30 Ekim 2015 Cuma

HOROZ NURİ (1965)

Yönetmen: Hulki Saner
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Kamera: Kriton İlyadis
Yapım: Saner Film / Hulki Saner


Oyuncular: Vahi Öz, Gürel Ünlüsoy, Erol Büyükburç, Mualla Sürer, Tugay Toksöz, Esen Püsküllü, Nurlan San, Mine Sun, Feridun Çölgeçen, Muzaffer Nebioğlu,


Konu: Bar kadınına aşık olup ailesini terk eden Adanalı adamın komedisi.


Not: Esen Püsküllü Ses Mecmuası finalistlerinden olup bu film ilk rol aldığı filmdir. Yönetmen Yücel Uçanoğlu ile evlenerek çoluk çocuğa, toruna kavuşmuş, sinemalardan şimdi uzakta olan bir oyuncumuz.

HOROSAN’IN ÜÇ ATLISI (1965)

Yönetmen: Tunç Başaran Natuk Baytan
Senaryo: Recep Ekicigil
Görüntü Yönetmeni: Dinçer Önal
Yapım: Artist Film / Eşref Ekicigil, Recep Ekicigil.


Kurgu: Arif Özalp, Kameraman: Yılmaz Ceylan, Dinçer Önal, Negatif Kurgu: Ali Berkan, Laboratuvar: Recai Karataş, Ses Kayıt: Tuncer Aydınoğlu, Senkron: Arif Özalp, Nevzat Dişiaçık,


Oyuncular: Cüneyt Arkın (Ebu Müslim Horosani), Figen Say (Şehnaz), Peri Han (Bahadır’ın Annesi), Tunç Ora (Kültekin)l, Yılmaz Köksal (Kasım), Güven Erte (Korkut), Yavuz Cener (Abdulhaşim), Orhan Yıldız (Kirimani), Cenk Er (Buğra), Levent Kıral (Tayyar), Nurlan San (Dilsiz Kız), Faruk Panter (Kartal), Ekrem Gökkaya (Horasan Sultanı), M. Ali Akpınar (Kumandan), Buket Sokullu (Zehra), Ali Ekdal (Seyit), Adnan Mersinli


Konu: Horasan’ın ünlü Türk kahramanı Ebu Muslim Horasani’nin devrin zalim halifesine karşı kahramanlık öyküsü.

HORASAN’DAN GELEN BAHADIR (1965)

Yönetmen : Natuk Baytan
Senaryo : Recep Ekicigil
Yönetmen Yardımcısı: Mesut Taner
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez, Dinçer Önal, Yılmaz Ceylan,
Yapım : Artist Film / Recep Ekicigil


Kurgu: Diamendi Filmeridis, Ali Rıza Yılmaz, Dekor: Niyazi Er, Yönetmen Yardımcısı: Mesut Taner, Kameraman: Mustafa Kuzu, Negatif Kurgu: Sezai Elmaskaya, Işık Şefi: Nevzat Özkaya, Ses Kayıt: Yorgo İliadis, Senkron: Diamendi Filmeridis. Prodüksiyon Amiri: Rauf Ozangil, Mustafa Kuzu, Eşref Ekicigil


Oyuncular: Cüneyt Arkın (Ebu Müslim Horasani),Tunç Oral (Kültekin), Figen Say (Şehnaz), Peri Han (Ebu Müslim’in annesi), Levent Kıral (Tayyar), Yılmaz Köksal (Kasım), Ekrem Gökkaya (Ebul Haşim), Güven Erte (Korkut), Niyazi Er (Abdülmelik), Ali Ekdal (Abbas İbrahim), Osman Türkoğlu (Seyit), Yavuz Caner (Abdülhaşim) Adnan Mersinli (Muhafız), Süheyl Eğriboz (Cafer), Rauf Ozangil, Muzaffer Civan (Gardiyan), Orhan Yıldız, Mehmet Ali Akpınar (Kumandan)


Konu: Film, Horasan’da Mevleviler döneminde geçiyor (Ama atına binmiş Cüneyt Arkın orman içinde asfalt yollardan ilerliyor!) ve kurgusuyla çok bilinen bir öyküyü anlatıyor. Çocukken babası Vali Sancar tarafından öldürülen, annesi (Peri Han) kör kalan Ebu Müslim Horasani (Cüneyt Arkın) bir cengaver olarak amcası Zeyit (Osman Türkoğlu) tarafından yetiştirilir. Yıllar geçer, artık Bahadır olarak tanınan delikanlı, yandaşlarını bir ormanda toplayarak eylemlere girişir; ağaçların altında pusular kurulur, ganimetler yoksul halka dağıtılır.

HIRSIZ (1965)

Yönetmen: Zafer Davutoğlu
Senaryo: Osman F. Seden
Kamera: Kenan Kurt
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden


Işıklar: İlhan Aslım, Reji Asistanları: Uğur Duru, Özcan Arıtan, Sesleri Alan: Tuncer Necmioğlu, Fon Müzikleri: Fecri Ebcioğlu, Set Amir: Hasan Nurdan, Prodüksiyon Temsilcisi: Adnan İrkut,
(Kemal Film Platosunda çekilmiş, Acar Film stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)


Oyuncular: Fatma Girik (Güner Selma), Sadri Alışık (Osman), Muzaffer Tema (İlhan bey), Cahit Irgat, Senih Okran, Kadir Savun, Efkan Efekan (Cüneyt), Mürüvvet Sim, Senih Orkan (Dul Ali), Aziz Basmacı, Cahit Irgat, Muammer Gözalan, Hamdi Şarlıgil, Adil Güldürücü, Niyazi Vanlı, Ali Seyhan, Zati Özgüler, Haydar Karaer, Alp Aslan, Misafir Aktrist: Gülbin Eray,


Konu: İzmir'den İstanbul'a dönen Güner (Fatma Girik), 20 yıldır görmediği eski kocası Osman'a (Sadri Alışık) bir telgraf çeker ve kızı Selma’nın da (Fatma Girik) geldiğini, kendisini görmek istediğini bildirir. Severek evlendiği, ancak çeyiz parasını bile kumarda kaybettiği, kumarbazlıkla insanları soyduğu ve polisece yakalanıp damgalandığı için, Güner'in babası kızını alıp uzaklaştırmış, torunu Selma'yla birlikte İzmir'e götürmüştür. Bir daha da görüşmemişlerdir. Yıllar sonra gelen bu habele Osman yıkılır. Çünkü fakirliği yüzünden kendisini terk eden karısına "Osman Türker ithalat ve ihracat" firmasını kurarak artık zengin olduğunu söylemiştir.


Ancak Osman, hala fakirdir. Arkadaşları, aralarında para toplayarak ona giysiler alıp, Hilton'da bir oda tutarlar. En yakın arkadaşı Dut Ali de, özel şoförü olur. Osman ile kızı Selma, yılların özlemiyle sık sık buluşurlar. Selma, bu ayrılığın tüm suçunu annesine yüklemektedir. Annesinin evleneceği İlhan Bey'i (Muzaffer Tema) ise hiç sevmemektedir. Güner, kızının okul taksitini ödeyemediği için Osman’dan para ister. Zor durumda kalan Osman, Şadan'ın teklif ettiği hırsızlık işini kabul eder. Çaldığı paralan Güner'e verir. Osman yakalanır. Selma, babasının tüm yalanlarını öğrenir. Daha sonra temize çıkan Osman'la annesini barıştırır, kendisi de Cüneyt (Efgan Efekan) ile evlenir.

Not: Filmde Fatma Girik anne ve kız rolleri ile farklı iki karakteri canlandırmaktadır.


 “Yaşa be Sadri Abi. Öyle sıkı bir hırsızmışsın ki daha film başlamadan Efgan’ı soydun.” Mart 1966’daki gösterimde bir seyirci bunları söyleyerek kahkahalara neden oluyor. Aslında ‘Hırsız’ adı filme pek uymamış. Osman ve Dut Ali, kasaları kendileri için değil başkası için açıyorlar… İzmir’den telgraf geldiğinde Osman durgunlaşır. Ali “Ne oldu yahu? Oynadığın at mı kaybetti” diyor... Olmayan Kolektif Şirketi’ni Postacı, Kahveci Hüseyin hatta Osman ‘Kollektif’ diye söylüyorlar. Bastırdığı kart bile öyle… Kahramanımız başlangıçta filinta gibi bir memur. Hangi kadına kıza baksaçarkın kayışı oynuyor yerinden’. Ceketin kolları parlamasın diye taktığı kolluklar harikaydı. Güner için söylediklerini ‘Sana Layık Değilim’de 1966) Türkan için tekrarlayacaktır;


 “Güneş gibi gülüverdi Abi. Sonra ne yaptım ne ettim ben de bilmiyorum. İçimden hep böyle ağlamak geliyor, durup dururken gözlerim yaşarıyor.” İzmir’deki cezaevinden çıkışı gibi boşanması da ‘bir celsede’ olur. “Hayatta sevdiğini kaybetmek kumarda (para) kaybetmeye benzemiyor Abi. Fena şey mağlubiyet. Hele bir erkek için.”… Hilton’dan görüntüler için Kemal Film platosunda toplam 45 metre karelik üç tane panoramik resim kullanılmış. Maçka, Dolmabahçe ve Marmara görünüyor. 15 bin liralık (bu resimleri Necati İltaç 4 bin liraya çıkarmış… Evlenecekleri yer için Güner ‘burada’, İlhan ‘konsoloslukta’ diyor…

Selma, Orkestranın çaldığı parçayı beğenmeyip “Mıy, mıy, mıy, mıy. Ne oluyor böyle? Canlanın, canlanın” diye ‘La Bamba’yı ister. Oysa Fausto Papetti’den dinlediğimiz ‘Amore Scusami’ (Affet Sevgilim) (1964) (Pallavicini / Mescoli) de çok güzeldi… Osman 10 yıldır tövbeli. Ama Şadan (tam adı Şadan Tek), son bir soygun için adamını göndermiş. Var mı bu memlekette senin eline su dökecek kasa hırsızı” diyor… 

Los Indios Tabajaras’ın ‘Maria Elena’ (1963/64) uzunçalarındaki ‘Ternura’ (Sevecenlik) (1958) (Lima) kullanıldığı sahnelere yakışmış… Selahi İçsel’e biraz para vererek girebildikleri Köşk’te telefon aramaları çok hoştu. Ali cüzdanını cebine koyarken  nüfus cüzdanını düşürür. Sonradan Selma buna bakarken Senih Orkan’ın adı okunuyor. Baba adı Behçet, anne adı Cemile, doğum tarihi 8.6.1928…

 Kahveci Aziz Basmacı’nın rol adında bir karışıklık olmuş. Filmin başında Hüseyin sonra Rıdvan Sert… Güner ve Selma’yı Alev Koral ve Jeyan Mahfi Ayral; Dut Ali’yi Sadettin Erbil; Kadir Savun’u Kemal Ergüvenç; Osman’ı Sadri Alışık; Cüneyt’i Fuat İşhan; Patronunu Ağâh Hün seslendirmiş… 

Cüneyt, izin içi Patron’u ile konuşurken arkadan Silvana Panpani geçiyor… Oyuncular arasındaki Zati Özgüler, lodos nedeniyle ‘Yalova Kaymakamı’piyesine yetişemeyince yerine Orhan Kemal çıkmış… Güner, kimbilir kaç kez tekrarladığını sonda bir daha söylüyor; “İster serseri ister kral ol, dünyada tek sevdiğim erkek sendin sen kalacaksın Osman. Omuz omuza verip çalışacağız. Güveniyorum sana sevgilim. Göreceksin, başaracaksın.” (Murat Çelenligil, sinematürk Internet veri tabanı)

HIÇKIRIK (1965)

Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Hamdi Değirmencioğlu “Kerime Nadir'in aynı isimli romanından ”
Foto Direktörü İlhan Arakon
Yapım: Erman Film / Hürrem Erman


Montaj ve Senkron: Turgut İnangiray, Reji Yardımcısı: Yılmaz Korkut, Yücel Çakmaklı, Kameraman: Cengiz Turalı, Işık Şefi: Rıdvan Varol, Ses Kayıt: Yorgo İliadis, Senkron: Turgut İnangiray, Prodüksiyon Amiri: Semih Sezerli, Set Amiri: Fethi Oğuz


Oyuncular: Hülya Koçyiğit (Nalan), Ediz Hun (Kenan), Kartal Tibet (İlhami), Nuri Altınok (Sabri), Hulusi Kentmen (Azmi), Altan Karındaş (üvey anne), Semih Sezerli (Mehmet), Mahmure Handan (Dadı), Hüseyin Kutman (okul müdürü), Zeki Sezer, Selahattin İçsel (Kutsi baba) Şarkılar: Belkıs Özener, Küçük Yıldızlar: Nazif Küncdem, Reyhan Tuğsavul, Ülkü Akbaba,


ROMAN ÖZETİ: Binbaşı Kenan Eskişehir’de görev yapmaktadır ve rahatsızlığı nedeniyle üç ay izin alıp İstanbul’a gelmiştir. Onun için İstanbul’un ve özellikle çocukluğunun geçtiği Çamlıca’nın önemi büyüktür. Her gün genç yaşta kaybettiği sevgilisinin mezarına gitmektedir. Günlerden bir gün, emeklilik yıllarını evinde sakin bir şekilde geçiren eski askerin dikkatini, bahçesinin önünden her sabah elinde bir tutam leylak, yanında kendisinden oldukça genç, uzun boylu bir hanımla geçen, otuz otuz beş yaşlarında, uzun boylu, sarışın, üniformasının içerisinde endamla duran bir binbaşı çekmektedir. Genelde yanındaki hanımla pek konuşmayan binbaşıyı, onun kardeşi olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncesini aralarındaki yaş farkı ve resmi ilişki de desteklemektedir. Bir sabah yine binbaşının geçtiğini gören emekli yarbay, o gün yalnız olmasını da fırsat bilerek, O’nun sırrını çözmeye karar verir ve onu takibe koyulur. Hemen arkasından yürümesine rağmen binbaşı O’nu farketmemektedir.


 Binbaşı onu Karacahmet Mezarlığı’na götürür. Etrafı demir parmaklıklarla çevrili mezara girip, mezarın üzerinde duran leylakları tazelemesini izler. Yavaş yavaş olayı çözmektedir ancak bu seferde bu mezarın içinde yatanın kim olduğunu merak etmeye başlar. Dizleri üzerine çöküp, avuçlarıyla toprağı yoğuran, gözyaşlarıyla sulayan binbaşıya dokunabilecek kadar yaklaşır. Samimi bir arkadaşıymış gibi ellerini kederli binbaşını omuzlarına koyar. Binbaşı aniden elektrik çarpmışa döner ve kafasını yaşlı askere doğru çevirir. Yaşlı adam O’na bir dost olduğunu ifade etmesine rağmen, kimolduğunu bilmediği bu adama şaşkın şaşkın bakmaya devam eder. Ancak bu emekli yarbay, samimiyetine inandırmayı başarır ve el sıkışıp evin yolunu beraber tutarlar. Binbaşıyı evine davet eder ancak binbaşı daha sonra eşi ile birlikte geleceğini söyler ve dediğini de yapar. Zamanla dostlukları ilerler. Bir gün Binbaşı Kenan bu yaşlı dostunu evine davet eder ve altı aylık çocuğundan bahseder. Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırır. Bu şaşkınlığı kızı diye düşündüğü kişinin eşi, mezarını her gün ziyaret ettiği kişinin de çocukluğundan beri sevdiği kişi olduğunu öğrenince, O’nun hayatının gizemine karşı olan merakı büsbütün artar. O’na hayatını anlatmasını ister. Binbaşı Kenan ise bir hafta sonra dört aylık izninin bittiğini ve gitmeden önce her şeyi ama her şeyi öğreneceğini söyler. 
 
Ertesi hafta dostunu uğurlamaya gider. Binbaşı Kenan dostuna bir paket vererek içinde hayatının sırrının yazdığını ve neden hayatına tek kelime ile “hıçkırık” dediğini anlattığını söyler ve trene biner. Yaşlı adam heyecan içerisinde evine döner ve paketi açar. Paketin içinden bir hatıra defteri ile, üzerinde bir gün öncesinin tarihi yazılmış olan bir mektup bulur. Mektubun içinde, şu an çok bahtiyar olduğu ve O’nun için üzülmemesi yazılıdır. Emekli yarbay sabaha kadar hatıra defterini büyük bir heyecan içinde okur…
Binbaşı Kenan’ın hatıra defterinde şunlar anlatılmaktadır:


Annesi öldüğünde henüz yedi yaşında bir çocuktur. Babası Susamzade Safi Bey varlıklı bir tüccardır. Annesinin hayatta olduğu dönemde araları çok iyi olan babasından, zamanla uzaklaşmaya başlar. Bir gün babası evlenmek istediğini küçük Kenan’a açar. Kenan bunu istemese de kabul etmek zorunda kalır. Yeni annesi Kenan’a ilk günlerde iyi davransa da sonradan gerçek yüzü ortaya çıkar. Sürekli dayak yiyen Kenan’a ev zindan olmaya başlar. Bir gün okuluna gelen bir müfettiş Kenan’ın acı durumunu fark eder ve onun başına gelenlerin hepsini öğrenip durumu Muhip Azmi Bey ismindeki yardımsever bir dostuna bildirir. 

Muhip Azmi Bey küçük Kenan ile konuşur ve O’nu evlat edinmeyi istediğini söyler. Küçük Kenan kararsızdır. Muhip Azmi Bey Kenan’ında sonradan üvey babası olduğunu öğrendiği Susamzade Safi Bey’le konuşur. Aslında O da bunu istemektedir. Küçük Kenan artık İstanbul yolcusudur. Uzun bir yolculuktan sonra, Muhip Azmi Bey ve Kenan eve ulaşırlar. Ev halkıyla tanışır ve evin tek çocuğu olan, kendisinden yaşça büyük Nalan ile hemen bahçeye, oyun oynamaya giderler. Artık hayatı değişir, evin bir parçasıdır ve Nalan’dan hiçbir farkı yoktur. Evde tek evlatlık olan Kenan değildir. Otuz yaşlarına girmesine rağmen halen evlenmemiş olan Vesime de bu evde evlatlık olarak büyümüştür. 

 Bütün zamanını Nalan ile beraber geçiren Kenan için hayat artık, yaşamaya değer hale gelmiştir.Nalan, yeşil iri gözlü, çelimsizliğine rağmen oldukça hareketli bir kızdır. Okula gitmemesine rağmen, evde özel ders almaktadır. Kenan da yaşı ilerledikçe derslere başlar. Bazı zamanlar bu iki çocuk, yakınlarda eski ama şirin bir kulübesi bulunan Şeyh Kudsi Efendi’nin yanına gider ve onun neyinden dökülen notaları büyük bir hayranlık içinde dinlerler. Zamanla Kenan’ın içinde Nalan’a karşı normalden daha farklı ve daha şiddetli bazı duygular belirmeye başlar. O’nu sevmektedir hem de ölürcesine! Bu sonuca, zaman zaman baş gösteren kıskançlığından ulaşmaktadır.

Artık ikisi de büyümüştür ancak her şey yolunda gitmemektedir. Nalan zatüre geçirir ve zayıf olan vücut direnci iyice zayıflar. Kenan ortaokuldan mezun olur ve öz babası gibi subay olmak için Kuleli Askeri Lisesi’ne girer. Günden güne Nalan’a karşı olan sevgisi büyür ve bu sevgiyle beraber kalbindeki yara da derinleşir. Nalan’a karşı olan sevgiyi O’na açamaz ve O’da bu sevgiyi çocukluğuna verir ve ciddiye almaz. Hatta yine bir bahar günü, her zamanki gibi, leylak hastası olan Nalan ile Kenan, leylakların arasında dolaşırken, Kenan yine kıskançlığını belli edince Nalan O’na şakayla karışık kendisini sevip sevmediğini sorar. Bir an için öldüğünü zanneden Kenan, sevgisini itiraf edecek gücü kendisinde bulamaz ve inkar edip kardeş olduklarını söyler. Zaman geçtikçe Nalan’ı hastalık pençesi altına almaktadır. Bazen öksürmekten boğulacağını düşünürler. Yine böyle bir günde Nalan yatağını kana bulamıştır. 


Hemen aile dostları ve bir süredir de doktorları olan İlhami Bey’i çağırırlar. Muayeneden sonra ilaçlar yazılır. Bir kış Nalan yatağından kalkamadan böyle mutsuz bir şekilde akıp gider. Ancak bahar gelip de leylaklar açtığı zaman, Nalan da ayağa kalkar. Bütün eve bir cümbüş hakim kılar. Kenan her hafta sonunu Nalan ile geçirebil-mek için iple çeker. Yine böyle bir hafta sonu, Nalan’ı her zamanki gibi leylakların arasında bulacağını düşünerek, O’na bir sürpriz yapmak ister. O’na habersizce yaklaşıp leylak yağmuru içerisinde boğacaktır

Ancak O’na yaklaşınca yalnız olmadığını anlar.
Yanında Doktor İlhami Bey vardır. Doktor İlhami Bey O’na evlenme teklif etmektedir. Kenan neye uğradığına şaşırır ama elinden de hiçbir şey gelmez. Hemen Doktor İlhami Bey ve Nalan nişanlanırlar, bir süre sonrada düğünleri olur. Kenan ise hem sevdiği kişinin evliliğine hem de O’nun kocasıyla birlikte başka bir eve taşınmasına üzülmektedir. Bir süre sonra Nalan’nın bir de küçük kızı olur. Nalan’ın isteğiyle kızının adını Kenan koyar. Kenan aşkını çoktan açıklamıştır. “Nalan’ın ağlattığını Handan güldürsün” der ve kızının ismini “Handan” kor. Doktor İlhami Bey sık sık işi gereği seyahat eder ve bundan dola-yı Nalan için en uygununun Çamlıca’daki baba evinde kalmasının olduğunu düşünür. Nalan eve döndüğü gün bütün evde bir mutluluk rüzgarı eser. Handan da büyür ve ele avuca sığmaz bir hale gelir. “Ağabey” olarak çağırdığı Kenan’ın kucağından inmemektedir.


Kenan artık çoktan Harbiyeli’dir. Tıpkı küçüklüğünde olduğu gibi Nalan ile birlikte leylaklar arasında yürüyerek günlerinin büyük bir kısmını geçirirler. Vesime sürekli Handan’la ilgilendiği için Nalan rahattır ancak O’nun doğumu bünyesini iyice zayıflatmıştır. Günden güne Nalan ile Kenan arasındaki ilişki daha da kuvvetlenir. Hatta bazı geceler Nalan’ın odasında geç vakitlere kadar oturup konuşurlar. Kenan sürekli Nalan’a karşı olan sevgisinin O’nu ne kadar yıprattığından bahseder ve sevgisine karşılık bekler. Ancak Nalan eşine ve çocuğuna karşı sadık olduğu için O’na hiçbir karşılık vermez. Bir gece yine Nalan’ın odasında konuşurken, Kenan Nalan’a karşı yoğun bir izdivaç isteği duyar ve kendisini kontrol edemez. Olay Nalan’ın tokatı ile sonuçlanır ve bu olaydan sonra Kenan ceza aldığını bahane ederek dört ay boyunca okulda kalır ve eve gelmez.


Taki bir gün Vesime Kenan’ın okuluna gelip Nalan’ın çok hasta olduğunu ve O’nun artık eve dönmesini istediğinin söyleyinceye kadar. Artık barışmışlardır.
Kenan artık Harbiye’den mezun olup yakışıklı bir subay olmuştur. Kılıcını kuşanıp, şıngırtılar içerisinde Çamlıca’ya, evine gelir. İlk olarak babası Muhip Azmi Bey’in ellerinden öper. Nalan da Onu beklemektedir. Onun da hemen leylak kokulu yumuşacık ellerine sarılır ve doyasıya öper. Artık Kenan’ın gideceği kıt’a da belli olmuştur. Gideceği yer İstanbul’a çok uzakta olduğu için başta gözlerini hayata yummuştur


Nalan olmak üzere evdeki herkes üzülür. Artık sadece mektuplarla haberleşeceklerdir. Ancak Nalan Kenan’dan O’na kardeşiymiş gibi mektup yazmasını ister ve Kenan’da bunu kabul etmek zorunda kalır. Nalan çok hastadır ve günden güne eriyip gitmektedir ve O da bunun farkındadır. Bundan dolayı Kenan’ı bir daha göreme-yeceğinden korkmaktadır.

Kenan artık bir kıt’a subayıdır. Görev haya-tında başarılı ve arkadaşları tarafından sevilen bir insandır. O da hayatından çok memnundur ancak sadece Nalan’ın yokluğunu çok fazla hisseder. Nalan ve babasına her fırsatta mektup yazar. Ancak bir gün hayatının hatasını yapar ve efkarlı olduğu bir günde Nalan’a karşı olan bütün duygularını yazdığı bir kağıdı farkında olmadan Nalan’a gönderir. Bu hatayı anladıktan sonra üst üste birçok telafi mektubu yazar ama aylarca cevap gelmez. Endişelenmeye başlar ve komutanından izin ister ama seferberlik olduğu için komutanı izin ver-mez. En sonunda bir telgraf alır:


“ (D.R.) süvari alayı, sekizinci bölük komuta-nı Kenan ZİYA Bey’e: Ölüyorum çabuk gel!..


Nalan” Bu telgraftan sonra Kenan komutanına koşar ve ona bu telgrafı gösterip izin ister ve alır. Atına atlar ve onaltı günlük uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra İstan-bul’a ulaşır. Ancak bir gece önce Nalan Bir an için Kenan da kendisini O’nunla beraber ölmüş gibi hisseder ve olduğu yere yığılıp kalır. Kendine geldiği zaman ilk işi, Nalan’ın mezarına gidip toprağına kapanmak olur. Eve döndüğü zaman Vesime, o sadık ve iyi kalpli kadın, elinde bir paketle Kenan’ı beklemektedir. Elindeki paketi Nalan’ın O’na bıraktığını söyler ve O’na uzatır. Kenan paketi heyecan içinde alır ve odası-na çekilir. Pakette 18 yaşına girdiği zaman Handan’a verilmesi gerektiğini yazan bir mektup ile Nalan’ın kendi el yazısıyla yazılmış yedi sayfa vardır. Bu kağıtlarda Nalan artık Kenan’a karşı olan aşkını gizlemez ve bütün duygularını döker. Ayrıca Kenan’ınyanlışlıkla gönderdiği kağıdı kocasının okuduktan sonra yaptığı işkenceler, kızı Han-dan’ı bu yüzden ölünceye kadar göreme-diği de yazar. Bu kağıtları okuduktan sonra Kenan iyice yıkılır. Bir süre sonra Doktor İlhami Bey ile salonda karşılaşırlar. Tartışmaya başlarlar ve Kenan her şeyi bütün açıklığıyla anlatır ancak kendisine bir türlü inandıramaz. En sonunda Nalan’ın Kenan’a yazdığı kağıtları gösterir. Doktor İlhami Bey artık pişmandır ama bu pişmanlık Nalan’ın ölümüne çare değildir. Muhip Azmi Bey ile barışır ve Handan’ı da annesinin evine geri getirir. İzini biten Kenan tekrar kıt’asına döner.


Balkan Harbi biter, Cihan Harbi başlar. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 6 Ekim 1923’te İstanbul’a giren Türk ordusu arasında Kenan da bulunur. Artık otuz-otuz beş yaşlarında bir subaydır. Eve dönünce herkes O’nu neşe ile karşılar. Bu arada Handan da içeriye girer ve Kenan’ı şaşkınlık içinde bırakır çünkü O artık 18 yaşında bir genç kızdır daha da ilginç olanı, annesi Nalan’ın bir ikizi olmuştur. Kenan her gün Nalan’ın mezarına gider. Bir süre sonra Handan da O’na eşlik etmeye başlar. Annesinin O’na bıraktığı mektubu bir süre sonra Kenan’dan almıştır. Yine beraber gittikleri mezardan dönerken Handan annesinin O’na bıraktığı mektuptan bahseder. Annesinin kendisinden gerçekten sevdiği birisiyle evlenip, hayatını O’nun gibi mahvetmemesini istediğinden ve evleneceği kişinin de sarışın ve uzun boylu bir subay olursa çok bahtiyar olacağını yazdığından bahseder. Daha sonra ekler “Nalan’ın ağlattığını ancak O’nun kızı güldürebilir!” Kenan şaşırmış ve aynı zamanda da mutlu olmuştur. Handan’ı kollarıyla kavrar ve bir daha da asla bırakmaz.



ROMANDAKİ/Filmdeki KARAKTERLER:
Kenan ZİYA: Yedi yaşında annesini kaybet-tikten sonra üvey anne ve babasının elinde kaldığı sürece büyük acılar ve işkenceler yaşamıştır. Bu acılardan kurtularak İstanbul-’a gelmiştir; fakat burada daha büyük bir acıyla karşılaşacağından haberdar
değildir. Annesinin kendisinden gerçekten sevdiği birisiyle evlenip, hayatını O’nun gibi mahvetmemesini istediğinden ve evlene-ceği kişinin de sarışın ve uzun boylu bir su-bay olursa çok bahtiyar olacağını yazdı-ğından bahseder. Daha sonra ekler “Nalan’ın ağlattığını ancak O’nun kızı gül-dürebilir!” Kenan şaşırmış ve aynı zamanda da mutlu olmuştur. Handan’ı kollarıyla kav-rar ve bir daha da asla bırakmaz.


ROMANDAKİ/Filmdeki KARAKTERLER:

 
Kenan ZİYA: Yedi yaşında annesini kaybettikten sonra üvey anne ve babasının elinde kaldığı sürece büyük acılar ve işkenceler yaşamıştır. Bu acılardan kurtularak İstanbul’a gelmiştir; fakat burada daha büyük bir acıyla karşılaşacağından haberdar değildi. Kendinden büyük Nalan isminde bir kıza aşık olur; fakat Nalan’ın ağlattığını kızı Handan güldürür.


Nalan: Evin tek çocuğu olan Nalan’ın her isteği yerine getirilmiştir ve özel hocalardan ders alarak iyi bir eğitim almıştır. Çelimsizliğine rağmen çok hareketli ve neşeli bir çocukluk yaşamıştır; fakat küçük yaşlarda yakalandığı zatüre illeti onu mutlu edemeden öldürmüştür. Doktor İlhami Beyden Handan isminde bir kızı vardır.


Susamzade Safi Bey: Kenan’ın üvey babasıdır. İlk zamanlarda Kenan’a iyi davranan Safi Bey, eşinin ölümünden sonra başka bir kadınla evlenmiştir ve ikisi de Kenan’a karşı çok kötü davranmışlardır. Safi Bey zengin, çalışkan ve azimli bir esnaftır.


Muhip Azmi Bey: Sarışın, yeşil gözlü mabeynde çalışan çalışkan ve varlıklı bir devlet adamıdır. Nalan isminde bir kızı vardır. Karısının ölümünden sonra kendini kızına vermiştir ve kızının zatüreye yakalanıp günden güne erimesi O’nu mahvetmiştir. Sekiz yaşındaki Kenan adında bir çocuğu evlatlık almıştır ve onu öz kızından ayırt etmemiştir.


Emekli Yarbay:
Bu emekli subay Osmanlı’nın son zamanlarında emekli olduktan sonra kendini doğaya adayan, sakin bir yaşam sürdüren, doğayı seven, cana yakın sevecen ve merhametli bir kişiliğe sahiptir. Kısa sürede Binbaşı Kenan ile iyi bir dostluk kurmuştur.


Doktor İlhami Bey: İlk başta doktor olarak geldiği köşkün daha sonra damadı olmuştur. Nalan’ın kocasıdır ve de Handan’ın babasıdır. Nalan ilk başlarda duyduğu aşkı günden güne azalmıştır ve ilgisiz kişiliği ortaya çıkmıştır.


Vesime: Muhip Azmi Beyin evlatlığı Nesime evlenmemiştir ve ölünceye kadar konak da hizmetli olarak çalışmıştır. Oldukça iyi bir kişiliğe sahip olan Nesime özellikle Kenan ve Nalan aşklarını bir sır gibi saklamıştır


Şeyh Kudsi Efendi: Nalan ve Kenan’ın sevdikleri ve saydıkları, müzikten iyi anlayan, özellikle çaldığı ney ile onları büyüleyen ve aşık eden bir insandır. Küçük, şirin bir kulü-bede oturan adamı onlar devamlı ziyaret ederler. (http://okulderslerim.blogcu.com/

 

HEP O ŞARKI (1965)

Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Sefa Önal
Kameraman: Gani Turanlı
Müzik Direktörü: Zeki Müren
Yapım: Birsel Film / Nüzhet ve Özdemir Birsel


Reji Asistanları: Zeki Öktem, Ayşe Şasa, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Laboratuvar: Y.Müh. Selâhaddin Erbil, Sahattin Hoşsöz, Montaj-Senkron: Rauf Tözüm, Negatif Montaj: Ali Berkan, Zeki Müren’in Besteleri: Hep O Şarkı, Sevgi Yağmuru, Makas Ali, Diğer Şarkılar: Gül Ağacı, Yiğidin Alnına Yazıldı, Ana Beni Eversene, Santa Luçia, Veda, Kumaş Desenlerini Çizen: Zeki Müren, Set Amirleri: Nuri Tuncel, Atalay Saraç, Kamera Asistanları: Ahmet Erhan, Işıklar: Kenan Eryılmazlar, Set Elemanları: Aydın Uslu, Cengiz Aydan, Mehmet Güler, Prodüksiyon Amiri: Saltuk Kaplangı,
(İpek Film stüdyosunda hazırlanmış, Acar Film stüdyosunda seslendirilmiştir.)


Oyuncular: Zeki Müren (Makasa Ali), Belgin Doruk (Mine), Mualla Fırat, Avni Dilligil (Şerif Bab), Necdet Mahfi Ayral, Hüseyin Zan, Asım Nipton (Uşak), Faik Coşkun (Kahya), Reha Yurdakul (Burhan), Bedia Muvahhit


Konu: Traktör şoförü Zeki, Reha'nın çiftliğinde çalışmaktadır. Reha ile nişanlı olan Belgin bir gün çiftliğe gelir ve Zeki'nin sesine hayran kalır. Onu adam edip Avrupa'da eğitim görmüş bir şarkıcı olarak sosyeteye sokacağına dair, nişanlısı Reha ile iddiaya girer. Kendisiyle oyun oynandığını fark eden Zeki çiftlikten ayrılır. Avni Baba'nın yanına sığınır ve ondan musiki dersleri alır, sonunda meşhur bir şarkıcı olur.


Filmi tam İzle

 

HELAL ADANALI CELAL (1965)

Yönetmen: Ertem Eğilmez
Senaryo: Sadık Şendil
Kamera: Ali Uğur
Yapım: Arzu Film / Ertem Eğilmez


Oyuncular: Öztürk Serengil, Ajda Pekkan, Sevda Ferdağ, Vahi Öz, Hüseyin Baradan, M. Ali Akpınar, Mürvet Sim, Mualla Sürer, Necdet Tosun, Eşref Vural


Konu: Biribirine benzeyen ancak biri korkak diğeri cesur iki zıt karakterleri oluşturan iki adamın komedisi.

HAZRETİ EYÜB’ÜN SABRI “*” (1965)

Yönetmen: Asaf Tengiz
Senaryo : Yahya Benekay
Görüntü Yönetmeni: Yılmaz Gürdüz
Yapım: Dede Film / Mahmut Dedehayır


Oyuncular: Hüseyin Peyda, Muhterem Nur, Şadiye Arcıman, Senih Okran, Kadri Ögelman


Konu: Hz Eyüb’ün karısı ve çocuklarıyla olan yaşantısının biyografik bir anlatımı

_______________________________

“*” Hz. İbrahim soyundan gelen bir peygamber. Eyyûb (a.s.)'dan Kuran'da dört yerde bahsedilir ve sabır örneği olarak takdim edilir (en-Nisâ, 4/163; el-En'âm, 6/84; el-Enbiyâ, 21/83; Sâd, 38/41). Tevrat'ta da "Eyyûb" adıyla müstakil bir kitap, Hz. Eyyûb'un kıssasına tahsis edilmiştir.İslâm kaynaklarına göre Havrân bölgesinde yasayan ve çok zengin olup, sayısız malı mülkü, birçok oğlu kızı bulunan Eyyûb (a.s.), kendi toplumuna peygamber olarak gönderilmiştir. Sabah aksam ümmeti ve Allah'a ibâdetle meşgul olan Hz. Eyyûb, Rabbinin bir imtihanına mârûz kalmış, bütün servetini, çocuklarını kaybettiği gibi şeytanın kendisine musallat olması neticesinde kalbi ve dili hâriç bütün vücudunda çıbanlar çıkmış, iltihaplı yaralar açılmış, yaralarına kurtlar dolmuş ve vücudu bozulup kokmaya baslamıştı. Bu durumda kocasına hizmete sebât eden esi "Rahmet"hariç hiç kimse onun yanına yanaşma dığından cemiyetten çekilmek mecburiyetinde kalmış, fakat hiçbir zaman sabrını ve Cenâb-ı Hakk'a bağlılığını kaybetmemiştir
Farklı rivâyetlere göre 3, 7, 13 veya 18 sene gibi epey uzun süren bu sıkıntılı dönemden sonra sabrıyla imtihanı kazanan Eyyûb (a.s.) Cenâb-ı Hakk'ın lütfu ve emriyle ayağını yere vurmuş, fışkıran su kaynağından yıkanıp içerek eski sıhhati ve güzelliğine kavuşmuştur. Ayrıca kendisine yeniden birçok servet ve çocuk da ihsân edilmiştir.


Genellikle kabul edildiğine göre bu imtihana uğradığı sırada yetmiş yaşında olan Hz. Eyyûb, şifâ bulduktan sonra yirmi yıl daha yaşamış, diğer bazı rivâyetlere göre ise hastalığından önceki kadar daha ömür sürmüştür. Kendisinden sonra Bişr adındaki bir oğlu, kavmine peygamberlik yapmıştır. (Kyn: www.dinibil.com)

HAYATIMIN KADINI (1965)

Yönetmen:Ülkü Erakalın
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Operatör: Turgut Ören
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Saner Film / Hulki Saner


Set: Ekrem Ülgey, İlhan Gürdap, Halil Dede


Oyuncular: Türkan Şoray, Erol Tezeren, Gürel Ünlüsoy, Nilüfer Koçyiğit, Ferah Nur, Muzaffer Tema


Konu: Bir iftira sonucu yuvası yıkılan bir kadının dramatik öyküsü

HAK YOLUNDA HAZRETİ YAHYA VE SALOME “*” (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Muharrem Gürses
Foto Direktörü: Cezmi Ar
Yapım: Gürsu Film / Tanju Gürsu


Ouncular: Tanju Gürsu, Sevda Ferdağ, Avni Dilligil, Alev Koral, Atila Gürses, Mehmet Özekit


Konu: Vaftizci Yahya ve salomenin dramatik öyküsü.

______________________________

“*” İncilde gecen bir öykünün kahramanı. İsa'yı vaftiz eden, inanci ve hikmetiyle pek çok insani etkileyen vaftizci yahya, erkek kardeşi Filipus'un karısı Hirodias ile evlenmiş olan kral Hirodes'e "kardeşinin karısını almak sana caiz değildir" der. Kral bu sözleri üzerine Yahya'yı zindanda tutsak eder, fakat kutsal ve değerli bir adam olduğunu düşündüğü için onu öldürtmez. Karısı Hirodias ise Yahya'ya içten içe kin duymaktadir ve bunu bilen kral Hirodes, Yahya'nın karısından korunması için de ayrıca özen gösterir aradan .geçen zaman içinde, kral kendi doğum gününde büyük bir şölen verir. Şölende karısı Hirodias'in kızı Salome, davetlilerin önünde dans eder. Hem davetliler hem de kral bun-dan öyle keyif alırlar ki, kral Salome'ye "dile benden ne dilersen, sana vereceğim" der, ve hatta "benden ne dilersen, ülkemin yarısına kadar sana vereceğim" diye and içer. Salome ne diyeceğini bilemez ve gidip annesine danı-şır. Annesi ondan vaftizci Yahya'nın başını istemesini söyler, kız denileni yapar. "vaftizci Yahya'nın başının tepsi içinde şimdi bana verilmesini isterim"...Kral buna çok kederlenir ama sofrada, konuklarının önünde büyük bir yemin ettiği için, kızın istediğini yapar, baş kıza tepsi içinde sunulur. kız da tepsiyi alıp annesine götürür.

HAREMDE DÖRT KADIN (1965)


Yönetmen: Halit Refiğ
Senaryo: Kemal Tahir, Halit Refiğ
Kamera Memduh Yükman, Mike Rafaelyan
Müzik: Metin Bükey
Yapım: Birsel Film / Özdemir Birsel, Nüshet Birsel


Reji Asistanları: Şeref Gedik, Turan Ceyhun, Savaş Eşici, Kamera Asistanları: Taner Öz, Tosun Bayrı, Mükremin Şumlu, Ar Direktör: Stavro Yuanidis, Set Amiri: Atalay Saraç, Aksesuar: Nejat Özemre, Set Elemanları: Ayhan Sönmez, Aydın Uslu, Işıklar: Fahri Tekşen, Kenan Eryılmaz, Kostümler: Sabiha Benlier, Ragıp Baher, Horozlu Mağazası, Makyaj: Zeki Alpan, Montaj: Özdemir Arıtan, Senkron: Taner Oğuz, Negatif Montaj: Ali Berkan, Laboratuvar: Mihal Skarpetis, Seslendiren: Tuncer Aydınoğlu, Prodüksiyon Amiri: Semih Sezerli, (Acar Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır.)


Oyuncular: Cüneyt Arkın (Dr. Cemal), Tanju Gürsu (Rüştü), Nilüfer Aydan (Rahşan), Pervin Par (Gülfem), Sami Ayanoğlu (Sadık Paşa), Birsen Menekşeli (Mihrengiz), Ayfer Feray (Şevkidil), Devlet Devrim (Hizmetçi Dilber), Hüseyin Baradan (Zaptiye Kara Ali), Dursune Şirin (Arap Bacı), Gülbin Eray, Ruki-ye Göreç (Sadberk Hanım), Gani Turanlı (Tercüman), Zeki Alpan (Lazoğlu), Talia Saltı (Hizmetkâr), Özdemir Akın, Hüseyin Yılmaz, Misafir Oyuncu: Önder Somer (Jöntürk )


KONU: Konağında üç karısıyla yaşayan ve dördüncüsüyle de evlenmeye hazırlanan Sadık Paşa'nın (Sami Ayanoğlu) özel olarak hazırlanmış macunları yediği halde çocuğu olmaz. Haremindeki kadınlardan Ruhşan, paşanın yeğeni Dr. Cemal'e (Cüneyt Arkın) aşıktır. Mihrengiz'le Şevkidil ise lezbiyen ilişki içindedirler. Yasak aşk sonucunda Cemal, amcasının kıskanç karılarından bir tarafın-dan öldürülür.

Not: Film Antalya Festivalinde gösterim sırasında bir grup milliyetçi gencin saldırısına uğradı. Nedeni de Osmanlı Paşasının dört karılı olması.


► Refiğ, ikinci döneminin en önemli yapıtı olan Haremde Dört Kadın’la a yüzyılımızın başlarına dönmekle kadın-toplum ilişkilerini, tarihsel bir perspektif içinde eleştiren en olgun örneğini vermektedir. Aslında, 'Haremde Dört Kadın' konumuzu aşan bir önem taşiyor. Aynca, Nijat Özön’ün Akis'teki tipleri, kahramanları, kahramanlar arasındaki ilişkileri çağın dekor ve giyinşlerinin, gelenek ve göreneklerinin, davranışlarının titizlikle verilmesi bakımından bizim ilk gerçek çağ filmimiz. (Giovanni Scognamillo, “Türk Sinemasında 6 Yönetmen”)


► "Türkiye'de gösterildiğinde ne halk, ne aydınlar, ne de basın tarafından gereken ilgiyle karşılanmadı. Halbuki senaryosunu büyük Türk romancısı ve düşünürü Kemal Tahir'le birlikte hazırladığımız Haremde Dört Kadın, O güne kadar yaptığım filimler içerisinde hiç şüphesiz en önemlisiydi. Toplumumuzun, ekonomik ve politik sistemin, kadın-erkek münasebetlerini, ilericilik ve batılaşma hareketlerinin, sanat anlayışının, Osmanlılığa dayanan köklerini göstermeye çalışması, karagözden, orta oyunundan, saray müziğinden, minyatürlerden kaynak alan, uslup araştırmasıyla herhalde daha geniş tartışma konusu edilmesi gereken bir filmdi. (Halit Refig, "Ben de de Kara Sevda var ", Yön, 16 Haziran 1967, sayı. 220)


 As Dergisi’nin sinema yazarları arasında düzenlediği 1965-1969 döneminin en iyi on filmi araştırmasında;


“Haremde Dört Kadın” 5. Seçildi

HARACIMA DOKUNMA (1965)

Yönetmen Hasan Kazankaya
Senaryo: Yücel Uçanoğlu
Operatör Vedat Akdimken
Yapım: Kazankaya Film / Hasan Kazankaya


Sesleri Alan: Marko Buduris, Montaj, Senkron: Diamandi Filmeridis, Laboratuvar: Cemil Orhon, Işık Şefi: Mazhar Ersöz, Operatör Asistanı: Yaşar Memişoğlu, Prodüksiyon Asistanı: Kadri Topçu, Drekoratör: Şener, Set Amiri: Emsal Yıldız, Reji Asistanları: Uğur Duru, Alpay Ziyal, Mustafa Karamanlıoğlu, Prodüktör: Şinasi Önengit,



Oyuncular: Yılmaz Güney (Osman), Gülsüm Kamu (Hayganuş), Handan Adalı (Madam Anjelik), Celal Ersöz (Mehmet), Hakkı Haktan, Hayati Hamzaoğlu (Mengene Arif), Tuncel Kurtiz (Çolak Mahmut) , Danyal Topatan (Rüstem), Asım Nipton (Mustafa), Necip Tekçe, Sami Tunç, Selahattin Ersoy, Faik Coşkun (Niko), Hasan Ceylan, Özdemir Akan,


Konu: Kendi halinde işinde gücünde olan Kara Osman'ın, kardeşinin öldürülmesinden sonra huzuru bozulur. Kolunun altına gizlediği bıçakla, önce Çolak Mahmut'u bulur. Karşılaştıkları kahvede Mahmut'u sandalye darbeleriyle yere yıkarken zaptiyeler gelir. Kavgacıları ayırırlar. Zaptiye müdürü karakolda Osman'ı uyarır. Ardından Mengene Arif de karakola davet edilerek bu çatışmaya son verip us-lanmaları için kulağı çekilir. Ancak tersine, kabadayılar arasındaki gerginlik giderek sertleşecektir. Osman, her gittiği yerde Arife postasını koyar. Arif, Osman'ın peşine adamlarını takar.
.
Arifin Direklerarası'nda kantoculuk yapan Hayganuş (Gülsüm Kamu) adlı bir dostu vardır. Bir gece faytonla evine giderken Süleymaniye’de Osman yolunu keser. Rum dilberini korumalarının elinden alıp, Kurtu-luş'taki Madam Anjelik'in (Handan Adalı) evine götürür. Birlikte sabahlarlar. Dostunun kaçırıldığı haberini alan Arif. adamlarıyla Osman'ı arar. Sık sık gittiği Rüstem'in (Danyal Topatan) kahvesini basar. Kahveyi dağıtıp, sonra da yakarlar. Tulumbacılar yangını söndürmeye çalışırken Osman, arkadaşı Rüstem'i teselli eder. Bunun hesabını er geç soracaktır.


Semtin ileri gelenlerinden Mustafa (Asım Nipton) aralarını bulup onları barıştırmak için harekete geçer. Tek tek ikisiyle de görüşür. Karar verilir. Kabadayılardan oluşan meclis toplantısında kuşluk vakti bir araya geleceklerdir.


Karşılaşmaları oldukça gergin geçer. Birbirlerine hakaret ederler. Aracı meclis önünde uzlaşmaları mümkün değildir. Son karar verilir. Ertesi gün sur dibinde buluşup kozlarını paylaşacaklardır. O gece sur dibi hayli kalabalıktır. Önce Mengene Arif gelir, sonra da Osman. Bıçaklar çekilip saldırıya geçilir. Uzun süren bir boğuşmadan sonra Arif yere yığılırken, Osman kanlı bıçağını lanetle fırla-tıp atar. Zaptiyeler çevreyi sarmıştır. “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”


 Film, “Haracıma Dokunma’nın devamı olarak aynı mekânlarda iç içe çekilen bu film, “Kabadayının Sonu” adıyla iki ayrı film olarak gösterime girmiştir. Daha sonraki yıllarda iki film birleştirilerek Kabadayının Sonu” adıyla tekrar gösterime girdi.

HACI BABA (1865)

Yönetmen: Vahi Öz, Hayri Gülnar
Senaryo: Necabettin Yal
Kamera: Ali Yaver
Yapım: Cem Film


Oyuncular: Semra sar, Efgan Efekan, Vahi öz, Hulusi kentmen, Hayri Caner, Jale Öz, Devlet Devrim, Hüseyin Baradan, Aysel Tanju, Mualla Sürer, Mürvet Sim, Orhan Erdamar, Nevzat Okçugil, Lamia Yal, Cevat Kurtuluş, Necdet Tosun


Konu: Babasının aşık olduğu kadını iğfal eden adamın ve şarkıcı kadının öyküsü.

GÜNEŞE GİDEN YOL (1965)

Reji ve Senaryo: Halit Refiğ (Alexandre Dumas Fils'in “Monte Kristo Kontu” eserinden uyarlama)
Foto Direktörü: Memduh Yükman
Yapım: Melek Film /  Şahan Haki


Reji Asistanları: Mehmet Aslan, Savaş Esici, Ferhan Üçoklar, Prodüksiyon Amiri: Semih Sarıoğlu, Kameraman: Taner Öz, Set Amiri: Stavro Yuanidis,
(Erman Film Stüdyosunda Hazırlanmıştır.)


Oyuncular: Ayhan Işık (Nazmi Özdemir/Çolakoğlu), Selda Alkor (Handan), Muzaffer Tema, (Rauf) Feridun Çölgeçen (Sıtkı), Necdet Çağlar (Murteza), Taner Erhal (Erol), Osman Türkoğlu (Mustafa), Nezihe Güler (Müzeyyen), Selahi İçsel (Arif Keskin), Mehmet Aslan, Nusret Özkaya (Camgöz), Özdemir Akın (Mahkum), Ahmet Koç (Polis), Giray Alpan (Baş Efendi), Haydar Karaer (Mahkum), Muzaffer Yener (Hakim), Savaş Eşici, Erol Tezeren (Aydemir), Striptiz: Luçia Viotto,


Konu: Nazmi babasının yanında çalışan okuldan yeni mezun olmuş bir makine mühendisidir.Zengin armatör Feridun Beyin evine yatını tamir etmeye gittiğinde kızı Handan'a aşık olur.Ancak aralarındaki en büyük engel Muzaffer'dir ve Muzaffer Nazmi'den kurtulmak için Handan'ın kardeşi Erol'u öldürtür. Ve Nazmi hapse girer. Hapisten çıktığında ise tek amacı intikam almaktır ve bunu başarırda.

GÖNÜL KUŞU / GÜNAHKAR (1965)

Yönetmen: Ümit Utku
Senaryo: Yılmaz Güney, Uğur Duru
Kamera: Ali Yaver
Yapım: Kervan Film / Ümit Utku


Oyuncular: Yılmaz Güney, Yıldız Tezcan, Münir Özkul, Avni Dilligil, Mine Soley, Necdet Çağlar, Yavuz Karakaş, Suna Selen, Seden Kızıltunç, Mete Mert


Konu: Zengin bir işadamı, üniversite öğrencisi kızını (Yıldız Tezcan) evlendirmek üzere gazetelere ilan verir. İlginç evlenme ilanı, kızın babasına düşman bir gangster çetesi-nin dikkatini çeker. Gangsterler, hapisten yeni çıkmış bir serseriye (Yılmaz Güney) zengin bir işadamı süsü vererek, kızı babasından isterler.


Bir süre sonra delikanlı kızla evlenir. Gangsterlerin zengin babaya yem olarak kullandıkları genç serseri, gerçekte temiz kalpli bir insandır. Çetenin baskısıyla evlenmek zorunda kaldığı kızı, otele götürdükten sonra onu bırakıp kaçar. Kız otelde rehin kalmıştır. Düğün gecesi, kocasının hediye ettiği pırlanta ve elmasları borcuna karşılık otel sahibine teslim eder. Ancak tüm mücevherler sahtedir. Kızın babasına, telefon edilerek haber verilir.


Genç kız baba evine dönmez. Esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolan kocasını arayacaktır. Kocasının kötü bir adam olmadığına inanan kızın amacı, bu işin sırrını çözmektir. Gangsterler de oyunlarını bozan serserinin peşindedirler. Genç kadın, kocasını İstanbul' kumarhane ve batakhanelerinde ararken, çete babasını öldürmek için harekete geçer. Delikanlı çetenin kötü niyetini öğrenince haydutların karşısına çıkar. Ve aileyi çetenin elinden kurtardıktan sonra nikahlı karısına döner. “Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”


 Bazı kaynaklarda ve afişlerde filmin yönetmeni olarak Hayri Gülnar adı geçer. Oysa filmi çeken Ümit Utku'dur. Filmin bazı sahneleri Gülnar ve Uğur Duru tarafından çekilmiştir. Bu film Sıkıyönetim Komutanlığınca toplatıldıktan sonra kaybolmuştur.

GÜZEL BİR GÜN İÇİN (1965)

Yönetmen: Haldun Dormen
Senaryo: Erol Günaydın, Erol Keskin
Kamera: Orhan Çağman
Müzik: Şefik Uyguner
Yapım: HD Film / Haldun Dormen


Dekor: Metin Deniz, Kostüm: Betül Dormen, Reji Asistanı: Tolga Aşkıner, Kamera Asistanı: Cengiz Tacer, Işık Asistanı: Yılmaz Aslancan, Script: Hadi Çaman, Genel Koordinatör: Kâmran Yüce, Prodüksiyon Yöneticisi: Seçkin Bozkaya, Montaj: Yılmaz Atadeniz, Senkron: Mustafa Kent, İsmail Kalkan, Negatif Montaj: Ender Tekzen, Sesleri Alan: Necip Sarıcığlu, 

(Lâle Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Belgin Doruk, Haldun Dormen, Erol Günaydın, Metin Serezli, Tuncel Kurtiz, Altan Erbulak, Fisun Erbulak, Nisa Serezli, Ayfer Feray, Turgut Boralı, Hüseyin Kutman, Tuncer Necmioğlu, Tolga Aşkıner, Bilge Zobu,Yüksel Gözen, Aydemir Akbaş, Suna Keskin, Zeynep Tedü, Güler Kıpçak, Göksel Kortay, İhsan Yüce, Sermet Çağan, Çocuk Sanatçılar: Cihan Erman, Şafak Erman, Zafer Atamer

Konu: Sıradan, kendi hallerinde, iki memur çaresizlikten bir soygun planlarlar. Sonunda soygunu gerçekleştirirler ama yaptıkları eylemden de pişman olurlar. Çaldıkları parayı geri vermek isterlerse de bu parayı bir hırsız çetesine kaptırırlar. Sonunda yaptıkları eylemin cezasını çekmek için hapsi boylarIar. Ne gariptir ki, yaşamlarının en mutlu anlarını da bu hapiste geçirirler


Ödül:


 4. Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (25 Mayıs – 5 Haziran 1967)


► En Başarılı Komedi
► Erol keskin ve Erol Günaydın “En İyi Senaryo”
► Erol Günaydın “En iyi Yardımcı erkek oyuncu”

GURBET TÜRKÜSÜ (1965)

Yönetmen : Hulki Saner
Senaryo; Erdoğan Tünaş
Kamera: Memduh Yükman
Yapım: Saner Film / Hulki Saner


Oyuncular: İzzet Günay, Muzaffer Akgün, Esen Püsküllü, Hayri Esen, Avni Dilligil


Konu: Pavyonda çalışan bir kadınla aşık olduğu gencin öyküsü.

GİZLİ EMİR (1965)

 (YEDİ BELA)

Yönetmen:
Yücel Hekimoğlu
Senaryo: Ali Kılıçoğlu
Foto Direktörü: Çetin Gürtop
Yapım: Yüksel Film / Erol Altınışık
Set Amiri: Fethi Oğuz,


Oyuncular: Orhan Günşıray, Pervin Par, Kenan Pars, Selma Güneri, Hüseyin Peyda, Levent Kral, Tahiye Salem, Necdet Çağlar,


Konu: Azılı iki gangster iken bu işi yapmamaya yemin ederek, soyguncuları yakalayıp adalete teslim eden soyguncuların öyküsü.

GENÇLİĞE VEDA (1965)

Yönetmen : Ümit Utku
Senaryo: Bülent Oran
Kamera: Yılmaz Gürbüz
Yapım: Kervan Film / Ümit Utku


Oyuncular: Yıldırım Gürses (Yıldırım), Esin Gülsoy (Türkân), Mine Soley (Neşe), Necdet Çağlar (Hüseyin), Avni Dilligil (Atıf), Necati Er, Meral Sayın


Konu: Birbirini seven ancak türlü nedenlerle yolları ayrılan ve yıllar sonra tekrar bir araya gelen iki sevgilinin aşkları.

GARİP BİR İZDİVAÇ (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Nejat Saydam (Muazzez Tahsin Berkant'ın romanından)
Müzik: Metin Bükey
Kameraman: Melih Sertesen
Yapım Acar film / Murat Köseoğlu


Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu,


Oyuncular: Türkan Şoray (Zeynep Gökalp), Tamer Yiğit (Haluk Gökalp), Süleyman Turan (İzzet), Pervin Par (Handan), Esen Püsküllü (Naciye), Handan Adalı, Semih Sergen (Turhan), Dursune Şirin (Dadı), T. Fikret Uçak (fotoğrafçı), Fadıl Garan (Avukat), Aliye Rona (Saide), Esen Püsküllü, Hüseyin Salıcı,


KONU: Zeynep ve Naciye zengin bir ailenin kızlarıdır. Köşklerinde verilen davetler, partiler eksik değildir. Ancak Zeynep ailenin öz kızı olmayıp, küçük yaşlarda evlat edinilen bir kızdır. Bunu öğrenen kardeşi Naciye, ablasını hor görmeye başlar ve ondan intikam almak ister.


“O zaman daima benim yanımdaydın. En ufak bir işaretimde ayaklarımın dibinde olmaya hazırdın.. Ben sevdiklerimi erişilmezlerden seçerim. ”Handan, eski nişanlısı Haluk’a şimdi ‘cömert’ davranmasının nedenini böyle açıklıyor…Film ne treni nede öleni görebildiğimiz (romanda yok) bir kaza ile başlıyor. Sonradan Haluk, nişan bozulduğu için kendini buradan atmak isteyecektir… Jeyan Mahfi Ayral’ın seslendirdiği Zeynep hep kıskanılan kişi. Naciye, annesinin, Handan kocasının ve Haluk, İzzet’in ona olan ilgisini kıskanıyor. Dadı ile beraberken çok komik bir sahne var. Haluk ve Zeynep evlenmişler. Delikanlı ‘genç kızın hayata dönmesi için’ düğün gecesi kendini, yine, bu kez araba ile (nedense) öldürmek ister.


Ama uçurum olduğunu düşündüğü yer hendek çıkınca yalnızca yaralanıyor.
Ertesi sabah Dadı onun yara bere içindeki halini ‘ilk gecenin’ şiddetine bağlar. Zeynep’e “..Ne yaptın ayol, adamcağız muharebeden çıkmış gibi” diyor…Haluk’un staj yaptığı Çelikkanat Uçak Fabrikası görüntüye gelmiyor. Keşke ‘biricik müttefikimiz’ buraları ve Köy Enstitülerini kapatıp koşa koşa Kore’ye gitmemiz gerektiği konusunda ısrarcı olmasaydı. Handan başlangıçta Haluk ile nişanlı ama Turhan’ı arabaya alıp onu demiryolu köprüsünde bırakır. 


Peppino di Capri’nin ‘Melancolie’ (1964) şarkısı ile dans ederlerken bunu soran delikanlının dili sürçüyor ; “Beni köprünün üstünde bırakıp gittikten sonra nereye gittin?” Toron Karacaoğlu’nun başarılı seslendirmesi ile cümledeki hata önemsizleşmiş…

Abdurrahman Palay’ın seslendirdiği İzzet.. Romanda avukat ve soyadı Ermen. Süleyman Turan, ‘Gençlik Rüzgârı’ (1964) filmindeki ele avuca sığmaz Charlie rolünde çok başarılı olmuştu. Yönetmen aynı kişiliği burada tekrarlatmış. Turhan’ın Zeynep’e ilgisi seyirciyi rahatsız ederken İzzet’in daha da yakın olan davranışları eğlenceli bulunuyor…


Tchaikovsky’nin 6 Numaralı (Pathétique) Senfonisi (1893) 4 sahnede kullanılmış; Kaza sonrasında baygın Haluk eski nişanlısının ismini sayıklarken Handan kanepeye uzanmış, Zeynep ayakta konuşurlarken; Zeynep, araba ile giden Handan’ın ardından bakarken; Haluk için yatak odasının kilidini açarken. Bu melodi İngilizce sözlerle de (1941) (Al Hoffman / Mann Curtis / Jerry Livingston) çok sevilmişti; ‘The Story of a Starry Night’…Naciye’nin ‘
Runaway’ (1961) (Del Shannon/Max Crook) ile dansı çok güzel…  Bu melodi İngilizce sözlerle de (1941) (Al Hoffman / Mann Curtis / Jerry Livingston) çok sevilmişti; ‘The Story of a Starry Night’… Haluk, Kartaltepe BP Benzin İstasyonunda eli cebinde yürürken Alessandro Marcello’nun Obua ve Yaylılar için Re Minör Konçertosu (2. Adagio Bölümü) (1717) var… Erdoğan Esenboğa’nın seslendirdiği Hüseyin Salıcı, Haluk’un kırık kolunu tedavi eden doktor rolünde. 

Kırık bilekteydi ama o omuz filmine bakarak durumu değerlendiriyor…‘Mahşere Kadar’ (1971) filminden anımsadığımız Dr. Anastas’ın evi için iki farklı adres var… Zeynep; (165. sayfa) “Aşk, en beklenmedik bir zamanda ve istesek de istemesek de kendi kendine gelir..” demişti. Zamanımızda, ‘para’ dışında gelen şeyin önemi yok…Haluk, birkaç ay önce uğrunda ölmeye kalktığı Handan’a “Güzellik bir entrika vasıtası olursa..bir çirkinlik haline düşer” diyor. ( Murat Çelenligil)

FİŞEK NECMİ (1965)

 “Kasımpaşa’nın Belalıları”

Yönetmen :
Nişan Hançer
Senaryo: Suavi Sualp
Filmi Çeken Çetin Gürtop
Yapım: Ni-Va Film / Nişan Hançer


Sesleri Alan: Marko Buduris, Montaj ve Senkron: Diamandi Filmeridis, Laboratuvar: Cemil Ohon, Bayram Güzel, Süleyman Koyuncu, Muhittin Gündüz, Erol Yıldırım, Reji Asistanları: Alpay Ziyal, Nezih Tunar, Operatör Asistanı: Hüseyin Karındoyuran, Işık: Ender Işık Servisi, Set Amir: Naci Saraç, Prodüksiyon Amiri: Memduh Karakaş, Eser: Orhan Sabuncu,
(Yıldız Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)


Oyuncular: Ayhan Işık, Bilge Tandoğaç, Gülbin Eray, Suzan Avcı, Fatma Belgen, Necdet Tosun, Asuman Arsan, Mustafa Dağhan, Muammer Gözalan, Attila Yurdesin, Hakkı Kıvanç, Çetin Başaran, Hüseyin Zan, Kerim Öztürk, Hüseyin Gülen, Revü ve Danslar: Beste Kudret Şandra


Konu: Cinayete kurban giden bir kadının mirasına göz koyan adamla, bu konuyu aydınlatmaya çalışan bir polisin öyküsü.

FIRILDAK NACİ (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Hicri Akbaşlı
Görüntü Yönetmeni: Rafet Şiriner
Yapım: Cihan Film / Suzan Yakar 


Oyuncular: Tamer Yiğit, Sibel Göksel, Gülbin Eray, Hasan Ceylan, Faik Coşkun, Adil Güldürür


Konu: büyük şehirde yaşamaya çalışan serseri bir gencin macera ve aşk öyküsü

FAKİR GENCİN ROMANI (1965)

Yönetmen: O. Nuri Ergün,
Senaryo Fikret Arıt
Operatör Orhan Kapkı
Müzik Metin Bükey,
Yapım Ak-Ün Film/ İrfan Ünal, Recai Akçaoğlu


Işıklar: Ekrem Köksaşlan, Reji Asistanları: Namık Karakılıç, Erdal Aksu, Kamera Asistanı: Tangör Toydemir, Seslendiren: Yorgo İlyadis, Operatör Asistanı: Tangör Taydemir, Prodüksiyon Asistanı: İbrahim İnan, Set Amiri: Basri Büyükcan, Prodüksiyon Amiri: Melih Üstüngör, Laboratuar Şefi: Hilmi Başcan, Montaj-Senkron: Turgut İnangiray, Sezai Elmaskaya, Şarkılar: Sevim Şengül, (Erman Film Strüdyosunda Hazırlanmıştır.)


Oyuncular: Cüneyt Arkın (Turgut), Filiz Akın (Filiz), Neriman Köksal (Nermin), Muzaffer Tema (Orhan), Gürel Ünlüsoy (Fikret), Kadir Savun, Osman Türkoğlu (Recep), Zeki Alpan (Doktor), Ali Şen, Nedret Güvenç (Leman), Necdet Tosun (Nuri), Ömetrcik (Küçük Turgut), Kenan Pars, Öztürk Serengil (Patron), Nubar Terziyan (Faik), Faik Coş-kun, Ömer Yiğit, Muammer Gözalan (Rıdvan), Mustafa Yavuz (Şoför), Ümit Uyguner, Naciye Nazlı, Bedros Çiçekyan, Naciye Nazlı, Öztürk Serengil,


Konu: Aşık olduğu Filiz`in teyzesinin kızı olduğunu öğrenecek olan Turgut geçmişte ailesine yaşattığı acılardan dolayı Teyzesi Nermin`e kin duymaktadır.
60’lı yılların İstanbul’u bekçi düdüklerinin duyulacağı bir sokak. Liseyi bitirip ‘Üniversite Giriş İmtihanları’na hazırlanan Turgut yorgun argın ‘bir arkadaşından ders çalışmaktan’ dönüyor. (Sonraki birkaç sahnede, onu okutabilmek için başkalarının evlerine çamaşıra giden annesi Leman Hanım’ı, Manav Faik Amca’yı, ‘Yeşil Eğin Kasabı’ Nuri’yi, Bakkal Recep’i, Kahveci Salim’i ve komşularını tanıyıp en az onun kadar mutlu olacağız.


Evlerin birinde, yirminci evlilik yıldönümlerini, ‘verdikleri bir parti’ ile kutlayan Orhan Bey ve Nermin Hanım’ın kızları Filiz (Sevim Şengül’ün sesi ile) şarkı söylüyor; ‘Yıldızların Altında’. Turgut’un bahçe duvarındaki par-maklıklardan hayranlıkla dinlediği genç kızı, iki sahne sonra üniversite sınavında delikanlının hemen yanı başında ve soruların çözümünde ondan yardım alırken göreceğiz. “Eğer siz olmasaydınız.. imkânı yok bir tekini bile cevaplandıramazdım. Hızır gibi yetiştiniz.”


Filiz’in Mimarlık Bölümü’nü, Turgut’un İnşaat Mühendisliği’ni kazandığı bu sınavla başlayan arkadaşlıkları, kapısında Plaj Gazinosu yazılı sevimli çayevinde devam eder. Bir gece annesine şöyle diyecektir “Onunla evlenmeyi düşündüm fakat hemen aklımdan çıkardım. Bu bir kurdun başını gece aya kaldırıp uluması gibi bir şey…Böyle bir hakkı nasıl görürüm kendimde anne? Biz ayrı dünyaların insanlarıyız…O çok zengin bense henüz bir meslek sahibi bile değilim. Her şeyden önce istikbalimi düşünmek zorundayım.”Okulu çok başarılı bir şekilde bitirip yurt dışından burs kazandığında mahallelinin sevinci görülmeye değer. Ana ile oğlunu kutlamak için Nuri et, Faik Amca sebze-meyve, Recep ise ‘zeytinyağı veriyor. Faik Amca’nın sözleri “Mahallemiz iyi bir manav kaybetti. Ama ne yapalım, mühendis de lazım. ”Leman Hanım, ‘elinde koca bir diploma olan’ oğlu için ‘çok varlıklı da olsa’ Filiz’i istemeye gider. “Göğsümü gere gere isterim. Hem de başımı eğmeden isterim.” Ama orada karşılaştığı kişi ve yaşadığıüzüntü yaşamını yitirmesine neden olacaktır. Filiz’in annesi, Leman Hanım’ın kardeşidir.


Yıllarca önce, Turgut’un babasının (Kenan Pars’ın filmdeki adı hiç söylenmiyor) durumu iyiyken, Nermin’in sevdiği ama ‘işsiz güçsüz’ bir genç olan Orhan’la evlenmesine ve iş kurmasına yardım etmişlerdi. Eli biraz para görünce ‘bar kadınları ve kumar’dan vazgeçemeyen Orhan, kendisini uyarmak isteyen velinimetini kovar ve bir araba kazasında ölümüne neden olur. Leman Hanım oğlu ile bir süre kardeşinin evinde kalır.


Hizmetçi gibi kullanılmasına ses çıkarmaz ama bir gün Orhan, Turgut’u dövünce oradan ayrılır. Rastlantılar, yıllar sonra, iki kız kardeşi bir araya getirmiştir ne var ki Nermin onu aşağılayıp kovar. Bunca üzüntüye dayanamayan Leman Hanım da olanları oğluna anlatacak kadar yaşayabilir.
‘Anacığını toprağa sevdiği kızı da kalbine gömen’ Turgut yurtdışında çalışmaya gider ve çok başarılı bir iş yaşamı olur. Bu yıllarda Filiz, Fikret’le evlenmiş, bir oğlu olmuştur. Adı da Turgut. Ama Fikret’in kumar tutkusu aileyi batırmıştır. Orhan Bey bu duruma daha fazla dayanamaz ve onu öldürür.


Kasap Nuri’nin okuduğu bir gazeteden ‘Uzun müddetten beri İsveç’te olan Yüksek Mimar  Turgut Subaşı’nı yakın doğu’daki inşaat firmalarının paylaşamadıklarını ama onun memleketinde çalışmayı tercih ettiğini ve kısa zamanda ülkesine geleceğini’ öğreniyoruz. Nermin Hanım onu havaalanında karşılar ve çok büyük bir ilgi gösterir. Filiz’le beraber, bir zamanlar Zeki Müren’den ‘Yıldızların Altında’ şarkısını dinledikleri o sevimli çay bahçesine giderler. Aynı masaya otururlar ama…biz de onlar gibi filmin başındaki heyecanı yaşayamıyoruz. Bir zamanlar bir kız vardı. Beraber buraya geldiğimiz, sevinçlerimi paylaştığımüzüntülerimi anlattığım bir genç kız. Onu çok, pek çok sevmiştim…Küçükken zengin çocuklarının eskileri ile giyinirdim. Onların attıkları oyuncaklarla oynardım. Tahsilimi elden düşme kitaplarla yaptım. Ama artık..istemiyorum. Seni sevmiyorum.. sevmiyorum seni.”


Canına kıyan Filiz’in Turgut’a bıraktığı ‘veda’ mektubu “Oğlum Turgut’u sana emanet ediyorum. Onu da kendin gibi yetiştir. Ama ona affetmesini öğret…” (Murat Çelenligil)

ERKEK DEDİĞİN BÖYLE OLUR (1965)

Senaryo ve Yönetmen:  Nuri Akıncı
Görüntü Yönetmeni: Cezmi Ar
Yapım: Televizyon Film / Nuri Akıncı


Oyuncular: Yusuf Sezgin, Pervin Par, Tuncer Necmioğlu, Barboros Erbeş, Nevzat Kığı


Konu: Annesini öldürüp, karısına tecavüz eden bir adamın intikam hırsı.

ELVEDA SEVGİLİM (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Kamera: Necati İltaç
Müzik: Fecri Ebcioğiu
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden, Özdemir Birsel, Nüzhet Özdemir


Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu; Reji Asist.: Fikret Uçak; Işık: İlhan Aslım; Set Amiri: Hasan Nurdan; Prodüksiyon Temsilcisi: Adnan Irkut; Ar Direktör: Yüksel Tanık
(Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır,)


Oyuncular: Türkan Şoray (Türkan kadiroğlu), Ediz Hun (Osman Kadiroğlu), İzzet Günay (Kemal Selimoğlu), Kadir Savun (Ömer Kadiroğlu), Ferah Nur (Modaevi sahibi) Nubar Terziyan (Hüseyin Selimoğlu), Mümtaz Ener (Yaşar Ağa), Mehmet Ali Akpınar (Nuri), Ali Seyhan, Ergül Buharalı (Şoför Ham-di), İlhan Hemşeri (Başkomiser Fahri), Emel Akçatepe


Konu: Selimoğulları ve Kadiroğulları kan davası yüzünden birbirlerine düşman iki ailedir. Türkan Kadiroğullarının kızıdır ve kuzeni Osman onu sevmektedir. Türkan ise düşman oldukları ailenin tek oğlu olan Kemal’le yakınlaşmaya başlamıştır. Bu durum ailelerin tepkisini çeker. Birbirlerini seven iki gencin her şeye rağmen birlikte olma çabasını anlatan dramatik bir film.

ELLER YUKARI (1965)

 Sokakların Belâlısı 

Yönetmen:
Nişan Hançer
Senaryo: Suavi Sualp
Kamera: Nejat Okçugil
Yapım: Ni-Va Film /Nişan Hançer


Oyuncular: İzzet Günay, Birsen Menekşeli, Neriman Köksal, Kenan Pars, Mümtaz Ener, Hüseyin Zan


Konu: Mücevher setine sahip olmak isteyen bir soyguncu çetesiyle, bir poılisin öyküsü.

EKMEK KAVGASI (1965)

Yönetmen: Yılmaz Duru
Senaryo: Sabahat Duru
Görüntü Yönetmeni: Enver Burçkin
Yapım: Tura Film/Yılmaz Duru


Oyuncular: Yılmaz Duru, Muhterem Nur, Kenan Pars, Senih Orkan, Gülbin Eray, Mine Soley, Nilgün Esen, Nevzat Okçugil, Necati Er, M. Ali Akpınar, Enver Dönmez


Konu: Üç çocuğu ile köyden kente gelen bir ailenin kötü insanlara karşı giriştiği mücadelenin öyküsü.

29 Ekim 2015 Perşembe

EKMEKÇİ KADIN (1965)

Yönetmen: Zafer Davutoğlu
Senaryo: Osman F. Seden  (“Xavier de Montep’in 1884 de yazdığı “La Porteuse de Pain” isimli romanından”)
Kamera: Kenan Kurt
Müzik: Fecri Ebcioğlu,
Yapım: Kemal Film / Osman F. Seden

Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut, Yönetmen Asistanı: Fikret Uçak, Kamera Asistanı: Kenan Davutoğlu, Ar Direktör: Saim N. Bilge, Set Amiri: Hasan Nurdan, Işık: İlhan Aslım, Uğur Duru, Montaj-Senkron: Osman Bilen, Laboratuvar: Mihail Skarpedis, Recai Karataş, Ses: Tuncer Aydınoğlu, 
(Kemal Film Platosunda çekilmiş, Acar Film Stüdyosu’nda seslendirilmiştir).

Oyuncular: Türkan Şoray (Ayşe/Leyla), İzzet Günay (Zafer) Kenan Pars (Nazmi Usta), Efgan Efekan (Metin), Kadir Savun (İsmail Hakkı), Senih Orkan (Salim Emre), Hüseyin Baradan (Lütfü Sırman), Çolpan İlhan (Sevim), Nubar Terziyan (Komiser), Mürüvvet Sim (Gülizar Hisarlı), Ergül Buharalı (Cevat Şahin), Hayri Esen (Doktor), Mümtaz Ener (İsmail Hilmi Paşa), Cahit Irgat (Ağır Ceza üyesi), Feridun Çölgeçen (Savcı), Talat Gözbak (Ağır ceza üyesi), Hakkı Haktan, Selahattin İçsel (Bakkal), Faik Coşkun (Pasaport görevlisi), Hüseyin Güler (İhsan), T. Fikret Uçak Doktor), Nezihe Güler, Mine Sun, Muammer Gözalan (Doktor), Ünal Gürel, Savaş Tuğ, Ali Seyhan (Otel Görevlisi), Zeki Tüney (Gazeteci), Adnan İrkut, Os-man Türkoğlu (Cezaevi Müdürü), Kaya Volkan, Murat Tok, Kazım Kartal, Behçet Nacar, Hüseyin Kaşif, Fadıl Garan (Fabrika Görevlisi), Talat Gözbak (Ağır Ceza üyesi), Yusuf Sezer, Talia Saltı (Cezaevi görevlisi), Araksi Hebo, Zeki Alpan (Piyano Hocası), Ünal Gürel


Konu: 1943’ün göz açtırmayan kışı. İstanbul. Lütfü Beyin fabrikasında kapıcılık yapan Ayşe Çelik, ne dünya savaşını ne de bir sene önceki ‘Struma Faciası’nı düşünecek durumda.. Kocası Selim, aynı yerde 12 yıl çalıştıktan sonra bir iş kazasında ölmüş. İki çocuğu, 3-4 yaşlarındaki Metin ve birkaç aylık Zeynep’le ortada kalınca ‘patrona yalvarıp yakarıp’ genç kadına bir iş verdirmişler. Filmin başında, ekmek, peynir, helva ve (ilerde başına dert olacak) gazyağı almak için Bakkal Hayri’ye giderkenki perişanlıkları ; Ayşe’nin sol elinde ‘kulpu iğreti tutturulmuş bir gaz tenekesi’, koltuk altında çuval, lastiği gevşemiş çorabı ayak bileğine kadar düşmüş. Sağ eliyle Metin’i, o da Nazmi Ustanın armağan ettiği içi saman dolu tahta atı sürüklüyor. Zeynep’i (sütü mü, zamanı mı yok, filmden anlaşılmıyor) sütanası Gülizar’a bırakmış. O da laf dokunduruyor “Sütanalık kolay mı? Çamaşıra gitsem bunun üç Haftada 10 kâğıda olmuyor bu iş.” Üstelik, göz kamaştıran güzelliği de başına bela. Ölen kocasının ‘en iyi’ arkadaşı olduğunu söyleyen Nazmi, meğer onu ‘ilk gördüğü andan beri’ seviyormuş. Peşini bırakmıyor.


Fabrikanın sahibi Lütfü Sırman, karısı ve çocuğu Kemal’le çok mutlu. Başarılı bir mühendis olan Lütfü Bey, tekstil makinelerinde ‘istihsali üç misline çıkaracak’ bir yöntembulmuş. Ancak, basireti mi bağlandı nedir, bu konudan yalnızca Nazmi Ustaya söz ediyor; “Şimdilik bir sen biliyorsun bir de ben. Dünyada itimat ettiğim tek insansın.. Bütün kredilerimi topladım bankalardan. İstediğinden fazlası var kasada. Hiçbir şeyden şüphelenmesinler diye muhasebeye bile bildirmedim para çektiğimi. Al anahtarları. Bir muvaffak olalım milyonlar su gibi akacak..”


Ayşe’yi bakkaldan gazyağı alırken gören Hacı Hüsrev Efendi, zaman yitirmeden durumu Lütfü Beye anlatır ; “Allah saklasın, cayır cayır yanarız. Benden söylemesi.” Fabrika sahibi ile Ayşe arasında yaşanan geçici gerginlik, sonradan genç kadının suçlanmasında kullanılacaktır.


Evlenme isteğine defalarca olumsuz yanıt alan Nazmi öyle bir şey yapar ki; Bir gece fabrikayı kundaklar (hem de Ayşe’nin gazyağını kullanarak), işçi Cevat’ı öldürüp kimliğini değiştirir, Lütfü Beyi öldürür ve buluşu ile ilgili kağıtları alır, kaçmadan önce de tabancayı Ayşe’nin odasına bırakır. Yangında tanınmaz hale gelen Cevat, ‘mucize kabilinden yanmayan’ nüfus cüzdanı nedeniyle Nazmi zannedilir.


Ayşe tutuklanır. ‘Suçu sabit görüldüğünden müebbet hapsine’ karar veriliyor. Metin’e bundan sonra ‘kocamın tek arkadaşı sendin’ dediği, emekli öğretmen ve ‘Örnek Talebe Yurdu’ müdürü İsmail Hakkı bakacaktır. Zeynep’i ise sütanası Gülizar kaçırmış. (Sonradan, neyse ki, İstanbul Belediyesi Yetimhanesine bıraktığını öğreneceğiz.) Nazmi, Cevat Şahin olarak Mısır’a gidiyor. Burada mensucat fabrikaları sahibi ve Türk asıllı İsmail Hilmi Paşa ile tanışır. Lütfü Beyin geliştirdiği yöntemle Paşa’nın yanında çalışmaya başlar. Zamanla ortağı olur ve güzel kızı Gülsüm’le evlenir. Kızı Sevim’in doğumu sırasında karısını kaybeder. ‘Hiçbir pişmanlık, hiçbir vicdan azabı’ duymadığı bu yıllarda yaşamındaki tek karanlık gölge, onun aslında Nazmi Erkmen olduğunu bilen Salim’dir. Bir rastlantı ile bu durumu anlayan Salim, Cevat’ın dayısıdır ve “20’ye yakın suçun faili olarak” Türkiye’de aranmaktadır. 


Nazmi’den sızdırdıklarını ‘batakhanelerde ve barlarda yiyip çılgınca bir hayat sürüyor’.Ayşe ise kendini çevresine sevdirmiş ve hapishanenin revirinde hastabakıcı olarak çalışmaktadır.


21 yıl sonra.. ‘Tesadüflerin’ bir araya getirdiği kişiler. Metin, avukat olmuş ve İsmail Hakkı Babanın öğrenci yurdunda kalıyor. En iyi arkadaşı Kemal bir tekstil mühendisi ve tahmin edileceği gibi Lütfü Beyin oğlu. Kemal’in ‘her saniyesini ona taparak geçirecek kadar sevdiği’ genç kız ise yıllar önce yetimhaneye bırakılan Zeynep. Orada Leyla adı verilmiş ve şimdi ‘bir moda evinde manken olarak’ çalışıyor. Nazmi (yeni adıyla Cevat), “Mısır’daki bütün tesislerini ve sermayesini anavatana getirip Batı Mensucat’ı kurunca” kalp hastası kızı Sevim de olaylardaki yerini alır. Bu arada, 26 Kasım tarihli, dönemin etkili gazetesi Akşam’da Nazmi’nin resmini gören Ayşe kaçarak İstanbul’a gelir. Adını Zehra olarak değiştirir. Bir bakkalda ekmek dağıtıcısı olarak çalışırken kızını bulur. Sevim’in Kemal’e aşık olmasıyla, Nazmi, Leyla’yı delikanlıdan uzaklaştırmak ister ama karşısına ‘haklı ve mazlum’ olmanın verdiği güçle Ayşe çıkıyor. Hiç olmazsa roman ve filmlerde ‘hak yerini er geç bulur’. (Murat Çelenligil)


Filmi tam izle
 

DÜNKÜ ÇOCUK / KAHREDEN DARBE (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Semih Evin “*”
Kamera: Orhan Çağman
Yapım: A Film 


Oyuncular: Fikret Hakan, Ayfer Feray, Avni Dilligil, Cahit Irgat, Erol Keskin, Nisa Serezli


Konu: Gazeteciye aşık olan bir kadının, kirli işler çeviren ailesinden sevgilisine kaçış öyküsü

_____________________________

 “*” Albert Mannheimer’in (1913-1972) bir eserinden, Garson Kanin’in (1912-1999) senaryolaştırıp Yönetmen George Cukor’un (1899-1983) 26 Aralık 1950’de vizyona giren “Born Yesterday” isimli filminden uyarlama. Amerikan yapımı bu filmde başlıca rolleri William Holden (1918-1981), Broderick Crawford (1911-1988), Juddy Holliday (1921-1965) paylaşmışlardır.

DUDAKTAN KALBE (1965)

Yönetmen: Ülkü Erakalın
Senaryo: Bülent Oran (Reşat Nuri Güntekin’in aynı isimli romanından),
Kamera: Turgut Ören
Yapım: Birsel Film / Özdemir Birsel


Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Cüneyt Arkın, Gönül Yazar, Muzaffer Tema, Esen Püsküllü, Erol Tezeren, Avni Dilligil, Gül Gülgün, Faik Coşkun, Rengin Arda


Konu: Paris dönüşü birlikte olduğu sevgilisini terk edip, komşu çiftlik sahibinin kızıyla evlenen bir gencin aşk öyküsü.


Ödül:


 Yıldız Dergisinin okuyucuları arasında düzenlediği Yıldız Mükâfatı yarışmasında 


► “Dudakta Kalbe” en iyi film”
►“Muzaffer Tema” en iyi erkek oyuncu

DÖRT DELİ BİR APTAL (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Sami Ayanoğlu
Kamera: Mehmet Muhtar
Yapım: Çığ Film / Sami Ayanoğlu


Oyuncular: Sami Ayanoğlu, Mümtaz Alpaslan, Suzan Avcı, Sami Hazinses, Cahit Irgat, SunaPekuysal, Sunay Sun


Konu: Beş çocuğu da zihinsel özürlü olan bir babanın öyküsü

DOKUZ CANLI ADAM (1965)

Senaryo ve Yönetmen: Cevat Okçugil
Kamera: Mehmet Ali Özdemir
Yapım: Yıldız Film / Cevat Okçugil


Oyuncular: Yılmaz Gündüz, Nebahat Çeh-re, Devlet Devrim, Atıf Kaptan, Mine Soley, Nevzat Okçugil, Talat Gözbak, Feridun Çölgeçen, Nusret Özkaya


Konu: Şehri kasıp kavuran iki çeteyle onlara karşı koyan bir polisin macera dolu öyküsü.

DOKUNMA BOZULURUM (1965)

Yönetmen: Ümit Utku
Senaryo: Sadık Şendil
Operatör: Ali Yaver
Yapım: Kervan Film/Kemal Utku


Reji Asistanı: Hayri Gülnar, Montaj: Yılmaz Atadeniz, Türküler: Gülcan Sevim, Sesleri Alan: Necip Sarıca, Senkron: Mustafa Kent, Negatif Montaj: Ender Teker,Laboratuvar: İbrahim Üstüner, Prodüksiyon Amiri: Niyazi Er,
(Lâle Film Stüdyosunda hazırlanmıştır).


Oyuncular: Öztürk Serengil, Aysel Tanju, Nilgün Utku, Vahi Öz, Münir Özkul, Mualla Sürer, Sunay Sun, Suna Selen, Jale Öz, Muharrem Gürses, Meral Sayın, Ali Seyhan, M. Ali Akpınar, Yavuz Karakaş, Muzaffer Yenen, Küçük Yıldız: Nilgün Utku (d:1960)


Konu: Çete reisinin başı kadın olan bir eroin çetesiyle onların peşine düşen bir hafiyenin komedisi.