13 Aralık 2022 Salı

 

LOLA + BİLİDİKİD (1998)

Senaryo ve Yönetmen: Kutluğ Ataman, Görüntü Yönetmeni: Chris Squires, Müzik: Arpad Mondy Yapım: Co Prodüksiyon/Zeynep Özbatur, Martin Hagemann, James Schamus Sanat Yönetmeni: Mona Kino, Kurgu: Ewa J. Lind, Türkiye, Almanya, ABD ortak yapımı.

Oyuncular: Gandi Mukli, Erdal Yıldız, Baki Davrak, lnge Keller, Celal Perk, Mesut Özdeemir, Murat Yılmaz, Hakan Tandoğan, Cihangir Gümüştürkmen, Ulrich Simontowitz, Hasan Ali Mete, Willie Herren, Mario Irrek

Konu: Almanya'da doğup büyüyen ve ailesiyle birlikte Berlin'de yaşayan 16 yaşındaki eşcinsel Murat'ın (Baki Davrak) dramatik öyküsü. Annesi ve ailede en çok sözü geçen maço ağabeyi Osman'la (Hasan Ali Mete) birlikte yaşayan Murat, gittiği bir gece kulübünde şarkıcılık yapan Lola’yı (Gandi Mukli) bulur. 15 yıl kadar önce aile reisi Osman tarafından evden kovulan ve Berlin'in ucuz barlarında travesti şovlarına çıkan Lola, Murat'ın da küçük ağabeyidir. Yıllar sonra hasret giderip birbirleriyle yakınlaşırlar. Lola, Berlin'deki eşcinseller, pezevenkler ve oğlanlar dünyasının yıldızıdır. Murat, Lola ve düzücü erkek sevgilisi Bilidikid'le (Erdal Yılldız) yakınlık kurması sonucu, kendini bambaşka bir dünyada bulur. Özellikle de bitirim eniştesi Bilidikid'den aldığı derslerle. Berlin'in yer altı tuvaletlerinde 50 mark karşılığında yaşlı başlı Alman eşcinselleriyle ilişkiye girer. Dünyası değişen Murat, bir süre sonra büyük ağabeyi Osman'la küçük ağabeyi Lola arasında bir takım şeyler geçtiğini fark eder. ve aralarındaki bu aile sırrı ortaya çıktığında, gerçeklerden habersiz anne, Murat'ı da yanına alarak büyük oğlu Osman'ın evini terk eder.

ÖDÜL:

36. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1999)

► Inge KeIler "en iyi yardımcı kadın oyuncu"

SiYAD  Sinema Yazarları Derneği'nin (19981999) seçiminde:

► Celal Perk "en iyi yardımcı erkek oyuncu"

49. Uluslararası Berlin Film Festivali'nde (1999)

► Teddy Bear Ödülü".

 

& İyi seçilmiş ve oynanmış, kanlı canlı tiplerle, sürekli inişçıkış halindeki yoğun ilişkileri önümüze seren Ataman, kesinlikle ele aldığı bu konuyu şimdiye dek çoğu başka örnekteki gibi ayağa düşürmeyen, ilginç bir deneme kazandırıyor sinemamıza. Kitsch zevklere, renklere bulanmış mekanlarda, göbek dansıyla hip hop karışımı, arabesk raks gösterilerine... Kutluğ Ataman'ın tabu bir konuya el attığı "Lola ve Billidikid"i, her yaptığını merakla bekleten bu senaristyönetmenin yürekli ve sıra dışı bir çalışması olarak sinemaseverlerden ilgi bekliyor özetle. (Sungu Çapan, Cumhuriyet G., 18 Haziran 1999) “Agah Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 4. cilt”

& Lola + Bilidikid", yönetmen Kutluğ Ataman'ın bireysel tercihleri bağlamında, Türkiye'den Almanya'ya çalışmaya giden işçilerin "üçüncü kuşak" çocuklarının sorunlu yaşamına eğilen bir film. Yabancı bir kültür içindeki sorunlar, sürekli öteki muamelesine tabi kalmaya neden olan ırkçı yaklaşımlar ve özellikle yaşamın sınırında gezen, kadınsı eğilimleriyle var olan kadın erkekler ya da  onlarla birlikte olan erkeklerin alışagelindiği koşullar dışındaki yaşamlarından kesitler sunan bir film Lola + Bilidikid. "Lola ve Bilidikid, eşcinselleri anlatan bir film değil sadece. Cinsel kimlikleri üzünden itilmişlerin, yaşama alanları olabildiğince sınırlanmışların, klasik tanımla 'sıra dışı' insanların yaşamlarını anlatmıyor yalnızca. Film, bütün dünyayı sarmış, homofobiklerin 'aşırı' dünyalarını gözler önüne seriyor" (Ali Çavuşoğlu, Cumhuriyet, 22.06.1999).

& Bu arada film, Almanya'ya işçi statüsünde göçmüş insanlarımızın, kendilerini oralı hissetmeme koşullarıyla ilgili çarpıcı görüntüler ve sonuçlar üreten bir film. Bu duygunun, baskının şekil değiştirmesinin boyutlarını Kutluğ Ataman şöyle açıklıyor: "Batılı bir ülkede olmak baskıyı azaltmıyor. Türkler arasında getto psikolojisi hakim. O yüzden bu tür baskılar aslında daha da büyük, ama kaçış daha kolay; bir yan mahalleye gidip kaçabiliyorsun. Bense hikayemde şöyle bir paralellik kurmak istedim: 'Almanlar bizi dışlıyor' diyen bir toplum, kendi kadınlarına. diyelim ya da kendi gay'lerine aynı şeyi yapıyor. Bu çelişki hikayem için çok önemliydi" (Sönmez, Radikal, 31.01. 1999). “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf,”

& Diğer yandan yönetmen Kutluğ Ataman ise "eşcinselliğin birleştirici bir tarafı var. Çünkü değişik kültürlerden olabilirsiniz; birbirinizin dilini, kültürünü bilmeyebilirsiniz, ama ortak yönünüz olan dışlanmışlık sizi birbirinize bağlıyor" diyerek filmindeki eşcinsellik vurgusuna açıklık kazandırıyor (Ali Çavuşoğlu, 2,06.1999). "Baştan sona Murat'ın meledromatik öyküsüyle ilişkilendirilmiş, şamatacı travestilerle (Lola'yla arkadaşları Şehrazat, Kalipso, Fikret), sert, maçonun allahı, AIDS'i bile takmaz (malum Türk olmak kolay değil), erkek fahişeler (Bilidikid'le soylu, varlıklı Alman mimarın kulamparası, DaimIer meraklısı İskender), kötü (sürekli Murat'la, LolaBilidikid çiftiyle hırlaşan, Türkler için en hafif sövgüsü 'deve düzücüsü' olan, yeni ırkçı, 3 saldırgan genç) ve iyi (zor durumdaki Murat'a sandviççi dükkanını açan, tonton, İmbiss'çi kadın Bella) Alman karakterle zenginleştirilmiş film, son dönemin geçerli anlayışına uyup türden türe göz kırparak, melodramdan gerilime atlayarak,. " oyuncu yönetiminden mekan kullanımına, çerçevelemelerinden hızlı temposuna dek sağlam bir anlatım tutturuyor" (Sungu Çapan, Cumhuriyet, 18.06.1999). “12”

& Lola + Bilidikid'de Ataman için önemli olan şey "Osmanlar ve anneleri". Ataman filmini Osman'ı temsil ettiği değerlerle yüzleştirmek için yapmış bir bakıma. Ataman'ın filminde Osman karakteri, bu yanıyla bir metafor işlevi taşımaya başlıyor. Ataman bu durumu şöyle açıklıyor: "Osmanlara karşı kendimi savunmak zorunda değilim. Zaten film ortada. Evet, Türkiye Osmanlarla dolu. Ama bu filmin Osmanlar için yapılmış olduğunu da unutmamak gerekiyor. Yoksa eşcinseller için yapılmış bir film değil Lola ve Bilidikid. Onlar zaten kendi sorunlarını biliyorlar, neden gidip görsünler. Eşcinsel olsam, ki eşcinselim, gidip görmem. Ama bu filmi özellikle Osmanlar ve anneler gidip görmeli... (Ali Çavuşoğlu, 22.06.1999)

& Anadolu'nun çorak bağrından gelip gurbet ellere düşmüş, memlekette ya aile içi tacizden, ya sıra dışı yumuşaklıktan, ya genlerinden ya da başka şeylerden küçük yaştan beri "farklı" olmuş ve bu hoşgörü toplumunda özgür yaşamaya başlamış esmer adamlar. .. İster "gay" hayatın aldatıcı neşesine kapılmış, isterse kadınlıklarını tıp ve hukuk olarak tescil ettirmiş olsunlar, o kara yağız deriyi, o bin bir boyanın örtemediği sakalları saklayamayan Almanya' daki Türk eşcinseller ... Kutluğ Ataman'ın ilk ve temel başarısı, kuşkusuz ki böyle bir camiaya ve böyle bir yaşama el atmış olması. Varlığı bilinen, ama hep bilmezden gelinmiş bir çevre bu ... Zaten iki yaşam tarzı, iki kültür arasında kalmış olmanın getirdiği bin bir sorun varken, bunlara iki cinsellik arasında kalmanın sorunlarını da katan oldukça acınası insanlar...

Ataman, bu çevreden tipik örnek kahramanlar getirmiş perdeye ... Yıllar önce evden kaçarak travesti olmuş Lola, onun sessiz ve mütevekkil anası, alabildiğine maço cazgır ağabeyi Osman, en küçük kardeş, cinsel eğilimleri nedeniyle bunalımlar geçiren ve sonunda ağa beyin baskısından yeni keşfettiği Lola'nın hoşgörü dünyasına sığınan genç eşcinsel Murat ...

Lola'nın maço sevgilisi, "aktif' olması nedeniyle kendi eşcinselliğini kabul etmeyen, oysa boğazına dek bu çevreye batmış Bilidikid, eşcinsel jigololuk yapan isyancı ve somurtkan İskender, İskender'in soylu ve zengin Alman sevgilisi Friedrich, Friedrich'in oğlunu korumaya çalışan yaşlı annesi, genç ırkçı Almanlar ve daha kimler, kimler. ..

Ataman bu iç burucu karakterlerin arasına dalıyor ve bize işlek bir sinemayla ilginç duyarlılıklar, etkileyici portreler getiriyor. Kahramanlarına sevecenlikle, anlayışla yaklaştığı besbelli. Ama tuhaftır bu sözde erkeklerin öyküsünü anlatan filmin en akılda kalan kahramanları kadınlar: özellikle etrafında olup bitenlere şaşkınlıkla bakan ve bu yeni çağa, yeni ahlaka uymaya çalışan biri Alman (büyük oyuncu Inge Keller), öbürü Türk iki anne ...

Lola + Bilidikid'in "medeni cesareti", ödünsüz tavrı ve kimi sahnelerinin sinemasal olgunluğu övülecektir elbette. Ama bence Ataman, tüm final bölümüyle kendi filmine ciddi biçimde zarar veriyor. Hep eşcinsellikle özdeş olarak sunulagelmiş şiddete böylesine başvurmak ihtiyacını nereden hissetmiş? Ortalığın kana bulandığı final bölümü de, ağabey Osman'ı Lola'nın çifte infazcısı (hem tecavüzcüsü, hem de katili) olarak gösteren aşırı melodramatik çözüm de insanı irkiltiyor. Ve filmin geneline egemen olan yumuşaklığı ve duygusallığı yok ediveriyor. Sahi, Türk anne son sahnede başörtüsünü atıp yürüyerek ne demek istedi? Tüm geleneksel değerlere baş mı kaldırdı? Sanırım bu da ayrıca tartışılacak! …Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf,112”


FİLMİ İZLE 



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder