Powered By Blogger

16 Kasım 2015 Pazartesi

HUDUTLARIN KANUNU (1966)

 
Senaryo ve Yönetmen: Lütfi Ö. Akad
Eser: Yılmaz Güney,
Foto Direktörü: Ali Uğur
Müzik: Nida Tüfekçi
Yapım Dadaş Film /  Kadir Kesemen


Reji Asistanı: Çetin İnanç, Kamera Asistanı: İzzet Akay, Sesleri Alan: Marko Boduris, Montaj: Ali Ün, Prodüksiyon Amiri: Abdullah Ataç, (Yıldız Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)


Oyuncular: Yılmaz Güney (Hıdır), Evrim Fer, Erol Taş (Ali Cello), Tuncel Kurtiz (Bekir), Pervin Par (Ayşe Öğretmen), Osman Alyanak (Hasan Derviş Ağa), Atilla Ergün (Üsteğmen Zeki), Kadir Savun, Hikmet Olgun, Aydemir Akbaş (Abuzer), Tuncer Necmioğlu (Aziz), Enver Dönmez (Mayıncı), Danyal Topatan, Muharrem Gürses (Duran Ağa), Necati Er, İhsan Bayraktar, Tuncer Necmioğlu, Ferhat Gözoğlu (Gaffar), Ah-met Sert, Gonca Alyanak, Muharrem Gürses, Hikmet Olgun (Yusuf), Sırrı Elitaş (İsmail), Nusret Özkaya,


 4. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (25 Mayıs – 5 Haziran 1967)
► Yılmaz Güney “En İyi Erkek Oyuncu”
► “Hudutların kanunu” En İyi 3. Film


Jüri Üyeleri: N. Nazif Tepedelenlioğlu, Claude Mathiss, Faruk Timurtaş, Aclan Sayılgan, Orhan Çağman, Ayfer Feray, Temiz Gürses, Hikmet Türkmen, Charles Courtnay, Muharrem Ergin, Orhon M. Arıburnu, Aram Gülyüz, Emine Işınsu, Orhon Batı, Tarık Buğra.


► As Dergisi’nin Sinema Yazarları arasında düzenlediği araştırmada, 1965-1969 döneminin en iyi 10 filmi arasında birinci.


Jüri Üyeleri: Cüneyt Şeref, Hayri Caner, Nezih Coş, Turhan Gürkan, Agâh Özgüç, Halit Refiğ, A.Kâmil Suveren, Erman Şener.


KONU: Güneydoğu'da, sınır yakınlarındaki bir kasabaya genç bir üsteğmen atanır. Adı Zeki Ergun'dur (Atilla Ergün). Birkaç gün önce jandarmalarla kaçakçıların çatıştığı Deliviran köyüne çavuşla birlikte gider. Kaçakçılardan biri ölmüştür. Muhtarın karşıladığı üsteğmen, yaşlıların ve kaçakçıların toplandığı köy meydanında onlarla konuşur. Kaçakçılığın bir meslek olmadığını, bu işten vazgeçmelerini söyler. Onları uyarır. Kaçak malları dükkanında satan, sınırdan mal geçirip götüren kaçakçıları besleyen Ali Cella (Erol Taş), kasaba eşrafından adamlarını da yanına alıp, hediyeleriyle birlikte üsteğmeni ziyaret ederler. Üsteğmen onlara yüz vermez, hediyeleri de almaz. Onun, köy meydanında görüp dikkatini çeken, yalnızca kaçakçı Hıdır'dır (Yılmaz Güney). Karısı öldüğünden küçük oğlu Yusufla (Hikmet Olgun) hayatını sürdüren Hıdır'a bir teklifte bulunur üsteğmen. Sınırdaki geçişleri ihbar edecektir. Hıdır, "Caiz mi?" diye sorar ve teklifi geri çevirir. Hıdır, karakoldan çıkarken dönüp, "Bir kere ihbar yaparım. Bu gece geçecekler," der. Üsteğmen, "Kim?" diye sorduğunda, Hıdır, "Ben" der.


Deliviran köyünde çocukların okuyup yetişmeleri için bir okul açılacaktır. Kasabanın öğretmeni Ayşe'nin (Pervin Par), bu köye tayini çıkmıştır. Ancak kaçakçılardan Bekir (Tuncer Kurtiz) ve bazı kişiler köyde okul açılmasına karşıdırlar. Çünkü okul yapılırsa, kööye hükümet görevlileri, öğretmen gelecek, gözaltında olduklarından kaçakçıların işleri de bozulacaktır.

Üsteğmen Hıdır'ı çağırır. Okul konusunda yardımcı olmasını, karşı çıkanların direnişi bırakmaları için onları uyarmasını ister. Hıdır sessizdir. Oğlu Yusuf'u düşünür. O da okuyacak, kendisi gibi kaçakçı olmayacaktır. Hıdır, artık Bekir gibi düşünenlerden yana değildir.


Okul törenle, Milli Eğitim Müdürü'nün katılımıyla açılır. Ayşe öğretmen derslere başlar. Hıdır'ın oğlu Yusuf da öğrencileri arasındadır. Üsteğmenin bir amacı da kaçakçıların bu yasadışı eylemlere son verip, onları toprağa bağlamaktır. Çevrede büyük toprak sahibi olan Duran Ağa'yla (Muharrem Gürses) konuşur. Ekilmeyen, biçilmeyen tarlalarının bir bölümünü, hayatını kaçakçılıkla geçinen köylülere açmasını ister. Duran Ağa, böyle bir tekliften hoşnut olmasa da çaresizdir. Kumandanı kıramaz. Bekir de dahil olmak üzere Hıdır ve diğerleri tarlaya inip toprağı sürmeye başlarlar. İşleri bozulan Ali Cello, üsteğmeni öldürtmek için adamlarından Gaffar'ı peşine takar. Bekir ise topraktan umudunu kesip, eski işine, kaçakçılığa dönme niyetindedir. Duran Ağa da Hıdır'ı zorlar. Sınırdan karşıya geçecek sürüsü vardır. Hıdır, bu işleri bırakmıştır, kabul etmez. O, ekilip biçilen toprağa yağmur beklemektedir. Bu sırada Ayşe öğretmenden acı bir haber alır. Bekir okulu yakmıştır. Hıdır atına atlayıp köye iner. Bekir, yanan okulun pencerelerinden eşyaları dışarı atmaktadır. Hıdır, onu bir tokatla yere yıkar. Bekir, silahma davranırsa da ikinci kurşunla vurulup ölür. Duran Ağa, Hıdır'a inat, çekilmiş tarlaların üzerine davarlarını salıp, tüm mahsulü çiğnetir. Koyun sürüsü, bir uçtan bir uca tarlayı talan etmiştir.


Üsteğmen gelir, Hıdır teslim olmaz, kaçar. Duran Ağa'nın peşindedir. Onu kasabada kıstırıp vurur. Duran Ağa'nm ölümünden sonar Hasan Derviş (Osman Alyanak) mağarada saklanan Hıdır'ı bulur. Ağaya sattığı sürüyü geçirmesini teklif eder. Hayyvan başına istediği parayı verecektir. Tarladaki emekleri boşa giden Hıdır, bu kez işi alır. Sürünün geçeceği sınır bölgesindeki mayınların temizlenmesi için bir adam (E nver Dönmez) kiralanır. Çobanların getirdiği sürü, sınırdan içeri girdiklerinde arka arkaya patlar mayınlar. Geçiş bölgesi temizlenmemiştir. Hıdır, mayıncıyı vurur. Ali Cello engellemiştir. Hıdır ve iki adamı, sabah karanlığında Harrran kapısından kasabaya girerler. Han içinde ve yan sokaklarda çatışma başlar. Ali Cello, elinde silah yüksek duvarlı dar sokaklarda kaçmaktadır. Ayşe öğretmenin evinde kalan Yusuf, silah seslerini duyunca, "Babam," deyip sokağa fırlar. Jandarmalar sokak başlarıını tutmuşlardır. Yusuf, babasıyla karşılaşır. Hıdır, Ali Cello'yu vurduktan sonra kale kapısından çıkar. Atına atlar, Yusuf'u terkisine alıp dört nala uzaklaşır.

Hıdır, oğluyla sınır boyuna geldiklerinde çevre jandarmayla sarılmıştır. Hıdır teslim olmaz. Dikenli telleri geçip mayın tarlasına girer. Mayınlardan biri patlar, dizi parçalanmıştır. Bir patlama daha duyulur. Geriye dönemez. Yusuf, "Baba," diye bağırıp koşar. Üsteğmen engelleyemez. Yusuf telleri aşıp babasmın kollarına atılır. Ona sarılır. Hıdır ölmüştür. “Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney” syf, 167 ”


 Akad'ın en önemli eserlerinin yaratılmasına tekabül eden bu dönemin ilk filmi Hudutların Kanunu'dur. Akad'ın ifade ettiği gibi, Yılmaz Güney Akad'ı seçmiştir. Senaryonun yazımı ve yönetimiyse tamamıyla Akad'ın kontrolüne teslim edilmştir. Hudutların Kanunu, Yılmaz Güney'in hikayesidir. Hikaye, Yılmaz Güney'in o zamanki oyunculuk tiplemesine uygun olarak, çapkın ve gözüpek, silahşör bir kaçakçının hikayesidir. Akad bu senaryodaki en önemli eksiğin kaçakçıların sosyo-ekonomik konumu oldu-ğunu saptayıp yeni bir senaryo yazar.


Senaryonun önemli bir kısmı, filmin çekile-ceği Urfa ve Harran'da, kaçakçılarla ve resmi görevlilerle yapılan söyleşiler ve diğer yöresel incelemelerle şekillenir.
Akad'ın filme alacağı senaryodaki Hıdır karakteri, kahraman çapkından, hayatını ağaların hizmetinde üç kuru kazanmak için çaresizce tehlikeye atan trajik bir karaktere dönüşür. Senaryodaki üsteğmen ve öğretmen karakterleri, Türkiye'nin öncü, modernleşmeci kesimini temsil eder. Bu karakterler, bölgenin toprağının ekilmesinin, okul açılmasının teminatı olarak bölge çocuklarının üzerinde kurtarıcı etki yapacaklarını savunurlar. Ancak bölgenin hakimi olan gerici unsurlar, ağalar bu değişime izin vermez.


Akad, senaryonun yazımı sırasında yaptığı araştırmalarda, "devlet fert ilişkisi"nin kendi kurgusundan çok farklı, "çok vahim" olduğunu görmüştür.
Yılmaz Güney'in 200 sayfalık özgün senaryosunda da buna benzer sahneler bulunmaktadır. Ancak, bu şekilde sansürün kesinlikle onay vermeyeceğinin ve bu filmin yapılmasının mümkün olamayacağının bilincinde olarak, Akad, kendi kurgusunu değiştirmez, ancak kendi yazdıklarında devlet-fert ilişkisini abartarak "idealize etmiş" olduğunun da bilincindedir.


Hudutlann Kanunu'nun Hıdır'ı, çocuğu için daha iyi bir gelecek kurmak adına, modern subay ve öğretmenin önerdiği her şeyi yapıyor ama gerici unsurlara yenik düşüyordu. Dolayısıyla, kaçakçılık yapan insanın mağduriyetini, esas olarak bu işi yaptıran ağanın buradan kazançlı çıktığını, meselenin ekonomik yanını, içyüzünü gerçekçi biçimde vurgulayabilmiştir Akad. Bunun yanında, görüntüde sadelik içinde ulaşılan derinlik arayışı bu tilmde dikkate değer bir senteze varmıştı.


Mekan araştırmaları sırasında, Harran düzlüğünün görünümü Akad'ın yalın sinema dili konusundaki kararını etkilemişti. Öte yandan, Yılmaz Güney, daha sonraki oyunculuk ve yönetmenlik kariyeri için kilometre taşı olacak bir projede yıldızlaşıyordu. Gerçekten de, Güney'in bu filmdeki performansı çok etkileyiciydi.
Yılmaz Güney'in has bir sinema oyuncusu oluşunun hakkını veren Akad, meslek hayatında sadece iki oyuncuyla bu kadar uyumlu bir çalışma tutturduğunu, diğerinin de Sezer Sezin olduğunu belirtiyor.


Hudutların Kanunu, Akad'ın gerçek anlamda özgün bir görüntü estetiğini kurabildiği ve bu üsluptaki sadeliğin ulusal kültürün köklerinde var olduğuna inandığı sadelikle örtüştüğünü savunduğu ilk filmidir. Üstelik, Akad'ın diğer filmlerinde ustalığını kanıtladığı, aksiyon gerektiren çatışma sahneleri bu filmde de başarıyla yönetilmişti.


Film seyircilerden ve eleştirmenlerden büyük ilgi gördü, "Ulusal Sinema" teorisyenlerince hem yönetmenlikteki ustalığı hem de "Batı sineması gibi bireyi didiklemeyip, bir Türk sanatçısına yaraşır biçimde, Doğulu bilgelere yaraşır soğukkanlılıkla belli bir toplumsal sistem içerisinde kişilerin birbirleriyle münasebeti açısından filmini kurması" nedeniyle övülürken, Yeni Sinema dergisi çevresinde yer alan yazarlar yapıtı önemli bir toplumsal gerçekçi yapıtı olarak tanımlıyordu. Giderek birbirlerini dinleyemeyecek kadar karşıtlaşan bu iki önemli tartışma ve teori grubu, Hudutların Kanunu filminin değerini, hemen hemen aynı argümanlarla teslim ediyordu.


Film Berlin ve Venedik film şenliklerine çağrılmış ancak merkez film kontrol komisyonunun kararıyla yurtdışına çıkarılmasına izin verilmemiştir. (Necla Algan, “Türkiye’nin Görsel Belleğine Bir Öncü ve Bir Usta) Yılmaz Güney'in daha önce sansür kurulunca reddedilmiş olan "Hudutların Kanunu" adlı senaryosunu, Lütti Ö. Akad yeniden düzenleyip yazdıktan sonra Urfa' da çekimlere başlanmıştır. Urfa emniyet yetkilileri, senaryonun sansürce reddedilmiş olduğunu bildirerek çekimleri durdurmuş, yönetmen Akad birkaç kez Emniyet müdürlüğüne çağırıp ifadesini almışlardı. Akad'ın yazmış olduğu senaryonun Ankara'dan tasdik edildiği bildirildikten sonra çekimlere yeniden başlanmıştır.


Filmin çekimleri bittikten sonra, bu kez sansür kurulunca filmin gösterime girmesi iki kez yasaklanır. Üçüncüsünde ise şartlı olarak gösterim izni verilir. Sansürün öne sürdüğü şartlardan biri, filmin finaliyle ilgiliydi. Filmin sonunda kaçakçı Hıdır, peşindeki jandarmalardan kurtulmak için bir mayın tarlasına girer ve bir mayına basmasıyla birlikte havaya uçar. Can çekişirken oğlu koşarak ölmekte olan babasına sarılır. Bu etkili finalde Hıdır oğluna: "Babanın akıbetini gördün, sen bu yola düşme, okuluna dön." sözlerini söylemesi halinde filmin gösterime çıkabileceğiydi. "Hudutların Kanunu", sonu değiştirilmeden oynatılmış, emniyet de farkına varmamıştı. Sansür kurulu filmin yurtiçinde gösteerilmesini onaylamasına karşı, neden-se yurtdışında gösterillmesini ekseriyet kararıyla yasaklamıştı.

Akad, filmiyle ilgili bir şöyleşide düşüncesini şöyle aktarııyor:
"Hudutların Kanunu'nda yalın bir sinema denemesi yaptım. Sade ve öz bir anlatım. Halk masallarındaki sade ve kesik anlatımı denemek istedim. Bu yolun Türk sinemasına has bir üslupla götüreceğine inanıyorum. Konuya gelince, meselelere çözüm bulmaktan çok, meseleleri açıklamayı, bir nevi teşhirini yaparak çözümü seyirciye bırakmayı uygun görüyorum... Gerçekçiliğe yüzde yüz bir sadakat vardır. Ancak belli bir tarafı var ki onu da tam gerçek olarak veremedik. O da şudur: Filmde devlet ve fert ilişkileri tam olarak verilemiyar. Bu da birtakım sansür endişeleri yüzünden olmuştur. Aslın


da bu mantıkta devlet ve fert ilişkileri bu filmde görüldüğü gibi değildir." “Artun Yeres, “ Sakıncalı 100 Film” syf, 237 ”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder