24 Aralık 2022 Cumartesi

 

YAŞAMIN KIYISINDA  (2006) 

Senaryo ve Yönetmen:  Fatih Akın,   Görüntü Yönetmeni:  Zekeriya Kurtuluş,  Rainer Klausmann,  Gökhan Atılmış,  Eyüp Boz,   Yapımcı:  Klaus Maeck , Fatih Akın ,  Erhan Özoğul , Andreas Thiel ,  Ali Akdeniz   Kurgu: Andrew Bird, Sanat Yönetmeni: Sırma Bradley, Ses: Kai Lüde, 

 Oyuncular: Nurgül Yeşilçay (Ayten Öztürk), Baki Davrak (Nejat Aksu), Tuncel Kurtiz (Ali Aksu), Hanna Schygulla (Susanne Staub), Patrycia Ziolkowska (Lotte Staub), Nursel Köse (Yeter), Öznur Kula (Devrimci Kız), Güven Kıraç, Nejat İşler, Şevval Sam, Yelda Reynaud, Ferdi Alaboğa, Lars Rudolph, Andreas Thiel  

Konu: "Duvara Karşı" ile hem Almanya hem de Türkiye'yi sallayan Fatih Akm, sonraki 3 yıllık süreçte kalburüstü bir müzik belgeselinden (İstanbul Hatırası  Köprüyü Geçmek) ve birkaç televizyon işinden sonra "Yaşamın Kıyısında" ile sinema

severlerin gönlünü bir kez daha fethetti. Yönetmen yine senaryosunu kendisinin yazdığı "Yaşamın Kıyısında"da, zamanda ilerigeri sıçramalarla etkileyici bir 'kesişen hayatlar' hikayesi anlattı. Almanya'da yaşayan Türk babaoğul ile yine Almanya ile bağı olan Türk anne   kızın yollarının kesişmesiydi ana hikaye. Ancak Akın her ne kadar 'kesişme' anlatıyor gibi görünse de seyircinin kafasını kurcalayacak detaylarla örmüştü hikayeyi. Kavşak noktalarında hep ölümün birleştirdiği bu hayatlar, bazen de kaderin (ya da tesadüflerin) müdahalesiyle birbirlerine teğet geçmekteydiler. Tıpkı, annesini aramak için Almanya'ya gelen Ayten'in (Nurgül Yeşilçay), yanı başından geçen annesini fark edememesi; hikayenin merkezinde yer alan iki ana karakterin (Ayten ve Nejat), seyircinin beklentisinin aksine film boyunca (birbirleriyle teğet geçse de) hiçbir şekil de tanışmaması gibi... "Duvara Karşı"da olduğu gibi Almanya ve Türkiye arasında bir yolculuğa dönüşen film, yönetmenin iki vatanlı oluşunun da ruh halini yansıtır. "Yaşamın Kıyısında" oyuncu performansları açısından da dikkate açık uçlu   değer bir yapım. Başta "Lola + Bilidikid"in Murat'ı Baki Davrak olmak üzere, Nurgül Yeşilçay, iki deneyimli oyuncu, Tuncel Kurtiz ve Fassbinder'in vazgeçilmez yüzü Hanna Schygulla, filmi sırtlar götürür. Her ne kadar yardımcı kadroda yer alsalar da, fahişe anne rolündeki Nursel Köse ile Lotte'yi canlandıran Patrycia Ziolkowska'nın performansı da görülmeye değerdir. Ödül hanesine bakıldığında "Yaşamın Kıyısında"nın, "Duvara Karşı"nın hiç de gerisinde kalmadığını, hatta onu geçtiğini söylemek mümkün. 80. Akademi Ödülleri'nde Almanya'nın Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Oscar adayı olan yapım, Fatih Akın'a Cannes'’da En İyi Senaryo ödülü kazandırmış; Antalya gibi Türkiye'deki belli başlı festivallerde de benzer başarıyı yakalamıştır.  Fatih Akın, içinde derin trajediler barındırmasına rağmen "Yaşamın Kıyısnda"da, dramatik ölçüyü kaçırmamaya dikkat eder. Kazım Koyuncu'nun o hüzünlü şarkısının eşlik ettiği  final yönetmene göre bilgeliği oluşturan iki kelimeyi, yani bekleyişi ve umudu simgeler. Tıpkı Akm'a ilham kaynağı olan Alexandre Dumas'mn Monte Crislo Kontu'ndaki gibi... (M.I.) Sinema En İyi 100 Film 

 Ödüller:

  En İyi Senaryo, Kiliseler Birliği Ödülü Cannes  Lino Brocka Ödülü Cinemanila    

►Jüri Özel Ödülü
  ►En İyi Yönetmen, 
  ►En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, 
  ►En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu,
  ► En İyi Kurgu  

 & Emekli dul Ali, fahişe Yeter’le karşılaştığında yalnızlığına bir çözüm bulduğunu düşünür. Ali, Yeter’e aylık belirli bir ücret karşılığında kendisiyle kalmasını teklif eder. Başlangıçta babasının bu tercihini onaylamayan Ali’nin Alman Dili ve Edebiyatı profesörü olan oğlu Nejat, Yeter’in zorluklarla kazandığı paraları Türkiye’de üniversitede okuyan kızına gönderdiğini öğrenince ona karşı sıcak duygular beslemeye başlar. Yeter’in bir kaza sonucu ölmesi baba ve oğlu hem duygusal hem de fiziksel olarak birbirinden daha da uzaklaştırır. Nejat, Yeter’in kızı Ayten’i bulmak üzere İstanbul’a doğru yola çıkar. Fakat Nejat yirmili yaşlarında olan siyasi eylemci Ayten’in Türk polisinden kaçarak Almanya’ya gitmiş olduğunu bilmemektedir.  " İlk basın gösteriminde, bu yıl az filme nasip olan biçimde uzun uzun alkışlanan film, 6 kişinin iç içe anlatılmış öyküsüne dayanıyor. Almanya'da üniversite hocası olmuş genç bir Türk aydını, onun emekçi kesiminden gelen içkici ve dik başlı babası, babanın hayatlarına sokmaya çalıştığı bir Türk fahişe, fahişenin Türkiye'de yaşayan ve sokaktaki anarşik olaylara karışmış kızı.. Almanya'ya kaçmak zorunda kalan genç kızın orada tanıştığı ve duygusal biçimde kaynaştığı aynı yaşlardaki Alman kızı ve kızın çaresiz annesi. Dördü Türk, ikisi Alman olan bu kişiler, kendilerini siyasetten aşka, kültür çatışmasından ekonomik sorunlara bir dizi unsurun etkilediği karmaşık bir ilişkiler ağı içinde buluyorlar. Fatih Akın, gösterildiğinde üzerinde bol bol konuşacağımız önemli bir film yapmış. Basın toplantısında özellikle Alman ve Fransız gazetecilerden gelen sorular, filmin çok etki yaptığını ve beğenildiğini gösterdi. Hemen tüm oyuncular soruları İngilizce cevaplarken, filmde rolü gereği İngilizce konuşan Nurgül Yeşilçay, Türkçe konuşmayı tercih etti. Deneyimli oyuncu, Alman anneyi oynayan Hannah Schygulla çok önemli bir şey söyledi ve şöyle dedi: "Türklerle Almanların mutlu bir olay çevresinde bir araya gelmeleri çok az olan bir şeydir. Bu mutluluğu Fatih Akın 'Duvara Karşı' ile sağlamıştı. Oynamaktan onur duyduğum bu yeni filminde de sanıyorum bunu yapacak ve büyük başarı kazanacak." İleride Yılmaz Güney'in yaşamı üzerine bir film çekmek istediğini söyleyen Akın, "Duvara Karşı'nın başarısından sonra üzerinde büyük bir baskı oluştuğunu, bu filmle o baskıyı aştığını söyledi (24 Mayıs 2007 Sabah Gz. Atilla Dorsay)

  Fatih Akın'ın son filmi Yaşamın Kıyısında, 60.Cannes Film Festivali'nin iddialı filmleri arasında gösteriliyordu ve "en iyi senaryo" ödülünü aldı. Bu ödül, tam beklentileri karşılamamıştı belki ama film, yönetmen ve oyuncularının etrafında oluşan ilgi haresi de önemliydi. Fatih Akın, özellikle Duvara Karşı filmi ile hem Almanya, hem Türkiye ve hem de dünyada dikkatleri üzerine toplayan bir yönetmen olarak öne çıkmış, Duvara Karşı'yla, prestijli festival, Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü kazanmıştı  Türk asıllı Alman vatandaşı olan Fatih Akın, her iki ülke arasındaki yaşam deneyimlerini, gözlem ve duyarlıklarını sinema ile ifade etme açısından sadece günümüz Alman sinemasının değil, aynı zamanda Türk sinemasının da en önemli sanatçıları arasında yer alıyor.  Yaşamın Kıyısında için Fatih Akın'ın olgunluk dönemi çalışmalarının başlangıcı denebilir. Önceki filmlerinde, Duvara Karşı dışında, daha yalın, klasik bir anlatım ve sinema dilini tercih ederken, Yaşamın Kıyısında ise deyim yerindeyse öyküsünü bir labirent gibi örüyor. Edebiyatçı bir yakınım edebiyat sanatı için "dili işleme hüneri" demişti. Sevdiğim bu tanımlamayı sinemaya yansıtmak gerekirse, sinemaya için de "görüntüleri işleme hüneri" denebilir. Fatih Akın, bu bağlamda önemli bir sinemacı. Duvara karşı gibi kurmaca bir film, İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek gibi belgesel bir film yapsa da, öncelikle söyleyecek sözü olan bir sinemacı ve bu sözleri, görüntüleri işleme hüneriyle estetik ve anlamlı bir boyut katarak biçimlendiriyor.  Akın, Yaşamın Kıyısında da, insanın dramını mizahı da kullanarak anlatmayı hedeflemiş görünüyor. Filmin karakterlerinden belli bir kişinin öyküsü öne çıkmıyor. Ali Aksu, Karadeniz'den Almanya'ya gitmiş, oğlunu tek başına büyütmüştür.  Nejat Aksu, babasıyla yaşamaktadır ve Almanya'da bir Türk olarak Alman Dili ve Edebiyatı alanında üniversitede profesör olarak çalışmaktadır. Yeter, Jessy takma ismiyle bir genelevde fahişe olarak çalışmaktadır. Tek amacı kızı Ayten'in okumasını sağlamaktır. Ali Aksu, Yeter'le ilişki yaşamış; sonrasında ise Yeter'in kazandığı parayı ona verebileceğini ve fahişeliği bırakıp kendisiyle yaşamasını istemiştir. Amacı yaşlılık dönemini yalnız geçirmemektir. Bu ilişki sırasında kıskançlıklara  başlamış ve kadının diklendiği bir anda ona vurarak ölümüne neden olmuştur. Ayten, gizli bir örgüt üyesidir. Annesini bulmak için Almanya'ya gelen Ayten, Lotte'yle tanışmış ve onun evinde kalmaya başlamıştır. Lotte kafası karışık bir Alman genç kadındır. Ayten'le üniversitede tanışır ve ona yakınlık duyarak yardım etmeye karar verir. Kendi kültürünü sert ve insani ilişkilerden uzak bulması da, Ayten'leyakınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Annesi Susanna, bu durumdan hoşlanmasa da, kızını kaybetmekten korktuğu için sineye çekmektedir. Kaçak yaşadığı anlaşılan Ayten'in, mültecilik başvurusu hakkında açtığı dava reddedilir ve Türkiye'ye gönderilir. Türkiye'ye döndüğünde hapse giren Ayten'e yardımcı olmak için Türkiye'ye gelen Lotte, trajikomik bir şekilde yaşamını kaybeder. Susanna kızının anısını sürmek için Türkiye'ye gelir ve Ayten'den nefret etmeyi değil onu sevmeyi deneyerek ona yardım etmeye karar verir. Babasına Yeter'i öldürdüğü için dargın olan Nejat Susanna'nın dramı karşısında babasını bulmaya karar verir ve onu aramak için memleketine gider. Yaşamın Kıyısında, bir arayış ve yol filmi. Akın'ın filminde dram ve hüzün, mutluluk ve sevinç yaratan olguların üstüne çıkıyor. Film üç epizod şeklinde düşünülmüş ve kotarılmış; ama bu epizodlar arasında organik bağlantılar var ve biri diğerinin anlamını pekiştiriyor. Bunlar "Yeter'in Ölümü", Lotte'nin Ölümü" ve "Yaşamın Kıyısında". Epizodlar birbirlerine teğet geçiyor ve klasik dramatize yapıdaki bir filmdeki beklentilerimizle uyuşmadığını fark etmemize karşın, filmden uzaklaşmıyor, tersine bize gösterdiklerini değil anlatmaya çalıştıklarını kavramaya çalışıyoruz. Bu bağlamda Yeter, Ali, Nejat, Ay ten ve Lotte'nin öyküleri öne çıkıyor. Başka bir filmde bu kadar tesadüf olmaz diyebileceğimiz olgular bu film için diyalektik bir olay örgüsünün katmanlarını oluşturuyor. Yukarıda belirtilen, filmin ana karakterleri içinde daha yapay olanları Ay ten ve Lotte görünüyor. Olay örgüsünün gelişiminde yerleri olan bu karakterler, kısmen şablon kalarak zayıf bir etki yaratıyorlar. Ülkemiz alt sosyo kültürel katmanlardan ve feodal ilişkilerin egemenliğindeki ilişkilerin etkisindeki insanların çocukları (Ayten) yasadışı örgüt üyesi olurken; antitezi konumundaki batılılarsa (Lotte) hala dahayaşamlarına anlam katabilmek için Hindistan turuna çıkıyor ve milliyetçi üst kimliklerden nefret ediyorlar. Şüphesiz bu figürler ve ilişkileri, derinliksiz işlenmek için yaratılmamış. Aslında her karakter bir bakıma metafor işlevi görerek yaşamı ve onun kıyısındaki insanların tutunma mücadelelerini, kişilik çatışmalarını, Akın'ın yansıtmayı sevdiği kültürlerarası çatışmaları temsil ediyorlar. Fatih Akın, önyargılara karşı tavır alıyor, bir Türk Alman olarak sadece Türklerle Almanların öyküsünü ve birbirleriyle kesişen yaşamlarını ele almıyor. O sinema dilinin zenginliğini ve olanaklarını kullanarak evrensel de olabilecek bir öyküyü anlatmayı deniyor ve Duvara Karşı 'dan sonra bunda da başarılı oluyor. Ama diğer yandan Susanna, kaçınamadığı Orientalist bakışın etkisiyle kiracısı olarak oturduğu Nejat'ın evinin yanındaki apartmanın neden bakımsız olduğunu sorarak, Nejat'ın filmin gereksiz didaktik söylemlerini oluşturmasına (kültürsüzlük, cahillik vb.) katkıda bulunuyor. Nejat, kendi ülkesine yabancılaşmış, fakat yabancı olarak bulunduğu bir ülkenin dilini ve edebiyatını öğreten bir profesördür. Susanna ise kendi ülkesine yabancılaşmasının en keskin olduğu çağı geçmiş ve kızını kaybetmenin acısıyla intikam, öfke gibi duyguların yerine ötekini anlama çabasıyla yabancı olma (öteki) fikrini içselleştirmeye çabalamaktadır. Özellikle Tuncel Kurtiz, Baki Davrak ve Nursel Köse'nin oyunculuklarını filmin etkisini güçlendiren performanslar olarak not etmek gerekir. Akın, görüntü yönetimi açısından farklı kişilerle çalışmayı tercih etmiş. Şüphesiz koşulların dayatması da olabileceği gibi farklı epizodlara, farklı bakış açılarının duyarlığını katmak istemiş olabilir. Belirgin bir üslup farkı dikkati çekmese de gene de riskli bir tercih olduğunu eklemek gerekir. Fatih Akın, Duvara Karşı'yla başlattığı ve İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek isimli belesel filmiylepekiştirdiği sağlam sinema duygusunu, Yaşamın Kıyısında filmiyle ustalaşma kulvarında geliştirmeye çalışıyor. Filmin kurgusu ileri geri sıçramalı yapısıyla da, filmin öyküsüne, daha da önemlisi Fatih Akın'ın kendisini ifade etmesine önemli bir katkıda bulunuyor. Bu katkı salt kurgunun farklılığından değil, aynı zamanda filmin öyküsel gidişinden sonuç beklemeye dönük beklentileri de boşa çıkararak oluşuyor. Film, seyircinin işini kolaylaştırmıyor; yorumu ona bırakıyor. Tıpkı yaşam gibi. Kendimizi yaşamın merkezinde zannederken ve egolarımızdan başımız dönerken, bazen yaşadığımız küçük bir dramla gerçekte ne kadar yaşamın kıyısında kaldığımızı ayrımsama mız gibi. (Bülent Vardar) “Sinematürk, Aylık Sinema Dergisi, sayı 14” 


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder