3 Kasım 2015 Salı

KARTALLARIN ÖCÜ /Severek Ölenler (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Kamera: Kenan Kurt
Müzik: Fecri Ebcioğlu
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden


Ses Mühendisi: Tuncer Aydınoğlu, Işık Şefi: İlhan Aslım, Kamera Asist.: Özer Korkmazlar, Dekor: Saim N. Bilge, Yönetmen Asist.: Fevzi Tatbak, Prodüksiyon Asist.: Cemil Paskap, Set Amiri: Hasan Nurdan, Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Ar Direktör: Yüksel Tanık, 

(Kemal Film Platosu'nda Çekilmiş, Acar Film Stüdyosunda seslendirilmiştir).

Oyuncular: İzzet Günay (Kemal), Fatma Girik (Güner), Süleyman Turan (Samim), Serpil Gül (Gül), Muzaffer Tema (Yzb. Turan), Kadir Savun (Kadir Başçavuş), Nubar Terziyan (Güner'in babası), Cahit lrgat, Mümtaz Ener, M. Ali Akpınar, Kazım Kartal, Muzaffer Yener, Faik Coşkun, Zeki Tüney, Erdoğan Seren.


Konu: Kemal (izzet Günay), Kadir Başçavuş (Kadir Savun) ve Samim (Süleyman Turan), asla dönüşü olmayan ve mutlak ölümle son bulacak bir vazife için Kıbrıs'a gönderileceklerdir. Ancak harekattan evvel, yakınlarını son olarak görebilmeleri için İstanbul'a gönderilirler. Buna en çok Samim sevinmiştir. Çünkü İstanbul'da çok sevdiği bir nişanlısı vardır. Ölmeden evvel onunla vakit geçirmek tek arzusudur. Oysa Samim’in nişanlısı Güner (Fatma Girik) de ölümcül bir hastalığın pençesindedir ve kendisinden gizlemesine rağmen bunu öğrenmiştir.


Şimdi Samim’in ne diyeceğini bilmez bir haldedir. Kemal'i kendine yakın bulur ve nişan yüzüğünü Samim'e iade etmesi için ona verir. Sebebini açıklayamayacağını, Samim'in kendisini affetmesini söyler. Fakat Kemal nişanlısını deli gibi seven arkadaşına yüzüğü veremez ve Güner'e iade eder. Birkaç hafta daha sabretmesini, sonra ne isterse yapabileceğini söyler. Bu arada Samim, harekatın başı olacağı için tekrar İzmir’e özel eğitime gönderilir. 


Güner'le görüşmesini sürdüren Kemal, onu bu ölümcül hastalığını öğrenir. Hastalığının tek mucizesi ise, gerçek mutluluğu yakalayabileceği bir aşk olacaktır. Fakat ne yazık ki, Samim'le olan ilişkisi, Güner'in hastalığının seyrini değiştirmemektedir. Onun bu durumunu öğrenen Kemal, kızı yalnız bırakmak istemez, görüşmelerini sıklaştırır. Ancak, onların bu yakınlaşmalarını yakından izleyen Kadir Başçavuş ve harekat komutanı Yüzbaşı Turan (Muzaffer Tema), Kemal'in en yakın arkadaşı Samim'e ihanet ettiğini düşünür. Güner'in amca kızı Gül (Serpil Gül), Kemal'e giderek Güner'in onu deli gibi sevdiğini, karşılık vermesini, belki onun hastalığına ilaç geleceğini söyler. Kemal, arkadaşına ihanet edemeyeceğini söyler. Gül'ün yalvarmaları karşısında kabul eder. Sonunda Kemal, Kadir Başçavuş'a açılır; önceleri Güner'e acıdığı için yakınlık gösterdiğini şimdi ise onu gerçekten sevdiğini söyler. Sonunda Güner'e evlenme teklifi yapar. Nihayet harekat vakti gelir. Samim, İzmir' den döner. Kemal’le Güner'in ilişkisini öğrenir. Artık eski dostu Kemal'e düşman kesilir. Küskün olsalar da yapmaları gereken bir görevleri vardır. Kıbrıs'a hareket ederier. Görevleri, düşman mevzilerine giderek askeri bilgi elde etmek ve radyo kanalıyla Türk tarafına bildirmektir. Ancak düşman radyo kanalıyla onların yerini çok kolay bulabilecek ve muhakkak öldüreceklerdir. Kemal, hareket etmeden evvel Güner'e bir mektup, bırakarak, ölüme gittiğini söylemiştir. Onlar yola çıktıktan sonra, gerçeği öğrenen Güner yatağa düşer. Yine hareket etmeden evvel Gül’de Samim'e bir mektup vermiştir. Ancak Samim, bu mektubu okumaz ama yanına alır.

Düşman mevzilerine girip, radyo kanalıyla gerekli bilgileri Türk birliklerine ilettikten sonra, düşman askerleri tarafından pusuya düşürülürler. Samim, pusudayken bu mektubu okur, gerçeği ablar. Kemal'le barışırlar. Çıkan çatışmadan sadece Kadir Başçavuş kurtulur. Döndüğünde, Güner'in mezarını ziyaret eder: "İkisi de seni severe' öldüler." der. “Gülşah Nezaket Maraşlı “ Osman Fahir Sedenle Türk Sinemasında Düet” syf, 179 (1929)

► Ankara. Hava Kuvvetleri Komutanlığı. Gizli bir görev, üç eski arkadaşı ; Ütğm. Kemal, Ütğm. Samim ve Bçvş. Kadir'i tekrar buluşturmuştur. "Bu kadar tesadüf olmaz canım. Kim derdi ki, bunca zaman sonra üçümüz aynı vazife başında bir araya geleceğiz."

Onlar mutlu bir şekilde şakalaşırken iki üst rütbeli subay odaya girer. Sert görünüşlü komutan büyük bir Kıbrıs haritası önünde şöyle konuşur ; "Bütün vazifenizin süresi iki saat. Bu müddet içinde, bize düşmanın ikmal yolları hakkında istediğimiz bilgiyi göndereceksiniz. Soydaşlarımızın geleceği ve kurtuluşu için gönderiyoruz sizi. Vazifeni-zin sonunda üçünüzü de mutlak bir ölüm bekliyor. Bu vazifeden dönmeniz imkansız. İki saat içinde yerinizi tespit edecekler. Gi-deceğiniz yer düşman hatlarının tam ortası. Etrafınızı çevirip sizi şehit etmeleri muhak-kak. Ancak bir mucize ile kurtulabilirsiniz. Bu hususta ne Mücahitlerin ne de bizlerin en ufak bir yardımını bile göremeyeceksiniz. Üç arkadaş, Yzb. Turan Özbek'in komutasın-da, görevleri ile ilgili bir kurs için İstanbul'a gelirler. Burada Samim'in nişanlısı Güner ile tanışırlar.
Denizciler için sözü edilen mucize, hasta olan genç kız için de gereklidir. Doktor, Güner'in babasına şunları söylüyor.
Sizi aldatmak istemem. Kızınız ölüme mah-kûm. Rahatsızlığı milyonda bir rastlanan bir olay Hadi bey. Kökü tamamıyla ruhi. Ama belki bir mucize olur. Şimdiye kadar bu tip hastalardan kurtulan 1-2 kişiye rastlandı. Hepsinde de aynı mucizeyi gördük. Yaşa-ma sevinci. Bilhassa aşk."Samim'in böyle bir 'aşk ve mucize' için yeter-siz kaldığını az çok sezeriz. Üstelik hem ba-basının ağırlaşan hastalığı hem de görev gereği İzmir'e gitmesi nedeniyle genç adam nişanlısı ile ilgilenemiyor bile. Öleceği için ondan uzaklaşması gerektiğini düşünen Güner, ‘Harlem Nocturne’ü (1961) (Hagen) dinlediğimiz bir akşam Kemal'e şöyle diyor 


"(Nişan yüzüğünü vererek) Bunu Samim'e iade etmenizi rica edeceğim. Böylesi bizim için daha iyi olacak. Biliyorum çok acı çekecek ama kısa bir süre sonra  beni anlayacak, affedecek." Kemal ise gizli görevlerinin sonuçlarını düşünerek "Birkaç hafta daha müsaade edin ona. Sonrasının hiç önemi yok" diye konuş-maktadır.


‘Sole Spento’ (1964) (Papetti/Cassano) melodisini dinlediğimiz deniz kıyısı. Genç kız, Kemal’in suya taş atarak oluşturduğu halkalar için şunları söylüyor;
“Tıpkı hatıralara benziyorlar. Oluştukları yerler o günkü yaşantılar. Sonra uzaklaştıkça, büyüdükçe kuvvetlerini kaybediyorlar. Başka ve daha kuvvetli bir akımın içinde kayboluyorlar. Tıpkı benimle Samim gibi. Bir zamanlar sevdiğimi zannetmiştim onu ama şimdi.. halkaları uzadı, eridi, kayboldu.”


Belgrat Ormanı, İstanbul tepeleri, ‘Summertime’ı (1936) (G. Gershwin / D. Hayward / I. Gershwin) dinlediğimiz gece kulübü.


Aralarında, engel olunamayan büyük bir aşk başlıyor. Mucize, Güner için gerçekleşir. Artık iyileşmekte. Bu arada İzmir'den dönen Samim durumu anlamıştır. Biraz gerginlik yaşansa da, Kıbrıs'taki görevlerinin önemi ve Güner'in akrabası Gül'ün Samim'e yazdığı açıklayıcı mektup ortada hiçbir kırgınlık bırakmaz.


Kıbrıs’a gidişlerini ‘Die Walküre’ Operasının (1856) (Richard Wagner) 3. perde, ilk sahne, başlangıç melodisiyle izleriz; ‘Ride of the Valkyries’.


Görevlerini başarı ile yerine getirirler. Ama, düşman o kadar kalabalık ki. Denizaltıya, bir tek Kadir Başçavuş, o da bir ayağını kaybettirecek yara ile dönebilir. Kemal'in, Kıbrıs'a giderken yazdığı veda mektubu da Güner'deki mucizenin sonu olmuştur.


Kemal’in Yzb. Turan’a söyledikleri ; “Yemin ederim ki hiçbir günahım yok.. Bir tarafta en iyi arkadaşım, bir tarafta bırakırsam öleceği muhakkak bir kız.” (Murat Çelenligil – Sinematurk Internet veri tabanı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder