13 Aralık 2022 Salı

 

YAŞAMA HAKKI (1998) 


Senaryo ve Yönetmen:
Nurettin Özel, Görüntü Yönetmeni: Ali Utku, Müzik: Tuluyhan Uğurlu, Yapım: Esra Film/ Hüseyin Türk Yıldırım Kurgu: Ayhan Eryüksel, Mevlût Koçak, Sanat Yönetmeni: Güler Işık, Kamera Asistanı: Barış Işık, Işık Asistanı: Özgür Yücel, Set Amiri: Ertan Sımsıkı,

Oyuncular: Filiz Taçbaş, Yalçın Dümer, Jale Yücel, Erol Taş, Fikret Hakan, Kâmil Yılmaz, Enes Özel, Hilal Kansu, Saffet Yurtsever

Konu: Anne, baba, büyükbaba ve iki çocuktan oluşan mutlu bir aile... Baba arkeolog, anne hemşire... Her ikisi de entellektüel birikimleri olan, mesleklerini ideal edinmiş insanlar... Birbirine karşı son derece saygılı ve güçlü bir sevgi bağıyla bağlı... Mutlu ve huzurlu geçen günlerin ardından Zuhal'in (anne) yeniden hamile kalmasıyla çalkantılar ve çatışmalar başlar. Ama karı koca arasındaki bu çatışmalar hiçbir zaman aralarındaki sevgi bağını kopartabilecek şiddete gelmez. Zuhal çocuğu dünyaya getirmek istemez. O'na göre üçüncü bir çocuk zamanı ve ilgiyi üçe bölecektir.

Zuhal köylere yapılan aşı kampanyalarına gönüllü olarak katılmaktadır. Çocuğu dünyaya getirmesi onun bu gibi aktivitelerden uzak kalmasına neden olacaktır. Zuhal'ın aksine kocası Ali Osman, üçüncü çocuklarının dünyaya gelmesini şiddetle arzulamaktadır. Ali Osman, ana rahmine düşmüş bu çocuğun artık yaşama hakkını elde etmiş bir insan olduğunu düşünmektedir. Ali Osman'a göre artık bu hakkı onun elinden kimse alamaz . Zuhal kararlıdır. Çocuğu aldıracaktır. Aynı gün çocuklarında okul gezisi vardır. Zuhal onları otobüse bindirip yolcu ettikten sonra hastaneye gidip kürtaj masasına yatar. Fakat her şey yolunda gitmez. Cenin alınırken rahim delinir ve başlayan kanama durdurulamayınca doktorlar rahmi almak zorunda kalır. Müdahale bittikten sonra hastane odasına alınan Zuhal'in yanına son anda durumu öğrenen Ali Osman da gelir. Bu arada hastane koridorlarında bir koşuşturma başlar. Acil çağrılar yapılır. Gezi otobüsü kaza yapmıştır ve bu kazanın sonucunda Zuhal ve Ali Osman'ın iki çocuğu da ölmüştür.

 

* Yaşama Hakkı" öncelikle temiz işçiliği dışında dikkat çeken bir film değil. Yaşama Hakkı, bir kaç oyuncu haricinde, vasat sayılabilecek oyunculuğu ve tek düze sinema diliyle hakkında görüş öne sürebilmek açısından parlak sinyaller veren bir film de değil. Film kendi içinde Türk sinemasının geleneksel anlayışları (oyunculuk, mizansen, mekan kullanımı vb.) içinde gelişir gibi görünürken, aslında mesajını modem tanımlaması içine giren sosyal tabakanın insanlarının üzerinden yol alarak vermeye çalışıyor. Yani klasik deyimiyle sol gösterirken sağ vuruyor. Geçmişin Milli Sinema anlayışının izinde, ama söylemek istediğini, mesajını daha ustaca, didaktizme kaçmadan ve keskin sloganlar üretmeden gündeme getiren bir film Yaşama Hakkı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, Cumhuriyetin hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesine karşın, ülkemizde homojen bir insan kitlesi, üzerinde toplumsal mutabakatta uzlaşılabilen bir süreç ne yazık ki henüz oluşamadı; yakın gelecekte de oluşması zor görünüyor. Yaşama Hakkı filmiyle ilgili görüş oluştururken, laikçi bir tavırla filmi mahkum etmek değil amacımız. Ama film, dinsel söylem aracılığıyla kendisine aktarılanlardan sorgulamadan etkilenebilecek kitleler açısından gerici ve tehlikeli mesajlar içeriyor. Bu mesajı da köylü kurnazlığının arkasına gizlenerek gerçekleştirme peşinde. Filmde daha muhafazakar eğilimlere sahip olabilecek bir tabandan gelen hemşire Zuhal, son derece modem görüntülü, feminist bakış açısına sahipmiş gibi işlenirken; bir arkeolog olan ve genelde daha akılcı ve çağdaş düşünmesi beklenen kocası Ali Osman ise daha gelenekçi ve kaderci bir anlayışın temsilcisi olarak yansıtılıyor. Ülkemizin erkek egemen yapısı ve İslam dininin koşulları gereği olarak bile, filmde ele alınan kadın karakter, geleneklere boyun eğen, kocasına karşı çıkmayan ve kocasının ailesi tarafından da ezilen biri olarak işlenmiyor. Diğer yandan ülkemizin neredeyse yarısından çoğunda hüküm süren "allah rızkını verir" yaklaşımı bu filmin içinde öncelikle ön plana çıkarılmıyor. Yönetmen Nurettin Özel, kendince kurnazlık yaparak dine, aile gelenekleri bağlamında yaklaşan ama daha mesafeli duran insanların yaşamından yola çıkarak "allah affetmedi" fikrini onların da kafasında oluşturup, dolayısıyla kollektif bilinçaltına allah korkusu salarak, taraftar kitlesini arttırmaya çalışıyor. Aslında daha açık söylemek gerekirse, kaba bir şekilde din ve kadercilik propagandası yapıyor. Makul koşullarda yaşayan ve iki çocuğu olan hemşire Zuhal, istemediği bir hamilelik vuku bulduğunda diğer çocuklarını daha iyi yetiştirebilmek için onu aldırdığında "allah affetmedi" gerekçesiyle cezalandırılıyor. Bu ceza ise gerçektenden de vicdansız ve hiç inandırıcı olmayan, salt yönetmenin amacını gerçekleştirmek için yapay olarak hazırlanmış bir trafik kazası aracılığıyla, genç kadının diğer çocuklarının da ölümü şeklinde gerçekleşiyor.

Nurettin Özel yaşamı aklıyla değil, salt inanç boyutunda yaşayan insanlara mesaj vererek, onların da bakamayacağı çocuklar dünyaya getirmelerini özendiriyor. Hemşire Zuhal, üçüncü çocuğunu iyi yetiştiremeyeceği gerekçesiyle aldırmak yerine doğurmuş olsa "cennette yaşayacakken"; akılcı davranıp koşullarına göre hareket ettiği için bu dünyada cehennem azabı içinde yaşamaya mahkum ediliyor. Yaşama Hakkı, başta da belirttiğimiz gibi temiz işçiliği dışında yaptığı zararlı propaganda ve inandırıcı olmayan dünyasıyla, ülkemizde mağdur olduğunu iddia eden bir gurup inançlı kesim temsilcisinin dünya görüşünü ve hedeflerini anlayabilmemiz adına da önemli ipuçlarını içinde barındıran bir film olarak dikkati çekiyor. “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç. Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 186”

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder