ve samimiyet, gerekse de parlak oyunculuk sayesinde tıkır tıkır işleyip gidiyor... Sam Raimi imzalı 'Basit Bir Plan'ı akla getiren olay örgüsü ve iyiden iyiye ABD Doları'nın egemenliğine giren ekonomimizin, yozlaşan toplumsal yapımızın fotoğrafını çekmeye çalışan ahlaki yaklaşımıyla dikkat çeken filmin, sinemamızın yükselen grafiğini koruduğu, çıtayı aşağı çekmediği söylenebilir" (Arslan, Radikal, 21. 12. 1999).

& Reha Erdem, koşulların oluşumunda büyük şair Nazım Hikmet' in "kabahatin çoğu senin, canım kardeşim" dizesini anımsatırcasına, aslında çoğumuzun görmezden geldiği sıradan insanın payı hakkında bizi düşünmeye sevk ediyor. Yaşamın yozlaşmasında, sıradanlık ve cahillik ikilisinin nasıl başat gittiğini ve yaşamın anlamını salt tüketme içgüdüsüne indirgeyerek yaşayan, bugünü ve geleceği sorgulamayan küçük adamın dramını görkemli çerçeveler, yetkin aydınlatma yönetimi ve genelde başarılı bir oyunculuk düzeyiyle yansıtıyor Reha Erdem. "Başroldeki Taner Birsel'in göz kamaştırıcı performansının yanında Bennnu Yıldırımlar, Zuhal Gencer gibi yetenekli oyuncuların ve Ara Güler'den Sevin Okyay'a açılan figürasyon yelpazesinin filme çok şey kattıklarını vurgulamak gerek" (Arslan, 21. 12.1999). Filmin en başarılı oyuncusu olan, silik ve özgüvensiz Selim karakterini başarıyla canlandıran Taner Birsel, "Tarihte saçları kesilince gücünü kaybeden kahraman vardır ya.. ben de öyleyim. 15 yıldır saçlarımı kendim keserim. Başkası kestiğinde saçımı, özgüvenimi yitiriyorum. Bu filmde bana ilk yapılan da saçlarımın kuaförde kesilmesi oldu. O andan itibaren Selim şekillenmeye başladı özgüvensiz ve içe dönük bir karakter olarak" (Kültür Servisi, Cumhuriyet, 21.12.1999) diyerek role nasıl hazırlandığını açıklamış. "Havadan gelen paraların ruh sağlığını bozduğu (ve sonunda pencereden aşağı uçurduğu) Selim'in gittikçe marazileşmesini başarıyla yansıtan Taner Birsel'in başını çektiği oyuncu kadrosundan olgun sinema anlatımına, ahlaki bir fiinale çıkan öyküsünden dekormekan kullanımına ve Fransız ağırlıklı görüntülerinden montajına kadar temiz, özenli, hatta sıra dışı diyebileceğimiz klasik bir sinema eseri "Kaç Para Kaç". "Reha Erdem'in bu kez tüm gereklerini yerine getirdiği ticari sinemanın cilasını çektiği ikinci filmi 'Kaç Para Kaç', bizce pek başarılamamış finaline karşın, dolarla simgelenen paranın hükmettiği hayatlarımıza ilişkin, esaslı bir mesajmesel filmi sayılabilir sonuçta" (Sungu Çapan, Cumhuriyet, 24.12.1999). “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf,173”


& Türk sineması gerçek anlamında kabuk değiştiriyor. Kaç Para Kaç gibi bir filmin TV ekranlarında bol bol izlediğimiz eski Yeşilçam'la hangi benzerliği, hangi göbek bağı var? Aay'ını saygın ve özgün bir deneme saydığımız (ama doğrusu ayılıp bayılmadığımız) Reha Erdem, yeni filmini yine çok özgün biçimde yakalanmış; sıradan ve mistik, gündelik ve masalsı, güzel ve çirkin, boğucu ve ferahlatıcı bir İstanbul dekoru önünde kurmuş. Alabildiğine sıradan bir yaşamı olan bir tuhafiyeci, günün birinde bir takside unutulmuş yaklaşık 500 bin dolar buluyor. Panik içinde parayı alıp saklıyor, sonra yavaş yavaş ortaya çıkarıp harcamaya koyuluyor. Ve olaylar art arda geliyor.

Kaç Para Kaç sıradan bir hayata birden dalan paranın, büyük paranın o hayatı nasıl değiştirebileceği yönünde çağdaş bir masal/mesel. Çünkü, çok iyi bilindiği gibi, para ancak kendisini kullanmayı bilenlere mutluluk getirir. Bu konudaki Altın Hazineleri, Elmas Hırsızları, Olağan Şüpheliler, Mezarını Derin Kaz veya Basit Bir Plan gibi klasik veya modern filmlerin içerdiği trajedi yerine daha hafif, sanki alaycı ve uçuk bir atmosfer yeğlemiş Erdem ... İyi de etmiş.

Film son derece iyi düşünülmüş ve uygulanmış çekimler içeriyor. Taksi sahnesi, Boğaz vapurundaki kovalamaca kahramanımızın para harcamasıyla birlikte düzeyi yükselen lokanta vb. mekanlardaki çekimler harika. Hele o şaşırtıcı, sanki acı bir şaka gibi gelen trajikomik final... Erdem, reklamcılıktan gelen deneyimini kof bir teknik gösteri değil, sinemanın öz nitelikleri yönünde kullanmayı başarmış. Birçok sahnenin, giderek filmin tümünün hafif ve akıcı görünümü ardında gerçek bir sinema ustalığı ve yönetmen başarısı içerdiği, dikkatli gözlerden kaçacak gibi değil.

Üç baş oyuncusu kadar Taner Birsel'e yine de özel bir övgü tüm küçük roller de çok iyi. Ve iki yabancı sanatçının emeğini taşıyan görüntüler de cabası. Ki filmin bu yanı, Çıplak, Karanlık Sular, Hamam gibi filmlerden sonra yabancı görüntü yönetmenlerinin İstanbul'un gizemini ve büyüsünü kavramada bizimkilerden daha yetenekli olduğunu düşündürüyor. Kaliteli, "sanatsal" bir Türk filminin aynı zamanda nasıl Batı'daki örneklerinden geri kalmayan mükemmel bir eğlencelik olabileceğini ve Reha Erdem'in yeteneğini parlak biçimde gösteriyor bu film. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 99”


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder