Powered By Blogger

25 Ekim 2024 Cuma

YOL AYRIMI (2017)

 

Senaryo Ve Yönetmen: Yavuz Turgul, Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak, Yapım:   Erol Avcı


Oyuncular: Şener Şen (Mazhar), Çiğdem Selışık Onat  (Firdevs), Şerif Erol  (Besim),  Mert Fırat   (Barlas), Nihal Yalçın   (Emine) , Tilbe Saran (Nur), Rutkay Aziz  (Altan), Selim Gürata (Hidayet), Yosi Mizrahi (İhsan)


Konu: Film, bir kaza ile hayatı değişen bir adamın yaşadıklarını konu edinir. Mazhar zengin bir iş insanıdır. Hayattaki tek amacı ailesinden devraldığı tekstil şirketini büyütmektir. Mazhar bu uğurda çalışanlarına ve ailesinin diğer üyelerine karşı acımasızdır. Bir gün araba kazası geçirir. Mazhar kazadan sonra farklı bir insan olmaya karar verir. Etrafındaki insanlara duyarlı davranır. İşten çıkardığı Emine’nin oğlunun hasta olduğunu öğrenen Mazhar ona yardım etmek ister. Bütün varlığını çalışanların yararına kurulacak bir vakfa bağışlar. Bu karar Mazhar’ın ailesiyle arasının bozulmasına neden olur. Mazhar bunun üzerine eski arkadaşı Altan’ı ziyaret eder. Mazhar burada farklı bir dünya ile karşılaşır. Ancak ailesi mirastan mahrum kalmamak için önlemler alacaktır. (Celil Civan -TSA)


& Yol Ayrımı hakkında çeşitli mecralarda, sosyal medyada ve arkadaş çevremde zayıf olduğu görüşü hâkim olsa da, filmi, izleyicide sorgulama yaratması itibariyle gayet tatmin edici bulduğumu söylemeliyim. Fabrikatör Mazhar Bey’in geçirdiği bir trafik kazası sonrası hayatını sorgulamasını konu edinen film, aslında basit olan bir hikâyeyle başarılı diyaloglar ve oyunculuklarla izleyici üzerinde bir etki bırakıyor. Karakterlerin derinliğine inilmemesi ve konu işleyişinde yüzeysel kalan bazı noktaları göz ardı edersek, Yol Ayrımı’nda iki tema öne çıkıyor: Neo-liberalizm eleştirisi ve Türk burjuvazisinin birikiminin kaynağı. Bu yazıda da çok dağılmamak adına bu unsurlar üzerinde duracağım.

Mazhar Bey’in satın almak üzere olduğu “Yeni Hayat” firması, oğlu Barlas’tan duyduğumuz, iş hayatındaki kazanma hırsı ve “robotlaşmayla” başından itibaren bu temalar çok ince bir şekilde sunuluyor. Mazhar Bey’in fabrikasında işçi olarak çalışan ama işinden kovulan ve hakkını arayan Emine’nin, Ludizm’den (19. yüzyılda İngiltere’de sanayi devrimine tepki olarak makine kırıcılık hareketi) mülhem dikiş makinasını kırması, kitle hareketlerinin olduğu ve polisin sürekli müdahale ettiği bir muhitte yaşaması sınıf farkını çok net bir şekilde göstermeyi hedefliyor.  Bu yönüyle Yol Ayrımı, sendikal harekette de karşılığı olması gereken bir film. Sınıf mücadelesi, Yavuz Turgul filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz bir konu. Zira polisiye bir hikâye olan Av Mevsimi’nde bile işlenen cinayetin arkasında yine ekonomik bir neden vardı. Burada da Mazhar Bey’in hayatındaki anlam arayışını, işveren ve sermayedar kimliğiyle, hayatını asgari düzeyde geçirebilmesi için elzem olan ihtiyaçlar üzerinden (oğlunun hastalığı ve işine geri dönmek istemesi) de işçi Emine’yi emekçi kimliğiyle görüyoruz.





Ana karakter Şener Şen’in oynadığı Mazhar Bey kadar, Rutkay Aziz’in canlandırdığı Altan, Nihal Yılmaz’ın canlandırdığı Emine ve Tilbe Saran’ın canlandırdığı sendika avukatı ve kafe sahibi Nur da hikâyeyi tamamlayan önemli karakterler. Ne var ki, onların üzerinde çok derine inilmemesi konuyu biraz havada bırakıyor. Örneğin hem işveren hem avukat olan Nur’un çalışanlarıyla ilişkisi kafe alışverişi üzerinden eşitlikçi olduğu imasıyla sunulup idealist bir tablo çizilirken, Şerif Erol’un canlandırdığı ‘gizli kahraman’ Besim Bey tarafından sunulan tirat, bununla tam tezat oluşturuyor. Enfes bir oyunculukla sergilenen bu tiratta, sistemin çarkları arasına girilmemesi gerektiği, üretime katılmaya başlayan işçinin aşama aşama daha fazlasını talep edeceği söylenirken işveren-emekçi çıkar çatışması çok net görülüyor ve bunun orta yolunun olmayacağı ifade ediliyor. Burada, Mazhar Bey’in kendi kurduğu imparatorluğun altında ezilmesi ve çıkış yolunun ‘iyilik yapmak’ üzerinden meşrulaştırılması, neden sorusunu akıllara getiriyor. Yani neden şirketiyle ilgili aile üyesi olan diğer hissedarları da ilgilendiren bu kararları daha önce almadı? Hayatındaki bu konfor olmasaydı, bu kadar rahat ‘evlerden birine gidiyorum’ deme lüksüne sahip olabilir miydi? Diğer yandan, miras hakkından mahrum kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan çocuklarının bu iyiliğin içinde yer almak istememesi ‘ilgisiz bir babayla büyüdük, bu bizim hakkımız’ sözüyle geçiştirilebilir mi? Hâlbuki Mazhar Bey, ‘hayatınızı sürdürecek kadar birikime sahipsiniz’ güvencesini verdikten sonra çocuklarının bunları reddetmeleri nereye oturtulabilir? Zorunluluklar ve ihtiyaçlar nerede başlar, nerede biter? İşte burada, kişinin sahip olduğu etik değerler, emeği konumlandırışı ve onu var eden değerler, yani kabaca insanın karakteri üzerinden bu cevaplar verilebilir. Ki, burada da empati yapıldığında her iki tarafta da haklılık payı olabilir. Herkesin farklı cevaplar verebileceği bu sorular filmi izledikten sonra güzel bir tartışma yaratıyor.  Tartışma götürmeyen oyunculuklarda anne Firdevs Hanım’ı oynayan değerli oyuncu Çiğdem Selışık Onat’ı ise ayrı bir yere koymalıyız. ( Pelin Helvacı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder