12 Aralık 2022 Pazartesi

 

NİHAVEND MUCİZE (1997) 



Yönetmen: Atıf Yılmaz, Senaryo: Zeynep Avcı, Eser: İpek Çalışlar, Atıf Yılmaz, Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman, Müzik: Server Acim, Erhan Sakar Yapım: Delta Film/Atıf Yılmaz Kurgu: Mevlût Koçak, Sanat Yönetmeni: Metin Deniz, Yapım Asistanı: Attila Kenar, Set Fotoğrafları: Necdet Taşçıoğlu, Ulaşım: Pan Nakliyat,

Oyuncular: Türkân Şoray (Suzan), Haluk Bilginer (Erol), Lâle Mansur (İris), Beyazıt Öztürk, Meltem Savcı, Şükran Güngör, Sabina Sanzio, Mihrace Yelken

Konu: Bir film stüdyosunun ortaklarından olan Erol (Haluk Bilginer), ortağı Nejat’a (Beyaz) hiç benzemez şekilde kadınlarla sorunları olan ve başarılı ilişkiler kuramayan birisidir. Bu durumun başlıca nedeni, 25 yıl önce, babasının hatası yüzünden bir trafik kazasında yitirdiği annesine olan bağlılığıdır. Kız arkadaşı İris (Lale Mansur) büyük bir otelin halkla ilişkiler yöneticisidir. İdealize ettiği annesinin özelliklerini bulamadığı için, kendisini mutsuz etmesine karşın Erol'u çok sever. Annesi Suzan, oğlunun onu her gece anmasından tedirgin olarak genç ve güzel bir kadın olarak yeryüzüne döner Ruhlar yaşlanmadığı için ortaya koyduğu etkili kişilik yüzünden ilkin Erol onu gizlemek ister. Sonra onu yabancı bir ülkeden gelen teyzesi olarak lanse eder. İris'le de tanışan Suzan, ondan Erol'un sorununu öğrenir ve 'anne' imajını fark ederek, oğlunun ortağı Nejat'a kur yapmaya başlar, çünkü tek çözüm, Erol'a diğer kadınlardan farklı olmadığı inancını kazandırmaktır. Sonunda bunda başarı sağlar. Öte yandan "mesleği gereği biraz erkeksi davranan ve ciddi bir giyim tarzı olan İris'e cazibeli ve işveli bir kadın olmanın yollarını gösterir. Erol'u kendisinin ölümünden sorumlu tuttuğu babasıyla (Şükran Güngör) barıştırır" ... (TÜRSAK Sinema Yıllığı 97/98, 1998:42).

ÖDÜL:

34. Antalya Altın Portakal Film Festivali (1997):

► "En İyi Görüntü Yönetmeni" (Erdal Kahraman),

► "En İyi Kurgu" (Mevlüt Koçak);

11. Adana Altın Koza Film Festivali:
    ►"En İyi Kurgu" (Mevlüt Koçak).

4  Sinemamızın hemen her türünde eser vermiş, yorulmaz ustası Atıf Yılmaz'ın filmi Nihavend Mucize, geniş seyirci kitlesine ulaşmayı amaçlayan bir fantazi. "Oidipus kompleksi çevresinde anneden oğula, oğuldan sevgiliye uzanan kadınerkek ilişkileri üstüne gelişen bu masalımsı komediyi zaman zaman Hollywood sinemasının 'öteki taraftan' dünyaya dönen kimi ölü kahramanlarının öykülerini anlatan duygusal güldürü türü filmlerin yerli versiyonu gibi seyrettik. Sevdiği komedi türüne dönen Atıf Yılmaz'ın öyküye yedirdiği eleştiri ve dokundurmalarla, doğru oyuncu seçimi ve yönetimiyle yer yer espriler savuran, neşe saçan mizah ve güldürü potansiyeliyle çekici kıldığı Nihavend Mucize, rahatlıkla izlenen, işlek, akıcı ve oyalayıcı bir fantezi sayılabilir" (Çapan, Cumhuriyet, 17.10.1997).

4 Şımarık bir çocuk ile şuh bir kadın arasında salınan deli dolu ve şen şakrak hoppa kadın rolü Türkan Şoray için yaratılmışa benziyor. Geçen yılın 'Tavukgöğsü Kazandibi'sini anımsatan Suzan karakteri Şoray'ın kariyerinde kendisine en yakışan rol olmuş. Haluk Bilginer, Erol rolünde tüm ustalığını döktürerek rahatlıkla klişeye dönüşebilecek durum komedisi bölümlerinden keyifli kahkahalar üretiyor. Çoğu komik repliği üstlenmiş olan Lale Mansur'da bu sorumluluğun altından rahatlıkla kalkıyor ve Türk sinemasında nadiren rastlanan tek cümlelik esprilere hakkını veriyor. Kısaca film, bir romantik komediden bekleneceği gibi güldürüyor. 'Köyden indim şehire' klişesini 'Gökten indim yere' ile ikame ederek, bu klişeye yeniden hayat ve tebessüm yaratma gücü veren film, ölüm kavramına da az bulunur bir güler yüzlülükle yaklaşıyor" (Erdem, Milliyet Gazete Pazar, 19.10.1997). “Prof. Dr.Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 117”

4 Yeşilçam' da eski ile yeninin kavgası var. Aslında hep vardı, ama son Antalya ve Adana festivalleri, bunu özellikle su yüzüne çıkardı. Benim gönlüm, eskilere olan saygıma rağmen yenilerden yana: her iki festival sonuçlarının da gösterdiği gibi gelecek; yenilerin, yeni kuşaklara yeni şeyler verebilmeyi başaran genç yönetmenlerin ve sanatçıların... Sinema gibi çağıyla birebir ilişki içinde bulunan, çağın nabzını tutan bir sanatta başka türlü olması da zaten beklenemez.

Ancak Atıf Yılmaz, bu çatışmanın içinde özel bir yerde duruyor. 70'ini aşmasına karşın, o birçok açıdan hala genç, birçoğundan, bir çoğumuzdan daha genç olmayı ve kalmayı biliyor. Bunu nasıl başardığı ayrıca irdelenmeli: acaba kadınlara ve onlarla birlikte yaşama olan sürekli ilgisi ve hep tazelenen aşkları mı onu böylesine genç tutuyor?

 Nihavent Mucize, bunun yeni bir örneği. Antalya'da bana bu film için önce kötü izlenimler naklettiler. Sonradan bunun önemli ölçüde filmin önce sesin duyulmadığı bir sinemada gösterilmiş olmasından kaynaklandığı ortaya çıktı. Öyle ya, Nihavent Mucize gibi sayısız espriye dayanan bir filmi konuşmaları anlamadan izlerseniz, olumsuz sonuca varmanız kaçınılmaz.

Zeynep Avcı'nın sevimli bir senaryosundan yola çıkıyor film. (Yılmaz'ın bu senaryoya kaç yıldır nasıl emek verdiğini, kim bilir kaç kez yeni baştan yazılmasını istediğini biliyorum). Tam Holywood'vari bir fantezi anlatıyor film: çok sevdiği karısıyla sevişirken gözünün önüne hep yıllar önce ölmüş çok güzel ve çok hakim karakterli annesi gelen ve bu yüzden iktidarsızlaşan bir genç adam, sürekli anne hatırasıyla yaşıyor. Sonunda bir mucize oluyor, anne oğluna yardım için yeryüzüne geri geliyor. Yapmaya çalıştığı da, kendisinin öyle mükemmel bir anne değil, her insan gibi zaafları olan, hoppa, biraz çılgın biri olduğunu oğluna anlatabilmek. .. Bu arada oğlanın anne komplekleri büyüyecek, yakın iş arkadaşı bir genç adam da bu güzel "teyzeye" gönül uçuracaktır ...

Nihavend Mucize, Yeşilçam'da yine hemen yalnız Atıf Yılmaz'ın başarabileceği bir şeyi başarıyor: gerçeküstücü, fantastik ve uçuk bir komediyi gerçekleştirebilmek... Yılmaz, belki gençler dahil tüm yönetmenlerimiz arasında en kentli, en küçük burjuva olanı ... Kentsoylu konular ve temalara düşkünlüğü ve fanteziye olan yatkınlığı, onun oldukça keyifli bir film ortaya çıkarmasını sağlıyor. Evet, fazla hafif, temelleri pek belirli olmayan, uçarı bir film bu... Ama bu fanteziye katılabilenler ve filmin kolayca bulaşan neşesine kendilerini kaptırabilenler, eminim ki çok eğlenceli iki saat geçirecekler. Bu da az şey mi?

Türkan Şoray, tümüyle fantezi düzeyinde bir oyun tutturmuş. Filmi de, hikayeyi de, hatta kendi rolünü de çok ciddiye almaz bir havası var. Ama bu tavır konuyla bağdaşmış. Haluk Bilginer ise gerçek bir oyuncu ve daha önce de yazdığım gibi, son yılların sinemamıza en büyük hediyesi... Deneyimli Şükran Güngör ve yine fantezi havasına iyi uymuş Lale Mansur'un yanı sıra, sinemamıza ilk adımlarını atan Beyaz'ı da çok sempatik bulduğumu belirtmeliyim. Önemli olmayan, ama keyifli bir seyirlik ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 123”


 FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder