10 Aralık 2022 Cumartesi

 YENGEÇ SEPETİ (1994) 

Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Özkan, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Med Yapım Fatih Aksoy  Kadir Yılmaz,  Z Film/Yavuz Özkan Müzik: Müzikotek, Kurgu: Sedat Karadeniz, Sanat Yönetmeni: Aycan Çetin, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Film Baskı: Uğur Orbay, Işık Şefi: Ercan Durmuş, Seslendirme Yönetmeni: Atilla Yiğit, (Şafak Film laboratuarlarında hazırlanmıştır Kanal D katkılarıyla

Oyuncular : Sadri Alışık, Macide Tanır, Mehmet Aslantuğ, Şahika Tekand, Derya Alabora, Ege Aydan, Sedef Ecer, Oktay Kaynarca, Berna Tunalı, Bora Kaskan

KONU: Film, yaşlı anne (Macide Tanır), yaşlı ve hasta baba (Sadri Alışık), büyük oğlan (Mehmet Aslantuğ), karısı (Derya Alabora), büyük kız (Şahika Tekand), ayrıldığı kocası (Ege Aydan), küçük kız (Esra Ecer), küçük oğlan (Oktay Kayınarea), sevgilisi (Berna Tunalı) ve dört torundan oluşan aile içerisinde iki gün boyunca yaşanan olayları, bireylerin iletişimsizliğini, çatışmalarını ve şiddete dönüşen mutluluklarını anlatır.

Sapanca'da göl kenarında güzel bir evde yaşayan yaşlı karıkoca, uzun süredir görmedikleri çocuklarını, hafta sonunu birlikte geçirmek ve özlem gidermek için evlerine davet ederler. Baba, bütün çocuklarına tek tek telefon ederek bu daveti yapar çocuklar hafta sonu için uygundur. Gelirler. Çocukların eve gelişinden sonra, büyük bir heyecan ve koşuşturma olur. Herkes birbirine sarılır, ıslanan giysiler değiştirilir, saçlar kurutulur. Tüm aile bireyleri mutlu görünür.

Aile bireyleri verandada akşam yemeği yer. Yemeğe başlamadan önce baba bir konuşma yapar ve çok güzel bir aile olduklarını söyler. Büyük kız ve küçük kız da babalarının konuşmasını destekler, ailelerinin mutluluklarını, anne ve babalarının olumlu yönlerini dile getirir. Neşe içinde yenilen akşam yemeğinden sonra, tüm aile salonda toplanır. Küçük oğlan bir sürpriz hazırlamıştır. Gramofondaki müzik eşliğinde, aile bireylerinin eski fotoğraflarından oluşan slayt gösterisi yapar. Herkes ilgiyle izler. Gösteri bitiminde dans ederler. Mutluluk sürerken, büyük kızın ayrıldığı kocası gelir. Kardeşler telaşlanır. Damadı oradan gitmesi için ikna etmeye çalışırlar, ama başaramazlar. Salona girer. Damat karısının yanında olan kızını almak istemektedir. Bu yüzden, daha önce olduğu gibi yine tartışırlar. Damat "Çocuğumu istiyorum, çok düzensiz bayatı var, amacım sizi üzmek değil" diyerek karısının fotoğraflarını ortaya fırlatır. Annebabalarının fotoğrafları görmesini istemeyen çocuklar, aceleyle onları toplarlar. Büyük oğlan damadı evin dışına çıkarır. Bahçede büyük oğlanla, damat arasında tartışma sürer. Damat “kızımı almadan gitmem” diyerek diretince aralarındaki sözlü tartışma, elle kaba kuvvete, kavgaya dönüşür. Büyük oğlan bahçede bulduğu bir kütükle damadı döverken, diğer kardeşler yetişir. Ona engel olurlar. Damat yaralıdır. Yaralı damadı biraz kendini toparlaması ve annebabalarından gizlemek için ahıra taşırlar. Onları merak eden annebaba da bahçeye çıkar. Yaralı damadı görmezler ama, çocukların birbirlerine yönelik şiddetine tanık olurlar. Annebaba çok üzgün ve şaşkın bir şekilde çocuklarını izler. Büyük oğlan babasından özür diler. Babası ona tokat atar. Daha sonra tüm kardeşler babanın yanına giderler, büyük oğlan yine özür diler, kardeşlerini öper. Babalarına barıştıklarını, aralarında sorun olmadığını kanıtlamaya çalışırlar. Çocuklar babalarının yanından ayrılır ayrılmaz, verandada tartışmaya başlarlar. Anne ve baba verandada tartışan çocuklarının tüm konuşmalarını odadan duyar. Üzüntüleri biraz daha artar. Baba konuşulanları duymamak için kulaklığını çıkarır.

Sabah olur. Anne çocuklarının hepsi sevdiği için gözleme hazırlamaya başlar. Baba ortamdan uzaklaşmak için torunlarıyla beraber balık avlamaya, göl kenarına gider. Çocuklar yaralı damada yiyecek götürür. Onunla konuşurken yine tartışma çıkar. Büyük oğlanın karısı, onu ikna edeceğini söyleyerek diğerlerini ahırdan çıkarır. Ahırda damatla sevişir. Damat gideceğine söz verir.

 Aile bireyleri gitmek için yavaş yavaş toparlanmaya başlarlar. Baba göl kenarında yalnızdır. Tüm aile bireyleri vedalaşmaya onun yanına gelirler. Çocuklar tek tek annebabaIarıyla vedalaşıp, oradan ayrılırlar. Eve geldiklerinde atılan kahkahaların yerini durgun yüzler almıştır. Herkes ayrılırken sessiz ve yaşanan olaylardan dolayı üzgündür. Yollar ayrılır, çocuklar kendi dünyalarına, mücadelelerine geri dönerler.

ÖDÜLLER:

31. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1994)

► "En İyi Film",

► Yavuz Özkan "En İyi Yönetmen",

► Sadri Alışık ve Mehmet Aslantuğ "En İyi Erkek Oyuncu",

► Derya Alobara ile Oktay Kaynarca "En İyi Yardımcı Oyuncu

► Sedat Karadeniz "En İyi Kurgu"

(Jüri Üyeleri: Tunç Başaran (bşk.), Tanju Gürsu, Kenan Ormanıar, Şerif Sezer, Prof. Zafer Doğan, Agâh Özgüç, Yar. Doç. Alev İdrisoğlu).

Çasod (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği) seçiiminde (1994)

► Mehmet Aslantuğ "En İyi Oyun

cu",

Magazin Gazeteciler Derneği seçiminde (1994)

► Yavuz Özkan "En İyi yönetmen",

7. Uluslararası Ankara Film Festivali'nde (1995)

► Sedat Karadeniİz "En İyi Kurgu"

► Derya Alobara “en İyi Yardımcı Kadın Oyuncu",

Adana Altın Koza Film Festivali'nde (1995)

► "En İyi 3. Film",

SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1995)

► En İyi 2. Film",

Ertunç Şenkay "En iyi Görüntü Yönetmeni",

Kültür Bakanlığı (1995) "Sinema Başarı Ödülü

 

Şiddetin Ailedeki Görüntüleri

Günümüzde medya, şiddet içeren programlara çok yer vermekte ve şiddet her geçen gün medyaya biraz daha egemen olmaktadır. Programcılar yalnız haberlerde ya da haber programlarında değil, dizilerde, filmlerde, eğlence için hazırlanan programlarda bile şiddet öğesi kullanırlar. Bunların sonundaki en büyük tehlike ise; izleyicilerin daha fazla şiddetten zevk alır hale gelmeleri ve şiddet içeren programların en çok izlenen programlar arasında yer almalarıdır. Yengeç Sepeti filmi de; televizyondan yayınlanan haber programlarında yer alan şiddet içeren görüntülerle ve "Sanki dünyalı şiddete ve bağnazlığa teslim olmuş gibi" sözleriyle başlayarak daha ilk sahnesinde şiddet üzerine olduğunu hissettirir ve şiddet, film süresince görüntü ve sözlerle sık sık izleyiciye sunulur.

Büyük oğlan, evli, üç çocuk sahibi, şiddet düşkünü bir polistir. Babası aradığında sorgulamadadır. Büyük kız, televizyon programcısı ve sunucusudur. Eşinden ayrılmış, küçük kızıyla yalnız yaşar. Televizyonda hazırlayıp sunduğu programı şiddet üzerinedir. Küçük kız, bekar, siyasi davalara bakan bir avukattır. Küçük oğlan ise, üniversite öğrencisidir. Filmdeki aile bireyleri yaşam biçimleri açılarından gözlemlendiğinde; orta sınıf bireylerdir. Büyük kentte yaşarlar, eğitimlidirler, maddi durumları iyidir. Küçük oğlan dışında diğer çocukların hepsinin iyi bir işi ve arabası vardır. Teknolojik olanaklardan yararlanırlar. Büyük oğlanın araç telefonunu kullanması da onun mesleğini, konumunu ve statüsünü simgeler. Bu gibi göstergeler açısından bakıldığında ise, çocuklar sınıf atlama aşamasını sergiler çaba içerisinde olan bireylerdir. Çocuklar büyük kentte birbirleriyle sık görüşemezler. Hepsinin kendi dünyaları sorunlarla doludur. Ancak annebabalarının yanında sorunlarını gizleyip, mutlu görünmeye, onlara karşı saygılı olmaya ve onları sorunlarıyla üzmemeye çaba harcarlar. Konuşmalar sevgi doludur. Hepsi birer mutluluk maskesi takmış gibidir. Kendilerinin mutlu olduklarını kanıtlayarak, yaşlı annebabalarını mutlu etmeyi amaçlarlar. Ama kuşkusuz, maskeler düşüp, şiddet yüklü davranışlar, sorunlu kişilikler ortaya dökülene dek. Mutluluk tablosu, büyük kızın ayrıldığı kocasının gelişine dek, anne  babalarıyla birlikteyken sürer. Yalnız kaldıklarında yine kendi stresli dünyalarına döner, birbirleriyle tartışırlar. Damadın gelişinden sonra ise; çocuklar rollerini daha fazla sürdüremezler. Maskeler düşer. Aile bireylerinin ilk gelişlerinde, yemek sırasında ve sonrasında yaşadıkları mutluluk, fırtına öncesi sessizliğe benzemiş ve fırtına patlamıştır.

Baba, otoritedir: Saygı gösterilir, soru sorulmaz, dediği yapılır. Çocuklarıyla iIetişimi sınırlıdır. Onlarla oturup konuşmak yerine, susmayı ya da şiddet kullanarak uyarmayı tercih eder. Çocukların bahçede birbirlerine karşı şiddetlerini gördükten sonra da konuşmayı değil, büyük oğlana tokat atarak, şiddet uygulayarak uyarıda bulunmayı tercih etmiştir. En büyük çocuk, ağabey olarak da büyük oğlan alır bu uyarıyı. Çocuklar odaya gelip, özür dilediklerinde susar. Onların konuşmalarını duymamak için kulaklığını bile çıkarır. Suskunluğunu film boyunca sürdürür, ortamdan kaçar. Anne, davranışlarıyla, ses tonuyla sakindir. Çocukların birbirleriyle olan ilişkilerinde de, babalarıyla olan ilişkilerinde de sakinleştirici, iletişim sağlayıcı rol oynamaya çalışır. Bahçedeki tartışmalardan sonra büyük kızına, "Kardeşler arasında olur böyle şeyler yavrum. Olmasa iyiydi ama et tırnaktan ayrılmaz" diyerek ağabeyine karşı anlayışlı olmasını ister. Kocasını da, çocukların onunla konuşup, özür dileme isteklerini kabul etmesi için ikna eder. Yine kocasından çocuklarına karşı hoşgörülü olmasını ister. Filmde sevgiden hoşgörüden yana, şiddetten uzak olmaya çalışan tek kişidir. Annebabanın davranışları geleneksel cinsiyete dayalı rol dağılımına uygundur. Baba, ekonomik gücü elinde bulunduran, otoriter, karar verici, anne ise; ev işleriyle, çocuklarıyla ilgilenen, fedakar,ailede iletişimi sağlamaya çalışan kişidir.

Şiddet, tüm çocukların davranışlarında görülse de, en çok büyük oğlan şiddet kullanmaya eğilimlidir.. Bu özel yaşamında da, mesleğinde de görülür. Polis yasalarının temsilcisi, düzenin koruyucusudur. Mesleği gereği şiddeti engellemek için şiddet kullanır. Otoriter ve bu otoriteyi sağlamak için gereğinde şiddet kullanan babanın polis oğlu da, baba için gurur duyulacak bir insandır. Mesleği ve kişiliği ile babanın otoritesinin devamıdır.

Büyük oğlanın karısı da kocasına karşı öç alma duygusu içindedir. Kocası onu aldatmaktadır. Bunu bilir, kocasıyla tartışır. Büyük oğlanın karısı ile olan iletişimi de zayıftır. Yalnız annebabanın yanında sorun çıkartmamak için mutlu aile rolü yaparlar. Gelin uygun ortam buldukça çantasında taşıdığı içkisinden alarak, kendini sakinleştirmekte, yanlış bir yol seçerek çevresindekilere karşı şiddetini engellediğini düşünmektedir. Kocasına olan nefretini yalnız kaldıklarında davranışlarıyla ve sözleriyle ona belli eder. Nihayet filmin sonlarında da ahırda damat ile sevişerek Ortamdan kocasından öcünü alır. Damat da kendisini döven büyük oğlandan onun karısıyla sevişerek aynı davranışı sergiler.

Büyük kız da özel yaşamında sorunlar yaşayan bir insandır. Kocasından ayrılmış, ama küçük kızı nedeniyle onunla hala tartışma halindedir. Babası telefonla aradığında da kocasıyla kızı konusunda birbirlerine şiddet dolu davranışlarda bulunmaktadırlar. Kocası zorla eve gelir. Aralarında iletişim yoktur. Konuşmaları, davranışları her ikisinin de şiddet yüklüdür. Kızları bu olumsuz etkilenir. Bir köşeye siner. Kadın da ayrıldığı kocası da kızlarının bu şiddet dolu ortamda kişiliğinin nasıl etkileneceğini hiç düşünmeden kaba davranışlara devam ederler. Büyük kız hazırlayıp, sunduğu televizyon programında şiddete karşıdır. Ama hem özel yaşamında şiddeti çok sık kullanarak hem de şiddet sayesinde para kazanarak çelişkili davranışlar gösterir. Programı en çok izlenen programdır. Çok beğenilir ve şiddet üzerinedir.

Küçük kız diğer aile bireylerinden biraz farklı yaklaşır şiddete. O siyası davalara bakar. Şiddetle karşı karşıya kalmış kişileri savunma yolunu seçer. Ağabeyi bu tür davalara baktığı için, kız kardeşini eleştirir. Düzeni bozmakla suçlar kız kardeşini. "Bu memleketi bu hale getirenler kim biliyor musun? Televizyonlar, radyolar, gazeteler, medya; bir de sizin gibiler" der. Kendisi polis olarak düzeni korumakla görevli olduğu için, diğer etkenler ona göre suçludur.

Küçük oğlan öğrencidir. Aileden öğrendiği şiddeti toplumdaki yansımalarla pekiştirdiği için davranışlarında henüz yoğun biçimde görülmez. O diğerlerine göre daha ılımlıdır. Çünkü öğrenme aşamasındadır şiddeti. "Yaşadığımız toplumda saldırganlık bir piramidin üçgeni gibi ortaya çıkmaktadır.

Filmde; bireylerde şiddet yüklü davranışlarının yanı sıra en çok gözlenen iletişimsizlikleridir. Birbirlerini anlamaya çalışmak yerine suçlamayı tercih ederler. Çünkü, ben merkezci bireylerdir. Oysa birbirleriyle empati kurabilseler, birbirlerini daha iyi anlayabilecek, iletişim sorunlarını çözebileceklerdir. Her insan çevresini farklı bir şekilde algılar. Eş deyişle her insan dünyaya kendine özgü bir bakış açısı ile bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış açısı ile bakmalı, olayları onun gibi algılamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz insanın rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Ben merkezcilikle empatik anlayış birbiri ile bağdaşmaz; Ben merkezci davranan kişinin, karşısındakinin rolüne girmesi ve olaylara onun bakış açısından bakması, yani empati kurması mümkün değildir. Ben merkezciliğe sahip olanlar, nesnelere ve başka insanlara ilişkin gerçekleri fark etmekte, diğer insanların rolüne girmekte güçlük çekerler. Böyle olunca da, diğer insanların bakış açılarını, neler düşündüklerini ve neler hissettiklerini yeterince anlayamazlar

Büyük kız, babasına göl kenarında içinde bulunduğu çıkmazı "Kim olduğumu, nereye ait olduğumu bilmiyorum. Hayatımızın toplamının ne anlama geldiğini merak ediyorum" sözleri ile dile getirir. Babası ise "Herkesin böyle çaresizlikleri olmuştur. Hayat çok değerli bir şeydir kızım" diyerek onu teselli etmeye ve onu anlamaya çalışır, ama kızının evden ayrıldıktan sonraki yaşam ortamını paylaşmadığı ve yaşamadığı için onun sorunlarını anlayamaz. Böylelikle de kendini onun yerine koyup empati kuramaz.

Filmde çok açık bir şekilde şiddet ve iletişimsizlik sorgulanır. Bu kavramlar toplumda olduğu gibi aile yaşantısında da çözülmelere, çöküntüye neden olmaktadır. Filmde bireyler; filmin adında da yer aldığı gibi, doğa ile mücadelesinde yaşadığı ortamın rengine uygun olarak kaya ve deniz bitkileri renginde olabilen, yırtıcı, obur, yaşamak için kayaların arasına gizlenerek yakınından bir av geçmesini bekleyen ve bu avın yakınına gelmesi halinde de onu parçalayarak yemek zorunda olan yengeçlere benzerler. Filmde annenin dışındaki bireyler, maskeler takarak bulundukları ortama göre renk yani kişilik değiştirerek, eğitimli de olsa, toplumsallaştığı yaşam ortamının koşullarından kendini sıyıramayarak, toplumda empatik iletişim kuramayarak, her an avını parçalamak için pusuya yatmış yengeçler gibi karşısındaki insanlara şiddet uygulayarak ayakta kalabileceklerine kendilerini inandırmışlar. Ancak bu bireyler, filmin sonunda yengeçlerin suda sepetle avlanmaları gibi, şiddetlerine, iletişimsizliklerine yenik düşerek başarısız olup kendi kendilerini avlamışlardır. (Emine Demiray) “Sinema Yazıları, “Seçil Büker”

& Yengeç Sepeti", Yavuz Özkan'ın sevgi yalnızlık üstüne bir çeşitlemesi. Yavuz’un son yıllardaki en gözde teması bu. Büyük Yalnızlık", "Film Bitti", insanlar arasındaki iletişim kopukluğunu, çağımızın en yaygın hastalıklarından yalnızlığı anlatan filmlerden ilk aklıma gelenler. İki Kadın’dan bu yana bu temayı iktidar, siyasal ve toplumsal değişimlerin getirdiği, diğer bunalımı kavramları ile yoğuruyor Yavuz. Gündelik yaşamımızdaki şiddet, unsurunu irdeliyor. Bir Sonbahar Hikayesi ‘nde etrafımızdaki nefret, kavga ve ölümden yakınıyor. Birbirini seven iki insanın giderek iki yabancıya dönüşmesinde bu toplumsal nefretin rolünü araştırıyor. Sevginin, aşkın, coşkunun, insan olma sevincinin anlamını yitirmesini, sevginin nefretin yer değiştirmesini anlatıyor. (Vecdi Sayar, Negatif d., Kasım 1994) “Agâh Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 3. Cilt”

& Aile kurumunun yapaylığı ve barındırdığı potansiyel şiddet, Yavuz Özkan'ın "fetiş"lerinden biri haline gelmiş durumda. "Yengeç Sepeti" bunu nihayet başarıyla ortaya döküyor. Hemen herkesin takıldığı "Adalet yoktur, düzen vardır" türünden kiitabi laflara, altı kişinin birbiriyle dalaştığı bölümde (aslında filmin adına, sepete konan yengeçIerin birbirlerine saldırması esprisine en yakın sahne) olduğu gibi kötü oynanmış ve kötü yönetilmiş bazı sahnelere; Derya Alabora'nın pencereden içeri girmesindeki bariz "hataya" karşın, Şahika Tekand dışındaki oyuncuların da başarıları nedeniyle, severek izlediğim bir film oldu "Yengeç Sepeti", (Tunca Arslan, Kültür Sanat, 10 Aralık 1994) “Agâh Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 3. Cilt”

& Yerel ve evrensel özünden mekan – çevre düzenlemesine; görüntü, ışıklandırma ve çerçevelemelerinden montajına ve oyunculuğuna kadar ilgiyle seyrettiğim "Yengeç Sepeti", hassas dengesi bozulmuş bir aile de patlamaya hazır bir şiddet boşalımı temasını, dedelerine torunlar ilişkilerinde özellikle beliren biraz halim selim bir yaklaşımla ele almasına karşın, son yıllarda verimli bir üretime girdiği gözlenen yönetmen Yavuz Özkan'ın tümünü ne yazık ki seyredemediğim filmlerinden, başarılı ve ilginç bir örnek kanımca. (Sungu Çapan, Cumhuriyet g., 1994) “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç Dr. Bülent Vardar, “20. Yüzyılın Türk Sineması

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder