14 Aralık 2022 Çarşamba

 

KOMSER ŞEKSPİR (2000) 


Yönetmen Sinan Çetin Senaryo Mesut Ceylan, Görüntü Yönetmeni Kamil Çetin Müzik Ömer Özgür Kurgu Aylin Zoitiner Yapım Plato Film/Cemil Çetin, Sinan Çetin Sanat Yönetmeni: Mustafa Z. Ülkenciler, Yapım koordinatörü: Figen Korkut, Yürütücü Yapımcı: Hazer Baycan, Yönetmen yardımcısı: Özlem Koza, Yücel Yolcu, Phonix Operatörü: Hamza Şahin, Crain Operatörü: Hakan Duvar, Dolly , Asistanı: Onur Yavuz, Işık Şefi: Ercan Durmuş, yardımcı Sanat Yönetmeni: Kurtuluş Turgay, Sanat Yön. Yrd.: Bektaş İldem, Kostüm Uygulama: Yudum Yontan, Ses Kayıt: Kaan Varlık, Asistanı: Duygu Çelikol, Cast Direktörü: Yalçın Özbek, Şarkılar: Nil Karaibrahimgil, Mazhar Alanson

Oyuncular: Kadir İnanır (Komiser Cemil) , Müjde Ar (Fahişe), Gazanfer Özcan (Komiserin Babası), Pelin Batu (Komiserin kızı), Okan Bayülgen (Tatü), Özkan Uğur (Dalyan), Mustafa Altıoklar (Doktor), Sadettin Duman (Ceylan), Ertaç Ünsal, Mesut Ceylan (Tinerci), Metin Çekmez (başkomser), Hayrettin Ünverdi (Mahmut), Kenan Baydemir (Şemsullah), Vedat Demir (Vedat), Asu Işık (Danyal sevgili), Zaven Çiğdemoğlu (öğretmen/avcı), Uzay Yılmaz (Rakip kız), İrem Sanda (rakip kız arkadaş), Sebastian Alexandre (heyet başkanı), Burçe Esin (heyet bşk. Yrd.), Zeki Ocak, Özcan Pehlivan (polis), Yaşar Mirzalı (polis), Metin Örs (resmi polis)

Konu: Komiser Cemil, Beyoğlu'nda belalısı eksik olmayan bir karakolda çalışmaktadır. Karakol amiri başkomiser Selahattin, rahatsızlığından dolayı hastanede yatmaktadır. Komiser Cemil ise ona vekalet etmektedir. Cemil'in tiyatro tutkunu kızı, okulundaki tiyatro topluluğunda Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler isimli oyunda, Pamuk Prenses'i oynamaktadır. Topluluk bu oyunu bir tiyatro yarışmasında sergileyecektir. Komiser Cemil'in kızı, provolar esnasında sık sık bayılmaktadır Bir prova sırasında bayıldığında yeniden hasteneye kaldırılır ve babasına heber verilir. Karısını daha önce kaybetmiş olan Cemil, kızına çok düşkündür. Haberi alır almaz eski bir polis olan babasıyla hastaneye koşar. Kızının kendisinden gizlice bir tiyatro oyununda rol almasından hoşlanmamıştır. Bu arada kızı muayene eden doktor, bazı tetkikler istemiş ve onlara sonuçları beklemelerini önermiştir. Yapılan tetkikler sonucunda, genç kızın kan kanseri olduğu anlaşılır. Cemil yıkılmıştır. Gerçeği babasına da açıklayamaz. Bu arada çeşitli gerekçelerle bir fahişe, kendisinin oyuncu "hayaticik" olduğunu iddia eden bir uyuşturucu satıcısı, bir mafya patronu ve gösteri yapan bir memur aynı anda Cemil'in çalıştığı karakolda göz altına alınmıştır. Doktor, Cemil'e kızının mutlu edilmesi gerektiğini, hoşlandığı şeylerle uğraşmasının yaşayabilmesi için önemli olduğunu söylemiştir. Ruhunda suçluIara karşı acımasız, sert bir yaklaşımı olan adamın, diğer yandan kızına karşı çok sevecen, yumuşak bir yanı vardır. Cemil, Tatü'ye, kızının başrolünde oynayacağı bir Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oyununu sahneye koymasını ister. Tatü, başka çaresi olmadığı için teklifi kabul etmiştir. Bu arada karakolun polisleri, sokaklardan tinerci çocuklarla çeşitli genç erkek ve kadınları oyundaki roller için toplarlar. Bu insanlardan, yedi cüceler dışında bir sonuç alınamaz. Bu arada prensi Deniz'le gözaltına alınan tinerci gencin canlandırmasına karar verirler. Kraliçeyi ise Deniz'in oynaması kararlaştırılmıştır. Bu arada memura da avcıyı oynamak düşmektedir. Cemil, kızına, hayatın sillesini yemiş bu gariban insanları, profesyonel tiyatro oyuncuları diye tanııtır. Karakolu bir tiyatro sahnesine çeviren ekip, sürekli provalar yapmaktadır. Bu arada Danyal, gerekli kostüm ve aksesuarları almıştır. Kızın bir vesileyle kanser olduğunu öğrenen ekip yarışmaya katılabilmek için var güçleriyle çalışmaktadır. Fakat baş komiser Selahattin'in hastaneden çıkması, ardından bir savcının aldığı ihbar üzerine karakolu basması işleri çığırından çıkarır. Bu arada ayağını çatlatan Deniz 'in yerine Danyal kraliçe olmuştur. Her şeye karşın yarışmaya katılmak için organizasyonun gerçekleştirildiği stüdyoya gelen ekibi burada da bir sürpriz bekler. Danyal ve avcı, Danyal'ın hasımları olan bir başka mafya grubu tarafından vurulurlar. Çaresiz kalan Cemil, kraliçe rolünü üstlenirken, babası ise avcı olur. Oyun sırasında stüdyo yüzlerce polis tarafından basılır. Cemil'in tutuklanmasını ve oyunun yarım kalmasını organizasyon yöneticisi önler. Cemil'in kızı. oyunun sonunda seyircilerin önünde ve canlı yayında ölür. Daha sonra cezasını tamamlayıp hapisten çıkan Cemil, terfi etmesine karşın görevine dönmez, eski suçlular, yeni Karakolu bir tiyatro sahnesine çeviren ekip, sürekli provalar yapmaktadır. Bu arada Danyal, gerekli kostüm ve aksesuarları almıştır. Kızın bir vesileyle kanser olduğunu öğrenen ekip yarışmaya katılabilmek için var güçleriyle çalışmaktadır. Fakat baş komiser Selahattin'in hastaneden çıkması, ardından bir savcının aldığı ihbar üzerine karakolu basması işleri çığırından çıkarır. Bu arada ayağını çatlatan Deniz 'in yerine Danyal kraliçe olmuştur. Her şeye karşın yarışmaya katılmak için organizasyonun gerçekleştirildiği stüdyoya gelen ekibi burada da bir sürpriz bekler. Danyal ve avcı, Danyal'ın hasımları olan bir başka mafya grubu tarafından vurulurlar. Çaresiz kalan Cemil, kraliçe rolünü üstlenirken, babası ise avcı olur. Oyun sırasında stüdyo yüzlerce polis tarafından basılır. Cemil'in tutuklanmasını ve oyunun yarım kalmasını organizasyon yöneticisi önler. Cemil'in kızı. oyunun sonunda seyircilerin önünde ve canlı yayında ölür. Daha sonra cezasını tamamlayıp hapisten çıkan Cemil, terfi etmesine karşın görevine dönmez, eski suçlular, yeni dostları olan tiyatrocu arkadaşlarıyla birlikte gider.

“Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması”

 ÖDÜL:

Nokta Dergisinin düzenlediği “Doruktakiler” seçiminde (2001)

► Sinan Çetin “yılın sinemacısı”

Akademi İstanbul’un seçiminde (2001)

► Kadir İnanır “yılın en başarılı sanatçısı”

4 Sinan Çetin, Türk sinemasının fenomen yönetmenlerinden. Sinema hakkındaki görüşleri, çoğunlukla ortalığı karıştıran ve aydın kimlikli sinemacılardan eleştiriler alan Çetin, kendine özgü yanlarıyla bildiğini okuyarak yoluna devam eden bir sinemacı. Reklam alanından iyi kazanarak sinema alanında da yatırımlar yapan yönetmen, aynı zamanda kendi filmlerinin ve başka yönetmenlerin filmlerinin de yapımcılığını yapıyor. Komiser Şekspir, Sinan Çetin'in kendine özgü yaklaşımıyla, yaşadığımız ülkedeki sorunları da gündeme getirdiği melodram kıvamında bir film.

Film sistemle vatandaş arasındaki ıstıraplı ilişkiye matrak gözle bakmayı çok seven Sinan Çetin'in, Beyoğlu'nun orta yerine kurularak anlattığı, absürd bir dil yakalamayı ve şartlanmaların, sloganların dışında hareket sahası bulmayı denediği bir masal. Mizahı da kafalara çakılmış karakol atmosferindeki kontrastlar ve diyaloglarla arıyor ama sonuç, Bay E kadar olmasa da, zayıf' (Canbazoğlu, Cumhuriyet, 16.02.2001).

4 Çetin'in zaman zaman senaryo yazmadan, film çekme alışkanlığı olduğu bilinen bir yanıdır. Bu film, her ne kadar bir senaryo ışığında çekilmiş olsa da, fillmin bütünlüğünü izlediğinizde kuşkuya kapılıyorsunuz. Biçimsel ve sinemanın gereksindiği teknik olanakları kullanma açılarından eksiği hissedilmeyen filmin, sanırım dramaturjik açıdan yaşadığı sorunlar gözardı edilebilecek gibi değil. Ele alınan tiplerin yüzeyselliği Tatü ve Danyal, kısmen Cemil dışında filmin gerçekle, gerçeküstü bir anlatırnın ekseninde gidip gelmesi ve mantık sınırlarını zorlayan bazı yaklaşımları yüzlerce polisin aslında kendisi de polis olan bir kişiyi ortada ciddi bir suç olmadığı halde tutuklamaya gitmesiSinan Çetin gibi deneyimli bir yönetmenin sineması hakkında sorular uyandırıyor. "Bu anlamda Çetin'e ağır eleştiriler yöneltmek anlamsız; canı film yapmak istemiş ve geldiği noktadan sistem ne derece 'derin' görünüyorsa onu anlatmış. Çetin için yine neden değil sonuç önemli" (Canbazoğlu, 16.02.2001).

4 Aslında belki de soruların oluşması da yersiz. Çünkü Sinan Çetin, popüler ilgiyi önemseyen ve bu bağlamda gerektiğinde kadraja girerek söylev çekmekten bile çekinmeyen bir yönetmen. Sinema hakkındaki yaklaşımları bilindiğinden ve seyredildikçe yeni bir şey görülmediğinden, elinde tuttuğu güçlü olanaklarla kendini ve seyircileri eğlendirmekten başka bir amacı olmadığını düşündürten bir yönetmen imajı çiziyor. Bu filmde önemli oyun yazarı William Sheakspear'i de ekzajare ederek, karakolun önüne pos bıyıklı bir heykelini diktiriyor. Filmde ele almaya çalıştığı, eleştirdiği kimi olumsuzluklar hakkında düşünmeye çağırırken bir yandan bu grotesk tavrı neresinden tutsan elinde kalacak bir anlayışı ortaya çıkarıyor. Filmden geriye Okan Bayülgen ve Özkan Uğur'un oyunculuğundan da başka bir şey kalmıyor.

4 Propaganda"yla başlayan süreçte Sinan Çetin devletbirey ilişkisini sorguladığı bir dönemece girdi. Hantal devlet bürokrasisi, vatandaşını dışlayan bir " yürütme" anlayışı, plansızca hayata geçirilen politikalar ve bu sistemin kraldan çok kralcı özneleri... Bu ay gösterime girecek filmi "Komser Şekspir"de ağır eleştirilerini yollamaya aynen devam ediyor Çetin. Prodüksiyon şirketi Plato Film'in "her derde deva" salonunda görüştüğümüz yönetmen her filmiyle olduğu gibi "Komser Şekspir"le de iddialı.

Leman yazarı Mesut Ceylan'ın bir öyküsünden yola çıkılarak kaleme alınan senaryo bir karakolun sert mizaçlı komiserinin, kızının kanser olduğunu öğrenince onun en büyük düşü uğruna kendisini adeta heba etmesini konu alıyor. Komiserin kızının en büyük düşü "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" masalından uyarlanan oyunda Prenses'i oynamak. Komiser burada devreye giriyor; kızı ve karakoldaki mahkumlardan oluşan bir oyuncu kadrosuyla "demir parmaklıklar arasında" provaları başlatıyor. Fakat "iş bilen" baş komiser ve savcı yüce karakolun böylesi bir şarlatanlığa (!) "sahne olmasını" hazmedemiyor. Ve oyunun engellenmesi için son perdeye kadar uğraş veriliyor.

Filmin senaryo yazarı Mesut Ceylan ile Sinan Çetin'in yollarının kesişmesi ise aslına bakılırsa ilgi çekici: "Plato'nun bahçesinden devamlı sinema geçer. Sinemacılar, kameramanlar, yazarlar geçer. Genç bir mizah yazarı, Mesut Ceylan" diyor Sinan Çetin. "On gün etrafımda dönüp dolaşıp bana bir şey anlatmaya çalıştı, bir türlü vakit bulup da dinleyemedim. Sonra 'Sen ne diyorsun, gel bakayım!' dedim, Plato'nun bahçesinin ağacının altında. 'Hocam bir cümle söyleyeceğim. O kadar.' 'Söyle' dedim. 'Bir karakolda Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler provası yapılsa komik olmaz mı?' dedi. 'Aa, güzel bir şey söylüyorsun anlat bakayım biraz' dedim. Birkaç tip anlattı. İzmarit içen bir tinerci anlattı." Öykü iyiydi ama birtakım değişiklikler yapmak da kaçınılmazdı. "Bu bir babaoğul hikayesiydi." diyor Çetin bununla ilgili olarak. "Yani baba, oğlunu televizyona çıkarmak istiyormuş. Biz babaoğul hikayesini Tevfik Başer'in katkısıyla babakız hikayesine çevirdik. Çünkü hiçbir çocuk cüce olmak istemeyecekti. Kız ancak Prenses olmak ister, özenilecek bir şey diye. Sonra Mustafa Altıoklar'ın katkısıyla çocuğu kanser yaptık. Ki baba'nın fedakarlığının altı çizilsin. İkisi de doğru katkılardı. Sonra senaryonun yazımında Müjde (Ar) ve Kemal Sunal'la birkaç toplantı yaptık, rahmetliyle: o oynayacaktı. Son anda onun 'Balalayka' tarihi denk geldiği için Ondan vazgeçip oyuncu arayışına düştük. O kadar çok kişiyi düşündük ki neredeyse bir ara ben mi oynasam, demeye başladım. Neyse ki Mustafanın, elimi tutmasıyla vazgeçtim. Kadir İnanır da o aralar başka bir şeyler için: gelip gidiyordu buraya. Burada dizi çekiyorlarmış. Sonradan Kadir'e kaldı. Kısmet. Çok da memnunum Kadir'e kalmasından. Çok iyi bir oyuncu olduğunu gördüm sonuçta. Zaten biliyordum. Ama Kadir İnanır şablonlarının dışına Çıkıp sert bir polisin, kızına karşı fedakarlık etme süreci içinde sertliğinin yumuşamasını gayet iyi canlandırdı."

Elbette, Çetin'in filmlerini belli bir senaryodan bağımsız çektiğini düşünürsek "Komser Şekspir" en fazla sadakat beslediği senaryo olmuş. "Senaryosuz çekmedim bu sefer. Tabii gene sette çok fazla doğaçlama yaptım. Selahattin Duman tipini koydum filme. Kenan'ı koydum. Bir sürü karakter sette çıktı. Selahattin baş komiser de senaryoda yoktu. Daha doğrusu Müjde Ar'ın katkısıyla eklendi. Ama genç yazar Mesut Ceylan'ın çok kabiliyetli bir yazar olduğunu setteki çalışma şevkinden de anlamış bulunduğum için mutlu oldum. Yani senaryo tarafında bir desteğim oldu. Mustafa'nın, Mesut'un, Müjde'nin, Tevfik'in.. Benim hep senaryo tarafım boştur. Kimseden yararlanamam, nedense. Yararlanmamak istediğimden değil. Hatta çok yararlanmak istediğim halde bir şey bulamam yararlanacak. Bu sefer en azından sette çok diyalog yazmak zorunda kalmadım." Sinan Çetin'in artık bir filme giriştiği zaman hiçbir masraftan kaçınmadığı ve seyirciye hak ettiği görselliği sunduğu herkesin malumu. Bu film için: çok fazla para harcadığını söyleyerek bir özeleştiriye girişmesine karşın: Türk izleyicisinin zevkine her zaman güvendiğini de saklamıyor. "Çekimi sürecinde filmi gerektiğinden daha fazla paraya malettim. Bundan dolayı kendime kızıyorum. Çünkü ben profesyonel bir yönetmen ve aynı zamanda yapımcıyım. Dekora hak etmediği kadar çok para harcadık. Prodüksiyona da öyle. Aslında ortadaki rakamı gördüğüm zaman sinirleniyorum.

 Masalsı Atmosfer Doğru Tercih

Filmin müziği Mazhar Alanson tarafından bestelenmiş. "Herşey Çok Güzel Olacak"ta çıkardığı iş de beğenilen Alanson bu sefer "Komser Şekspir"in sountrack'inin en önemli ismi olarak göze çarpıyor. Zira film için bestelediği şarkıyı da o seslendirecek. Bir filme başlarken daima ilk olarak Şener Şen'e  teklif götüren Çetin, onun senaryosuz çalışmama prensibinin bunu bir türlü mümkün kılmadığını belirtiyor: "Ben sinemanın profesyonel insanlar tarafından yapılması gerektiği kanısındayım. Profesyonel olmayan sinemacıylaprofesyonel olmayan oyuncuyla demek istemiyorum yani teknik ekiple çalışmak istemiyorum. Açıkçası bu filmde bütün oyuncular büyük bir aşkla ve sevgiyle oynadılar. Ben hayatımda hiçbir oyuncuyu Şener Şen hariç ikna etmek gibi zorluk yaşamadım. Bizim filmlerimiz onunda işe duyduğumuz saygıdan bir kalite garantisi olduğunu bildiği için bütün oyuncular zevkle çalışmayı kabul ettiler. Ama Şener Şen'le aramızda yıllara varan 'Sen senaryosuz film çekiyorsun, ben senaryolu oynayacağım' şeklinde devam eden, 'Çiçek Abbas'tan beri bir araya gelmek isteyip bir türlü gerçekleştiremediğimiz bir durum var" diyor. "Peki bu film için de ona bir teklif götürdünüz mü?" diye sorduğumda ise "Çok büyük sevgi duyduğum bir adam. Onunla 1015 yıl evvel 'Çiçek Abbas'ın setinde bulunmuş olmanın tadını, keyfini unutamıyorum. Dünyadaki her sete lazım Şener. O da beni sever. Fakat bir türlü Mesut Ceylan'ın yazdığı senaryoyu da beğendiremedim. Kimsenin yazdığı senaryoyu beğendiremiyorum Şener'e. Senaryo aşamasında 'Bu film benim stilim değil' dedi. Bence tam Şener Şen için yazılmış bir film bu, stil olarak. Fakat Kadir İnanır'dan da son derece memnunum."

Peki ya diğer oyuncular, diye sorduğumda ise her bir oyuncusu için ayrı bir görkemli sıfat bulmayı başarıyor Sinan Çetin. "Müjde zaten bir reji asistanı gibi çalıştı. Filme çok sahip çıktı. Müjde zaten sinemacı bir kızdır. Onu da özlemişim ben, 'Çirkinler de Sever'den beri ilk defa çalışıyoruz. Neredeyse 20 yıl olmuş.

Dışarıdan bakıldığı zaman Kadir'in sinemayla ilişkisi çok doğru algılanmıyor. Gerçek bir sinema işçisi. gerçek bir oyuncu. 1OO'ün üzerinde film çekmiş, kameranın nerede duracağını, kameraya ne kadar büyüklükte bakacağını neredeyse artık insiyaki bir şekilde yapıyor. Muhteşem bir aktör ve dışarıdan görüldüğü gibi 'Ben maçoyum, entari giymem' şeklinde bir diyalog olmadı aramızda. Okan çok tatlı bir çocuk. Harikaydı bu filmde. Özkan Uğur tanrının bir hediyesi, kendi gibi altın kalpli birini oynadı, altın kalpli mafya babasını.. Gazanfer Özcan bulunmaz bir nimet, bir aktör değil, dev bir insan. Kişiliğiyle, eğlencesiyle, esprileriyle... Şeker gibi bir kadroyla çalıştık. Pelin zaten kızım gibi."

"Propaganda" gösterime girdiğinde filmin en olumlu özelliklerinden birisi de görüntüleriydi. Fakat aynı zamanda hayat arkadaşı olan ve "Propaganda"nın görüntülerine de imza atan Rebeca Haas'ın görüntülerini "Komser Şekspir"de göremiyoruz. "Rebeca çok yorgundu" diyor Çetin. "Ama çok katkısı da oldu. Çünkü laboratuvar aşamasında o takip etti renkleri, filtreleri. Filmi asistanım Kamil çekti. Daha doğrusu onunla birlikte ben çektim" İzlediğinizde de fark edeceksiniz, filmde yoğun bir masalsı atmosfer söz konusu. Sözgelimi Türkiyede hiç olmayan bir karakol tasviri var. Çetin, bununla ilgili olarak Türk insanındaki karakol korkusunu anımsatıyor. "Zaten böyle sweet, funny, akide şekeri gibi bir film yapayım istedim. Çünkü bu karakolun sertliğinin anlatılan öyküyle kontrastlığının çıkması için zaten renklerde falan da bunu tercih ettim. Türkiye'deki mevcut karakolIarı asık suratlı hallerinden biraz çıkartmaya çalıştığımı da itiraf edeyim. İnsanımızda bir karakol korkusu vardır. 'Karakola düşmek' denir.

Uygar ülkelerde insanlar karakollara müracaat ederler. Problemlerini çözmek için başvururlar. Bizde 'düşmek'tir o. Karakola düşersin yani. Allah düşürmesin durumu vardır. Bu film de Türk polisinin kendisine dışarıdan bakmasını umarım sağlar. Çünkü Türk halkının devlet korkusu biraz da onlar aracılığıyla oluşuyor. Çok da sempatik bir devletmillet ilişkimiz olduğu da söylenemeyeceği için karakolda bir film çekmek her açıdan risk taşıyan bir iş. Solcu aydınlar açısından 'Karakol çok sempatik gösterilmiş' denebilir. Devlet açısından 'Biz daha sempatik karakollara sahibiz, bu karakol biraz sert' şeklinde algılanabilir. O yüzden riskli bir konuydu. Açıkçası filmin politik boyutunu öne çıkarmadan masalı atmosferin üstüne gittim ve bunu bilinçli yaptım. Sonuç olarak, Avrupa Birliği'ne giden yolda uygarlaşma, demokratikleşme, birey haklarının kollanması, birey. devlet ilişkisindeki uygar kriterlerin hayatımıza yerleşmesi konusunda filmin bence entelektüel anlamdaki önemi film gösterildikten sonra ortaya çıkacak. O yüzden bu konuda bir yönetmen olarak 'Şunu yaptım, bunu yaptım' şeklinde bir ukalalık yapmak istemem

 Kötü Türk Filminin Zararları

Sinan Çetin'in en önemli özelliklerinden birisi de her kazandığını sinemaya ve teknolojiye yatırması. Ama o bunun çok da abartılacak bir şey olmadığı kanısında. "Ben başka bir iş bilseydim onu yapardım" diyor, "Mesela borsadan anlasam borsaya yatırırdım. Ne bileyim? Başka bir işten daha çok para kazanacağımı bilsem ona yatırırdım. Ama ben sinemadan başka bir şey bilmiyorum. Fakat belki bunun bütün nedeni şu olabilir: yıllar evvel son derece kötü teknolojik koşullarda çalıştım ve teknoloji beni neredeyse verem etti. Yıllarca 'Allah'ım bu masalarda montaj mı yapılır!', 'Allah'ım bu negatifIer burada mı yıkanır' dedim. Bir kareyi dondurup üzerinden mat almak 15 günümüzü alırdı. Şimdi teknolojiye para yatırmamın tek nedeni bütün bu işleri kolaylaştırması. Yani kendi keyfim için yapıyorum. Bizim içeride şu anda 3 tane Avid'imiz var. Bu montaj masaları şu anda Los Angeles'ta da kulIanıIan masalar. Spielberg de orada montaj yapıyor. Avid'den daha çok gelişmiş bir makine aldık, Smoke dediğimiz. FIame 3D Animation seti ve Silicon Graphics setimiz var. Herkes de kullanmıyor aslında. Bütün bu teknolojiyi bir de bilmek lazım. Eski kuşak yönetmenler teknolojiden de yararlanamıyorlar nitekim, bilmedikleri için. "Burçin S. Yalçın Sinema D. Aralık 2000. Sayı: 69”

 FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder