18 Ekim 2024 Cuma

HAYAT BOYU (2013)

 

Senaryo ve Yönetmen Aslı Özge Görüntü Yönetmeni Emre Erkmen Yapımcı Nadir Öperli Ortak Yapımcı : Bero Beyer, Mete Gümürhan, Soysal Demir, Enis Köstepen, Töre Karahan, Kurgu: Aslı Özge

Oyuncular: Defne Halman (Eda), Hakan Çimenser (Can), Defne Halman Gizem Akman (Nil), Onur Dikmen (Tan), Süreyya Güzel (Ahu), Haktan Pak (Efe), Sinem Öcalır (Ani), Canan Öztürk (Gül), Cuneyt Cebenoyan (Ali),

Konu: İlk filmi Köprüdekiler ile İstanbul, Adana ve Ankara Film Festivalleri´nde en iyi film ödüllerini alan Aslı Özge´nin yeni filmi Hayatboyu, dünya prömiyerini 63. Berlin Film Festivali´nde yaptı. Film, sorunlarının çözümü ayrılık olabilecekken birbirlerinden kopamamanın duygusal sıkışıklığını yaşayan evli bir çiftin hikâyesini anlatıyor. Filmin izlediği Ela saygın bir sanatçı, Can ise başarılı bir mimar. İstanbul´un en seçkin semtlerinden birinde, mimari tasarımını Can´ın yaptığı, bir evi paylaşmaktalar. İlişkilerindeki tutku çoklukla sönmüş olsa da karşılıklı saygı ve ilgi, beraberliklerinin sürmesini sağlıyor. Ta ki Ela bir gün Can´ın bir telefon konuşmasına kulak misafiri oluncaya dek... "İnsanlar mutsuzluklarına rağmen yaşamlarının mevcut halinin o kadar da kötü olmadığına kendilerini inan

 Ödüller 32. İstanbul Film Festivali2013

►En İyi yönetmen “Aslı Özge”

►En iyi görüntü yönetmeni “Emre Erkmen”

Evlilik – Çökerse Altındaki İnsanı Ezecek Kadar Ağır Bir Şey!

Aslı Özge ilk filmi “Köprüdekiler”de, taşınma, tayin olma, hayatının aşkını bulma, karnını doyurma gibi beklentileri ile çaresizlik ve umutsuzluk arasında sıkışıp kalmış kişilerin gerçek hikayelerini anlatıyordu bize. Neredeyse her kare, onların çıkışsızlıklarını hissettirmek üzere tasarlanmıştı. Kapı aralıklarında, dar yolların veya koridorların ortasında konumlandırılan karakterler, hep bir değişim ve hareket peşinde olmalarına rağmen, sanki bu mekanların, şehrin, ülkenin görünmeyen ipleri onların elini kolunu bağlamaktaydı.

“Köprüdekiler”den farklı olarak, üst sınıftan, orta yaşlı karakterleri ele alsa da “Hayatboyu” da aynı şekilde bu sıkışma hissiyatına odaklanıyor. Ela ve Can, kızlarını büyütmüş, ilk sahnedeki sevişmenin niteliğinden anladığımız kadarıyla ilişkileri rutine teslim olmuş bir çift. İzleyici olarak bizler onların kusursuzca tasarlanmış evlerini dışardan izlerken, bir kafesin içine hapsolmuş iki ruhun hallerine tanıklık ediyor gibiyiz. Tam da bir güncel sanatçı ve mimarın birlikteliğine uygun bir ev bu; bilenmiş zevkleri yansıtan her ayrıntısının üzerinde durulmuş, özgün bir tasarıma sahip. O kadar kusursuz ve hesaplı ki, adeta yaşamıyor. Ece ve Can’ın ilişkisi gibi, spontanlığa yer bırakmayan, dönüşme ihtimali olmayan, ölü bir yapı. Çiftin birliktelikleri de aynı evleri gibi iyi sunulmuş bir proje, ancak içinde bir yaşam belirtisi yok. Daha çok dışarıya karşı bir mükemmellik tablosu çizme motivasyonuyla sürdürülen, alışkanlıkların bir sonraki anı belirlediği bir hayata sahipler. Sonra beklenmedik bir şey oluyor ve Ela, Can’ın aralarındaki anlaşmayı bozduğunu, kendisini aldattığını öğreniyor.

“Hayatboyu” evliliği içinden çıkılması zor bir kurum olarak ele alırken esas olarak Ela’nın bakış açısına, onun ruhsal hallerine yoğunlaşıyor. Belki biraz entelektüelliğin ve öğrenilmiş medeni olma baskısının getirdiği ketumlukla, bu ilişkide tüm hissedilenler bastırılmakta. Kocasının ihanetini öğrendiğinde ona bağırıp çağırmak, onunla bu konuda yüzleşmek ya da bu üzüntüsünü bir arkadaşıyla paylaşmak yerine, bir şey olmamış gibi davranmayı tercih ediyor Ela. Tabii duyguları yok etmek mümkün değil; küçük sakarlıklar, yükselen tansiyonlar, huzursuz kıkırdamalar olarak çıkıyor bunlar Ela’nın vücudundan.

Filmin atmosferine de baştan sona bu gerginlik, pusuda bekleyen, her an patlamaya hazır bir halin varlığı hakim. Seyirciyi duygusal olarak manipüle etmeyen, hatta en ufak bir duygusal kıpırtı uyandırmayan, mesafeli bir anlatım tercih edilse de, boğulma hissi illa ki izleyene eşlik ediyor film boyu. En geniş, beyaz, ferah mekanlardaki sahnelerde bile kadraj içindeki kolonlar, pervazlar, tırabzanlar karakterleri sıkıştırıyor.

Pasif agresif bir tavırla içinde biriktirdiği hıncı, yarattığı eserle ortaya koyuyor Ela: Bir vincin ucunda asılı, dev bir kaya parçası. Bunun korkutucu bulunmasından müthiş bir zevk alıyor. Düşerse altındaki insanı ezecek kadar “ağır bir şey olmalı” derken, değiştiremediği hayatı için kendine, hissiz ve tepkisiz bir robot gibi hayatına devam ettiği için de kocasına duyduğu kızgınlığı gözlemlemek mümkün. “Aşk”ta karısının yüzüne yastık bastıran Haneke karakteri Ela’ya çok da uzak değil. Yeniden yaşadığını hissedebilmek için kara çıplak ayakla basması gereken, yalnızlık hissini yenebilmek için kocasından bir tepki kırıntısı bekleyen Ela’nın yaşadığı çalkantıları, duygu dalgalanmalarını minimum diyalogla yansıtması gereken Defne Halman’a ciddi bir iş düşüyor. En büyük yardımcısı ise steril atmosferleriyle Ela’nın iç yolculuğuna ayna olan mekanlar. Çiftin hayatlarında yaşadığı depremi, gerçek bir deprem teste tabi tuttuğunda kısa süreliğine Can’a odaklanıyor film. Fakat o noktaya kadar sadece suskunluğu ve mesafeliliğine tanık olduğumuz, yalnızca Ela’nın gözünden tanıdığımız bu karakterin içine bu denli kısa sürede girmek ve derinlerde yaşadıklarını idrak etmek çok da mümkün olmuyor.

Çalıştığı galeriyle ilgili memnuniyetsizliğini sinirle anlatan Ela’ya kızı rahatlıkla, “Çık o zaman o galeriden” diyor. “Çok mu alternatif var” diye cevap veriyor Ela da. O güne dek tuğlaları tek tek üst üste koyarak inşa ettiği hayatını yıkıp, yeniden inşa etme ihtimali ona fazlasıyla korkutucu geliyor. Arabayla, uçakla çıkılan onca yolculuğa, otogarda, havalanında geçen onca sahneye rağmen, bu filmin karakterleri henüz hiçbir yere gidemiyorlar. Daha doğrusu, Ela taşınma fikriyle ev aradığında bile gidebildiği en uzak yer, Can’la evlerinin mutfak ışığının açık olduğunu görebildiği mesafede. İnsanların bir toz bulutu içinde el yordamıyla yol adıkları bir atmosfer yarattığı son eserinde anlatmaya çalıştığı gibi, nereye gittiğini bilemeden, yalnızlık ve kaybolmuşluk hissiyle ilerlemeye çalışıyor Ela. Burcu Aykar (www.eksisinema.com)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder