23 Aralık 2022 Cuma

 

KÜÇÜK KIYAMET  (2006) 

Yöneten:  Yağmur Taylan, Durul Taylan,   Senaryo:  Doğu Yücel,  Müzik:  Kevin Moore,   Görüntü Yönetmeni:  Soykut Turan,   Yapım:  Limon /Hayri Aslan  Kameraman: Ersan Çapan, Yardımcı Yönetmen: Tuba Çoban, Yönetmen Yardımcısı: Osman Taşçı, Burcu Alptekin, Başak Göksel, Kurgu: Çiçek Kahraman, Dekor: Yavuz Çelenk, Makyaj: Hülya Keleş, Ses Tasarım: Gürhan Berker, Dolby Miksaj: Ufuk Kayar, Görsel Efekt ASST.: Gülçin Önel, Prodüksiyon Amiri: Şevket Pamir, Basın Danışmanı: Özlem Esmergül, Uygulayıcı Yapımcı: Cengiz Deveci, Yapım Sorumlusu: Aydoğan Gündoğdu, Post Prodüksiyon: Ulaş Cihan Şimşek 

Oyuncular: Cansel Elçi (Zeki), Başak Köklükaya (Bilge), İlker Aksum (Ali), Binnur Kaya (Filiz), Bora Akkaş (Batu), Serra Gürgünlü (Eda), Ece Ekşi (Didem), Özgür Çevik (Kahvede gülen  adam),Şinasi Yurtsever, Berrin Arısoy,  

Konu: İstanbul’da ard arda yaşanan sarsıntılar, annesini depremde kaybeden Bilge üzerinde psikolojik rahatsızlıklar yaratmakta ve genç kadının ciddi travmalar yaşamasına neden olmaktadır. İki küçük çocuğu, eşi ve yeğenleriyle şehri terk ederek, olası İstanbul Depremi’nden kaçıp bu “Küçük Kıyamet”ten kurtulmaya çalışan aile, gittikleri başka bir güney kasabasında bu kez başlarına gelen esrarengiz olaylar nedeniyle yine korkularıyla yüzleşirler.  &Taylan Biraderlerin son filmi "Küçük Kıyamet", 17 Ağustos 1999'dan beri aklımızdan çıkmayan deprem korkusuyla yeniden yüzleşmemizi sağlıyor.  17 Ağustos Depremi binlerce kişinin ölümüne ve sakat kalmasına yol açan, ekonomik, toplumsal ve psikolojik boyutları oldukça büyük bir felaketti.  Sinema sanatı, kitleleri ya da bireyleri etkileyen bu tür olaylara kayırsız kalamazdı. 17 Ağustos depremine değinen ilk sinema filmi Uğur Yücel'in "Yazı Tura" adlı film olmuştu. Bu filmin ikinci yarısı İstanbul'da meydana gelen ve başroldeki karakterlerin deprem öncesi ve sonrası yaşamlarına değiniyordu.  Yağmur ve Durul Taylan kardeşler ise ikinci sinema filmleri olan "Küçük Kıyamet"te depremi filmin ana teması olarak kullanıyorlar. "Küçük Kıyamet" adını, 1509 İstanbul depreminden ve insanın ölümü anlamına gelen küçük kıyametten alıyor.  İlk filmleri olan "Okul" da da, senarist olarak Doğu Yücel'le çalışan Taylan Biraderler, bir lisede gençler arasında geçen bir korku hikayesi anlatmışlardı. Yönetmenler daha önce, dünya televizyonlarda çok izlenen "X Files Gizli Dosyalar" adlı bir dizinin yerli versiyonu olan "Sır Dosyası" adlı korku gerilim dizisini çekmişlerdi. Taylan biraderler böylece, tarzlarını en baştan belirleyerek Türk sinemasında fazlaca kullanılmayan bir tür sineması yolunda uzmanlaşmayı seçmiş görünüyorlar.  Cansel Elçin, Başak Köklükaya, Binnur Kaya ve İlker Aksum gibi genç ama  deneyimli ve yetenekli bir oyuncu kadrosu olan "Küçük Kıyamet" bir deprem sahnesiyle başlıyor. Fethiye'de kiraladıkları yazlık eve gitme planları yapan aile üyeleri; anne Bilge, baba Zeki, çocukları Eda ve Alp ve yeğenleri Didem ve Bora uyurken depreme yakalanırlar. Aile apar topar Fethiye'ye gider ve yazlık eve gelir. Filmin merkezinde yer alan aile maddi durumları gayet iyi kentli bir aile. Bilge, 17 Ağustos depreminde annesini kaybetmiş ve bunun getirdiği travmalardan hala kurtulamamıştır. Kocası Zeki ise başarılı bir inşaat mühendisidir. Filmin açılış görüntüleri, kullanılan müzikleri ve oyunculuklar bir yandanmutlu ve huzurlu bir aile tablosu çizerken diğer yandan da ileride patlak verecek sorunları da bizlere gösteriyor. Karı koca arasında belli belirsiz bir güvensizlik ve iletişim sorunu var. Bu sorunlar taşradaki yazlık evde iyice su yüzüne çıkıyor. Zeki'nin gizli telefonları eşini şüphelendiriyor. Mutlu aile tablosunda çatlaklar oluşuyor. Zeki ile Bilge film boyunca çok az fiziksel temasa giriyor. Onları aynı yatakta göremiyoruz. Birbirlerini öpmüyorlar, birbirlerine sarılmıyorlar. Zeki, eşinin deprem sonrası travmalarını pek önemsemiyor gözüküyor. Tepki gösterdiği sahneler evde yaşayan ve ailesine zarar verebilecek haşaratlar konusunda. Ailenin şehrin merkezinden çıkıp geldiği yazlık ev, herhangi bir yerleşim birimine oldukça uzakta ve karşısında mezarlık olan bir mekan. Büyük evler ve ıssız mekanlar korku ve gerilim türünün en çok kullandığı mekanlardır. "Küçük Kıyamet"te bu mekanlara akrep ve köpek gibi hayvanlar da eklenmiş. Issız kasaba da filmin kullandığı bir diğer mekan. Küçük bir köy kahvesi ve pis bardaklarla çay dağıtan kahveci, bütün yolların aynı yere çıkmasının getirdiği  çıkışsızlık ve gerilim "Küçük Kıyamet"in başarısını arttıran faktörlerden. Filmdeki çocuk oyuncular ve genç oyuncular vasatın üstündeki oyunlarıyla filmin inandırıcılığını arttırıyor. Evin bekçisi Ali rolündeki İlker Aksum, filmde çok fazla gözükmese de, özellikle finaldeki sahneleri ve oyunuyla ön plana çıkıyor. İlk yarısı ve ortalarına kadar, aile üzerine, kadın erkek ilişkileri üzerine kurulu Fransız filmleri ve François Ozon filmlerini andıran "Küçük Kıyamet", ortalarından sonlara dek, özellikle sürpriz finaliyle, Batılı tarzda korku ve gerilim filmlerini andırıyor. Özellikle son yıllarda en çok ön plana çıkan yönetmenlerden M. Night Syhmayalan'nın sürpriz sonlu finalli filmlerine gönderme yapan filmde baştan sona seyirciyi kavrayan müzikleri, Tsunami görüntüleri ve bilhassa finaldeki deprem efektleri ile benzerlerinden ayrılıyor. 1999 yılından beri beklediğimiz büyük deprem ve sonuçları yani bütün İstanbulluların kabusları filmin finaline damgasını vuruyor. Film bu anlamda, depremden dolayı travma yaşayanlar için, korkularıyla yüzleşme ve bir tür terapi görevi görüyor.  Ailenin yaşadığı binanın yıkılmış görüntüleri ve arka plandaki yanan ve yıkılmış İstanbul görüntüleri ancak bilim kurgu filmlerinde ve çizgi romanlarında rastlanacak görüntüler olarak Türk sinema tarihindeki yerini alıyor. (Okan ORMANLI) “Sinematürk Aylık Sinema Dergisi, 2006, sayı 2”  

& Tür filmlerini ne çok severim!..Bir filmden belli bir şey bekleyerek sinemaya gitmek, filmin bir komedi, dram, gerilim veya polisiye olduğunu peşinen bilmek, aslında hiç de fena değildir Taylan kardeşler anlaşılan gerilim türünde çalışacaklar. İlk filmleri “Okul” gerilimle komediyi bağdaştırmak gibi zor bir işe sıvanmış, bu yüzden çok başarılı olamamıştı. Bu kez karşımıza tam bir gerilimle geliyorlar  Büyücek bir ailenin deprem günlerinin İstanbul’unda başlayıp Ege sahillerine uzanan öyküsünü anlatıyor, ayni zamanda bir roman yazarı da olan Doğu Yücel’in senaryosu...Annesini büyük depremde yitirmiş olan Bilge, sürekli gizli konuşmalar yapan yakışıklı kocası, iki küçük çocuğu, iki genç yeğeni ve dadı hizmetçisiyle tatile gitmeye hazırlanırken, evleri bir depremle sarsılıyor. Aile apar topar arabaya atlayıp deniz kıyısında kiraladıkları eve ulaşmak için yola çıkıyor. Ama yanı başında gizemli bir mezarlık da bulunan ev, onlara pek uğur getirmeyecektir.  Filmin oldukça kapalı, simgesel ve sonunda da pek açığa çıkmayan bir hikayesi var. Korkutucu ögeler çok çeşitli şeylerden geliyor: böcek ve hayvanlar, sık sık tehdit eden doğa, hiç de dost gözükmeyen köylüler, zaman zaman da mezarlıkla simgelenen mistik olaylar. Tayfun kardeşlerin işçiliğini çok beğendim: birçok sahne gayet iyi çekilmiş, efektler yerli yerinde kullanılmış ve bir korku gerilim duygusu egemen olmuş. Gerçi dijital çekim, geçen yılın “İklimler” veya “Beş Vakit”i ayarında değil. Soykut Turan’dan daha iyi bir sonuç beklerdim.  Ancak film tümüyle doyurmuyor. Çok alt düzeyden anlatılmış ve final de simgesel bir anlama açılıyor. Yeterince boşalamıyor, tam anlamıyla tatmin olamıyorsunuz. Film vaad ettiği korku gerilim filminin gereklerini yerine getirmeden, daha çok “ölüm sizi arıyorsa, nerede olsanız bulur” deyişiyle özetlenebilecek bir felsefeye uzanıyor. Ama bu kadarının gerçek gerilim meraklılarını tatmin edeceğinden kuşkuluyum. Yine de, belli bir sinema duygusuyla anlatılmış, oldukça iyi çekilmiş bu film, meraklılarını çekebilir. (Atilla Dorsay)  

Doğu Yücel’den “Küçük Kıyamet”  Saf bir korku filmi gişede çuvallayabilir ve kapıyı tekrar sonsuza dek kapayabilirdi ... Eyvah, bu Küçük Kıyamet'le ilgili  bir yazıydı, ama bu konuyu açıklığa kavuşturmadan rahat edemedim ...  Senaryoya başlamadan önce araştırma faslı vardı. Depremzedelerin anıları dışında, beklenen İstanbul depremi üzerine yazılan bilimsel kitapları okudum. Bu filme başlama sebebimiz öncelikle her filmde olduğu gibi iyi bir hikaye anlatmak ve iyi bir film yapmaktı, diğer yandan da yaklaşan İstanbul depremi için yeterli önlemin alınmadığının altını çizmekti. Ama filmin bu toplumsal ve politik tarafı repliklerle veya başka didaktik yöntemlerle verilmiyor, filmin kendisi zaten herkesin kafasına bir gerçeği güm diye vuracak, yani umarım! 'Küçük Kıyamet'in anlamından da dem vurmak lazım bu noktada. Küçük Kıyamet 1509'da İstanbul'da meydana gelen, şiddetinin sekizden büyük olduğuna dair tahminler yürütülen depreme halkıntaktığı isim. O dönemlerde depremlerin doğal bir sebebi olduğu bilinmiyor, sarsıntılar ilahi bir kuvvete bağlanıyor. Bu yüzden yaşanan korku ve dehşet kıyametle eşdeğer neredeyse! küçük kıyamet aynı zamanda tasavvufta ölüm, ölüm anı, ölüm hali gibi anlamlara geliyor Büyük Kıyamet dünyanın, küçük kıyamet ise bir kişinin hayatının sonu. Filmi her iki anlam üzerinden okuyabilirsiniz.  Filmin üç ana mekanı var. Biri ailenin İstanbul'da yaşadığı ev, ikincisi villa, üçüncüsü ise 'spoiler' tanımına gireceği için söyleyemiyorum. En son Hokkabaz da da mükemmel bir iş çıkartan sanat yönetmeni Yaşar Kartoğlu bu noktada devreye girdi ve filmin gizli kahramanı oldu. Çekim yapacağımız viIla Fethiye'de hazır bulunsa da evin iç dekorasyonu, evin yakınında inşa edilen mezarlık Taylan Biraderler'in atmosfer yaratmasında çok yardımcı oldu. İstanbul'da Tem  Stüdyoları'nın bahçesine diktiği ve Tem'den bile yüksek olan devasa dekor Hollywood'da karşılaştığımız dekorlar kadar etkileyiciydi. O kadar yüksekti ki, birkaç defa denememe rağmen dekorun üstüne çıkamadım . Filmin efektleri ise Okul'da olduğu gibi Volkan Duran'a ve Post Ofis'e emanet edildi .  Bu noktada şunun da altını çizmek gerekiyor; Küçük Kıyamet tipik bir korku filmi değil, belki de psikolojik gerilim tanımına girecek bir film. Bu tip filmler için "nightmare", "psychodelic", "mystery" gibi alt tür isimleri uyduruluyor. Film çekimleri sırasındaki bir geyik muhabbetinde arthouse horror" diye bir alt türü de biz uydurduk. Bunları filmi övmek için yazdığım sanılmasın, daha önce bu tür meselesinden ağzımız fena yandı, o yüzden belirtmek istiyorum; Küçük Kıyamet her sahnesinden hayaletli canavar çıkan, ses efektleriyle hoplatan bir kork değil, çok derin bir korku üzerine inşa edilmiş bir film. Eski bir meraklısı olarakkorku filminden algıladığım da budur zaten.  Küçük Kıyamet'in ilk senaryo taslağını teslim ettiğimde Durul "Bu filmin oyunculuğu çok zor ola bu yüzden çok iyi oyuncular bulunmalıydı. Başak Köklükaya, Bilge karakteri için baştan beri düşünülen tek isimdi ve kendisi sette çalışan herkesin ağzını açık bırakan bir performans sergiledI. Özellikle soğuk havada çekilen yağmur sahnele rinde saatlerce yağan soğuk suya rağ men tek bir şikayette bile bulunmadan nasıl oynamaya devam etti, akıl alacak gibi değil Ayrıca Ali karakterini oynayan İlker Aksum da eksantrik bir karaktere can verdi. Bu iki ismin doğaçlama güçleriyle senaryoya çok şey kattıklarını da söylemeliyim. Fransa'dan geçen sene Türkiye'ye gelen Cansel Elçin, kadronun en tecrübeli ismi Binnur Kaya, en son Yazı Tura’da yardımcı kadın oyuncu dalında ödül alan Eli Mango, genç oyuncular Ece Ekşi ve Bora Akkaş, çocuk oyuncu Serra zor sahnelerde çok iyi performans sundular. Alp bebek ise şirinliği ile setin neşe kaynağıydı. Bazı korku sahnelerinde kullanılan ses efektleri onun ağlamasına neden oldu ama o kadar neşeli bir bebek ki, setten Gökhan (namı diğer Big Lebowski) birkaç numara yaptı mı gene yüzünde gülücükler açıyordu. Küçük Kıyametler'in iki Amerikalı kahramanından söz etmezsek sinema tanrısının gazabına uğrarız! Okul'da kendine has dikkat çekici bir müzik sunan Kevin Moore bu defa tüyler ürperten olağanüstü bir 'score' ile karşımızda. Bu arada karşılaştığımız enteresan tesadüfIerden (veya işaretlerden) bir tanesi: Senaryo  süreci sırasında Kevin Moore'un bestelediği Dream Theater şarkısı 'Space DyeVest', National Geographic'in 'Deprem' konulu sayısının reklam müziğinde kullanıldıl (izinsiz olarak) Garip değil mi? Filmin diğer Amerikalısı ise Jeffrey Baykal Rollins idi. Durul ve Yağmur'la rastlantılar (işaret?) sonucu 'Yabancı Damat'ın setinde tanışan Rollins, Boğaziçi Üniversitesi'nde Güzel Sanatlar dersleri veren, yurtdışındaki sergileri ile tanınmış bir sanatçı. Birçok detayla süslediğimiz Küçük Kıyamet'in önemli ayrıntılarından biri olan resimleri dizayn etti ve filmin görsel ruhunda önemli bir rol oynadı.  Küçük Kıyamet her şeyden önce çok zor bir filmdi Senaryosundan çekimine, oyunculuğundan postprodüksiyonuna, müziğinden kurgusuna kadar her aşamasında 'challenge'lar barındıran çetin bir filmdi. Filmin her safhasında "şimdi ne yapacağız" dediğimiz (veya dedikleri) bir an mutlaka oldu. Fakat Post Ofis'te bir bilgisayar ekranında izlediğim film bu engellerin hepsini başarıyla aşmıştı. Tabii   bu yorumumda ne kadar objektif olduğumdan emin değilim. Ama şundan eminim: Küçük Kıyamet, anlatmakla yükümlü olduğumuzu hissettiğimiz bir hikayeydi ve ben o bilgisayar ekranında o hikayenin uzun uğraşlar sonucunda can ve ruh bulduğunu gördüm. “Altyazı Aylık Sinema Dergisi, sayı, 57 “ 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder