13 Aralık 2022 Salı

 

PROPAGANDA (1998) 


Yönetmen: Sinan Çetin Senaryo: Sinan Çetin Gülin Tokat, Müzik: Sezen Aksu, Görüntü Yönetmeni: Rebakka Haas,

Kurgu: Aylin Tinel, Yapım: Plato Film/Sinan Çetin

Oyuncular: Kemal Sunal, Metin Akpınar, Meltem Cumbul, Rafet El Roman, Meral Orhansoy, Ali Sunal, Nazmiye Oral, Müge Oruçkaptan, Nail Kırmızıgül, Kenan Baydemir

Konu: Dönem İsmet Paşa dönemidir. Rahim ve Mehdi çok eski arkadaştırlar. Mehdi (Kemal Sunal) Hislihisar'a, Gümrük Muhafaza Müdürü olarak atanır. Trenle gelen Mehdi'yi, Rahim ve çevresindekiler bandoyla karşılarlar. Rahim (Metin Akpınar), Mehdi 'ye bir at hediye eder. Mehdi atın adını Napolyon koyar. Adem: (Rafet El Roman), Mehdi'nin büyük oğludur. Rahim'in kızı Filiz (Meltem Cumbul) Mehdi'nin oğlu ile sevişmektedir. Mehdi, geldiği trende yanında dikenli tel balyaları da getirmiştir. Mehdi köyde dolaşırken, onu gören köylüler ayağa kalkarak "Ankara Ankara Güzel Ankara, Seni Görmek İster Her Bahtı Kara" nakaratını söylerler. Mehdi ve Rahim, askerden buyana, Kurtuluş Savaşı yıllarından beri tanışmaktadırlar. Mahmut (Ali Sunal), sınır çalışmalarına nezaret etmektedir. Mehdi'nin karısı (Meral Orhansay) biran önce Adem’le Filiz'in evlenmesini istemektedir. Sınırın bitmesinden sonra yapılan bir törenle Gümrük Muhafaza geçmek isterken babası tarafından kolundan vurulur.

 Müdürlüğü resmen açılır. Tören sonrasında Rahim ve ailesi sınırın öbür tarafında kalan evlerine giderler. Her şey değişmiştir. İnsanlar köylerinde rahatça dolaşamazlar. Rahim 'in öğretmen olan karısını sınırın öbür tarafına geçirmezler. Her gün öbür tarafa çocuklarına ekmek götürmekte olan Mustafa babayı da geçirmezler.  Bu arada deli Selami, yasağın anlamsızlığını vurgularcasına davul çalarak vücudunun değişik bölümleriyle sınır yasağını ihlal etmektedir. Mehdi, diğerlerine de ders olması için Selami'yi ayağından vurdurtur. Mehdi'ye çocukları Melek, Şadiye, Cemil'de tavır alırlar. Karısı, arkadaşlarıyla arasının bozulduğunu söylemekte, arkadaşlarını görememekten yakınmaktadır. Rahim, telin arka tarafından küçük çocukların sünnetini yapar. Karısı Şahane, yatakta Mehdi'ye sınır koymuştur. Kopuk Yaşar Mertoğlu, pasaport çıkartmıştır ve rahatlıkla sınırın öbür tarafına geçmektedir. Rahim'de kızını Kopuk'la evlendirmeye karar vermiştir. Adem, Filiz'i Amerika'da Colorada'ya kaçırmaya karar vermiştir. Filiz bir akşam gizlice sınırın öbür tarafına geçer ve Adem'in yanına gelir. Tele takılan eşarbını bulan askerler, Filiz'i Rahim'in yanında bularak gözaltına alırlar. Mehdi'nin karısı Sarıkamış'a kaçar. Mehdi, Rahim'in kendisine hediye ettiği Napolyan'la trenin peşine düşer ve treni durdurur. Karısı Şahane'yi geri dönmesi için ikna eder. Fakat Şahane, geri döndükten sonra sınırın öbür tarafına kaçar. Bu arada Filiz, er Hamdi aracılığıyla Adem'e sevgi mesajları gönderir. Rahim, Mehdi 'nin babasının kendisine verdiği silahla Mehdi 'yi tehdit ederek kızını hapisten çıkarır ve sınırı geçirtir. Bu arada silahı da Mehdi'ye verir. Doktor grekince Rahim, sınırın öbür tarafından Mahmut'un itirazlarına karşın yardıma çağrılır. Mahmut'un geçiş evrakı düzenlemesini beklemeden er Hamdi, Rahim'i sınırın öbür tarafına geçirir. Rahim, Adem'i tedavi eder. Bu arada hükümet başarılı çalışmalarından dolayı Mehdi'ye takdir beratı verdirir. Mehdi, üniformasını çıkarır, Mahmut'u ambara kilitleyerek oğluyla öbür tarafa geçer. Rahim ve ailesiyle birlikte Rahim'in kamyonuyla birlikte göçmeye karar vermişlerken, Rahim kamyonuyla geri döner ve Mahmut'un tüm direnmelerine karşın sınır kapısını kamyonuyla kırarak öbür tarafa geçer. “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf; 158

 ÖDÜL:

4. Uluslararası Şangay Film Festivali (1999)

►Alltın Kupa" ödülü

15. Akdeniz Film Festivali
    ► "Altın Zeytin"
    ►"Sinema Eleştirmenleri" ödülü

7. Magazin Gazetecileri Derneği seçiminde (1999)

► "En İyi Film",

►"En İyi Yönetmen" (Sinan çetin).

►"En İyi Erkek Oyuncu" (Metin Akpınar).

 

& Propaganda, propagandası yapıldığı kadar iyi bir fım değil. Hatta bayağı kötü bir filır.. Doğrusu yarıda çıkmamak için kendimi göç tuttum. Ancak fılm ikinci yarıda belli ölçüde toparlanıyor. Ve seyirciye belli bir mesajı iletebiliyor.


Bir "sınır hikayesi" bu film... İnsanlar tarafından doğaya konan ve alabildiğine yapaylıkları, giderek doğayla çelişkileri nedeniyle insan yaşamını zorlaştıran sınırlar. Özellikle son dönemde Yunanlı yönetmen Angelopoulos'un hemen tüm filmlerinde duyurduğu bir "sınır fobisi"nin bu kez de bir Türk yönetmen tarafından ele alınması. ..

1948 yılının Doğu sınırlarında geçen hikaye ilginç. Ve elbette her dönem, özellikle de bu dönem için geçerliliğini koruyor. Hislihisar köyüne atanan yeni gümrük muhafaza müdüre. kusursuz devlet memuru Mehdi'nin köyün ortasından geçen sınırı, yarattığı sorunlarla birlikte, kayıtsız şartsız itaat ilkesi içinde sonuna dek uygulaması ve bunun yol açtığı absürd durumlar... Sonunda ise Mehdi'nin bunca mantıksızlığa isyan ederek resmi giysisini çıkarıp memurluktan istifa ederek normal insanlığa dönüşü ...

Temel amacı elbette sınır fikrinin çok ötesinde, buyurgan, mantıksız, yaşama ve doğaya aykırı uygulamalarıyla merkezi otoriteyi, onun yarattığı kolektif korkuyu ve kaygıyı eleştirmek olan bir film .. Ne var ki gerek konusunun özü, gerekse değerli oyuncularıyla bir güldürü müjdesi veren film, uzun süre hemen hiç yürümüyor. İlk yarıyı kendi adıma hemen sadece Sinan Çetin'in bizzat oynadığı bir sahneye gülümseyerek kapattım. Böylesine bir konu ve kadro için ne yetersizlik! ...

Ama film sonraları biraz toparlanıyor. Öncelikle gerçekten komik kimi durum ve sahneler yakalanmış: Mehdi'nin kaçak koyundan 'pasaport sorması', trendekilerin "Ankara Marşını söylemesi, Rafet El Roman'ın Meltem Cumbul'a aşkını 'aracı yoluyla' ulaştırması gibi... Ayrıca finale doğru, belli ölçüde abartına ve aşırı bir stilizasyon içerse de, filmin ana mesajı seyirciye doğru dürüst biçimde ulaşıyor.


Senaryonun güçsüzlüğünün yanı sıra, filmin en büyük handikapı, tam anlamıyla reklam filmi mantığı ve estetiğiyle çekilmiş olması. Bırakınız Tikveşli yoğurduna yapılan kıyağı, ama birçok sahne, sanırım bizzat Çetin'in sorumlu olduğu reklam filmlerini anımsatıyor: köylülerin başlarını hızla bir o yana, bir bu yana çevirip iki aşığın atışmasını izlediği bölüm gibi... Rebekka Haas'ın bol "balıkgözü" mercekle çektiği görüntüler ise, bu izlenimi pekiştiriyor: herhalde akvaryumdaki balıklar bizi böyle görüyorlardır!


Propaganda bu haliyle yarım bir başarı, yeterince eğlenceli olamayan bir eğlencelik. Sinan çetin, nev'i şahsına münhasır düşünceleriyle bilinen ve sinema alanında zaman zaman yarattığı tartışmalarla gündeme gelen bir yönetmen. Propaganda'da çetin, olaylara gerçekçilik tarafından bakıldığında mantık dışı görünen pek çok olayı, yaklaşımı gündeme getiriyor. Propaganda, Çetin'in iktidara, ceberrut devlete karşı antipatisini yansıttığı bir film olarak öne çıkıyor. Bu tepkisini yansıtmada ele aldığı öykü, karakterler zaman zaman gerçekçi öyküleme yöntemiyle çatışıyor. Şüphesiz bir filmin sınırları içinde yaratıcısını gerçekleri kendine göre yorumlama konusunda eleştirmek çok anlamlı değil. Çetin'in sineması, ortalama bir yaklaşımla dengede yol alan bir sinema değil. Ya aşırı uçlarda gezerek, sinema dilinin olanaklarını da yeterince kullanmadan propaganda sineması kimliğine dönüşebiliyor ya da sinema sanatının olanaklarını daha yaratıcı kullanmaya çalıştığı, sayıca daha az tutarlı filmleriyle (Berlin in Berlin gibi) karşımıza çıkıyor.

Propaganda, hangi amaçla yapıldığı, hedefi çok açık olmayan bir film. Genel olarak bakıldığında ise başarılı bir film görüntüsü vermiyor Propaganda. Şüphesiz başarısızlığı yönündeki eleştiriler daha çok öyküsüyle, öykü anlatma yöntemiyle ya da filmin özüyle ilgili. Propaganda, biçimsel açıdan ele alındığında başarısız olarak tanımlanabilecek bir film değil; özenli çerçeveleri, görüntüye katkı sağlayan filtre kullanımı gibi unsurlarıyla, "Rebecca Haas'ın titiz görüntülerinin ve uluslararası düzeyde bir teknik çalışmanın da desteği" ile sinemamızın 1990'lar sonrasında görüntü alanında yaptığı atağı yansıtan filmlerden biri olarak dikkati çekiyor. Diğer yandan ise bir öyküyü anlatırken fantastik yaklaşımların söz konusu olabileceği gerçeğiyle hareket ederken, geleneksel Yeşilçam sinemasının kolaycı yaklaşımlarını da beslemek gerekmiyor.

Sinan Çetin Propaganda'da, bir sınır köyü bağlamında geniş bir coğrafyaya yayılmış olan büyük bir ülkenin açmazlarını, hamasi devlet koruyuculuğu, eğitimsizlik, köylü kurnazlığı, samimiyetsizlik vb. gibi sorunlar üzerine yoğunlaşıyor ve sınırlı bir mekan ve insan malzemesine karşın belli bir başarı tutturuyor gibi görünürken, zaman zaman tutturduğu düzeysiz göndermeler, yörenin gerçekleriyle uyuşmayan ilişkiler, saptamalar gibi özensiz ya da umursamaz yaklaşımlarıyla yarattığı umudun alevini kısa sürede söndürüyor.

"5 yıl önceki 'Bay E' rezaletinden beri kendini iyice reklamklip çekimlerine vermiş yönetmen Sinan Çetin'in yeniden sinema aşkının depreşmesinin ürünü 'Propaganda'. Ne var ki filmde anlatılanlar, kısa ya da bir orta metraj filmin malzemesini kesinlikle aşamayıp çizgi roman düzeyinde kalıyor. Uzatıldıkça uzatılmış birtakım seyirci tavlayacak bölümlerin peş peşe montajlandığı ve yönetmenin bir araya getirdiği eski ve yeni ünlü oyuncuların çekiciliklerine ve televizyondan iyice aşinası olduğumuz ucuz komikliklere dayanan bir gişe filmi izlenimini veriyor 'Propaganda' ...

Çetin, sanki her meseleyi halletmişçesine bu kez "resmi devlet ideolojisi" eleştirisine soyunmuş. Bir süre önce televizyon haberlerinde izlediğimiz o bayramlaşmak için sınır tellerinin iki yanında sıralanmış, parçalanmış ailelerinin perişan halini yansıtan görüntülerden esinlenerek, otobiyografik öğelerle, anılarla, gözlemlerle destekli, yarım yüzyıl öncesinin Türkiye Cumhuriyeti'nde yaygın egemen 'merkezi otorite' yi sarakaya alan, sözüm ona bir kara mizah filmi yazıp çekmiş üstat..

. 'Propaganda, futbolumuz gibi Edirne'den öteye geçemeyecek nitelikte, çeşitli ucuzluklarla, göz boyayıcı numaralarla duygu sömürüsü sahnelerle bezeli, uyduruk çarpık çurpuk, popülist zıpır ve özenti bir çalışma sonuçta" (Çapan, Cumhuriyet, 12.03.1999).




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder